Cumartesi, Ocak 23, 2010

biraz karla karışık, benden haberler :)

10 ocak itibariyle başladığım diyet maceramın ikinci sezonunda işler iyi gidiyo gibi,
şükür:)
geçen haftaki diyetisyen randevumda doktorumun verdiği diyet listesini bu hafta güsel bir şekilde uygulayabildim,öğle yemekleri için her sabah işe,brokoli veya karnıbahar haşlaması götürdüm evden mesela,
geçen hafta doktoruma bu listeyi güzelcene uygularsam iki hafta da kaç kilo vermem gerekiyo dedim.
oda bana iki haftada 2 kilo verirsin dedi.
bende;tamam o zaman eğer iki kilodan az verirsem birdaha ki randevumuza gelmiycem dedim(davos zirvesindeki one minute resti gibi oldu biras bu çıkışım ama neyse:P,
(elbette diyetisyenimi bırakacak değilim,ama kendime kararlılığımı ispatlamak diyelim bu sözlerimi,bütün problemim bildiğiniz üzere kendimle olduğu için,ispatlarıda kendime yapıyorum böylece sanırım:)
sabahları kıvırcıkla midemi şişirip başka bişey yemeğe yer bırakmamak,öğlenleri yağsız tuzsuz karnıbahar veya brokoliyi sıcacık diğer yemek,pilav ve makarnaya tercih etmek,yada akşamları 3 köfta ızgarayla bir bardak ayranla,açlıktan titreyen kendime hakim olmak çok kolay gibi durmuyor dışardan bakınca sanırım,evet haklısınız kolay değil,ama kolay olacağınıda vaad etmemiştim ki zaten kendime,değil mi:)
biliyormusunuz,ben şımartılmayı ve hayal kurmayı çok seviyorum ya hani,bu hallerimi diyet noktasında uygulamaya başladım son zamanlarda,nasıl mı?
mesela zayıfladığımda alacağım kırmızı paltoyu hayal ettim geçen akşamki annemin o harika sütlacına iki kere hayır derken,çiğköfteler,yaş pastalar,çikolatalar hepsine hayır diyebilişimin ardındaki güç,çok iradeli biri oluşumdan değil inanın,hayallerimin benim yanımda ki o kararlı duruşunundandır..
dışarda fırtınayla karışık kar yağıyor istanbul'a bugün,
üşüyen yanlarımın üzerine bir battaniye sıcaklığıyla sessizce yanaştım da,
ve üşüme artık ne olur dedim eğilip kulağına,
gülümsedi,
ve "olur"dedi,senin için eriteceğim buz tutan yanlarımı...
diyorum ki bikez daha kendiniz için bi iyilik yapın ve bu gece sıkı bir hayal ısmarlayın kendinize,içinde güzel şeylerin olduğu..
sevgiyle kalın,hoş bakın zatınıza..
(zeynep melike)

Perşembe, Ocak 21, 2010

EMO: Ergeni Mıncırsak Olmaz mı?!


