Cuma, Aralık 31, 2010

Cuma, Aralık 17, 2010

SNOW QUEEN..( 눈의 여왕 )


İSTANBUL'A KAR YAĞIYOR..
HER ZAMAN ELLERİM ÜŞÜRDÜ,
BUGÜN İÇİM ÜŞÜYOR.

Pazartesi, Aralık 06, 2010

siz hiç şişman oldunuz mu?

ben,ne yazarak başlamalıyım yukardaki sorduğum sorunun,bende bulduğu yeri anlatmak adına bilemiyorum.hayatında birkaç kilo bile fazlalıklarla başı derde girmemiş birileri için oldukça gereksiz bununda farkındayım,ama benim yirmidokuz yıllık hayatımın büyük bi kısmında hayatımdaki belkide en ciddi engellerden biriydi"FAZLA KİLOLAR".
kilolu olduğum için hep eksikti özgüvenim,ve kilolu olduğum için bi beden dar gelirdi çoğu zaman giydiklerim.bekarken gençliğimi gölgeledi,hiçbirzaman içimden geldiği gibi davranmama izin vermedi,önüne gelen herkesin benimle ilgili yorum yapabilmesine mahal tanıdı bazende,doğumhanedeki erkek doktor bile beni kırmaktan bir an bile terettüt etmedi kilolarım yüzünden.
evliliğimdede şikayet edip durdum genelde bilirsiniz,monotonluktan,sevilmediğimden,çekici bulunmadığımdan..
eşim;
kilolu diye 65 yaşındaki annesine bile vakti zamanın birinde laf söyleyip kalbini incitmiş eşim.
çoğu zaman içine attı bu bende gördüğü rahatsızlığı,beni kırmamak adına.
ama buda sevgiyle beslenen beni dahada uzaklaştırıp tutkulardan,psikolojik olarak yıpranan yüreğimdeki delikleri,yiyeceklerle yamama gibi bir davranışa itti.yani şişmanım diye koca bir yalnız dünyanın içinde yaşamaya,ve o dünyada kaldıkçada yemeğe devam ettim,çikolatanın içindeki şekerin bi parça olsun hayatımada tat getirmesini ümid ederek belki..
çok uzatacak değilim,çünkü üstünü örtmeyip bu yarayı kanatmaya karar verdim canım acısada,ve bu konuda kendime dürüst olmaya,
bilirsiniz bir diyetisyen yardımıyla verdiğim 22 kilonun 20 kilosunu geri aldığımı bir yıl içinde(bunu yazmak çok zor gerçektende:)
yeni bir başlangıç yaptım yine ben,4 aralık itibariyle,yeni bi diyetisyene başladım.
yine herzamanki kadar güçsüz,kararsız ve hatta yiyeceklere karşı iradesiz olabilirim,ama ne istediğimi biliyorum tamda şimdi.
sevilmek istiyorsam,önce ben kendimi sevmeliyim.
ve artık şunuda biliyorum ki"acı başka birinin verdiği birşey değil,en çok kendimiz yakıyoruz kendi canımızı"..

Çarşamba, Kasım 24, 2010

son dakika !


















4 ARALIK'I BEKLEYİN...

Cumartesi, Kasım 13, 2010

şişman cadıya hayattan çıkarımlar.

sevilmiyorsan bütün suç senin,
çünkü şişmansın,
şişmanlar güzel değildir,ve güzel olmayan sevilmez.
iç güzelliği diye başlayan cümlelere aldanma sakın,
dünya kuruldu kurulalı düzen böyle,
erkek gözü güzeli sever,
gözünün sevdiğini gönlü sever,
şişmansan sevilmeye dair umudun olmasın sakın,
çünkü şişman kadın çirkindir,
ve göz çirkini asla sevmez.

Cuma, Kasım 12, 2010

senden her halinle hoşlanıyorum,ama...


