Pazar, Ağustos 31, 2008

2008 ramazanına bir gün kala,


Ramazan-ı Şerifiniz mübarek olsun! rabbim dolu dolu geçirmeyi nasip eylesin bu güsel günleri inş.
bolluk, bereket, sağlık, huzur içerisinde nice ramazanlara.....

Cumartesi, Ağustos 30, 2008

bi hadis ezberleyelim,

Hazreti Ebû Imare Berâ İbn Âzib (radıyallâhu anh)’ın rivayet ettiğine göre,Ruh-u Seyyidi’l-Enâm (aleyhi elfü elfi salâtin ve selâm) Efendimiz şöyle buyurmuştur:
Ey uyumaya niyetlenen kimse, yatağına uzandığın zaman şöyle de: “Allahım nefsimi Sana teslim ettim, bütün benliğimle Sana yöneldim; işlerimi Sana emanet ettim, sırtımı Senin kudretine dayadım. Senin rahmetinden ümitvârım, gazabından da korkuyorum. Senin dergahından başka ne iltica edilecek bir yer var, ne de güvenilir bir mekan; Senin merhametine sığınıyor ve Senden eman diliyorum.. diliyor ve indirdiğin Kitab’a, gönderdiğin Peygamber’e (aleyhissalâtu vesselâm) imanımı ikrar ediyorum.”Şayet bunu okuduğun gece ölecek olursan fıtrat üzere (mü’mince) ölmüş olursun; eğer sabaha erersen, hayır bulursun.
[Buhârî, Daavât 7,9; Tevhid 34; Müslim, Zikr 56, (2710); Tirmizî, Daavât 76, (3391)]

Cuma, Ağustos 29, 2008

bir iki dipnot,

Kaldıramıycan Yükün Altına Girme.Gözünün Önüne Bak.Dengeyi Hep Koru.
Herşeyi İyi Düşünerek Yap.
Asık Surat İşe Yaramaz.
Ateşe Körükle Gitme Mümkünse Söndür.

Perşembe, Ağustos 28, 2008

hayatı ıskalama lüksün yok senin,

Bir aşk için yapabileceğin her şeyi yaptığına inanıyorsan ve buna rağmen hala yalnızsan, için rahat olsun. Giden zaten gitmeyi kafasına koymuştur ve yaptıkların onun dudağında hafif bir gülümseme yaratmaktan başka hiçbir işe yaramayacaktır.Sen kendini paralarken ,o her zaman bahaneler bulmaya hazırdır.Hani ağzınla kuş tutsan "Bu kuşun kanadı neden beyaz değil?" diye bir soruyla bile karşılaşabilirsin.. iki ucu keskin bıçaktır bu işin.Yaptıklarınla değil yapmadıklarınla yargılanırsın her zaman. Bu mahkemede hafifletici sebepler yoktur. İyi halin cezanda indirim sağlamaz. Sen, "Ama senin için şunu yaptım" derken o, "şunu yapmadın" diye cevap verecektir. Ve ne söylesen karşılığında mutlaka başka bir iddiayla karşılaşacaksındır. Üzülme, sen aşkı yaşanması gerektiği gibi yaşadın.Özledin, içtin, ağladın, güldün, şarkılar söyledin,düşündün,şiirler yazdın. "Peki o ne yaptı" deme. Herkes kendinden sorumludur aşkta. Sen aşkını doya doya yaşarken o kendine engeller koyuyorsa bu onun sorunu. Bir insan eksik yaşıyorsa, ve bu eksikliği bildiği halde tamamlamak için uğraşmıyorsa sen ne yapabilirsin ki onun için? Hayati ıskalama lüksün yok senin. Onun varsa, bırak o lüksü sonuna kadar yaşasın.Her zamanki gibi yaşayacaksın sen. "Acılara tutunarak" yaşamayı Öğreneli çok oldu. Hem ne olmuş yani, yalnızlık o kadar da kötü bir şey değil.Sen mutluluğu hiçbir zaman bir tek kişiye bağlamadın ki.... Epeydir eline almadığın kitaplar seni bekliyor.Kitap okurken de mutlu oluyorsun unuttun mu? Kentin hiç görmediğin sokaklarında gezip yeni yaşamlara tanık olmak da keyif verecek sana.
...
Sen yüreğinin sesini dinleyenlerdensin ve biliyorsun asl olan yürektir.Yürek sesi ne bilmeyenler,ya da bilip de duymayanlar acıtsa da İçini unutma; yaşadığın sürece o yürek var olacak seninle birlikte. Sen yeter ki koru yüreğini ve yüreğinde taşıdığın sevda duygusunu. Elbet bitecek güneşe hasret günler. Ve o zaman kutuplarda yetişen cılız ve minik bitkiler değil, güneşin çiçekleri dolduracak yüreğini...
(Nazım Hikmet...,yazıyı beğendim ve bugünede bunu ekledim canlar:)

Çarşamba, Ağustos 27, 2008

hayalimdeki ev tasarımlarından paylaşımlar:)

duvardaki bu resmin hemen önünede şöyle bi koltuk nasıl olur sizce? (tabi bu koltuğun önündeki pencerede de alabildiğine deniz manzarası:)(salonda rahat yumuşacık böyle kanepelerede bayılıyorum,beyaz olması ve minderleriyle renklendirilmiş olmasıda ayrıca beğenmemde etkili oldu diyebilirim,biliyorum böyle bi kanepem hiç olmuycak,ama ben resimdede olsa sizlerle zevklerimi paylaşmak isterim:)beyaz kanepenin hemen ardındaki duvarda böyle bi tablo sizce de iyi durmazmı:)

son olarak;mutfakta böyle iştah açıcı kocaman bir meyva gibi masayada hayır demezdim doğrusu:)