Gülse Birsel (Sabah)
Hep söylüyorum, biz çocukken midemiz bulanınca ekmek yedirirlerdi, grip "Yatınca geçer,"di, başın ağrıyorsa "Çocukların başı ağrımaz," denirdi, uykun kaçıyorsa "Oyuncaklarını düşün, güzel rüyalar görürsün," şeklinde konu halledilirdi! Okuma yazmayı öğrenemiyorsan ya "Tembel,"din ya "Yavaştan, sağlam sağlam öğreniyor,"dun! Hüzünlü bir çocuksan "Yazar olacak herhalde," derlerdi, yerinde duramıyorsan, etrafa saldırıyorsan bir tane çakarlard
ı, susup otururdun. Kanaatimce pedagojinin zirve yaptığı yıllardı o yıllar. Çünkü sonra sonra, koşup oynadıktan sonra öksüren çocuk 'astım başlangıcı', okuma yazmayı zor söküyorsa 'disleksik', hüzünlüyse 'depresif', aşırı hareketliyse 'hiperaktif' diye nitelendirilmeye ba
şlandı ve o sinameki yetiştirilen tipsizler şimdi büyüdüler! O kadar ilgi alaka sonrası ola ola ne oldular? Emo! Emo ne? Hani beşaltı yıldır etrafta saçlarını gözlerinin tekini kapatacak şekilde öne öne tarayan, miskin görünüşlü, asık suratlı, beti benzi atmış, sıska, dar pantolonlu, converse'li, siyah ojeli ergenler var ya... Taksim'de kaldırımlarda filan oturuyorlar. Aha onlar Emo! Emo kelimesinin emotional'dan (hissi) geldiği, bu yavruların pek bunalımlı pek güvensiz ve duygusal olduğu, topluma uyum sağlayamadıkları için böyle takıldıkları söyleniyor. Bizim zamanımızda punk vardı ya, onun gibi bir akım, ama bir halta yaramayanı!
HERKESİN KEYFİNİ KAÇIRDIMAy kıyamaam! Zamanında, kendi ergen yıllarımda bu akım daha dünyada yokken 10 gün emo takı
lmışlığım vardır! Kafam neye bozuktu hatırlamıyorum ama o 10 gün, üstelik de yaz tatilinde, evin o köşesinden bu köşesine oflaya poflaya nemli gözlerle dolaştım. Saçımı taramadım, denize gitmedim, sohbetlere katılmadım, tebessüm bile etmedim. Akşamları karabasan gibi yemek masası
na çöküp herkesin keyfini kaçırdım. Bir akşamüstü, balkonda otururken annem "Ne bu surat her gün, senin derdin ne kızım aaa," şeklinde pedagojik bir açılım yaptı. "Sıkılıyorum... Hayat çok anlamsız," cevabımın üzerinden sanır
ım birkaç saniye geçmişti ki acı ve can havliyle bir metre havaya sıçradım. Annem, her Türk annesinin uzmanı olduğu 'mıncırma' hamlesini oldukça sert ve uyarısız gerçekleştirmişti. Mıncırma, malumunuz evlat art
ık poposuna terlikle vurulmayacak kadar büyüdüyse, ancak tekdir ile de uslanmıyor ve hakkı kötekse kullanılan, konu komşu, bitişik ev duyar ihtimaline karşı avaz avaz bağırmak yerine geçen bir terbiye şeklidir. Tercihen bel veya bacak bölgesinden bir alan seçilir, elle kavranır ve et, 180 derece çevrilir! Hemen ardından, daha acım ve şaş
kınlığım hüküm sürerken, annem kısık sesle, yüzünü yüzüme yaklaştırarak "Alırım ayağımın altına," diye başladı ve "Karnın tok sırt
ın pek! Aklını başına topla! Sıkılıyorsan da git bakkala evin alışverişini yap, sonra da gel yemek kitabından bir kurabiye pişir, akşam misafir var, hadi yallah," şeklinde bitirdi!
NE DERDİM KALDI NE DE TASAM Malumunuz eti mıncırılan ergen olay yerinde fazla kalamaz, mıncırandan tırstığı için kendisine yalakalık yapar, arzu ettiği aktiviteleri gerçekleştirir. Mıncıran mutlu, mıncırı
lansa artık efendi bir insandır! Aynen öyle oldu. Mıncırma sonrası ne derdim kaldı ne tasam! Emo'luğum o gün bitti, bu yaşa kadar da hep mutlu mesut, uyumlu, üretken biri olarak yaşadım. Şimdinin sokakta bira içen, gelen geçenden ihtiyacı var diye değil, hayat tarzı sand
ığı için para dilenen, dünyanın bütün derdi sırtındaymış gibi davranıp, bunalım takılıp bir işin ucundan tutmayan emo'larının başında, bizim zamanımızı
n anne babaları olacaktı ki. Ohoo. Muma dönerdi hepsi! Bir kere her şeyden önce bütün o yüzü gözü saçla kaplı eşek herifleri bir eşek tıraşına götürürlerdi, kesin! Ülkenin gençlerine bak. Gelecekten çok umutluyum!

