Çarşamba, Haziran 30, 2010

Eskiden Ne Güzel Cahildik

Dışarıda kar...
Ama kuzine içten içe öyle yanıyor ki.
Kuzinenin üzerinde demir maşa...
Maşanın üzerinde de ekmek dilimleri.
Aydınlık bir kış sabahı ve kızarmış ekmek kokusu...
Sucuk lükstü. Yumurta lezzetli. Ekmek her zaman ekmek gibi...
Bir kez olsun kümesten yumurta almamış, bir kez olsun o kızarmış ekmeğin kokusunu duymamış ve fakat alışveriş merkezlerinin restoran katlarında, boğucu bir gürültü ve havasızlık içinde hamburger keyfine fit olmuş çocuklar ve gençler için ben ne kadar yaşlıyım...
Dışarıda kar...
İçeride kanaat...
İçeride huzur...
Televizyon yoktu.
Gazete de her zaman olmazdı.
Öyle güzel cahildik ki, keyfimiz bozulmazdı hiç!
Portakal kabuklarını sobanın üzerine dizer, kokusuna râm olurduk.
Kestane közlemek büsbütün bir gecenin akıllara seza mutluluğuydu.
Sonra illa ki, büyüklerin anlattığı hikâyeler, hatıralar...
Birçoğu arızalı ve tedaviye muhtaç beyinlerden çıkma dizilerin ve filmlerin açtığı hasarlar yerine,
geniş ve besleyici bir masal dünyası...
Lezzet bir tarafa, kokuya da hasret kalacağımız kimin aklına gelirdi? Ekmeklerimiz el değerek üretilirdi, sağlıklıydı, lezzetliydi ve mis gibi kokardı. Çay da kokardı...
Domates de...
Bütün bu nefasete, küçücük bir bakkal dükkânının zenginliği yetiyordu. Dışarıda kar...
İçeride huzur...
Zam endişesi, doğal gazın kesilme korkusu,
yolda kalma telaşı, rejim tehlikesi...
Kimin umurunda...
Ne güzel cahildik.
Mutluluğun resmini çiziyorduk...

Cuma, Haziran 25, 2010

5. evlilik yıldönümümüz

uzun uzadıya başlayan cümleler kuracak değilim,neden mi çünkü unutulmuş bir günden öyle anlatılacak bişey bulamadığımdan,sanırım artık evliliğimiz alışkanlığa dönüşmüş olmalı,herneyse..

Çarşamba, Haziran 23, 2010

zeyneb'in yirmi dokuzuncu doğum günü..