(nasıl dekore ettim iki dakikada evi ama:) neyse böyle hoşuma giden tasarımları ara ara sizlerle yine paylaşıcam şekerler,,

Salı, Ağustos 26, 2008

meçhulden meçhule esintilerden,



Kalbimde hüzün,
gözlerimde yaş varmış,kimene…
hayalinle ne dünyalar kurdum,
şu taştan yüreğime…
ah diyebilsem ki bigün sana,
“kal gitme”…

**esipte yazan:zeynep melike:D

Pazartesi, Ağustos 25, 2008

biras bizden muhabbetler,

haftasonu oldukça yorucu vede bi koşturmaca içerisinde geçti diyebilirim,cumartesi haftalardır sıcakları bahane edip ertelediğim vede biriktirdiğim ütüleri yaptım,kelimenin tam ifadesiyle yap yap bitmedi(bukadar biriktirip tembellik edersem olacağı buydu zati:D neyse,pervini eşim biras evden halasına götürdüde benim işimi kolayladı,bende gece 11 gibi bitirebildim,pazar sabahı erken kalktık,çünkü akşama yemeğe misafir bekliyorduk,(eşimin çocukluktan beri tanıdığı arkadaşı,eşi ve çocukları yaz tatillerini bitirmişler rusya'ya evlerine dönüyorlardı,bizde havaalanına gitmeden bize gelin dedik,)velhasıl akşama kadar ev,yemek ve pervin arası bi yerlerde koştururken bi ara pervini uyutup tv yi açtım bi yarım saat dinleneyim diye,kanalları gezinirken öylesine,bizim samsundada çeken yöresel bi karadeniz tv var(AKS tv)geleneksel keşkek ve güreş günü düzenleniyo her yıl alaçam kızlan yaylasında,oradan canlı yayın yapılıyodu,bi baktımki babam ve amcamda ordalar,epeydir köyde annemler,özlemişim onları:)bide bu günde bi koç getirirler meydana ağalık yarışı yaparlar,açık artırma usulüyle kim daha fazla parayı verirse bu koça,o senenin ağası o olur,parada derneğe kalır,bu ağalık için duyuru yaptılar babamda kalktı oturdu sandalyelerden birine,ben tabi şaşkın,aradım babamı hemen,biras artırıyim çekilcem dedi,kapattım telefonu,10-15 kişi katıldılar bu yarışa,biri çekiliyo,ikisi çekiliyo,yok babam hala oturuyo,bayılır zaten macera olsunda,neyse uzatmiyim,son ikiye kaldı benim baba,artırma iyiden iyiye kızışıyo,ben tekrar telefona sarıldım,çekildi nihayet ve ağalık diğer kişiye kaldı(12 000 ytl ile)...
akşama misafirlerim geldiler,ama 10 gibi kalkacakları için acelece hemen yemek yedik ve çay içtik birasda muhabbet derken,vakit geçiverdi,çok şeker insanlar,eşi yeliz hanım gerçekten bi hanımefendi,çok takdir ettiğim yanları var,keşke yakın oturuyo olsaydık,neyse,kızı behice sultanlada pervin çok iyi anlaştılar,pervin ağladı hatta behicenin ardından giderken,biahaki seneye kadar vedalaştık şimdilik bakalım,pazar günüde böylece bitti işte,
*(pervinin biçok dişi aynı anda çıkmak için şişmişler bu arada,çok mızmız bu günlere hemen ağlayıveriyo :(bide ufaktan ufaktan kelimeler demeye başladı al,ver,aç,attım,hala amca teyze gibi vs... neyse şimdilik resim ekleyemiyorum,inş. daha sonra,sevgiler bizden olsun inş,,,

Pazar, Ağustos 24, 2008

Cumartesi, Ağustos 23, 2008

can dündar'dan‏

Ağır bir ÖSS sorusu gibiydi Esquire dergisininki...
'Hayattan ne öğrendiniz?'
Verilen süre içinde aklıma gelenleri aşağıda yazdım.Yanlışların doğruları götürmeyeceğini umuyorum:
* * *
Sonsuz bir karanlığın içinden doğdum. Işığı gördüm, korktum. Ağladım.Zamanla ışıkta yaşamayı öğrendim. Karanlığı gördüm, korktum.Gün geldi sonsuz karanlığa uğurladım sevdiklerimi...Ağladım.
* * *
Yaşamayı öğrendim.Doğumun, hayatın bitmeye başladığı an olduğunu; aradaki bölümün, ölümden çalınan zamanlar olduğunu öğrendim.
* * *
Zamanı öğrendim.Yarıştım onunla...Zamanla yarışılmayacağını, zamanla barışılacağını, zamanla öğrendim...
* * *
İnsanı öğrendim.Sonra insanların içinde iyiler ve kötüler olduğunu...Sonra da her insanın içinde iyilik ve kötülük bulunduğunu öğrendim.
* * *
Sevmeyi öğrendim.Sonra güvenmeyi...Sonra da güvenin sevgiden daha kalıcı olduğunu, sevginin güvenin sağlam zemini üzerine kurulduğunu öğrendim.
* * *
İnsan tenini öğrendim.Sonra tenin altında bir ruh bulunduğunu...Sonra da ruhun aslında tenin üstünde olduğunu öğrendim.
* * *
Evreni öğrendim.Sonra evreni aydınlatmanın yollarını öğrendim.Sonunda evreni aydınlatabilmek için önce çevreni aydınlatabilmek gerektiğini öğrendim.
* * *
Ekmeği öğrendim.Sonra barış için ekmeğin bolca üretilmesi gerektiğini... Sonra da ekmeği hakça üleşmenin, bolca üretmek kadar önemli olduğunu öğrendim.
* * *
Okumayı öğrendim.Kendime yazıyı öğrettim sonra...Ve bir süre sonra yazı, kendimi öğretti bana...
* * *
Gitmeyi öğrendim.Sonra dayanamayıp dönmeyi...Daha da sonra kendime rağmen gitmeyi...
* * *
Dünyaya tek başına meydan okumayı öğrendim genç yaşta...Sonra kalabalıklarla birlikte yürümek gerektiği fikrine vardım.Sonra da asıl yürüyüşün kalabalıklara karşı olması gerektiğine aydım.
* * *
Düşünmeyi öğrendim.Sonra kalıplar içinde düşünmeyi öğrendim.Sonra sağlıklı düşünmenin kalıpları yıkarak düşünmek olduğunu öğrendim.
* * *
Namusun önemini öğrendim evde...Sonra yoksundan namus beklemenin namussuzluk olduğunu; gerçek namusun, günah elinin altındayken, günaha el sürmemek olduğunu öğrendim.
* * *
Gerçeği öğrendim bir gün...Ve gerçeğin acı olduğunu...Sonra dozunda acının, yemeğe olduğu kadar hayata da lezzet kattığını öğrendim.
* * *
Her canlının ölümü tadacağını, ama sadece bazılarının hayatı tadacağını öğrendim.

