Hep çocuk mudur insan yüreğinde? Düşleri denizleri aşacak kadar nemli,puslu, tahta arabası arkasında çeke çeke yürür mü yollarda? En güzel günleri henüz yaşamadıkları mıdır,yoksa çocukluk düşleri mi?
Perşembe, Aralık 31, 2009
hesaplı kitaplı 2009 çıkarması
sene sonu geldiya benimkisi geçen yılın muhasebesini yaparken,kendi canıma okumak,tabir yerindeyse.
yazılacak not düşülecek bissürü şey beni beklerken,içimde yazmadan,sadece düşünme isteği var,yada ilk bakışta çözülemeyen şiirlerde kendimi bulma arzusu.
hayatta korktuğum şeylerle yüzleştikçe daha bi cesur olduğumu farkediyorum,ama üzülmüyor da değilim kendim için,yıllar önce kazanmam gereken bu vasfı geç kalmış bir şekilde deneyerek tecrübe ediyor ve anca bu yaşımda elde edebiliyorum bir nebzede olsa.
*yıllardır yüzleşmeye cesaret edemediğim şeyleri ucuna sıkıca bir ip bağlanıp iskele babasına emanet edilen kayıklar gibi içimde biyerlere bağlayıp durmuşum,bu yıl bunu farkettim mesela,oysa içimde bi yer işgal ettiklerini büyük bi ustalıkla kendimden bile nasıl saklayabilmişim,hayret ediyorum düşündükçe,burasıda ayrı tabi..
ama neyse,madem yüzleşip bir hesap çıkarmaya karar verdim kendimle bu yıla dair,bişeyler daha yazayım öyleyse;
*işte bu içimde bağlı kayıklarımı bir bir saldım denize bu aralar,kimi özgür kalmış olmanın sarhoşluğuyla terketti beni oracıkta ardına bile dönmeden,kimiyse cesaret bile edemedi gönül dünyamdan başka biyerlerde yaşayabilme ihtimaline..
oysa ben herzamankinden cesur bıraktım ellerini,gitmelerinden korktuğum herşeyin..
bitek hayallerimi bıraktım kendi nasibime,onlar olmadan yaşamayıda ben göze alamadım sanırım..
*rüyalar gördüm,
ellerinde topladıkları papatyalarla kırlarda koşturan,sarı saçlı kızların gülümseyişleri kaldı hatırımda şimdilik o rüyalara dair,
ama güsel rüyalardı uyanmayı istemedim çoğu zaman,
mavi gözlü oğlan çocuklar da vardı o rüyalarda,saçlarını rüzgarla dans ettiren,
ve bana gülümseyen çocuklar..
bazı geceler istop,yakalamaç oynadık onlarla,ensonunda ben mızıkçılık yapıp oyunların o en güsel yerinde uyanıverdim..
kapatsam gözlerimi hala bana gülümserken bulabilirmiyim acaba onları bir rüyada daha..
*sonra beklenmedik misafirlerim oldu bu yıl,yedi sene öncesinden,onyedi sene öncesinden çıkıp gelen misafirler..
kolonya döktüm ellerine,çikolata şeker bitmişti,kuru bir merhabamı ikram ettim,ve buyrun,bi nefeslenin uzun yoldan geldiniz zira dedim,çok kalamayız dediler,siz bilirsiniz dedim,ama hala gitmediler,bende ısrar etmedim,
kalana git denmez zira,
gidene kal demek kadar zor benim lügatımda bu söz..
**(bu yıl sonu bilançosu tutmayacak gibi geldi,en iyisi ince hesapları düşmemek buraya:)
Cumartesi, Aralık 26, 2009
bir dakika düşünme molası.
Derviş: nereye gidersin o kucağına doldurduğun da nedir? diye sormuş.
Uzak bir tarlayı işaret ederek,sevdiğim orda çalışıyor ona elma götürüyorum demiş kız.
Derviş kaç tane ? diye sormuş birden
Kız gayet sakin bir halde demiş ki :
- İnsan sevdiğine götürdüğü şeyi sayar mı hiç...
............ ..Usulca koparmış derviş,zikir çektiği elindeki tesbihini...
Perşembe, Aralık 24, 2009
başlığı olmayan yazı.
bahşedilmiş bu güzel yağmurlarla yıka yıkayabildiğin kadar içinde birikmiş tortulaşmış nekadar kir varsa,yok eğer başka bişeyse aklından geçen,benim yaptığımı yapabilirsin o zaman da..
sessizce başını yaslayıp geçip giden yılın o son yağmurlarının gözğsüne,öylece seyredebilirsin olup biten herşeyi..ama yazmadan,düşünmeden,biriktirmeden acıları,yada heyecan veren her ne ise işte aklından geçenler..bi durup seyredeceksin kendini bir başkasının bakışlarıyla gibi..
yazmadım.
ama çünkü diye başlayan bi sebebim de yok,
bissürü anı birikti,aslında burda olsalar yazılıp bi köşede ilerde okuduğumda kendilerini hatırlatsalardı bana hiç fenada olmazdı hani,ama yazmadım,
peki ne yaptım öyleyse?
-uzun zamandır görmezden geldiğim,ertelediğim,kalplerini kırdığım hayallerimle vakit geçirdim.anladım ki biras geçte olsa hayallerim benim en büyük mutluluk kaynağımmış,büyüdüğümü sanıp bu güsel şeyleri çocukluğumda yada ardımda bırakıp öylece devam edebilirim sanmışım meğer uzunca bir zamandır,ve sadece kendimi kandırmışım,üzgünüm hayallerimdeki herkes ve herşey sizi bu kadar ihmal ettiğim için.
kendimle barışık olduğum zaman daha güçlü hissediyorum kendimi,yada daha dayanıklı diyim,evet kendimi dağıttığım hatta yaşantımı otomatiğe bağladığım bir anda,o en dibe vuran ve aynı hızla yükseğe sıçrayan bir halle yeniden başladım bikaç şeye yine,
şimdi iyiyim şükür,ve herkes iyi ben iyi olunca sanki..
sevgili aralık,sende benim kadar şaşkınsın şu elveda anlarında bunu görüyorum,sende haklısın herşey deniyorda geride kalanlara,elvedalar hep yarım kalıyor içimizde sanki,bu yüzden sana üzülmüyor değilim,ama yüzleşmek gerek bazen kaçınılmaz olanla,işini kolaylaştırayım istersen ilk gidişi ben yaparak,elveda aralık,elveda puslu gözlerinde saklı hasretimin ay'ı..
Salı, Aralık 15, 2009
bi yıldız daha kayıp geçti rüyalarımdan.
öldünmü,
kaldınmı,
vardınmı varacağın yere..
kim tutar kaldırır takılıp yerdeki taşlara,
her düşüşünde seni şimdi..
kim tutar ellerini inci gibi yağan kar taneleri düşerken avuçlarına..
aah adı bende saklım,
o kaşlar,o gözler ne işe yarardı bir zamanlar,
hiçbir zaman öğrenemiyeceksin,
üzgünüm..
(yazan:zeynep melike)
bir demlenme sonrası şaşkınlığı
**geç kalınmış,yarım bırakılmış bişeyin bıraktığı ardında neyse,oyum ben, diyordu vakti zamanın birinde birileri,ve bende devam ettirmek istiyorum cümleyi kendimce,geç kalınan,yarım kalınan ve bi okadarda ertelenen herşeyim ben şimdilerde.
**içimde bi çocuklaşma arzusu,bir sevgi arsızlığı,bir ilgi açlığı varki,kendim kendime şaşıyorum bazen,ve uzun zaman sonra,böylesi bir heyecan ve hayal kırıklıklarını aynı anda yaşıyor kalbim.
**bikez daha kaybol bakalım,ey aşksız gölge,ne zaman çıkacaksın yine beklenmedik bir fırtına sonrası,yada bir bahar heyecanı yaşanırken kalbimde.