Çarşamba, Ocak 20, 2010

Üç şey;


Köy sakinleri yağmur duasına çıkmışlardı.
Bütün köy ahalisi toplandı.
İçlerinden sadece birinde şemsiye vardı.
Bu inançtır.
Babalar bebeklerini havaya hoplatır, çocuklar gülmekten bayılır. Yeredüşeceklerini akıllarına bile getirmezler.
Çünkü babaları onu tutacaktır.
Bu güvendir.
Yatağımıza girerken yarın uyanıp yaşamaya devam edeceğimize dairteminatımız yoktur.
Ama yine de ertesi güne dair planlar yaparız.
Bu ümittir.
ve bu üçü varsa
hayatınız güzeldir..

Pazartesi, Ocak 18, 2010

"diyet"dedikleri şey,sabır öğüten bir değirmen bende..

tam bir yıl oldu diyetisyene başlayalı,çok fazla bu konudan bahsetmek istemedim bu geçen bir yıl içinde aslında ben..yani yüzeysel birkaç bişey dışında ayrıntılı anlatmak istemedim hissettiklerimi.
bugün bu yüzleşmeyi yapmaya karar verdim burda,önce şunu söylemeliyim ki,geçen bir yıl için geriye dönüp bakarsam,beni bu diyet noktasında sevindiren hatıralarım olduğu gibi,geçmişe takılıpta şu ana döndürmeyecek hayal kırıklıklarımda oldu,yani diyet listeme uyup güsel güsel kilo verirken ben,yaz dönemi sonrası ve devam eden süreçte,içsel sıkıntılar yaşadım,ve kendimi güçsüz hissettiğimde ne yapıyorsam yıllardır,yine aynı yönteme başvurdum,"tatlı ve abur cubur"dünyasında kaybettim kendimi de diyebilirim.
üç,dört ay kadar,saldım kendimi resmen.ve verdiğim 21.5 kilonun 4-5 kilosunu geri aldım,ve bu beni dahada kötü hissettirdi,ama bişeye başlamıştım ve ne kadar yersem yiyim,çözümü bu olmadığı için iyi olamıyordum,ve böyle devam edersem aslada iyi hissedemeyecektim kendimi.
bu yüzden yeni bi başlangıç yapmaya karar verdim,tıpkı bir yıl önce bugün verdiğim gibi bir karar,ve kararlılıkla yani bir diyet programına daha başlıyorum.
ilk diyete başlarken birçok faktör olmuştu beni diyetisyene gitmeye teşvik eden,şimdiyse size çok basit gelebilir ama beni çok etkileyen bir güsel söz vesile oldu bu yeni başlangıç isteğime,bu sözü sizlerlede paylaşmak istiyorum aslında;
"Yasamimda edindigim en büyük bilgi şu'dur.
Kendi kendine yardim etmeyi bilmeyene hiç kimse yardim etmez.(Pestalozzi)"
evet kendime yardım etmeye karar verdim bikez daha,ve bugün başladım Allah'ın izniyle,yine sabır ve istikrarla aşacağım sıkıntılarımı,ve siz yanımda olmaya devam edin emi:)
tv'de bi programda ismini hatırlayamadığım yabancı bi doktor şöyle demişti(ciddi kilo problemi olan ve hayatı boyunca bundan kurtulmaya çalışıp,başaramayan kişilerin biçoğunun psikolojik bir nedeni var yemek yemelerinin altında yatan,bunu bulup çözmek gerek demişti,şimdi düşündümde sanırım haklı biçok yönüyle bakınca,eğer bendeki problemi bulmuş ve yüzleşmiş olmasaydım,bu süreçte bukadar karalı ve casur hissedemeyebilirdim kendimi diye düşünüyorum.
neyse,bu yazı uzar gider,görelim bakalım,zamanla neler olacak bu diyet maceramın ikinci raund'unda :)

Pazar, Ocak 17, 2010

Cumartesi, Ocak 16, 2010

Kahve dediniz de...

Bir grup kariyer yolunda ilerleyen yeni mezun, eski universitelerindeki profesorlerini ziyaret icin biraraya gelirler. Sohbet, sonunda isin ve hayatin stresinden sikayetlenmeye doner.
Misafirlerine kahve ikram etmek isteyen profesor mutfaga gider
ve yaninda buyuk bir termos icinde kahve ve porselen, plastik, cam, kristal olmak uzere degisik tarzda ve ucuz gorunenden, pahali ve hatta cok ozel olanlarina kadar degisik kahve bardaklari ile gelir.