Cuma, Ağustos 22, 2008

ASKIN FOTOGRAFI

Mut'un bir dag koyunde dostlarla birlikte gezerken yasli bir kari kocayi gordum.. Baktim bir kanepenin uzerinde oturuyorlar... Iyice yaklastigimda tezekten yapilmis evlerinin bahcesinde oturduklari kanepenin bir tarafinin tamamen kirik oldugunu, kanepenin saglam tarafina sIkisarak oturduklarini ve sohbet ettiklerini anladim.Yuzlerinde bir tebessum vardi..
Kanapenin bir tarafi tamamen kirilmisti... Evin halinden ve kari kocanin kilik kiyafetinden maddi durumlarinin hic iyi olmadigi ve yeni bir kanepe alacak guclerinin olmadigi hemen anlasiliyordu... Selamlastiktan sonra,
'Kanepe kirilmis' dedim...
Yasli adam buyuk bir bilgelikle cevap verdi, ' Biz de saglam tarafina oturuyoruz... Yetiyor bize..
' Kadin da tamamladi, ' He ya yetiyor bize bak ne guzel oturuyoruz'
Sevdigimin elini daha sIki sIki tuttum...
Oyle ya,
' Ask bu kanepe neden kirik, neden yeni bir kanepe almiyoruz' diye dirdir etmek, sIkayet etmek yerine,
'Kanepenin saglam tarafini paylasmak' degil midir?...
Ve iste ekte yer alan bu fotogafi buyuterek evimin en gorunur yerine astim...
**(gelen maillerimden c.g.dan çiğdemSert,çok beğendim ve bende sizlerle paylaşıyom şekerler:D

Perşembe, Ağustos 21, 2008

Kuruyemişlerin Faydaları

Badem
Beden ve zihin yorgunluğunu giderir. Böbrek ,mesane ve tenasül yollarındaki iltihapları giderir. Baş ağrısı karaciğer ve böbrek ağrılarını hafifletir.
Fındık

Vücuda kuvvet verir. Kalp rahatsızlıklarının en önemli nedeni olan yüksek kolestrolün düşürülmesinde en önemli ilaçtır. (%25.2 oranında)İnsan vücuduna yaralı kalsiyum, demir, karbonhidrat, yağ ve çinko ile metabolizmayı düzenler, kemiklerin gelişmesini sağlar.E vitamini açısından zengindir. Kansızlığa karşı koruyucu etki yapar.Kanser yapıcı etmenlerin oluşmasını önler yada oluştuktan sonra onları etkisiz hale getirerek vücudu korur.
Antep fıstığı

Antep fıstığında kolesterol yoktur. Kandaki kolesterol seviyesini düşürür. Kroner kalp hastalığı riskini azaltır. Antep fıstığı, protein yönünden 2 kat,fosfor yönünden 4 kat etten daha üstündür.İnce bağırsakta glikoz emilimini azaltır ve kan şekerinin yükselmesini önler.
Yer fıstığı

Vücudun gelişmesini sağlar. Beden ve zihin gücünü arttırır.Göğsü yumuşatır. Öksürük söktürür.
Kabuklu yer fıstığı

İçeriğinde sabit yağ ve proteinli maddeler vardır. Böbrek ve safra kesesi ağrılarını hafifletir.
Beyaz leblebi

Mide suyunu çekmede ve zayıflamak isteyenler için açlıklarını bastırmada önemli bir işleme sahiptir.
Sarı leblebi

Hammaddesi nohuttur.Vücudu kuvvetlendirir. Anne sütünü arttırır.
Ayçekirdeği

Ayçekirdeğinin içeriğindeki yağ damar sertliğini giderir. Kalp, sinir hastalıklarını önler. Bol E vitamini ve protein içerir. Cinsel gücü arttırır. İktidarsızlığı önler.
Kabak çekirdeği

Mükemmel bir kurt ilacıdır. Günde çocuklarda 10-15 adet,büyüklerde 20-30 adet kabak çekirdeği yenmelidir.Tenya solucanlarını gidermek için de kabak çekirdeği iyi bir ilaçtır.
Mısır