**gidenler dönmeyin neolur,ardınızda kalanlar alışmışken böylesine yokluğunuza,şimdi ne alemi var yeri yerinden oynatmanın,ve ardınızdan kömüre dönmüş bir kalbi,yeniden sizin için çarpan bi kalbe dönüştürmeye çalışmanın,
**koşun çocuklar bi sığınak buldum şimdilerde,kimse bizi bulamaz hadi buraya saklanalım,ama söz verin kimseye söylemek yok bu gizli yeri,bi sır olmalı ve öylede kalmalı ki kaçtıkça sığınacak bir yerimiz olsun hayatta,söz verin.
** çay böylesi demlenip sakinleşmişken kim soktu bu kaşığı karıştırdı demliği,şimdi bütün çöpleri çayın su yüzüne çıktı,ah zaman lazım yine dibine çöksün diye..
Çarşamba, Aralık 09, 2009
aşk diyor başka bişey demiyor kalbim..
sahibinin sözleri bunlar,
görüyorum onu herseferinde,
yüreğinde koca bir kırık kalple,
sevme diyor bana incinmek istemezsen,
gözükara değilsen sevda için,çekeceğin var aşkın elinden,
eğer ki cesaretin varsa sevgilinin hayaline sahip olmaya,
geçir diyor geceleri bir dikenin koynunda,
yinede garanti edemem sana,
diyeti ödensede çoğu zaman,
vuslata hasret kalır aşk dedikleri şey yürekte..
(yazan : zeynep melike..)
Cuma, Aralık 04, 2009
gecikmiş bir mim var bende :)
1) Limon Kolonyası; kolonya çeşitlerinden tek ve en sevdiğim diyelim:)
2) Naftalin;çocukken bu kokuyada bayılırdım,hala burnuma kokusu geldiğinde dönerim o eski günlerime:)
3) Umumi Tuvalet Kokusu; işyerinde hala çekmek zorunda olduğum tarif edemediğim tuhaf bi koku,sanki gelen herkesin kokusu karışmış birbirine ve orda birikmiş gibi:)
4) Sizde yer etmiş bir koku yazın; ıhlamur ağacı kokusu,ne zaman bu kokuyu alsam tarifsiz mutlu olurum:)
5) Deri kokusu; tanımsız bende bu koku,hoşlanmakla hoşlanmamak arası biyerde:)
6) Yasemin kokusu; bu kokuyu biliyormuyum bilmiyorum :)
7) Hanımeli kokusu; bu koku acıyı hatırlatır bana,sanki canımı yakan birileri çıkar gelir o kokuyla:)
8) Kahve kokusu; dinlenmek için bir kahve iki rezene,üstlerine bişey tanımam :)
9) Yeni araba kokusu; böyle bi kokumu varmış :) 10) Eski kitap kokusu; oyumu sahaflardan yana kullanıyorum bende
11) Sigara ve de kahve,çay karışımı ağız kokusu;içinde sigara olan tüm kokular kötü ediyo beni,mümkünse sigarasız koksun herkes ve herşey :)
12)Size hep aynı şeyi anımsatan bir Şampuan kokusu vücut losyonu da olur; blendax(ama o çocukluğumdaki tırtıklı mavi şişesinde:)
13) Bir mekana ait olan, o kokuyu duyunca o mekanı hatırladığınız bir koku; hastane kokusu(buram buram kokan o karışık ilaç kokan hastane kokusunu ne zaman alsam,hala karnıma ağrılar girer:)
14)Kimyon kokusu;bilmemki,pek kullanmıyorum sanırım,şimdi hatırlayamadım kokusunu:)
15) Çikolata kokusu; kokusu ve tadı eksik olmasın hayatımızdan:)
16) Kebap kokusu; tereyağlı iskenderi tercih ederim herşeye :)
17) Döner kokusu; bilmem ki
18) Dergi kokusu; kuşe kağıtta ve kalın bi dergi olsun lütfen :)
9) Rakı kokusu;hiç bilmedim kokusunu,bilmekte istemem sanırım :)
20) Kibrit kokusu;tedirginlik duygusu oluşturan bi koku sanrım bende :)
21) Fesleğen kokusu; gençleştirir beni bu koku :)
22) Sizi yıllar öncesine götüren bir parfüm; belissima :)
23) Hastane kokusu ; bu koku ömründen ömür çalıyor sanki insanın,özellikle samatya,cerrahpaşa,daha bi dert bağlatır içimi
24) Petibör kokusu; hala daha vazgeçemediğim süte batırıp batırıp yediğim o harika lezzetin kokusu :)
25) Bundan bir önce kullandığınız koku size ne anımsatıyor? sabun kokusunu:) benim bütün kokularım çok hafif kokar,kokmak zorundadır,keskin kokulara alerjim var zira :)
26) Vanilya kokusu;sütlaçta güsel kokuyo :)
27) Portakal kokusu; yedikten sonra kabuğunu bıçakla mini mini kestiğimde havaya yayılan o harika koku :)
28) Mandalina kokusu; mandalinayı koklamak hiç aklıma gelmemişti,direk yediğimden heralde :P
29) Ruj kokusu; kimyasal bi koku,pek hoş diyemem.
30) Gazete kokusu;okurken koklayarak gözlerimi kapatıp hayal kurmayı sevdiğim bi koku :)
31) Taze Domates kokusu;süper,herşey bu kadar lezzetli koksa keşke,yapay olmadan:)
32) Kekik kokusu;ete yakıştığını yeni keşfettiğim harika bi baharat kokusu:)
33) Sarımsak Kokusu;bana yedirmesinlerde bu mübareği kim nekadar yerse yesin,kokarsa da koksun :)
34) Sık sık koku değiştirir misiniz? Değiştirdikleriniz arasında duyumsadığınızda size bir şeyler hatırlatanı var mıdır?değişik olanı denemeyi sevmekle beraber,alıştığım bişeyi kolay terkedemem,şimdi bişeyler vhatırlatacak bişey anımsayamadım :)
35) Nem kokusu;evinde kokanları tez zamanda kurtarsın Allah:)
36) Kurşun kalem kokusu; elimdekini koklayıverdim bi çabucak,ama bu pek kokmuyo sanırım,kokulu silgi deseydin belki:)
37) Kaynamış Süt kokusu;asla vazgeçmek yok süte devam,en güsel cennet numunesi bence:)
38) Patlaşmış Mısır kokusu; pek sevmem,sanırım dişlerimin arasına sıkışması sinir ederdi beni eskiden yediğimde:)
39) Fındık ezmesi kokusu; kokusunu geçip lezzetinden bahsetsem :P
40) Kızartma kokusu ve rakı karışımı koku;rakısız kızartma kokusu lütfen:P
41) Sucuk ekmek kokusu; sucuğu direk sade ekmekle ben hiç yememişim vede koklamamışım sanırım,şimi farkettim :P
42)En sevmediğiniz koku size ne hatırlatıyor? sigarayla karışmış parfüm kokusu,resmen baş dönmesi ve mide bulantısı yapıyo bende,olay mahallini çabucacık terkediyorum,yoksa ayakta duramıyorum maalesef.