günlerden salı,aylardan haziran,
yirmili yaşlarımın son durağına doğru ilerlediğim o son virajı da dönmüş bulunmaktayım dün itibari ile..
artık çook uzaklarda,ve hatta hiçbir zaman gelmez dediğim yaşlarım,birer birer uğrayıp kapıma,hızlıca terkettiler bile çoktan beni,
bir zamanlar hayallerim vardı yirmili yaşlarıma dair..
yirmiiki de üniversiteyi bitirip,yirmi beşe kadar çoktan sökmüş olacaktım ingilizceyi,iyi bir işim olacaktı,ve hobi olarak yazdığım ilk kitabım yayınevinde ikinci baskısını bile yapmış olacaktı,
en az iki ülke görmüş olacaktım yirmi sekizimden önce..
eşimle ve üç çocuğumla güneşli pazar günlerini fırsat bilip her seferinde,yıldız parkına atacaktık kendimizi,kızım bisikletine binmeye çalışırken,ikizler topun peşinde koşturacaktı,kahvaltının ardından gözlerine çöken uykuya karşı koyamayan eşim,kolunu bir yastık gibi başının altına kıvırıp uzanıverecekti sereserpe kilimin üzerine,ve ben sadece ailemi seyredip mutlu olacaktım yirmi dokuzumdan önce,
üsküdar da denizi daracık mutfak penceresinden de olsa gören,geniş ama mütevazi bir evde oturacaktım..
aynı gönül dilini paylaştığım en az iki komşum olacaktı alt kattaki dairelerde,bir telaş içinde geçen günlerimde güvenle çocuklarımı emanet edebileceğim,bazı akşamlar ailecek bizim balkon masasının etrafında mangal ve çay eşliğinde muhabbet edebildiğimiz dostlarımız..
sonra mahallenin ihtiyaç sahiplerini bulup gizlice,rabbin bize bahşettiklerini bir vesile sayan,birkaç gönüllü insan işte,onların arasında olacaktım,hiç tanımadığımız o insanların daralmış hallerine uzanan ellerimize dua ile karşılık veren o insanların,gözyaşlarına karışan gözyaşlarım olmalıydı otuzumdan önce..
sonra atlayıp bir yaz tatilinde arabaya,annemi çok istediği konyaya götürmeliydim,ondan öncede kayınvalidemin beypazarındaki akrabalarına uğramakta gerek oralara kadar gitmişken..
üniversitede bana evini,gönlünü açan ev annelerim gibi bir ev annesi olmalıydım,her sıkıntılarına koşturduğum istanbul gurbetindeki üniversiteli kızlarımın...
evimde her cumartesi sohbetler olmalıydı,ayrıca mahallede de cuma günleri sohbetler olmalıydı,komşular toplanmalıydı,böylesi organizasyonlar için üst kattaki çatı katı her daim temiz ve hazır bulundurulmalıydı,diğer başka bir günde mesela eşimin programı olmalıydı yine bizde,evimize gelen ağzı dualı bereketli,içimizi huzurla dolduran insanlar açmalıydı kapımızı,otuz beşimden önce..
ve Rabbim onun yolunda koşturan,malını ve ömrünü harcayan cömertlerle yarışmayı nasip etmeliydi inş.bana her daim..
...
yazdıkça yazmak geliyor içimden ama şimdilik bu kadar kafi,
aslında doğumgünüme dair bikaç satır yazı yazmaktı aklımdan geçen,kardeşlerimin süpriz bir pasta ile akşamki ziyaretleri,hediyeleri,akşamki muhabbetlerimiz felan,birde belki bi parça G.Kore-Nijerya maçı falan filan..
ama çarşamba sabahı itibariyle burda çalışan bir iş arkadaşımızı,daha 32 yaşındayken kaybetmiş olmanın üzüntüsü ile,kusura bakmayın içimden geçip yazıma dökülen,biraz duygusal şeyler yazmış olabilirim,ama hepimizin hayalleri var şu hayatta,oysa verdiğin nefesi alamadığında ardındakilerle kalıyor tüm hayal edilenler..
çok üzgünüm bugün çok,Allah mehmet abimizin hesabını kolay eylesin ailesinede sabır versin inş.
benim 29.doğum günüm,onun ölüm günü oldu,ne diyim dua ile Allah hepimize hayırlı ve yolunda bir ömürün ardından,yine hayırlı,kolay ölümler versin...
gerisi gerçekten vesaire...

Salı, Haziran 22, 2010

yağmur'a ve haziran'a..

eyvallah yağmur,
yüreğime değdi ettiğin sözler,
yılların ve bi sevdanın ardında,
unutulmuşta olsam,
incitmemişti şimdiye dek,
kimsenin sözleri,
bir haziran sabahı,
beni sırılsıklam edişin kadar,
senki dost deyip yüzümü döndüğümdün,
bir eylül karmaşasında yitirdiklerimin ardından..
vefasıda kalmadıysa dostlukların,
beş para etmez dünyada,ne yöne bakar insan,
şimdi kim dinler,uzun kış geceleri,
vuslatı olmayan ayrılık hikayelerimi,
çok acıttın canımı çok,
şimdi pişman olduğunu söylüyorsun ama,
benimle bir ömür ağlasan neye yarar,
gözyaşların böylesine hüznünü kaybetmişken...
*****
haziranın yirmi ikisi,
dışarda güzelim yağmura karışmış toprağın kokusu,
şaşkınım,
bir eylül vedası soğukluğuyla üşüyor içim,
yüreğimi ısıtan haziran sabahlarıda,
deniz aşırı yolculuklara çıkmışlar apar topar.
bense,
elveda bile diyemediğim güneşli günlerimin ardından,
gölgesine sığınmış bi kuytunun,
özlem kokan şiirler yazmaktayım...