Yüzde 18.3 gibi yüksek oranda lif içerir. Mısırın içeriğindeki yüksek karbonhidrat enerji seviyesini yükseltir. İçinde protein, kalsiyum,demir,fosfor, A vitamini bulunur.
(Kaynak: internethaber.com)

Çarşamba, Ağustos 20, 2008

canım görümcelerimden üçüncüsü,


bu benim üçüncü görümcem halime ablam,geçen yıl ben doğum için hastanedeyken evlendi yani düğününe katılamadım,ama o düğün sonrası arabayla bana geldi gece 12 gibi hastaneye ziyaretime gelinliğiyle hemde :) canım benim onu en az diğerleri kadar seviyorum,ama o bibaşkadır daha delidir doludur,düşüncelerimiz uyar onunla çoğu zaman,türk kahvesi içerdik hergün onunla muhabbet bide yanında ooh:))hala benim kadar çocuk bi yanı vardır,şimdi niye yazıyorum bunları diyebilirsiniz:) birkaç aydır türkiyedeydi,alışmıştım ona yine,geçenlerde döndüler almanya ya,ve ben resmini görünce bilgisayarımda,özledim onu ve buraya resmini eklemek istedim işte nebiliyim,içimden geldi:) halime sultan sana ve koskocaman kocana sevgiler yürek dolusu canım,iyiki görümcem olmuşsun hee:D

(buda geçen aylardaki,eltimin kına gecesinden,soldaki eltim hatice,ortadaki de halime sultan,canım benim prensesler gibi çıkmışsın :D

Salı, Ağustos 19, 2008

Bilgisayar bağımlılarına…

Müşfik Kenter bilgisayar çağı insanlarına şiiriyle sesleniyor:
Hep bir yerlere, bir şeylere yetişme telaşındasınız değil mi?
Hiç vaktiniz yok, “fast life”, “fast food”, “fast music”, “fast love”…
Dikte ettirilen “yükselen değerler”, “in” ler, “out” lar…
Buna benzer bir odada, şanslıysanız gökyüzünü görebilen bir pencere ardında bitecek hepsi.
Dostluğu klavyelerinde, yaşamı monitörlerinde arayanlar, size sesleniyorum!
Hangi tuş daha etkilidir ki sıcacık bir gülüşten ya da hangi program verebilir bir ağaç gölgesinde uyumanın keyfini?
Copy-paste yapabilir misiniz dalgaların sahille buluşmasını?
İçinizi ısıtan gün ışığını gönderebilir misiniz maille arkadaşlarınıza?
Sevgiyi tuşlarla mı yazarsınız?
Öpüşmek için hangi tuşlara basmak gerekir?
Ya da geri dönüşüm kutusunda saklanabilir mi kaybolan zaman?
Doğayı bilgisayarlarına döşeyenler, neden görmezsiniz bahçedeki akasyanın tomurcuklandığını?
Ve ıslak toprak kokusu var mıdır dosyalarınız arasında?
Koklamak, duymak, dokunmak, yok mu yaşam skalanızda?
Bilgi toplumu oldunuz da, duygu toplumu olmanıza megabaytlarınız mı yetmiyor?

süleymaniye,

büyük usta mimar sinan'ın kalfalık eserim dediği Süleymaniye'nin şifreleriyle tanışalım.Süleymaniye Camii, Kanuni Sultan Süleyman tarafından imparatorluğun gücünü ve görkemini göstermek adına inşa ettirildi. Bugörev, tarihin en büyük ustası Mimarbaşı Sinan'a verildi. Camii vekülliyesi 7 senede bitirildi. Ancak 7 yıllık bu uzun süre Kanuni'nin canını sıkmıştı. Sinan'ın yapıyı neden bir türlü açmadığını
anlamamıştı. O sırada her taraftan da dedikodular yağmaya başladıSultan'a. 'Sinan caminin ortasında oturuyor ve nargile tüttürüyor'dediler Muhteşem Süleyman'a. Kanuni durumu kendi gözleriyle görmek için bir ikindi vakti Süleymaniye'ye gitti.Muhteşem yapının içine girdiğinde Sinan tam da söylendiği gibi caminin ortasında oturmuş nargilesini tüttürmekteydi. Sultan
gözlerine inanamadı. Tok sesiyle ve bütün haşmetiyle ''Bu ne iştir Mimarbaşi'' diye haykırdı. Oysa Mimar Sinan'ın içtiği nargilede tömbeki yoktu. İçtiği sadece suydu. Usta mimar, nargilenin fokurtularını dinleyerek caminin akustiğini ölçmeye çalışıyordu.Mihraptaki imamın sesini, aynı oranda bütün camiye nasıl ulaştıracağını hesaplıyordu. Bunun için Anadolu'nun değişik köşelerinden 65 tane dev turşu küpü getirtti. Bu küpleri içleri boş,ağızları dışarıya gelecek şekilde kubbenin eteklerine dizdirdi.Amacına ulaşmıştı Mimarbaşı. Sesi, yüzlerce metrekarelik mekanın herköşesine, en iyi şekilde yaymayı başarmıştı.Mimar Sinan yapının içine bir de hava koridoru inşa etti.Elektriğin henüz bulunmadığı o yıllarda, Süleymaniye 275 dev kandille aydınlatılıyordu. Sinan, bu kandillerden çıkan is camiye zarar vermesin ve cemaati rahatsız etmesin diye orta kapının üzerine küçük bir odacık yaptırdı. Binanın değişik köşelerine açtığı oyuklardan giren islerin bu odada toplanmasını sağladı.Ve adına da İs Odası denilen bu bölmenin içine özel bir nemlendirme sistemi kurdu Sinan.Odada toplanan islerden, dönemin en kaliteli mürekkebini damıttı.Süleymaniye'nin duvarlarında gördüğünüz o muhteşem kalem işleri,yazılar, süslemeler, caminin kandillerinden çıkan isten damıtılan o mürekkeple yapıldı.bunlar günümüzden 458yıl öncesinin bilimiyle, teknolojisiyle yapıldı.Hani oyuklar var ya isin bir odada toplanmasını sağlayan, hava akımını içeri alan. Dışarıya çıkıp o iki
oyuktan içeriye baktığınızda, birinden caminin içindeki Allah,diğerinden ise Muhammed yazılı dev levhaları görürsünüz. Ayrıca Süleymaniye'nin hangi köşesini, hangi duvarını, hangi açısını ölçerseniz ölçün, sayısal olarak karşınıza Allah kelimesinin ve katlarının çıktığını görürsünüz. Alın işte size sırlarla,şifrelerle dolu bir mabet.(gelen maillerimden)