43) Bir arkadaşımı kokusundan tanırım diyebilir misiniz? kokusundan tanıyabileceğime emin olduğum tek kişi eşim sanırım :P
44) Çay kokusu; içmesini beceremesemde kokusu güsel helede soğuklarda:)
(ben bi çay alıyim abi çok açık olsun ama içmeye değil koklamaya lütfen:P)
45) Miiss gibi Sabun kokusu; harika helede doğal sabunlar,zeytinyağlı,kükürtlü felan oluyoya hani,mis mis :)
annyeong-haseyo.
neler yaptım yazmayalı efendim,şöyle bir hafızamızı yoklarsak,bildiğiniz gibi cümlesini kurup olayı genelleyebilirim aslında,ama gittiğim gördüğüm,yediğim içtiğim,izlediğim filmlere felan haksızlık olur kanaatindeyim şahsen,bundan haseple şöyle kısaca aklıma gelenlere bir çentik atayım istiyorum;
*biz çarşamba akşamından çıktık bayram tatiline,ve iş çıkışı arkadaşlarla fatihi fetettik,iki lafın belini kırdıkki,hepimize iyi geldi bu buluşma,ben gezerken evde pervine bakan ve gece bitiminde bizleri otobüslerle uğraştırmayıp fatihten alan,ve evlerimize kadar bırakan,kalbimin kahramanı biricik eşim,teşekkür ederim herşey için :)
*arefe temizlik ve alışverişle geçiverdi,bişeycik anlamadım yorgunluktan,
*bayram sabahı bizi kayınvalidem kahvaltıya çağırdı yine,ordaydık,güseldi(resim bilahare ekleyeceğim bunlarla ilgili)
*sülale kalabalık olunca,üstelikte herkes istanbulda olunca,üç gün boyunca bayram ziyaretleriyle geçti günümüz,
*bayramda yediğim börek ve baklavaların hesabını başta kendime sonrada diyetisyenime nasıl vericem bilmiyorum :(
*dördüncü gün evdeydik,bir adet kore dizisi daha bitirdim(sassy girl)
*bu koreceyi ve rusçayı ah bi konuşabilsem,ufaktan kendimce çalışıyorum ama,bi koreli bulmak gerek,mesela şu sassy girl dizisinde başroldeki arkadaş,beni gençlik yıllarıma götürdü resmen,keşke tanışıyor olsaydık dedim içimden,çok enerjik biri geldi,sanırım bu aralar etrafımda enerjisi tükenmemiş birilerine ihtiyaç duyuyorum,
*işyerindeki ütücü abinin gelininede şifalar diliyorum,domuz gribi,zatürre,bide o koma halinde ki doğumu derken,şimdide kalpten anjiyo olacak demişler,şafi olandan istiyorum bikez daha tüm şifa arayanlar için.
*yavaş yavaş yılbaşı geliyor,bu beni korkutuyor çünkü yeni bir hamilelik düşünmek zorundayım,neyse hayırlısı,
*sanırım benim içimde büyümeyen bi çocuk var,ve ben bunu belli etmemek için çok gayret ediyorum,ve bu beni çok yıpratıyor,şimdi bi ormanda sevdiklerimle piknik yapıyor,ve bağıra bağıra şarkı söylemeyi diliyor olurdum heralde bir dilek tutsaydım :)
Çarşamba, Kasım 25, 2009
ayağa giydirgeçli ışıldaklı götürgeç :)
Cumartesi, Kasım 21, 2009
sevmek;söyleyecek sözün varken bile susmakmış..
esas oğlan has kıza görür görmez aşık olmuş,yemeden içmeden kesilip hep onu düşünür olmuş..
..
benim masallarımda kahramanlar sevmeyi bilen insanlardı,ve sevgi en çok onların sıcacık kahraman yüreklerine yakışırdı,bu yüzden belki büyürken hep hayallerden çıkıp gelecek bir prensin heyecanı basardı yüreğime her aklıma düşüşünde..
prensim gelecekti ve biz mutlu mesut günler geçirecektik,yada üzüldüğümüzde başımızı yaslayıp birbirimizin omuzuna beraber ağlayacaktık,birimiz suspus olup kabuğuna çekildiğinde diğerimiz onun halini hemen hissedecek ve ellerini tutacaktı bırakmamacasına,ben burdayım diyecekti bakışlarıyla..
sevmek en çok benim prensime yakışırdı ne zaman düşünsem,ve o beni her şartta mutlu etmesini becerebilirdi,onun verebilecek öyle büyük hediyeleri hiç olmadı hayallerimde,ondan hiçbir zaman büyük eşyalar tek taş yüzükler beklemedim ben,ve o sımsıkı sarılsın istedim sadece,yüreğimde sonbahar rüzgarları eserken,sıcacık bir buse kondursun istedim sadece gözlerimden akan yaşın tam üzerine,elinde bir kuru ağaç dalı toprağa bir koca kalp çizsin istedim içinde baş harflerimizin olduğu..
işte böyle..
benim kahramanım beni çok severdi ve bende onu dünyada hiçbir şeye değişmezdim,diğerleri bi yana benim sevdiceğim öbür yanaydı düşüncelerimde..
..
ne oldu kahramanım neden vazgeçtin beni sevmekten,yoksa çokmu ağır geldim yüreğine,çokmu yordum seni,çokmu mızmızlandım,sevgiye aç şu yüreğim çok şeymi istedi senden,neden vazgeçtin bana telli gözlüm demekten,neden sana ihtiyacım olduğunda hep başka bişeylerle meşgulsün,neden yetişemediğim şeylerde azarlıyorsun artık beni,görmüyormusun dalları budanan çırılçıplak ağaçlar gibi kalakalıyorum her incitişinde,her benden esirgediğin bir çift güsel sözde..
..
aylardan kasım,mevsimlerden sonbahar..
istanbulda yağmur var,böylesi soğuklarda hep elerim üşürdü bilirsin,ama bugün içim üşüyor,
..
sevgili kahramanım ben yine susuyorum herşeyi derin bi yutkunuşla kalbimin en derin yerine gömerken,yaralanıp acıları sızdıran yanlarıma bir kaç yama ekleyip devam ediyorum yoluma,bunları yazdım diye sakın gönül koymayasın bana,niyetim seni üzmek değil,sen benim masallarımın esasoğlanı,hayallerimin kahramanısın yine.
..
sadece korkuyorum ela gözlerini sevdiğim,çok korkuyorum,ya bigün dikiş tutmazsa gönlümde yamadığım yerler,ya bigün beni ittiğinde uçurumun tamda o en korkulacak yerindeki ince çizgi üzerinde duruyorsam,bütün umutlar ve sevgiler gökyüzündeki yıldızlarıda toplayıp arkalarına bile bakmadan giderlerse gönül dünyamdan,işte o zamandan korkuyorum,
bigün seni sevmekten vazgeçebilme düşüncesini bile taşıyor olmaktan korkuyorum,işte bigün ya bende sana bana yaptıklarını yapma çaresizliği gösterirsem,ya kahramanımı sevmekten vazgeçersem bigün,
üzülürmüsün benim şu anki halimin yarısı kadar..
..
gökten düşen elmaların üçüde senin olsun,gönlün keder görmesin,rüyalarını ay ve güneş süslesin,ve birbirimizi sevmekten vazgeçmeyelimki korkulan günler gelmesin hiçbir zaman kahramanlar kahramanı prensim..
(yazan:zeynep melike)
Perşembe, Kasım 19, 2009
hızlı bir not.
sevgiler..
Cocuklarinizla konusun...
Caresiz bir sekilde boynumu buker odama yani hapishaneme dogru yol alirdim. Babam arkamdan, 'Bizim bir odamiz bile yoktu, her seye sahip, hвlв ne istiyor anlamadim.' diye bagirmaya devam ederdi. 'Keske benim de bir odam olmasaydi, keske bizim de evimiz bir odali olsaydi da hep birlikte otursaydik' derdim icimden; ama yuksek sesle soylemeye cesaret edemezdim.
Yemekten sonra babam kanepeye uzanir, eline kumandayi alir, televizyon seyrederdi. Beni yanina cagirir biraz severdi. Onun izleyecegi onemli birsey varsa beni adeta yerimden bile kipirdatmazdi. Azicik hareket edip kosup oynamaya calissam oda hapsim yeniden baslardi. Bir gun anladim ki susunca babamla daha iyi anlasiyoruz. Bu defa susarak yapabilecegim oyunlar gelistirmeye basladim.