Herkes bir bardak secince, profesor soyle soyler:

Farkettiyseniz, tum pahali gorunen bardaklar alindi ve geriye ucuz gorunumlu,
sade bardaklar kaldi. Kendiniz icin en iyi olani istemeniz normal olsa da, bu sizin stresinizin ve problemlerinizin kaynagi aslinda. Emin olun ki, bardagin kendisi kahvenin kalitesine hic bir sey katmaz. Cogu zaman, sadece daha pahalidir ve hatta bazi durumlarda da ictigimizi saklar. Hepinizin aslinda istedigi kahveydi, bardak degil, ama bilincli olarak
en iyi bardaklara yoneldiniz ve sonra birbirinizin bardagina bakmaya basladiniz.
Sunu bir dusunun: Hayat kahvedir. Is, para ve toplumdaki konumunuz da bardaklar.

Onlar hayati tutmak icin sadece araclardir ve sectigimiz bardak yasadigimiz hayatin kalitesini belirlemedigi gibi degistirmez de.
Bazen sadece bardaga odaklanarak Tanrinin sundugu kahvenin tadini cikarmayi unuturuz.

Kahvenizin tadina varin!

En mutlu insanlar her seyin en iyisine sahip degildirler.
Sadece her seyin en iyi sekilde tadini cikartirlar.

Basit yasayin. Cömertce sevin.
Birbirinize derinden itina gosterin..

Nazik olun.

Cuma, Ocak 15, 2010

bir,iki,üç deneme..

kendimden yazmadıkça bu yazmak istemeyişliğimin devam ettiğini farketmekteyim,bu nedenle kendimi azda olsa bişeyleri not düşmek adına pc başına oturtmuş bulunmaktayım :)
mesela harika çarşamba akşamını yazmalıyım önce,arkadaşım leyla ile iş çıkışı buluşup fatihte gezdik biras,biyere oturup beraber yemek ve tatlı yediki,uzun zamandır bahsetmediğimiz üzeri kabuk bağlamış yaralarımızı döktük masaya,sıcacık çaylarımızı yudumlarken,daldık gittik bi ara,kimse bozmadı bu uzun süren sessizliği,ellerini tuttum ve gülümsedim,işte o an söyleyemediği ama birikip taşan şeylerin hepsini hissettim yüreğimde,bütün cansıkıntılarını,hayallerini,ümitlerini,kestiremediği kaygılı günlerini,ağlamak isteyişini..en son nezaman farkettiğimi hatırlayamam ama kolay kolay gözyaşlarını görebileceğiniz biri değildir leyla,ağlarken bile kendini tutup gülümsemeye çalışır,güçlü ve mutlu duran koca bi çınar olmuştur o benim için,gölgesine sığındığım,yada sırtımı verip sonsuz güvenine,beni üzen şeylere direnebildiğim..
bazen canım sıkılır ufacık şeylere,başka bişey düşünmeden ararım onu,ve anlatmama gerek bile yoktur sıkıldığım şeyleri,sadece dinler,anlam veremesede,neden demez hiç,bilir ki sadece içimi dökmek istemişimdir,bazense heyecanlı olduğumda yada çok mutlu sadece seni seviyorum demek için ararım onu,aslında sadece duymak istediğim bende seni seviyorum dostum,diyişidir,işte böyle tarifsiz bi dostluğumuz var leylayla bizim,on beş seneden fazla bir zamandır,
velhasıl harika bi çarşamba gecesi geçirdim soğuk ve hafif hafif yağan istanbul yağmurlarında içimi ısıtan bi dostla olmak iyi geldi bana,iyiki ve de şükürki dostlarım var ve tabiki sizlerde iyiki varsınız,hayatımdaki özelimi okuyan şanslı ve benim için özel insanlarsınız :)
I'm leaving now,you're take care!
see you soon,good evening,everybody..
kiss you :D

Çarşamba, Ocak 13, 2010

bir söz verdim bugün,sırf mutlu olasın diye.