Pazartesi, Ağustos 18, 2008

uçtu uçtu uçak uçtu,

bu pazarımın nerede geçtiğini tek bir cümleyle yazıp,bana heyecan veren küçük bir mutluluktan bahsedeceğim,bu pazar görümcemler almanyaya dönmeden önce beraber yemek yiyelim diye teklif edip bizi davet ettiler,bizde tamam diyerek akşam iftar yemeği için ist.büyükşehir belediyesinin florya tesislerine gittik,yolu istanbula düşen herkese tavsiye edebileceğim yerlerden burası,lisedeyken mezuniyetimizde burda olmuştu,çok harika biyer yani deniz kenarı ve koskocaman bi parkın içinde,sonuç olarak yemekler(pervinle beraber ilk kez tattığımız balık çorbasıda dahil)müthişti gerçektende,kalitesine göre fiyatlarda gayet makul diyebilirim,(küçük bi reklam yaptım galiba)neyse esas anlatmak istediğim küçücük beni mutlu eden şeyi söylemek istiyorum,mekan florya olunca tabi atatürk hava alanına yakınlığından dolayı her 3 dakikada bir uçak iniyor,o kadar alçalıyorlarki,koca uçağın gölgesi altında ve dehşet verici gürültüsü sizi bilmem heyecanlanırmıydınız ama beni çok heyecanlandırdı,bütün gece denizi yada etrafı seyretmek yerine uçakları seyrettim:D yani başımı gökyüzünden indiremedim bu manzara karşısında,ne kadar da büyük bir demir parçasının uçuyor olmasını seyreylemek bu kadar mı mutlu eder birini,evet sanırım hala çocuk bi yanım var,böyle şeylerle mutlu olan napiyim:D ve beni böylesi mutlu eden bişeyi buraya yazmadanda edemedim,evet ünzile bu pazar uçaklar uçtu gökyüzünde,gölgelerindeyse kalbim uçuştu heyecandan,,,


Pazar, Ağustos 17, 2008

ÇOK İYİ :))

BU haftaki Pazar Neşemiz Yıldırım Tuna'dan..Küçük kız annesine "İlk insan nasıl dünyaya geldi" diye sormuş, "Tanrı Adem ve Havva'yı yarattı, çocukları oldu ve insanoğlu yeryüzüne yayılmaya başladı yavrum" diye izah etmiş annesi..Birkaç gün sonra küçük kız aynı soruyu babasına sormuş.. "Binlerce yıl önce maymunlar vardı" demiş babası, "Bizler de evrim geçirerek onlardan türedik.." Farklı iki cevaptan aklı karışan kız annesine gidip "Nasıl olur anne" demiş "Sen bana insanın Tanrı tarafından yaratıldığını, babam da maymunlardan geldiğini söylüyor.. Karıştırıyorum.." "Karıştırıcak bir şey yok" demiş annesi gülerek, "Ben sana kendi ailemin geçmişini anlattım. Baban da kendi ailesininkini anlatmış, bir tanem..!"
*(gelen maillerimden)

Cumartesi, Ağustos 16, 2008

Cuma, Ağustos 15, 2008

[HAFTANIN DUASI]

Ey herkesi ve her şeyi şefkat ve merhametiyle kuşatan ve ey sürçüp düşenleri bağışlayarak tökezleyenlere yeniden doğrulma fırsatları veren yüce Yaratıcı! Kendisinden yardım talep edilebilecek yegâne zat Sensin ve ancak Sana tevekkül edilir.
Sen, Sana yönelip dua edenlerin sesini mutlaka işitir, kapına sığınıp bir nidâda bulunanlara da elbette karşılık verirsin. Her halimizi ıslah buyur ve bizi göz açıp kapayıncaya kadar nefsimizle baş başa bırakma!