Once resim yaparak basladim ise. Babam cizdigim resimleri cok begeniyor; 'Bak, boyle uslu uslu oyna iste.' diyordu. Babam bazen goz ucuyla bakiyor, resimle ilgili bir sey sorsam afalliyordu. Ama bana kizarak beni artik odama gondermiyordu. 'Son gunlerde ne de akillandi benim oglum.' diye komsulara anlatiyordu annem halimi.
Resimlerim arttikca ortalik dagilmaya basladi. Annem 'Odani topla!'diye odama kapattiginda ise nereden baslayacagimi bilemiyordum. Ben bunlarla ugrasirken zaman geciyor; ama odami toparlamayi beceremiyordum. Annem odama gelip 'Bak sana resim yapmayi yasaklayacagim. ' dedi bir gun. Susuyor olmami usluluk olarak degerlendiren ailem resim yapmayi da elimden alirsa ben ne yapacaktim?
Bu dusuncelerle bir aile tablosu yaptim. Babam eve gelince uygun zamani kolladim. Her zamanki gibi yemekler yendi, odaya gecildi. Babam oturur oturmaz cizdigim resmi getirdim. Babam bakti. Him, dedi 'Cok guzel olmus. Bu adam benim herhalde.' dedi. Ben 'Hayir o adam degil, bu cocuk sensin.'dedim. O 'Hayir, bu adam benim, bu cocuk sensin, bu kucuk kiz da arkadasin.'dedi. Ben yine 'Hayir, o buyuk adam benim, bu kucuk adam sensin, bu kucuk kiz da annem.' dedim. Babam benimle ugrasmaktan vazgecip: 'Peki neden bizi kucuk cizdin?' dedi. Heyecanla basladim anlatmaya. Ben buyuyup adam olacagim. Is bulup calisacagim. Siz yaslanip kuculeceksiniz. Beliniz bukulecek, komsumuz Ahmet amca ile Ayse teyze gibi kucucuk kalacaksiniz. Ben isten geldigimde yorgun olacagim.
Siz benimle konusmaya calistiginizda isyerinde kafam sismis olacagindan sizi duymayacagim bile. Siz benimle bir seyler paylasmak istediginizde 'Hadi odaniza cekilin de kafa dinleyeyim.' diyecegim. Ve bir de bagiracagim 'Her seylerini aliyorum. Sicacik odalari da var, daha ne istiyorlar' diye.
Annemle babamin gozleri fal tasi gibi acilmisti. Duyduklarina inanamiyorlardi .. Bana sarilip beni oyle icten bir oksayislari vardi ki sonsuza kadar konussam hic bikmadan dinleyecekler gibiydi.
Farkinda' Olmali Insan...
Salı, Kasım 17, 2009
tarihe bir parantez(domuz gribi çığırtganlığı)
Önce domuz gribinden dunyada kac kisi olmus bu gune degin bi goz atalim:
Tam tamina 160 ulkede 1154 kisi.Avrupa'da 16 bin 556 kisi domuz gribine yakalanmis, ama 34 kisi olmus.(Artik domuz gribiyle ilgili istatistikler tutulmadigindan, bu sayi artmis olabilir.Ama 2009 yili ortalarinda sayi boyleydi.)
Yasaminiz suresince:
1. Saldiridan olme ihtimaliniz: 331/1
2. Duserek olme ihtimaliniz: 250/1
3. Silahla vurularak olme ihtimaliniz : 325/1
4. Zehirlenerek olme ihtimaliniz: 1400/1
5. Araba kazasinda olme ihtimaliniz: 5000/1
6. Bogaziniza bi sey takilarak olme: 5000/1
7. Suda bogularak olme ihtimali: 9000/1
8. Simsek carpmasi sonucu olme: 71.000 /1
9. Kopek tarafindan oldurulme: 137.000/1
10. Kuvette olme ihtimaliniz: 807.000/1
11. Sele kapilip olme ihtimali: 713.000/1
12. Yataktan dusup olme ihtimaliniz: 2 milyonda bir.
Domuz Gribinden olme ihtimalinizse: 8 milyonda bir. (Dunyada bin 1154 kisinin oldugunu temel alirsak)
Yani kuvette bogularak olme ihtimaliniz daha fazla!
Gelelim ortaligi velveleye veren diger muthis salgin hastaliklara:
Kus gribi: Dunya Saglik Teskilati (WHO) verilerine gore, 1 Haziran 2009 tarihine kadar kus gribinmden ölen sayisi 436.
Ama 1981'den 7 Temmuz 2009'a kadar 25 milyon kisi AIDS'den öldü.
Dahasi da var; 2005'den bu yana Veremden 1.6 milyon kisi oldu.
Hani SARS hastaligi vardi ya? Yetiskinlerde gorulen ust solunum yollari enfeksiyonu? Hani milyonlari yok edecekti? Olu sayisi 167!
Domuz gribine yakalanirsaniz bi tek ilaci var: Tamiflu
Bu ilacin sahibi GILEAD SCIENCES AS. Bu lisansla, ilaci Roche 2016 yilina kadar uretiyor. (Rothschild Ailesi destekli bir sirket)
Tamiflu'ya bi goz atalim:
1. ABD 25 milyon adet ismarlamis: Toplam 2 milyar dolar odemis.
2. Bugune kadar 65 devlet de ismarlamis.
3. Toplam 300 milyon adet4. Fiyati 70 dolar. Carpin 200 milyonla.Bu Firmanin yani Gilead Sciences AS'nin en buyuk hissedari ve Yonetim Kurulu Baskani kim?ABD ESKI SAVUNMA BAKANI DONALD RUMSFELD!
Ozetleyelim: Her ay Guney Afrika'da 50 bin kisi AIDS'den ölüyor. Dunyada her gun bin 600 kisi gene AIDS'den yasamini yitiriyor. Her yil on binlerce kisi araba kazalarinda can veriyor. Her yil sadece ABD'de 25 bin kisi cinayete kurban gidiyor. Her yil 80 bin kisi veremden hayatini kaybediyor.Ama biz kafayi neye takmisiz?
H1N1 Domuz Gribine!
Niye?
çünkü ilac şirketleri ve onlarin beslemeleri, AIDS, Verem, ne bileyim ben kizamik, kabakulak ya da açlıktan para kazanmiyorlar!
Asi olun olmayin... Ama önce gercekleri arastirin, öğrenin.
Kaynak : Star Gazetesi - Aziz Ustel
Pazartesi, Kasım 16, 2009
Bitmeyen Senfoni sizcede bitermiydi :)
Gunlerden bir gun, sehre unlu bir orkestra gelmis. Verecegi konserin en onemli parcasi da Schubert'in unlu 'Bitmeyen Senfoni' siymis'. Genel mudur bu eseri dinlemek icin cok hevesli olmasina ragmen, isi nedeni ile, konsere gidemeyeceginden, gelen davetiyeyi sirketin insan kaynaklari mudurune vermis ve;
"Lutfen bu konsere git ve bana izlenimlerini aktar" demis.
Genel mudurden aldigi talimatla, konsere giden insan kaynaklari mudurunden, ertesi gun bir degerlendirme raporu gelmis.
"Sayin Genel Mudurum" diye basliyormus.
"1- Dort obuaci konserin onemli bir suresinde bos oturdular. Bunlarin sayisi azaltilirsa konsere daha cok katkida bulunurlar.
2- Orkestrada on iki kemanci var. Bunlarin hepsi ayni anda hareket ediyorlar ve ayni notalari seslendiriyorlar. Bence ciddi bir yanlislik. Kesinlikle personel tasarrufu yapilmalidir.
3-Onaltilik notalara agirlik verilmis. Dogrusu buyuk ziyan. Seyirciler sekizlik ve onaltilik notalar arasindaki farki anlamaz. Bu nedenle; onaltilik notalarla eser calarak yuksek ucret alan elemanlar yerine, sekizlik notalari caldirip, dusuk ucretle calisan stajyerler kullanilmalidir.