*****
kal desem kalmazdı,
biliyorum adım gibi,
ve dön desem gidişinin ardından şimdi,
daha da yitirecek onurunu kelimeler...
*****
bir hüzün kırığı ümitlerle,
yolunu gözlediğim,
kaç yıl geçerse geçsin,
geçmiyor bu bende ki aşk yangını,
aah sevdiğim,
çırpındıkça daha da içine düşüyorum sevdanın en karasının,
ve düştüğüm yerde,
gece karası gözlerin çıkıyor karşıma,
o an,korku nedir bilmiyorum,
ve ayrılıklar anlamını yitiriyor,
tek tanıdığım bana bakan gözlerinde asılı kalıyorum,
kalan herşeye vesaire diyesim geliyor birer birer..

*****


huzursuz geçen uzun bir kışın ardından,
haziran sıcaklarına bağlamışken tüm ümitlerimi,
alışmışlıkları ve hatta sıradanlıkları,
ardımda bırakmak için can atıyorken,
beklenmedik bir anda gelen mevsimim,
sırılsıklam bir yağmurun,
ıslanmışlığına karıştırdın bikez daha dinmeyen gözyaşlarımı,
şimdi nasıl bakarım yüzüne o gülen çocukların,
yüzüme bulaşan bu hüznü nasıl yıkarım,
ümidini kaybetmişken böylesine,
sevebilirmiyim gökkuşağı'nın yedi rengini birgün yine...
(yazan : zeynep melike)

Pazartesi, Haziran 21, 2010

bir taziye:nam-ı diğer aşkzedeyi kaybettik.


kırılan,dökülen,etrafa saçılan
ve kaybolan yanlarımın umutsuzluğuyla,
gittiğin günden beri,
bana bıraktığın bu hüzünlü yılların,
bu tarifsiz acıyan yanlarımın yıkılmışlığıyla,
ne desem,kime desem,
ve hatta kim anlarki böylesi kanayan yanlarımı,
ümit dediğin bende,
üzerine basılıp geçilen,
kurumuş sonbahar yaprakları kadar tutunamıyorlar hayata,
artık ayağa kalkıp,yeniden filiz verebilmesi imkansız,
bu köklerinden sökülmüş gönül ağacımın,
bunca şeyin ardından senin de diyebileceğin..
bir taziye olabilir belki,
sadece..
yazan:zeynep melike..)

Perşembe, Haziran 17, 2010

bu seneki regaib kandiline de kavuştuk şükür.


Regaip, elde edilmesi arzu edilen değerler demektir. Bu mübarek gecede, Yüce Mevla kullarına bol bol rahmet ve hibede bulunduğu için bu adı almıştır.
Hz. Peygamber’in yaptığı şu dua üç aylara verdiği önemi belirtmektedir: "Allah'ım! Recep ve Şaban aylarını bize mübarek eyle ve bizi Ramazan'a kavuştur."(2)
Bu geceye mahsus bir ibadet şekli olmamakla beraber gündüzünü oruçlu geçirmek, muhtaçlara yardımda bulunmak, varsa dargın olduğumuz kişilerle barışmak, anne ve babalarımızın, büyüklerimizin ellerini öpüp dualarını almak, geceyi Kur'an okumakla, ve salat-ü selam getirmekle, tövbe istiğfar etmekle ihya etmemiz uygun olur.
Hepimizin kandili mübarek olsun...

Çarşamba, Haziran 09, 2010

dünyada tanınmış "solaklar"

eskilerden yenilerden kimi ararsan var,geel vatandaş gel,solak deyip geçme,bi adım daha yanaş tezgaha..
ister yıllardır içinde biyerlerde bekleyen merakını gider,istersen öylesine bi göz at,istersen de dikkatlice bak resimlere,hani belki tanıdık çıkar birinde..
benden söylemesi,hepsinin ortak yanı solak olmaları(ne büyük ortak nokta,sizcede öyle değilmi)... :D

Pazartesi, Haziran 07, 2010

Bir Hikaye...