Perşembe, Ağustos 14, 2008

işyerindeki yeni kurallar,

KIYAFET Bundan boyle herkesin aldigi maa$a gore giyinmesi önemle rica olunur... Ofise Prada ayakkabilar ve Gucci cantalarla geliyorsaniz, maddi durumunuzun yeterince iyi oldugu goruldugu icin maa$iniza zam yapilmayacaktir. Siradan ve ucuz yerlerden giyiniyorsaniz elinizdeki parayi yeterince iyi idare edebildiginiz goruldugu icin maa$iniza zam yapilmayacaktir. Bazen marka bazen siradan yerlerden giyiniyorsaniz,herhangi bir sorununuz olmadigi goruldugu icin maa$iniza zam yapilmayacaktir.
HASTALIK DURUMLARI Herhangi bir hastaliginiz durumunda doktor raporu artik kanit olarak kabul gormeyecektir. Doktora kadar gidebilen, i$ine de gidebilir.
IZIN GUNLERI Her cali$anin senede 104 izin gunu vardir. Bunlara Cumartesi ve Pazar denir.
WC KULLANIMI Iş gununun buyuk kisminin tuvaletlerde harcandigi tespit edildiginden,bundan boyle tuvalet kabinlerinde kalma suresi 3 dakikayla sinirlanmistir.. 3 dakika bittigi anda alarm calacak, tuvalet kagidi otomatikman iceri toplanacak, kabin kapisi acilacak ve yukaridan otomatik bir fotograf makinesi inerek resminizi cekecektir. Bu durumun ustuste iki kez ba$iniza gelmesi durumunda resminiz $irketin karalistesinde yayinlanacak, resimde sirittigi tespit edilenler yonetmeligin "akli dengesizlik durumu" maddesi kapsaminda degerlendirilecektir.
OGLE TATILLERI Zayif personelin ogle tatili suresi 30 dakikadir. Normal kilodaki personelin ogle tatili suresi, dengeli beslenip formlarini korumalarina yetecek $ekilde 15 dakikadir. Kilolu personelin ogle tatili suresi 5 dakikadir,bu da zaten bir kutu Diet Cola icmek icin gayet yeterlidir.. Ilginize cok te$ekkur ederiz.
Yönetim

Çarşamba, Ağustos 13, 2008

6 ayda 63 kilo verdi

ANKARA'da oturan ve 130 kiloya kadar çıkan 28 yaşındaki Nursel Tekin, kendi diyet programını uygulayarak 6 ayda 67 kiloya indi.Çankaya İlçesi Seyranbağları'nda oturan 9 yaşındaki kız çocuk annesi ev kadını Nursel Tekin, hamilelik döneminde kilo almaya başladı.Eşinin de askere gitmesiyle strese giren Tekin, hızla kilo almayı sürdürürken 70 kilodan 130 kiloya çıktı. Fazla kiloları nedeniyle hayata küsen ve toplum içine çıkmaya utanan Tekin, tedavi olmaya karar verdi. Birçok diyetisyen ve doktora başvurduğunu kaydeden Tekin, “Doktorların bana verdiği diyet programı ve ilaçlar işe yaramadı ve kilo almaya devam ettim. Artık kilolarımdan dolayı nefes alamaz durama geldim ve sağlığım tümüyle bozulmaya başladı. Doktorlar obezite teşhisi koydular ve böyle kilo almaya devam ettiğim taktirde öleceğimi söylediler. Ancak verdikleri ilaçlar işe yaramıyordu” dedi.Birçok doktora gitmesine rağmen kilolarına çare bulunmamasına kızdığını ve kendi diyet programını uygulamaya koyduğunu söyleyen Tekin, şöyle konuştu:“Öncelikle yiyeceklerime dikkat ettim. Yağlı yiyeceklerden uzak durdum. Ancak, hiçbir zaman aç kalmadım. İstediğim her şeyi belli ölçüde yiyordum. Sabahları beyaz peynir, domates, salatalık, öğlen bazen tavuk, et, sebze gibi yiyecekleri tüketiyordum. Akşamları erken saatlerde yine istediğim yemekten yiyordum. Tek dikkat ettiğim şey yağ oranını düşük olmasıydı. Bunun yanında hergün 1 saat tempolu yürüyüş yaptım. Özellikle yürüyüşün çok faydası oldu.”Uyguladığı program sayesinde 6 ay gibi sürede 63 kilo verdiği ve 130 kilodan 67 kiloya düştüğünü kaydeden Tekin, şöyle devam etti:“Düşünün bana uyan elbise bedeni yoktu. Özel diktiriyordum. Ancak, şuan 36-38 beden giyiyorum. Bu halimle doktorlara gittiğimde gözlerine inanamadılar ve kısa sürede sağlığımdan hiçbir şey kaybetmeden nasıl bu kadar kilo verdiğimi sordular. Ancak şuan çok sağlıklıyım ve 63 kilo vermeme rağmen vücudumun bazı bölgeleri dışında hiçbir deformasyon olmadı.”

HAYATA KÜSMESİNLER
Şuan kilolarıyla başı dertte olan kişilere de seslenen Tekin, “Hayata küsmesinler, sağda solda söylenen diyet programları, ilaçlara kanmasınlar. Her şey iradeyle oluyor. Kendi iradelerini ortaya koysunlar ve azmetsinler. Eğer sağlam bir irade ortaya koyarlarsa çok rahat kilolarından kurtulabilirler” dedi.(hürriyet/sağlık)
**arkadaşlar benimde böyle gitmez dememin vakti geçtide gidiyor bile,bu irademin şeysine bi hakim olmam şart oldu,bayanın resminide görünce hele,,hadi hayırlısı bismillah bakalım)