-"başını ellerinin arasına almış,ne düşünüyorsun böyle kara kara"dedi adam,yol kenarı çay bahçesinde soluklanan Anna'ya..
Anna,biraz şaşmış az buçukta korkmuş bir ruh haliyle kaldırdı gözlerini anlamsızca baktığı yerden.
sureti dalgın,sireti paramparça olmuş Anna:
"canım sıkkın,canım yorgun,canım bezgin,canım hayal kırıklıkları içinde.."diyebildi sadece.
---
benim durumumda farklı sayılmaz,Anna'dan.
üzerimde büyük beklentiler oluşturmuş,ve beklediklerini her fırsatta dile getirip,benim üzülüşümü gereksiz gören biri var benimde hayatımda.
gerçekten aşkın tek kişilik olduğuna inanıyorum artık ben,herkes kendi bilincinde yaşıyor aşkı,ve farkında olmadan en büyük engeli oluşturuyor diğeri için,
oysa evlilik,yürünecek hayat yolunda dayak direk olmaktır eşine,sarılmaktır belki hiçbirşey diyemeden çoğu zaman.ama,yanında var olduğunu hissettirerek..
açıkçası ben yürüdüğüm yolda çoğu zaman yalnız hissettim kendimi,içimdeki yalnızlığı doldurmak için uğraşlar buldum kendime,bu bazen şiir yazmak,bazen kore dizilerinde kaybolmak oldu.benim için,en çokta belki içimde kendi kendime idare eder bir yaşam yordu beni bu evlilikte,
artık hayata karşı bir heyecan duymuyorum,hayatım çatlak bir aynanın üzerindeki nesneler kadar çok boyutlu,yaşanan ana,ve kişilere göre davranıyorum,kendim gibi olabildiğim bir yerim yok,artık kendim gibi olmakta istemiyorum,çünkü çok yorucu,ve ben şimdiden vücüdu ısınmamış bir koşucunun saatlerce koştuktan sonraki adele ağrılarını çekiyorum çoğu zaman..
herneyse,
benimde bugün canım sıkkın,canım yorgun,canım kırgın,canım ağlama modunda..
oysa dışarda iliklerine kadar insanı ısıtan güneş,ve yüzünde hafifçe esen bi rüzgar,yani hiçte benim halime uygun görünmüyor :)
----
saçlarımı okşayıp gözlerime bakacak,yüzüme gülümseyecek biri olsa şimdilerde etrafımda..
sevilmeye ihtiyacım var,ama kimselere beni severmisin diycek cesaretim yok.
ne tuhaf değilmi..
açıkçası,bence fazlasıyla tuhaf,
küçükken çok masal okumuş olmalıyım,bigün benide seveceklerine kendimi fazla ikna etmiş olmalıyım,belki bundan bu kadar içerleyişim sahipsizliğime..
Anna...
sana ve kendime diyebileceğim tek söz belkide:"boşver"
herkes kadar sıradan olmayı dene hayatta,sıradan olmayı becerirsen sıradışı heyecanlarının avuçlarında acı çekmezsin böylesine,
bende daha tam anlamıyla başarabilmiş değilim,ama deniyorum inan sıradanlığı..
beni her halimle sevdiğini söyleyip ardından ama diye başlayan cümleler hiç çekici gelmiyorlar artık,
ben kabullendim Anna,
Aşk dedikleri şey tek kişilik...

Perşembe, Kasım 11, 2010

G-20 Seoul çıkarması



Küresel finansal krize karşı ortak tutum arayışında olan 19 ülke ve AB'den oluşan g-20 finansal düzenlemelerde reform için bir eylem planı ve dünya ekonomisinin canlandırılması için bir yol haritası oluşturmak üzere düzenlenmiştir.
Uluslararası Para Fonu (IMF) verilerinden yapılan derlemeye göre, G-20'ye üye ülkeler ABD, Japonya, Almanya, Fransa, ingiltere, italya, Kanada, Türkiye, Arjantin, Avustralya, Brezilya, Çin, Endonezya, Hindistan, Rusya, Meksika, Güney Kore, Güney Afrika ve Suudi Arabistan'dır.bu yıl ikincisi Güney Kore'nin başkenti Seoul de düzenlenmektedir.düzenlenmektedir diyorum çünkü bugün ve yarın iki gün sürecek bu görüşmeler.eee malum kore olurda bahsetmeden olur mu hiç :P
(neyse şimdilik bukadar bilgi yeter gibi fazlada abartmayayım dimi..)