Osmanlı Padişahı Yavuz Sultan Selim, tebdili kıyafet yapmış, Kuşlar Çarşısı'nı geziyormuş.
Avcılar avladıkları kuşları, tuzakçılar yakaladıkları maharetli, eğitimli, güzelim kuşları satıyorlar.
Bir ara gözü kekliklere ilişiyor padişah'ın. Bir grup kekliğin üzerindeki varakta,
"Tane işi, satış fiyatı 1 altın" yazıyor. Hemen yanı başlarında asılı, adeta altın kafes içinde bir keklik daha var ki, fiyatı; 300 altın.
Padişahın gözü 300 altınlık kekliğe takılıyor."Hayırdır" diyor satıcıya.
"Bunun diğerlerinden ne farkı var ki, bunlar 1 altın, bu 300 altın?
"Satıcı, "Bu keklik özel eğitimli, çok güzel ötüyor, ötmesi bir yana bunun ötüşünü duyan ne kadar keklik varsa hepsi onun etrafına doluşuyor" diyor. "Tabii bu arada avcılar da o etrafa doluşan keklikleri daha rahat avlıyorlar" diye ekliyor.
"Satın alıyorum" diyor Padişah, "Al sana 300 altın..."
Parayı veriyor; hemen oracıkta kekliğin kafasını kopartıyor.
Adam şaşırıp,"Be adam!!! Ne yaptın??
En maharetli kekliğin kafasını koparttın" diye dövünürken padişah gürlüyor:
"Bu kendi soyuna ihanet eden bir kekliktir.
Bu gibilerin akıbeti er ya da geç budur"......

Pazar, Haziran 06, 2010

bir sezen aksu şarkısı..

Yol arkadaşım gördün mü,
Duydun mu olup bitenleri?
Kıskanıyor insan bazen,
Basıp gidenleri
Üstelik de alışmışız
Yalnızlıaşmışız iyice
Hiç beklentimiz kalmamış
Dosttan bile
Korkular basmış dünyayı
Şimdi bir semt adı “vefa”
Kutsal kavgalardan bile
Kaçan kaçana
Anlaşılır gibi değiliz
Tek bedende kaç kişiyiz
Hem yok eden, hem de tanık
Ne esaslı karmaşa
Ben sana küsüm aslında,haberin yok
Koyup gittiğin yerde kötülük çok
Kime kızayım, nazım senden başka kime geçer?
Benim sensiz kolum, bacağım, ocağım yok
Sen esas alemi seçtiğinden beri
Ben o saniyede bittiğimden beri
Dünya bildiğin dünya,dönüp duruyor işte
Uzun uzun konuşuruz birgün son İstanbul beyi
Yol arkadaşım, nerdesin?
(Sezen Aksu...)

Cumartesi, Haziran 05, 2010

problemlere odaklanmak/çözümlere odaklanmak.


Durum 1: NASA uzaya astronot gönderdiğinde tükenmez kalemlerin yer çekimi olmayan ortamda çalışmadığını fark etti (yerçekimi olmadığı için mürekkep kağıdın üzerine akmıyordu).

Çözüm 1: Bu problemin çözümü NASA'ya ilave 12 milyon dolara mal oldu. Öyle bir tükenmez kalem ürettiler ki bu kalem yerçekimsiz ortamda, yukarı yönde, suyun altında ve sıfırın altında 300 C 'ye kadar olan sıcaklıklarda yazı yazmaya olanak sağlıyordu.

Çözüm 2: Peki Ruslar ne yaptı...?? Kurşun kalem kullandılar. )



Durum 2:Japon yönetim sistemindeki en hatırda kalır çalışmalardan bir tanesi Japonya'daki en büyük kozmetik firmalarından birinde yaşanan boş sabun kutusu problemidir. Müşterilerden birisi firmaya, aldığı sabun kutusunun boş olduğu konusunda şikayette bulunmuştur. Yetkililer hemen, üretilip paketlenen sabun kutularını sevkiyat birimine gönderen hattı izole ettiler. Bu sırada bir şekilde bir sabun kutusunun hattan içi boş şekilde geçtiği tespit edildi. Yönetim, mühendislerine problemi çözmesi için talimat verdi..