Salı, Ağustos 12, 2008

Pazartesi, Ağustos 11, 2008

samimi bulduğunuz tek şey,

Günaydın!
Tıklım tıkış bir otobüsten indiniz. Yanınızdaki adam sarımsak kokuyordu üstelik. Bir sonraki durakta iner diye beklediniz ama hayır! Soluğunu tepenize bıraka bıraka sizinle yol aldı. Daha bir bardak çay içemediniz ve Allah biliyor ya bugün pastaneden bir çatal alacak haliniz de yok. Sevmiyorsunuz zaten bu işi. Git gel her gün aynı şey. Aldığınız para yol ve kiraya gidiyor. Niye çalışıyorsunuz ki? Zar zor alınmış düşük limitli çok taksitli kredi kartının ödemesi bir zebani gibi peşinizde. Aynı işi yaptığınız halde sizden çok kazanan şu kadına nasıl da sinir oluyorsunuz. Küçük dağları o yaratmış sanki. Kimin umurunda Orhan Pamuk filan. Yapacağınızı işi suratınıza bakmadan adeta çemkirerek buyuran şefiniz de ayrı bir sinir sebebi. Ciğerinize işlemiş pis boya kokusu içinde bütün gün ayakta çalışacaksınız. Oturarak çalışabileceğiniz bir işiniz olsaydı keşke...
***Günaydın!
Servis bugün gecikti. Sokağın köşesinde soğuktan titreyerek ve suratsız servis şoförüne lanet ederek bekleyip durdunuz. Oysa şuradaki dakikalar ne kadar değerliydi. Birazcık daha uyuyabilirdiniz. Kahvaltı yapabilirdiniz. Tuvaletten bile apar topar çıktınız. Oysa siz gecikseniz beklemezler. Nitekim dün beklemediler. Taksi dolmuşla ancak yetiştiniz mesai başlangıcına. Bir de on karış suratla karşılaştınız. Müdürün sekreteri imza kartonunu kadırıvermiş bile. Yalvartmayı da seviyor üstelik ispiyoncu şey. Neyseki birazdan bir kahve içip bilgisayar başına geçecek ve MSN’i açacaksınız. Biraz geyik yapmak iyi gelir. Yılbaşında ikramiye verilmeyecekmiş diyorlar. Zaten zam da yapmadılar doğru dürüst. Daha iyi bir iş bulmak lazım. Şöyle ayağınızı yerden kesecek bir araba alabilseniz...
***Günaydın!
Nesi var bu taksi şoförlerinin? Parasıyla değil mi kardeşim? Bu ne suratsızlık, bu ne lanetlik? Güç bela ikna oldu zaten sizi götürmeye. Şimdi bu adama “50 lirayı bozar mısın” da denmez. Kesin hır çıkacak. Ne bu memnuniyetsizlik? Neden bu kadar şikayetçi herkes yaşamından? Neden kimsenin yüzü gülmüyor? Niye herkes küfür eder gibi konuşuyor karşısındakiyle? Niye öfke dolu bu kalabalık?
***Günaydın!
Otobüste, serviste, kendi arabanızda her nerede olursanız olun “diğerleri” de ne kadar mutsuz farkında mısınız?Herkes kendi hayatının fakiri.Ve ne yazık ki herkes artık sadece kötülüğü samimi buluyor.Doğal olanı bu sanıyor... Hayat kolay değil, hayat eşit değil, hayat güneşli değil evet...Değil ama bir tebessüm, bir şükür, bir teşekkür ne kadar yapay sayılabilir?Bir günaydın ne eksiltir sizden? Nezaket cebinizi doldurmaz belki ama ıssız hayatınızı zenginleştirir...
İclal Aydın (14.12.2006)

Pazar, Ağustos 10, 2008

miniatürk gezimizden,

miniatürk bir açık hava müzesi denilebilecek,haliç kıyısında kocaman bir park,
Türkiye ve Osmanlı coğrafyasından seçilmiş eserlerin 1/25 ölçekli maketlerinin yer aldığı Miniaturk'te, 45 eser İstanbul'dan, 45 eser Anadolu'dan 15 eser ise bugün Türkiye sınırları dışında kalan Osmanlı coğrafyasından olmak üzere,105 sabit eser sergilenmektedir.sanırım dahada eklenecekmiş eserler,
Ayasofya'dan Selimiye'ye, Rumeli Hisarı'ndan Galata Kulesi'ne, Safranbolu Evleri'nden Sümeli (Sümela) Manastırı'na, Kubbet-üs Sahra'dan Nemrut Dağı Kalıntıları'na dek o kadar güsel yapmışlarki bu parkı,keşke görebilsem dediğiniz biçok yerin maketi karşınızda duruyo ve inceleyebiliyorsunuz mini mini halini, üstelik çıkışı hediyelik eşya satan dükkanın içinden vermişler,ve burda çok farklı alınabilecek türkiyeyle ilgili hediyelik bişeylerde bulabilirsiniz,ben ilk kez gittim,çok beğendim,açıkçası bi düğüne davetliydik ve düğün çıkışı gittik,topuklu ayakkabılarla biras ayaklarımız şiştiysede yinede güsel gezdik:)resimlerimizden birkaç tane eklemek istiyorum,,