Perşembe, Ekim 28, 2010

나도보고 싶었어 ( I missed you )

anyong !
işyerindeyim,
eve çıkmak için son 10 dakikam kaldı,aslında niyetim,üç-beş paragraf sorusu çözmekti,ama uzun zamandır uğrayamadığım blogumu,ve çoğu zaman okunmaya layık olmasada yadıklarım,yazmak,ve belkide içimi dökmek buraya en çokta özlediğim..
bir iki satırda olsa eklemek güzel olur inş.
hafta sonu iki adet mevlütdeydim,biri amcamın kızının diğeri eltimin oğlunun bebek mevlütüydü,bu arada pervinin doğumunda evlenen almanyadaki görümcemin hamile olduğunu öğrendim,üstelik af kapsamında yarım bıraktığı marmara ünv.çocuk gelişimi bölümünü tamamlamak için türkiyede bu aralar,eşi almanyaya geri döndü,oda kararsızlığın ardından öğrenci oldu aradan geçen 8 yılın ardından.(ne güzeldi öğrencilik günleri,ooy oy gençliğim geldi aklıma:P
eşimin işyeriyle arası 7 senenin ardından ayrılacak gibi gözüküyo bayram tatiliyle birlikte,bakalım bundan sonrası için nasibimiz nerdeyse orası,hakkımızda hayırlısı inş.bol bol dersem abartmış olurum da fırsat buldukça ders çalışıyorum,kore dizilerini epey seyrelttim,nerdeyse hiç izleyemiyorum desem yeridir,ama koreceyi duymayı özledimbo arada korece özledim nadu bogoşippo diye söyleniyo aklıma gelmişkene sıkıştırıveriyim:P
ben kaçar,a.e.oln..öptüm herkesleri teker teker gül yanaklarından..

Perşembe, Ekim 07, 2010

titredi yine o en gizli yeri kalbimin...

Kalbin ortaya koyduğu öyle sebepler vardır ki; akıl onları asla bilemez.
(bugüne bu söz yeter,fazlası vücut kimyasına zarar ;)

Cumartesi, Ekim 02, 2010

yağmur canımı acıtıyorsun herşeyinle..

bugün gönlümde gök gürültülü sağnak bi yağmur var, mevsimidir yağmurun abartma diyorum kendime,ama..
hazırlıksız yakalanmak belkide,
ettiğim bunca sızlanmanın sebebi,
saçlarım ıslak,ayaklarım da suda,
ufak bi delikten su almaya başlayan balıkçı tekneleri gibi gönlüm,
suyun kaldırma kuvvetine bırakıp kendimi,
beni suyun üstünde tutmasını dilerken,
farkındayım bu içime sızan suların bigün,
tüm heyecanımı ansızın derinlere çekeceğinin..

Cuma, Eylül 17, 2010

hatun kişiden felsefenin Ğ'si..

bugünlerde aramaz sormaz oldum kimseleri,çok hayırsız çıktım çok :P
Allah korusun canım,hayırlı eylesin hepimizi..
efendim elbetteki bahaneyi şahanelerim var benimde herkes kadar..neler yapmaktayım buralarda olmadığım vakitlerde diye yazacak olursam bi parça; işe gidip geliyorum son beş yıldır yaptığım gibi,haftasonları dersane var,akşamları başparmağımın pansumanları var haftada iki kere(kendim pansuman yapmıyorum,protezleri parmağıma pansuman sonrası yerleştiremediğimden,hastaneye gidiyorum)sonra kpss için soru çözmeye çalışıyorum,her nekadar şimdilik akıbeti belli olmasada sınavın,kızım geldi bildiğiniz üzre 55 günlük ayrılığın ardından,onunla vakit geçiriyorum akşamları(bu arada sanki bu ayrılığın ardından daha bi düşkün olmuş bana gibi hissediyorum,sabahları işe gitme annecim demeye başladı yine,üzülüyorum:(
sonra eskisi kadar olmasada çok bunaldığımda yine soluğu kore dizilerinde alıyorum,yaw harbi yarı koreli oldum çıktım iyi mi..(bu arada istanbul atatürk havaalanından G.Korenin başkenti seoul'e direk uçuş var haftada iki kere,daha önce demişmiydim bilmem,dediysem de hatırlatma olsun,tek gidiş THY bilet fiyatları:
1335 TL.)inş. bigün oralara gitmek istiyorum ben yauw..
neyse,konuyu dağıtmayalım,
aslında biras kokoşluğum az buçukta çocukluğum üstümde son günlerde,parmağımdaki sargılardan dolayı alen delonum şarkısına eşlik edemesemde yettiğince,ilk kez duyduğum,hatta anlamını bile bilmediğim ispanyolca bir şarkının duygusallığında kimliğini buluyor gözyaşlarım,
daha yazasım var aslında ama acil çıkmalıyım,şimdilik eyvallah uğrayanlara..