4-Yayli sazlarla islenen pasajlar, nefesli sazlarla aynen tekrarlaniyor. Bu durum gereksiz tekrardan baska bir sey degildir. Dolayisiyla; tekrarlar onlendiginde, iki saatlik konser yari yariya inecektir.
Ozet olarak sayin genel mudurum; eğer Schubert bu önlemleri alsaydi "Bitmemis Senfoni" kesinlikle biterdi.
Arz ederim efendim".
Cuma, Kasım 13, 2009
hastayız teyzeleri.
dün gece avicenna hastanesine acile götürdük,uzman çocuk doktoru her gece varmış o hastanede,burdan evimize yakın olan o koca bayrampaşa devlet hastanesinide kınıyorum,acile gitsen bir tane uzman hekim bulamıyosun,üstelik koskoca bayrampaşada bir tane bile özel hastanede yok şöyle tam teşekküllü,
neyse bu kısımlardan çok dertliyim aslında ama yazmayayım şimdi,doktor ilaçlar yazdı ,üç güne geçmezse tekrar gelin detaylı tahliller yapar iğneye felan başlarız dedi,inş.geçer,şifa bulur kızım.
bu arada evdeyken ben çok fena hasta oldum beni doktora götürün diye sayıklayan,üstelik doktor amcaya söyleyin bana iğne versin diyen o pervin sanırım doktor amcamızın enine boyuna cüssesini görünce biras ürktü:P
ne diller döktük ama açmadı ağzını,mecbur kaldık bizde iyiliği için sedyede kol ve bacaklarını tutmaya,çok ağladı ama üzgünüm,doktorun bakabilmesi için yaptık öyle canım kızım.
doktorla olan diyoloğumuz ilginçti yalnız;ilk girdik odaya daha muayeneye başlamadan soruyo doktor peşpeşe soruları:
-evde hangi ilaçlarınız var,en son ne zaman ilaç aldı,hiç ilaç verdinizmi,herhangi bir müdahale yaptınızmı(soğuk duş aldırmak gibi)
bizim cevaplar şöyleydi;
-uzun zaman önce doktora gittiğimiz için evdeki ilaçlar bitmiş,hiç ilaç yok evde(bulunsa iyi olurdu ama koşturmacanın içinde kim bakıyo ilaç kutusunun içine normal zamanda),hiç ilaç verilmedi,biz ikimizde çalıştığımız için iş dönüşü ateşinin gittikçe arttığını farkettik,daha geç olmadan kaptık geldik çocuğu,
yaa işin espirisi bi yana,üzüldüm ben aslında bu sorular karşısında,ilgisiz vede beceriksiz gibi hissettim böyle tuhaf bi duygu bastı içimi,
işte öyle dün geceki ateş bugünde devam ediyor,sabah namazdan sonra ılık bir duş aldırdım,annemlerde şimdi,
ve ben kızım ateşler içinde yanarken,nazlanmak ve teselli bulmak için isteği annesinin kucağından onu mahrum bırakarak işyerindeyim yine,bugün aradım telefonda başladı ağlamaya,sen nere gittin anne diye,daralan içim dahada bir düğüm bağladı boğazıma.
az kaldı kızım az kaldı annen öpüp koklayacak seni doyasıya,ve istediğin zaman sarılacaksın sıkıca boynuna annenin,Allah'ın izniyle,
çoğu gitti azı kaldı..
iyi hafta sonları size(tabi ben yarında çalışıyorum)
Öyle de yapmış, günü de harika geçmiş!!...
Ertesi gün kalkmış,aynaya bakmış,Kafasında iki tel saç kalmışmış...
"H-M-M,"
"Bugün saçımı ikiye ayıracağım demiş..."
Dediğini de yapmış, harika bir gün geçirmiş...
Bir ertesi gene kalkmış,aynaya bakmış, kafasında tek tel saç var.
"Tamam, tamam demiş...artık bugün at kuyruğu yaparım...
"Öyle de yapmış, ve çok çok güzel bir gün geçirmiş...Daha bir ertesi,
aynaya baktığında,
Kafasında bir tek tel bile kalmamışmış!!!.
"WoW!" diye bağırmış.
"Bugün saç derdim yok!!!!"Bakış açısı herşeydir!!!.
Çarşamba, Kasım 11, 2009
kombak gözlerini sevdiğim dilber:)
Salı, Kasım 10, 2009
dikkatimi çeken atatürk resimlerini biraraya topladım.
Pazartesi, Kasım 09, 2009
öylesine dökülenler.
Pazar, Kasım 08, 2009
bir saniyelik tefekkürün vicdan muhasebesi.
Ne yapsa ne etse üstüne gitmişler
Mavi gökyüzünü ona dar etmişler.
Gazete de çıktı üç satır yazıyla
Uzamış sakalı çatlamış sazıyla
Birileri ona; ölmedin, diyordu
Ölüm yanında hüzünle gülüyordu.
Diyarbakırlıymış adı Bahtiyar
Suçu saz çalmakmış öğrendiğim kadar
Geçiyor önümden gül güzlü Bahtiyar
...
ne zaman dışardaki insanların arasında tireyen,insanlardan korkan,çocukça gözlerini yere dikip yürüyen birini görsem bu şarkıdaki bahtiyar gelir aklıma,ve bu şarkıyı ne zaman dinlesem,üzüldüğüm şeylerin ağırlığı benimde boynumu aşağı indirir,ve üzüldüklerime bişeyler yapamıyor oluşum,sızım sızım sızlatır içimdeki dünyamı,ve bigün filistinde,ırakta,doğu türkistanda nasiplerine korku ve yokluk düşmüş o insanlar karşıma dikilip,aşağı indirdikleri gözlerini kaldırdıklarında,gözlerime değerse bakışları,ve o gün ne derim ben onlara,bunca lütfedilmiş nimetlerin içinde yüzerken yinede mutsuzluklar ve sahip olamadıklarımı aklıma getirmişliğimin utancından yerin dibine girerim heralde,
sevgili bahtiyarlar;siz ekmek kokusuna hasret geçirirken günlerinizi,günde dört çeşit yemek yediğim,ve güsel uykum kaçınca can sıkıntısından dolapta duran tatlıları önüme alıp sizleri aklıma getirmediğim için affedin beni,nefsii dediğim için affedin beni olurmu..
Cuma, Kasım 06, 2009
ilginç dizaynlar.
Perşembe, Kasım 05, 2009
İKİ KARDEŞ
böylemidir ki acaba?
her sevdada bir benzerini bulur insan...
Yoko Ono'da John Lennon'dan,
Eva Braun'da Hitler'den,
Havva'da Adem'den izler vardır.
Ama sonunda kendinden de sıkılır insan elbet...
Gün gelir, terk edebilir en sevdiklerini bile...
Bir tek yalnızlığımız, ömür boyu yalnız bırakmaz bizi...
O yüzden bence aşk. tek kişiliktir.
(bir alıntı)
Çarşamba, Kasım 04, 2009
ben kalbimden başka yerde inan seni bulamadım.