Cuma, Ağustos 08, 2008

Perşembe, Ağustos 07, 2008

şah cihan-mümtaz mahal aşkı,

bir iki gün önce işyerinde bi yandan işlerime bakarken, biyandanda burç fm açtım netten,edebi bi program vardı ve hindistandaki taç mahalin aşk hikayesini anlatıyorlardı,şah cihanın ve eşinin birbirlerine olan sevgileri,mümtaz mahalin ölürken eşine kendisini unutmaması ve başka biriyle evlenmemesini vasiyet etmesi,ve eşinin ölümü üzerine şah cihanın onun için yaptırdığı bu güzel yapı felan çok hoşuma gitti dinlerken,ve nettende bir hikayesini bulup sizlerinde okuması için buraya yazdım,böyle büyük bi sevgi eşler arsında ne güsel değilmi:)
**Efsanelerde anlatılan, Bir isyanı bastırmak için ordularıyla Burhanpur’a giden Şah Cihan’a, dokuz aylık hamile olmasına rağmen her zamanki gibi eşi Mümtaz Mahal de eşlik etmişti. Mümtaz Mahal, 14. çocuklarını doğururken öldü. Efsaneye göre ölmeden önce kocasına bir vasiyette bulundu:"beni unutma" Şah Cihan, eşinin ölümünden sonra 2 yıl yas tuttu. Artık devlet işlerine ilgisini kaybeden hükümdar, teselliyi sanat ve mimaride buldu. Eşinin ölümünden 6 ay sonra Tac Mahal’in temeli atıldı.Şah Cihan, Tac Mahal’in siyah mermerden aynısını Yamuna Nehri’nin öteki kıyısına inşa ederek oraya gömülmek istemiştir. Ancak oğulları arasındaki taht kavgası sonucu kendisini devirerek 1658’de hükümdar olan oğlu Evrengzib, babasını Agra Kalesi’ne hapsetmiş ve Şah Cihan ömrünün geri kalan 8 yılını tutuklu olduğu kalede geçirmiştir,tek birşey istemiştir tutuklu olduğu kaleye oda karısının mezarını yansıtacak bir ayna,böylelikle ölene kadar mümtaz mahalin mezarını görebilmiştir hapistede olsa,bu nedenle siyah tac mahal inşa edilememiştir ve Şah Cihan, karısının yanına gömülmüştür.

Çarşamba, Ağustos 06, 2008

ailenizin tostiti "ben"

şimdi bu başlıktaki kelimede nerden çıktı diyebilirsiniz,hemen söyliyim,bu cumartesi iş çıkışı annemlere gittim direk,biliyorsunuz evlerindeki tadilat nedeniyle orta kattaki daireye taşımıştık annemler, nihayet tadilat bitti ve bu cumartesi geri taşıdık onları yukarı kata,tabi bu sefer biçok şeyi babamla ben taşıdım ve pınar beyaz reklamlarındaki tostit gibiydi taşıma sonrası yatağa uzandığımdaki halim,neyse son bir ha gayret edasıyla evimize gittik ve pazar sabahı heryanımda bi sızıyla açtım gözümü,eşiminde ani bi bel ağrısı başladı bir haftadır,bu nedenle taşınmaya felan hiç yardım edemedi o bel ağrısıyla paso yattı diyebilirim bu hafta,şükürki şimdilerde daha iyi,neyse işte öyle ikimizde ağrılardan yattığımız yerden konuşuyoruz birbirimizle ve diyoruzki,bugün pazar biyere gezmeye felanmı gitsek diyoruz ve ardından sağdan sola hareket ederken ağrıyan yerlerimizin yaptığı baskıyla boşver başka zaman kısmetse diyoruz:)öyle böyle akşam ettik saati,tabi pervini düşünerek biras ayaklandık akşam üzeri,canım kızım tüm hafta boyunca bizsiz biyerede götüremiyoruz zaten,havalar güselken pazarları bari çıkaralım onu bi parka diyerek parka gittik,güseldi,pervin bi o yana bi bu yana koştururkene bizde olabildiğimizin en atik haliyle çabuk olaraktan,ona yetişmeyer çalıştık işte,bi pazarda böyle geçti,salı akşamıda carrefour a gittik eltim ve kaynımlarla beraber ordada iyi koşundu mağazalara bi o yana bi bu yana,,ay anlatırken bile yine yaşadım o anları ve yoruldum sanki hee:)neyse işte bu günlerde böyle geçti gitti bitti,şükür iyiyiz hepimiz.

Salı, Ağustos 05, 2008

adapazarı kaçamağı,

yazamadığım bi diğer geziyide annemler ve eşimle gittiğimiz adapazarı karasu yolu üzerinde ikamet eden teyzeme yaptık,aslında her konusu açıldığında bi gitsek dediğimiz bi yerdi,26 temmuz ben işten çıktım ve eşim beni aldı ve annemlere pervini almaya gittik ikindi gibide adapazarına..orasını size nasıl anlatsam bilmiyorum,çok sakin huzurlu bambaşka biyer arka bahçeden baktığımızda fındık ağaçlarının oluşturduğu güsel bi bahçe var,pamuk adında küçük bi köpekleri bikaç tane tavukları bahçede kurulu kocaman bi masa,meyva ağaçları,çiçekler ve bu bahçe içinde kocaman 3 katlı bir ev,sadece teyzem ve eniştem yaşıyorlar,yazları hiç yalnız kalmıyorlar ama biçok akraba ziyareti oluyo böyle bizim gibi:)eşimin kelimesiyle tarif etmek istiyorum bu pazar gününü,tek kelimeyle tadı damağımda kaldı dedi,gerçektende öyle bencede,,dönüşümüzü pazartesi sabahı namaz sonrası yaptık,ist pazrtesi sabah trafiğinede yakalanaraktan hiç eve bile uğramadan direk beni işe yetiştirdiler,tatlı bi yorgunlukla hatırası kaldı bu ziyaretinde işte,,


Pazartesi, Ağustos 04, 2008

yortan köyü,

döneceğimiz gün eşimin halasının köyüne gittik,onların köyüde ayrı bi güsel,belki bilirsiniz sizde,eskiden kanal 7 de mihrali diye bi dizi vardı,ordaki köy işte,yani bu köyde çekmişler o diziyi,herneyse işte ben pek resim çekmemişim bu köyle ilgili ama yoldan geçen manda(bizim memlekette kömüş derler)sürüsünün resmini ekliycem,bide kazları inekleri felan işte:) inekler makinalarla sağılıp bi süt fabrikasına veriliyo,burda herkes fabrikaya satıyo sütlerini,,