Pazartesi, Eylül 13, 2010

2010 Dünya Basketbol Şampiyonası Türkiye

2010 dünya basketbol şampiyonası bu yıl türkiyede yapıldı,dün gecede final gecesiydi.istanbul sinan erdem stadında.cumhurbaşkanı ve başbakanad ordaydı,ve onbinlerce basketbol sevdalısı taraftarlar da..
Dün gece Amerika'ya yenildik, Dünya Şampiyonası'nda ikinci olduk, altın madalyayı kaçırdık. Gerçek bu; fakat dramatik bir son değil yaşadığımız, umut dolu geleceğe atılan ilk adım aslında...
maçın başından beri bir türlü skoru lehine çeviremeyen Türkiye, destanı kupayla tamamlayamadı ama dünya ikinciliği ile hepimizi gururlandırdı.
teşekkürler 12 dev adam ^.^

Pazar, Eylül 12, 2010

Bayram ve ardı sıra gelen Referandum.

herkesin geçmiş ramazan bayramını kutlarım,bayramda olabildiğince az yer gezmiş olmama rağmen(ayağımdan dolayı) yinede oldukça yoruldum.pervinimize kavuştuk arefeye bir gün kala şükür,çook özlemişim kuzumu çok,Rabbime şükürler olsun bikez daha layık olamasakta bizleri pervinle lütuflandırdığı için.tam 55 günlük bir ayrılığın ardından kavuştuk,oldukça değişmiş,kelimeleri dahada seçerek,ve yerinde kullanıyor,babam sağolsun birasda fazla şımarmış:)bayramın ardından gelen referandum sabahı herkesi bize kahvaltıya çağırdım,almanyadaki görümcemler dahil 16 kişi olduk,sonrada demokratik düşüncemizi sandıklarda belli etmek için oy vermeye gittik,%58 evet-%42 hayır çıktı sandıklardan.inş. netice hakkımızda hayırlı olandır,zira daha çok fırın ekmek yememiz lazım demokratikleşme yolunda ülke olarak kanımca.umarım bu başlangıç aralanan kapının ardına dek açıkmasına vesile olur en kısa zamanda.bu güne damgasını vuran önemli bir diğer notta elbette herkesten hayır oyu isteyen sayın kemal kılıçdaroğlu'nun oy kullanamamış olması.zaten sayın kemal bey'in oğlu da yüksek lisans yapmaya güney koreye gitmişti,ve deniz baykal'ın torunuda kolombiya üniversitesine eğitim için gittiydi,ettimi size üç oy.heba oldu güzelim! "hayır" oyları :P
(neyse siyaseti çok konuşmak iyi diil bence,insana yapışıp kalıyo sonra bi kenarından,tekrar hayırlara vesile olsun diyip bitireyim yazıyı.. )

Salı, Ağustos 31, 2010

sol ayak başparmağım s.o.s. veriyor.

geçen çarşamba tırnak batması sorunumla yüzleştim,ve cesaretimi toplayıp ameliyat oldum,daha doğrusu tırnağı tamamen çekmeden tedavi eden bir doktora gittim,protez-ortez yöntemi uyguluyor,iran asıllı bir doktor,uzmanlığını çapa tıp fakültesinde yapmış burda,velhasıl doktorun doktorluğunu beğendim,bu uyguladığı yöntem de tırnak batmasının tekrarlaması çok çok düşük ihtimal.aslında geçen yıl bir doktora gitmiştim ben,bayan doktor bu doktora gitmemi söylemişti,ama anca bir yıl sonra gidebildim,korktuğumdan.pansumanlarda çok canım yanıyor,ve ayağım şişik olduğundan ayakkabı,hatta terliklerime bile sığmadığından,sok ayağıma eşimin kocaman terliklerini giyip gelebiliyorum işe,sanırım iyileşmesi biraz zaman alacak,Allah'ım lütfen iyileşsin,tüm şifa arayanlara şifa ver ve banada Rabbim,bu tırnak batması çok mühim bişey,sakın benim gibi sallamayın aylarca,siz siz olun daha başlar başlamaz gidin doktora,çok acı verici bişey çook...

Cuma, Ağustos 20, 2010

NASIL BRE ?