şimdi ben böyle yazınca kimdir sana bunları düşündüren yada kimlerdir diye merak eden olursa,biri yada birileri değil be arkadaşım,nasıl desem,kendimi ifade edemediğim yada taraflarından yanlış anlaşıldığıma emin olduğum herkesle yarım kalan bi hesaplaşma arzusu bu bendeki,beni yanlış anladınız diye haykırma isteği,belki tüm hissettiklerimi içim dışıma çıkana dek cesurca söyleyip karşımdakilere,sonra öylece çekip gitmek,ve geride bırakmak yine geride kalanları..
elimde değil ardımda kalan keşkelerin hayali sıkıştırıyor beni ara sıra böyle,helede nostaljik bir iki şarkı,duygusal bir iki kelam duymaya göreyim,hoop hafızamın o en derin yerinden hortlatıveriyorum,ilkokula dek uzanıyor bu bendeki insanlar silsilesi abartmıyorum:) mesela sınıftaki aysun ve özge ikilisi çıksa gelse,konuşurken sesini yükseltmeyi sevmeyen ben,alır karşı duvara çarpardım ikisini,hayatımın iki yılında bana kendimi ezik ve gerizekalı hissettirmedikleri bir gün bile geçirttirmedikleri için,sonra o ikiliye karşı bana sahip çıkan erhan'a bir teşekkür edebilmek isterdim,ve adını şimdi hatırlayamadığım bir çocuk daha vardı sınıfta oda beni yanlış anlamıştı bikeresinde,nedense ilkokul hatıraları deyince bu dörtlü dün gibi dikileviriyorlar işte,daha bunun gibi bissürü insan,daha sonraki yıllardan üniversiteden arkadaşlar var mesela..
neyse bu güsel parçanın altına beri,ileri geri konuşup uzatmak istemiyorum yazıyı,ama bilin ki nihavent makamında titreyen bir teli var gönlümün,işte hatıralar o teli 8.5 şiddetinde sallıyorlar ara sıra,bu haftada yine beni inlettikleri günler yaşıyorum,eskisinden daha cesur ama biçok şeye daha pişman belkide..
Pazar, Kasım 01, 2009
ÖMÜR=3 GÜN
Cumartesi, Ekim 31, 2009
biliyorsun seni ben sonbaharda sevmiştim.
Cuma, Ekim 30, 2009
yağmur,ağlama gitti diye sakın,bak ben burdayım silmek için gözyaşlarını.
dışarda yağmur varya şimdi,rafa kaldırdığım hüzünler bir bir dökülüyorlar tavan arasından yüreğime,
bi parça hüzün aslında en güseli bence,hisleri ve hüzünleri olmadan nasıl yaşarki insan sahi..
özlemeyi hakeden herkesi özlüyorum şimdi,hayallerimden çıkarıp karşımda durduklarını bile düşlüyorum,yüzüme yayılan bi gülümseme,yıllar önce gittikleri ana döndürüyor beni sanki,
biliyorum ayrılıklarda sevdaya dahil,çünkü ayrılanlar hala sevdali,biliyorum,,
hoşgeldin hüzün,hoşgeldin masal kahramanı sevdiğim,pamuk prensesin prensi olmayı tercih ettiğinden beri küsmüştüm sana doğrusu,herneyse,yine de bana yakışan elvedası esirgenmiş bir gidişe hoşgeldin diyebilmek..
gözlerini sevdiğim yağmur,
özlemiştim seninle ıslanmayı,
ve sırılsıklam bi aşkı tamda gidecekken,sıcacık bileklerinden kavrayıp ,
son bi elveda öncesi gitme diyebilmeyi,
hoşçakal ey aşk bikez daha,
artık özgürsün,bıraktım ellerini,
hoşgeldin yağmur aşksız günlerime..
(hisseden ve yazan :zeynep melike)
Perşembe, Ekim 29, 2009
미안하다, 사랑한다
iki gecede bitirdim diziyi,önceki gece sabah işe gidecek olmama rağmen sabah namazlarıyla kalkabildim başından dizinin,ağlamaktan gözlerim şişti resmen ve burnum kızardı,görseniz böyle küçük emrah bakışı yapıştı sanki yüzümdeki ifadeye,
ama o kadar beğendimki diziyi,rüyamda bile saranghea adujshi felan gibi bişeyler söyleyip duruyodum(Allahtan rüyada konuşma gibi bi huyum yok şimdilik,yoksa eşim diycek bismillah hanımı bu boyuttan kaybettik felan diye mazallah sonra,yok yani uyanınca bide rüyadaki durumu anlatma gereği felan doğacak şimdi:P
neyse işte öyle canlarım,resmen hayal alemindeyim hala,hatta böyle yediğim çikolatadan bisküviden felan şöyle bedava bi tatil kazandınız tebrikler felan diyip,bi köşeden kamera elinde birileri çıksa,hiç düşünmeden seul'e gidiş biletini ayırttırırdım oracıkta(seul g.korenin başkenti bu arada harika bi yer tavsiye ederim görmenizi(sanki ben on kere gittimde tavsiye ediyom bide:P
yada hayal boyutunu imkansızlıklara rağmen abartıp aladdinin lambasını bi yerde bulup ovuştururken üç dileğinizi soran zati muhtereme kadar dayandırdım olayı,dilekler hazır bu arada;
1.korede okyanusu görür bir ev,iki katlı,4oda bir salon,bahçede havuz olabilir:P.
2.koreceyi sular seller gibi konuşmak.en azından moo hyuk ve eun chae ile dertleşecek kadar:P.
3.rusça konuşmak(bu ayrı bi yazı konusu,bunun sebebini atlıyorum:)
kısaca romeo julyet ayarında hatta öte bile geçmiş bi film,
yukarda sağda yatan uşak en sonunda ölünce hüngür foşurt artık saldım kendimi nasıl ağlıyorum,eşim kahvaltı soruyo hazırlamıycazmı diye elimde mendil,sus diyorum burda koca adam öldü gitti,ay nasıl kaptırdım kendimi,bu koreliler süper yapıyo bu işi,bikez daha eğiliyorum saygıyla önlerinde:)
her gece onlarca kanalda bissürü dizi oynuyo,hiçbir dizide bunların tadı yok bence,
bide bu kore dizilerindeki konuşmalara ayrı bi hayranlık duyuyorum inanın,onuda unutmiyim yazmayı:)dudaklarını böyle uzatıp homurdanır gibi masumane bi şekile sokmuyolarmı öyle,yerim onları yer yer hemde o yemek yenilen çubuklarla:)
yakında güney kore türkiye bayraklarını evin camından sallayıp tezahuratlara başlarsam kendime şaşırmıycam(da komşular için biras durum açıklanması gereken bir hal alacak,ondan çekiniyorum biras:Phazırlıksızlar zira benim bu yarı koreli olmuş halime,hahahaha:P
neyse uzatmıyim daha fazla ama ben hala romantik drama tadında geçirmekteyim günlerimi,okuyanlara duyrulur efendim..