Çözüm 1: Mühendisler iki kişi tarafından kullanılan yüksek çözünürlükte bir X-ışını cihazı tasarlamak için ciddi uğraş verdiler. Bu sayede hattan geçen bütün sabun kutuları izlenebilecek ve boş olmadıklarından emin olunacaktı.

Çözüm 2: Küçük bir şirketteki sıradan bir isçi aynı problemle karşılaştığında, X-ışını vb karmaşık şeylerle uğraşmadı, onun yerine farklı bir yol buldu. Güçlü endüstriyel bir elektrikli vantilatör alarak hatta doğru yöneltti. Vantilatörü açtığı anda dolu olan kutular hattan geçerken boş olanlar hattın dışına doğru savruldu.

Buradan çıkarılacak dersler

- Her zaman basit çözümler arayın

- Problemleri çözmek için mümkün olan en basit çözümü tasarlayın

- Her zaman çözüme odaklanın.

Cuma, Haziran 04, 2010

sekizinci türkçe olimpiyatları hatırası:Dong Geon Lee..





her yıl gelenek haline dönüşen güzelim türkçemizin bu yıl ki finalini ve ödül töreninide mutluluk ve gururla izlemiş bulunmaktayım efendim,sekiz senede katılımcı ülke sayısını 120 ye ulaştıranların başarısınıysa kutluyorum bikez daha,ve bu sene ilk kez finallerde gördüğüm benim ikinci vatanım güney kore'den katılan arkadaş dong geon lee murat göğebakan'ın ayyüzlüm şarkısını seslendirdi,çok çok mutlu oldum izlerken,heyecan bile yaptım,sankim ev ahalisinden biri yarışıyor gibi hissettim,oldukçada güzel söyledi,inş. bundan sonraki senelerde daha sık görürüm güney kore'mi..:D
niyetim videoyu eklemekti buraya ama beceremedim,kopyalamada bi problem var heralde,ama merak edenler google de yazsınlar vede dinlesinler benim memleketlümi :P

Perşembe, Haziran 03, 2010

bir resim deyip geçmeyin


baktıkça türlü şeyleri düşündüğüm,düşündükçe gönlümün tellerini sızlatan bir resim.
ne köylü kalabilen nede şehirli olabilen sıkışmış bir yığın kalabalıklar..
iki kültür arası sıkışmışlıklar,
ve daha onca şey..

Çarşamba, Haziran 02, 2010

israil katillerinin son teröristlikleri

sadece insanlık için burdayım insanlara yapılan zulmü,şehit edilenleri,onlarca defa izlediğimiz son dakika haberlerini,ülkeler arası siyasi tepkileri,israilin gözü dönmüş paranoyaklığını...
izledim,üzüldüm,dua ettim,ve sustum ve ardından yine izledim,biçoğu gibi,ne acı bir hal müslümanlar adına halimiz,Rabbim bizleri merhametiyle muamele etsin yinede,acısın bizlere,darmadağın olan bu,habibin ümmetini yüzyıllardır uyuduğu uykusundan uyandırsın hayırsıyla,
geçen samanyolu haber sitesinde okuyorum,israil aslında gemiyi tamamen batırmayı planlıyormuş,ama bu kadarını dünyaya açıklayamam diye böylesi bir baskın planını uygulamış(ne kadar korkunç birşey)
baskın sırasında bir israilli askerin cebinden düşen defterde listelenmiş isimler varmış,yani ellerinde listeyle planlı bir olay bu,ve bu olayı savunan içimizden vicdanını yitirmişler..
(sen onların oyunlarını başlarına geçir Ya Rabbim,duası kabul oaln tek bir insan dahi varsa dünya üzerinde,onun yüzü suyu hürmetine acı biz müslümanlara,ve bizleri yahudinin ellerinin arasında bırakma...)