sevgili ben;
bigün sana,düşününce çok mutlu olacağın bir hayal ısmarlayacağım,
bahar mevsimi açan kiraz çiçekleri düşecek başının üzerine,
ve rüzgar gülümseyişinde kendini bulacak,
yaz bi kenara ki,vakti gelince hatırlaması kolay olsun,
radyoda yıllar öncesinden bir şarkı gelsin benden sana,
ve o gün tüm şarkılar benden sana gelsin,
ağzımızın tadı da yerinde olsun,
dilimizin altına bir parça çikolata koyalım mesela,
bilirsin güsel zamanlarda severim ben,bir ısırık çikolata tadında kaybetmeyi kendimi,
ve günün sonunda koca bir kahkaha sonrası yüzümüze yapışmış gülümseyişlerimizin şahidi resimlerimiz olsun seninle,
bidaha yaşamak kısmet olmazsada böylesine bir günü,
her bakışta bizi o güne döndüren bir resim.
ama resimde bi parça deniz de olsun,olmaz mı,
her bakışımızda buram buram bi okyanuz tazeliği gelsin bulsun bizi mesela,
sırası gelmişken ben deniz kokusunuda çok severim,aklında bulunsun istersen,
ben unutsamda sen unutma emi,
sözüm söz,
bigün sana, bir hayal ısmarlayacağım,
ve çok mutlu olacaksın...
(yazan:zeynep melike)

Pazartesi, Ocak 04, 2010

Mutlu olmak için yapılması gerekenler

1. İmkanlarının altında yaşa
2. Bol bol gülümse. Hem maliyeti sıfırdır, hemde bedeline paha biçilmez.
3. Büyük sözler vermekten korkma ama yerine de getir.
4. Zarif ol. Kimseyi bile bile kendinden soğutma
5. Hüküm vermeden önce her iki tarafı da dinle
6. Sevdigine seni seviyorum deme fırsatını asla kaçırma
7. Kimse tek başına başaramaz. Sana yardımcı olanlara minnet duy
8. Önceliklerini iyi tayin et. Kimse ölüm döşeğinde işyerimde daha fazla zaman geçirseydim demez
9. Güzel giyinmek için çok uğraştığını bildiğin birine “Harika Görünüyorsun” de
10.Hiç kimsenin sözünü kesme. Seni ziyarete gelenleri ayakta karşıla
11.Keşke sözcüğü yerine birdahaki sefere demeyi dene.
12.İş bitmeden önce asla ödemenin tamamını yapma
13.Biri sana sarıldığında önce O’nun kollarını gevşetmesini bekle
14.Unutma bir insanın en derin duygusal ihtiyacı, takdir edildiğini hissetmesidir
15.Dinlemeyi öğren. Bazı fırsatlar kapıyı hafif tıklatır
16.İnsanlara verdiğin nasihatların tersi davranışlarda bulunma
17.Telefonu coşkulu ve dinamik bir sesle aç.
18.Geniş ol. Rahatla. Ölüm-Kalım gibi durumların dışında hiçbirşey göründüğü kadar önemli değildir.
19.Başladığın her işi bitir
20.Şükret.

Cuma, Ocak 01, 2010

güle güle sana öyleyse,mademki gitmeyi seçtin.

gitme dedi adam,
razıyım ömür boyu benim olmayışına,
yeterki bırakma dedi beni yokluğunla,
aşk adına bişey bekliyorsam varlığından,
kes dedi istediğin yerini kalbimin,
çünkü dedi adam,
aşk,beni sevmeyeceğin ihtimaliyle bir ömür hayal kurmaktır benim için her zaman,
ve olmayan ihtimaller dahilinde ve hiçbir zamanda gerçekleşmeyecek senli hayaller benim nasibime düşen,
işte dedi adam,
hayallerimin kadınısın her gece rüyalarımda,
senin için çocuklaşan bir yüreği dolduruyor hayalin,
her gece benim olamayışın kadar koymuyor değil sensiz sabahlara uyanmak,
gitme dedi adam sessiz çığlıklarıyla bir hayalde daha,
ve gün ışırken,
kadın öylece gitti,
adamdan son bir bakışını esirgeyerek...(yazan:zeynep melike)
*(yeni seneye ilk not):hayırlı,güzel,umut dolu bir yıl olur inş.2010 hepimiz için..