Pazartesi, Ekim 26, 2009
Cuma, Ekim 23, 2009
dikkat! çatlak patlak yusyuvarlak bi deli istila etti beni bu yazıda:P
hasta olunca çeneme bir yan tesir yapıyor heralde içtiğim ilaçlar,saçmalama olayını çok iyi kıvırdığımı bile düşünüyorum,artık hastalığıma verin,kusura bakmayın emi:)
bak şimdi hastalıktan felan konu açılınca aklıma bişey geldi,arkadaşlar hasta olunca iştahı kesilen varmı,şahsen ben gözümü açmaya halim olmaya olmaya sofraya sürünerekte olsa giderim efendim,hatta gözlerim kapalı yemeğimide yerim,üzülünce,sinirlenince konusuna girmek dahi istemiyorum,zira iki katı yiyorum o durumlardada,sevgili iştahı her değişken havada kesilen arkadaşlar,ay erken yemek yiyemem,sinirlendim şimdi hiç bi lokma geçmez boğazımdan diyenler,helede tatlıdan nefret ederim ağzıma sürmem ıyy diyen güsel insanlar,sizleri anlayamamaktan ötürü çok mahçubum belirtmek istedim,yani nasıl bi duygu inanın bilmiyorum hissettikleriniz,
annemin dediğine göre ben çok iştahsız bi bebekmişim,almanyadan mamalar getirtmişler teneke teneke vakti zamanında,ne olduysa ondan sonra oldu heralde diyorum ben düşününce şimdi,kendimi bildim bileli iştahsızlığımı hatırlayamıyorum çünkü:P
mesela aşık oldum zayıflarım artık mantığınıda kavrayamıyorum,ben böyle durumlarda gençliğimde kendimi hep abur cubur yerken bulmuşumdur,hatta gariptir çikolata vs.yanında paso süt tüketirdim,(bi yerde okumuştum kan gurubu B Rh + olanlar süt ve süt ürünlerine çok düşkün olurlarmış,adı geçmişken bunuda not düşiyim dedim:)yani bu önermede bende başarılı olmuyor,
giriş gelişme'nin ardından sonucuda yazıp konuyu bağlamak lazım,çünkü eve gitme saatim yaklaştı,sabahları işe gitme annecim diye ağlayan kızıma kavuşmam lazım biran önce,
ne diyordum,hee,sonuç: mahallede hamile herkes ayol,akşam kapı önü komşu muhabbetinde öğrendim,felancanın hem kızı hem gelini,feşmancanın gelini,ötekinin bilmem nesi,aaa acilen zayıflama mutasyonumu tamamlayıp yetişmem lazım bu hamile sezonuna sonundada olsa:P
(açıkçası senin ikinci ne zaman sorusunu çok bekledim soracaklar diye,ama sevgili komşularım beni oldukça şaşırttılar bu meraksız halleriyle,neyse ben yinede onların bir akşamlık dalgınlıklarına veriyorum,çünkü böyle konusu açılmış hazır bi konuda banko bi soruydu bu sormaları kesindi yani,kaçırdılar treni hahaha,artık bidahakine:P
ay sonuç yukardakilerle pek bağdaşmadı sanırım,ama artık napiyim elden dilden bu gelir dostlar,öptüm hepinizi,selam ve hürmetle,gökten üç elma düştü biri bu yazıyı yazan bana,diğeri yazdıklarımı okuma sabrını gösteren size,üçüncüsüde,bu yazdıklarımdan habersiz olan herkese :D
su altı dünyasını merak eden,ama benim gibi fobisi olanlara bi tavsiye:)
Dev akvaryuma giriş, tam 25, öğrenci ve 65 yaş üzeri ise 18 lira olarak belirlendi. Akvaryuma 0-3 yaş grubu çocuklarin girişleri ise ücretsiz olacak. Turkuazoo'nun içinde yer alan akrilik su tünelleriyle baliklar "onlarla birlikte yüzüyormuşçasina" 270 derece açidan izlenebiliyor.
10 binin üzerinde deniz canlisini görme imkani sunan Turkuazoo'da, dünyanin en uzun su alti tünellerinden biri de yer aliyor. 80 metre uzunluğundaki iki duvari ve tavani tamamen akvaryum olan tünelde, yürüyen bant üzerinde sadece baliklari izleyerek dolaşma imkani da bulunuyor.
Çarşamba, Ekim 21, 2009
lay lay lom işte böyle:)
arkadaşlar yanda resmini gördüğünüz eleman,pazartesi sabahı eşimi sağ ayağından sokan arı ile bir ilişik içinde olmadığını iletmemi istedi,bende yazıktır diyerek yazıma başlamadan bi söyleyivereyim dedim,bilginize:)
evet yanlış duymadınız,sabah 07:00 sularında sabah kahvaltı için mutfağa geçtiydik ki,yere konmuş arıyı göremeyen eşim,ve eşimin mutfağa girdiğini göremeyen arı ani bir titreşimle birbirlerine çarptılar,daha doğrusu eşim arının üstüne basınca çarpılmış gibi kaldırdı ayağını,ve eşimi çorabının üstünden sokan arıda ölmüş oldu,nerden biliyorsun derseniz peçeteyle kalıntıları ben attım,ordan:)bu arada arı sokunca sokan yere sarımsak sürünce acayip yakıyo,siz hemen buz koyun ve bi yandanda gübresiz toprağı azcık suyla ıslayın ve koyu bir çamur kıvamındaki toprağı sokan yere bastırın,cidden şişmesini önlüyor ve zehri alıyor toprak,bu pratik bilgiyide yaşayarak öğrenmiş olmamız hasebiyle sizle paylaşıyim istedim,aklınızda bulunsun:)
bu arada kısacık kendimdende yaziyim,zira merak eden olabilir belki:)efendim ben boğazları yanar,burnu akar,öksürük ve ateşle beraber grip olmuş vaziyetteyim,kendimi yataktan kaldıracak bile hali olmayan ben,işyerine kadar attım kendimi hamdolsun,ve inş. eve kadarda atabilirim,ve kalan enerji kalıntılarımla üçlü koltuğun üstünü kaplayan,daha doğrusu ütülenmek için beni bekleyen çamaşırları hayal kırıklığına uğretmayıp,onlarıda mutlu edebilirim:)
aklıma gelen gider ayak notu:evimizde ikinci fare cesetini de bulmuş bulunmaktayız,bazanın içinden çıktı efendim,buda merak edenler için ek bi bilgi:) ve tahminimce yuvarlak bi hesap yaparsak kalan zehirlerin kareköküne felanda bölünce fare kalmadı inş.bu mutlu haberide paylaşmamak kendime ve sizlere haksızlık olurdu dimi ama:P
ve cumartesi eşim,pervin ve kayınvalidemle katıldığımız ihh yetim buluşması gecesine dair bişeylerde yazmak istiyordum ama sanırım yazı uzun olacak,yarın kısmetse bahsedeyim o geceden,hem resimde koyarım belki,uğrayan herkesi öperim gül yüreklerinden,bide yanaklarından:D
Pazartesi, Ekim 19, 2009
süheyla yıldızım 2,5 yaşında bugün.
Cumartesi, Ekim 17, 2009
hadi arkanıza yaslanıp okuyun:)
İşle özel hayat arasında sıkışıp kalıyor yaşam dediğimiz. Hele büyük şehirlerde ne kadar zaman harcıyoruz boş yere, bir hesaplasak, birden toplayıp bavulu gitmek gelir içimizden. Yüzleşmemeyi tercih ediyoruz. Öyle ya, trafikte geçen zamanı toplasak, ömrün çeyreği gibi; akıllı adam işimi iki koca saati köprünün üstünde geçirmek?
Vazgeçemiyorsak, çözüm üretelim derdindeyim. Bütün hepsi aşk için, yeter ki aşka zaman kalsın. Uykumuzdan ne kadar fedakarlık edebilirsek, güzel bir gece geçiririz mesela sevdiğimizle? Bir filmi sonuna kadar izleyemeyecek kadar yorgun döndüğümüz iş günlerinde, göz kapaklarını açık tutmak için neye ihtiyaç var?
Gün içinde gereksizce yaptığımız konuşmalardan sıkılıp, akşam sevgilimizle sohbete girişemiyorsak, kaç telefon konuşmasını kaldırabiliriz hayatımızdan? Fast-food yaşama geçtik, öğlen saatlerinde restoranlarda geçen biletlerimiz var, önümüze yemek gelmesine alıştığımız için mi unuttuk, ellerine sağlık demeyi?
Bütün gün yaramaz çocuğumuzun peşinden koşmaktan bıktığımız için mi, akşam eve gelen eşimizin şımarıklık yapmasına tahammülümüz yok? Belki de kendimizi şımartmayı unutmuşuzdur. Biraz hatırlasak da aşka vakit kalsa, olmaz mı?
Aile baskısından bunaldığımız için mi, gencecik ruhlarımız herkese karşı isyankar? Ondan mı bu kadar kısa sürüyor gençlik aşkları? İkisini birbirinden ayırabilsek de aşka daha dingin bir şans tanısak olmaz mı? Aslında kimseye değil de kendimize mi kızgınız?
Daha önce çok yıkıldığımız için mi, şimdi korkuyoruz sevdalanmaktan? Kimse bizi aptal yerine koyamasın diye mi bu kadar duvarımız var? Yorulmadan bir daha denesek, eski hatalardan aldığımız dersleri cebimize koyup yola devam edecek gücü bulsak, olmaz mı? Kadın olduğumuzu hatırlatsak her sabah aynada kendimize ve sevilmeye ne kadar layık olduğumuzu, güçlü kadın imajımızı eve gelince çıkarıp atsak da, aşka yer açsak, olmaz mı?
Bugün beyaz bir sayfa açarak, hayatımızda aksayan yerleri bulsak, düzeltmek için çözüm arasak, kendimizi geliştirip değiştirsek, imkansız dediğimiz şeyleri listeleyip üstüne gitsek, başka konularda gösterdiğimiz hırsı aşkta göstersek ve biraz daha vakit ayırsak aşka olmaz mı?
Zaman hızla akıp gidiyor. Dertlerimiz, ödenecek faturalarımız, sorumluluklarımız var, biliyorum ama hadi biraz yavaşlayalım. Her gün aynı süratle geçiyor nasılsa ve değişmiyor dünyanın dönüşü. Biz varken de, yokken de devam ediyor sıkıntılar. Ama biraz yer açsak aşka, şu koca evren daha keyifle yaşanabilir olmaz mı?
__._,_.___
Cuma, Ekim 16, 2009
canım o kadar sıkkınki;ama yazınca hafifledi sanki.
- mesela bu sabah işe gelirken pervinin kaşlarını çatıp sanki bana kızgın ve küskün o hali ve bakışı gitmiyo gözümün önünden,
- eşimin bugün izinli olup,kayınvalidem ve pervini parka götürecek olması ve onların yanında olamayışım,
- sağ kaşımın üzerinde dokununca acıyan bi baş ağrısı var bikaç zamandır,sinüzit oluşundan şüphe etmekle birlikte,teşhisi adına hiçbir çabam yok,doktora gitmek gibi,
- canım sıkkın olunca vücut kimyamın bütün dengeleri devre dışı kalıyo,ve bu devrelerin yerine abur cubur tıkınma ve atıştırma devreye giriyo,ki bu çok beni güçsüzleştiren bişey,
- param yok ve borçlarım var,ki görünenden çok daha sinir bozucu(dileğim yeni yıla borçsuz girmek)
- kpss de ciddi bi başarı elde etmek istiyorum körelmiş ve ümitsizliğe düşmüş cesaretim adına,
- büyük kardeşim zelihanın iyi bir işi olsun istiyorum,çünkü işsiz olduğu her an bütün sinirini benden çıkarıyo,beni çok kırıyo,yerden yere vuruyo adeta,ve ben kan bağımız dışında bütün bağlarımızın koptuğunu hissediyorum o an,çok canım acıyor çok,konuşmayı deneyemiyorum bil,çünkü bişey söylemeye niyetlenirken daha sen sus,senin hayatında herşey yolunda senin bişey söylemeye hakkın yok diyip bağırıyor bana,bende sesimi yükseltsem uzayacak mesele,bu yüzden tüm söylediklerini yutuyorum,geçen gün annemlere yürüdüm iş çıkışı,zeliha yemek yemek üzereydi,annem ablanada bi yemek getirin dedi(ki kendim kalkıp alırım istemem ayağıma birileri getirsin)daha annemin lafı bitmeden zeliha dediki;bütün gün çocuğuna bakıyoruz bide ayağına yemekmi getiricez dedi ve kendide yemedi,sırf bana bi tabak yemek getirmemek için,o kadar ağladımki o gece bütün gözyaşlarımı içime akıttım,kimseye bişey demedim,sabaha kadar ne uyudum ne bi lokma bişey yedim,
- bütün sülale de hayata pozitif bakan,mutlu,hiçbir derdi olmayan,ağırbaşlı,paso polyanna modunda olmaktan yoruldum sanırım,helede akraba ziyaretlerinde nasılsın,çalışıyorsun hala dimi dediklerinde,-evet diyişimin hemen ardından,-çalış çalış yığın paraları kenara oh diyişlerinde kanım donuyor sinirden,gülümseyerek susuyorum yinede,
- hayatımdaki biçok şeye yetişemiyorum,ev işlerine,yemeğe,kızıma,eşime,kendime,arkadaşlarıma,işyerinde işlerime,tatile,hayal kurmaya,çocukluğuma,gençliğime,,diye uzayıp giden yetişemediğim biçok şey,ve bazen eşimin şaka yaptığını düşünerek söylediği cümlelerine de sinir oluyorum ve çok kırılıyorum,ama gerginlik olmasın,aman yanlış anlamasın,aman üzülmesin,yada kırılmayı hakediyosun adam haklı diyerek uzun uzun susuyorum yine,hesabı kendime çıkarınca faturalar daha az tuzlu oluyo sanki,
- birine bişey söylemek istediğimde zaman bikaç dakikalığına dursa içimi boşaltsam sonra yeniden çalışsa saatler,diye hayal ettiğim bilim kurgu tadında hayallerimde olmuyor değil ara sıra,imkan dahilinde problemlerimi karşımdaki kişiye söyleyecek kadar cesur değilim ve olamıycamda biliyorum,öğrenilmiş çaresizliğime mahkumum ben,
son bişey daha yazmak istiyorum bana kendimi hatırladıkça iyi hissettiren bişey:bu sabah dost tv de işe gelmeden hemen önce 40 hadis sıraladılar ekranda birbirinden güsel,bi tanesinde şöyle bi ifade vardı anlam olarak; savaş içinde değilsen yani can güvenliğin varsa,sağlığın yerindeyse ve ailenin o günkü rızkını temin edebilmişsen sana dünyalar bahşedilmiştir,bunun gibi bi anlam yüklü ifadeyi düşündüm durdum,evet onca sıkıntı ve üzüntü dediğim şeyler nekadarda hafifledi bunu düşününce,sanırım dini ve manevi hatırlamalara daha sık ihtiyacım var,
bana dünyayı bahşeden O yüce Allah'a sonsuz şükürler olsun,evet bugün dünya benim dostlar :D
Perşembe, Ekim 15, 2009
fındıkkurdu pervinden cümleler.
babasının kucağında masada otururken babannesine diyorki,
-babanne benim babam senin oğlun mu?
-evet benim oğlum diyor kayınvalidem,(biras gülerek)
pervinden cevap gecikmiyor
-hiç komik değil babanne.
biz şaşkın:)
***
haftasonu ben kahvaltıyı hazırlarken kayınvalidem pervini camdan baktırıyordu,yoldan yaşlı bir dede geçerken pervinin kayınvalideme dediği cümle;
-dede ay anam oy der gibi yürüyo babanne,baksana.
(tabi biz duyunca kahkaha modunda:)
***
mutfakta yemek yaparken yanıma gelip bazen diyorki;
-kolay gelsin anne,ne yapıyosun?
-yemek yapıyorum kızım.
-şaşulle(fasulye)yemeğimi yapıyosun?
-:)
***
-ben bebekken bu yemeği çok seviyodum dimi anne,ama şimdi sen yede büyü.
(yemek istemediği bişey olunca cümlesidir buda:)
***
cumartesi günü beni iş çıkışı almaya geldiler eşim ve kızım,beni beklerken,yoldan geçen insanları dikkatlice inceleyen pervin,sigara içen bi adamı görünce babasına dönüp;
-baba baksana kocaman adam yolda sigara içmeye utanmıyo demiş.
(açıkçası sigaranın zararlı bişey olduğunu söylemiştik ama içen hiçkimse hakkında kötü bişey dememiştik,hayret ettik doğrusu :s
***
uzun zamandır giymediğim ayakkabılarımı gören pervinden cümle;
-ooo maşallah ne güsel ayakkabın varmış senin,çok beğendim,banada aynısından al tamam mı?
-:)
***
bana masal anlatsana anne diyo,anlatıyorum,sonra başlıyo;
-bak şimdi bende sana anlatıyim mi,ama bana bak,uyuma tamammı,diyip,bir varmış bir yokmuş,minik bi kaplan varmış diyerek başlıyo masallar uydurmaya.(bayılıyorum bu haline:)
***
hergeçen gün dahada orjinal cümleleri var pervin sultanın,aklıma gelenler şimdilik bunlar,inş. dahada eklerim.