Yavuz Selim Han ve canyoldaşı Hasan Can,Mısır seferine çıkacakları gün kayıkla Üsküdar’a geçerler.
Nedendir bilinmez Sultan, yoldaşına takılır:
- "Hasan Can kahvaltı yaptın mı?
"Hasan Can cevap verir:
- "Evet sultanım!"
- "Yumurta seversin değil mi?"
- "Evet sultanım!"
Aradan yıllar geçer. Yollar, muharebeler, insanlar, şehirler...
Nihayet Mısır seferi biter, İstanbul’a gelirler. Şimdi yine sandaldadırlar.
Ama bu kez yönleri Sarayburnu’nadır.
Sultan ansızın Hasan Can’a döner:
- "Nasıl bre?
"Cevap ışık hızıyla gelir:
- "Rafadan sultanım!"
Birlikte düşünmek, beraber hissetmek...
‘Hemhâl olmak’ denilen şey bu olsa gerek.
Hasan Can Hazretleri Bursa Yeşil Türbe haziresinde medfûndur.
(hayırlı cumalar olsun efendim,bu mübarek ramazan ayının cuma gününde hayır dua ile atalarımızı hatırlayalım istedim..

Perşembe, Ağustos 19, 2010

eltim doğum yaptı ömerimiz hoşgeldi aileye.

bugün sabahtan sezeryan için gitmişti eltim hastaneye,ve şükür kavuştuk oğluşumuza,ikiside iyiler,çok şirin bir bebek ben eltime benzettim,tabi büyüdükçe değişir yüz ifadesi,akşam iftar sonrası ziyaretine gittik hastaneye,açıkçası hastanedeki rahatlığını ve hemşirelerin ilgisini görünce biraz içim burkuldu,kendi doğum yaptığım günleri anımsadım,ve maruz kadığım psikolojik muamemeleerde ne kadar yıprandığım aklıma geldi,işten ayrılmadan önce para biriktirmeye karar verdim,bi kez daha hamile kalırsam doğum için istediğim hastaneye gidebilirim bende,hem birikmiş param olduğu için kendimi para konusunda ezik te hissetmem,neyse..

Çarşamba, Ağustos 18, 2010

yaktım gemileri yine hiç arkama bakmadan.

ya ben işten çıkınca nasıl yaşıycam bilmiyorum,varya eşim dahi olsa kimseden para isteyebilme gibi bi alışkanlığım yok,yani al şu parayı bile dese istemem var param derim,böylede bi uyuzum işte,
keşke kendime ait bir sabit gelirim olsa,kimseye karşı ezik hissetmesem kendimi,heleki eşime kırılmışsam öl allah bi daha unutmam o anı ve bidaha hiç bişey almam ondan,biraz kinciyim galiba,
mesela geçen gün bisiklet almış kendine 400 tl ye,şimdi o bisikleti ne koyacak nede kullanabileceğin bir yerimiz yok,sokaklar zaten daracık,ilerleyen zamanda alırıdın yazık alıp kullanamayacan çürüycek dediydim,aman nerden dedim keşke alıp başımı öteki odaya gitseydim ne hali varsa görsün deyip,demediğini bırakmadı bana,en sonunda,zayıf bi noktamı yakalamış olmanın verdiği bir mutlulukla dediki,sen lcw gidip çok rahat para harcıyosunya,bende bunu almak istedim dedi,o an o kadar kırıldımki ona,ben bisiklet almış oluşuna değil zamansız alışına fikrimi söylemiştim sadece,demekki benim aldıklarım gözüne batıyo ve böyle fırsatını buldukça bana karşı kullanacak,öyle olsun bende bi daha senden haberli bişey yaparmıyım,tövbe ki yapmam,bundan böyle ne aldığımı gösteririm sana nede yanında bişey alırım,akşamda zaten markete gittik iki paket limonata aldım,evde varya neden alıyosdun felanlar bıraktım tabi sinirle,evde meyve suyu olduğu halde kendisi 8-10 paket birden alıyo bazen,ay herneyse o kadar birikmişimki eşime yaptığı herşey gözüme batıyo,söyledikleri diken gibi canımı acıtıyo,
havalar ısınalı ayrı yatıyoruz genelde,böyle kızgın olduğumda ona,yaşlı insanların neden yataklarını ayırdıklarını daha iyi anlıyorum,
sanırım bi kitap yazmalıyım "evliliklerin ömrü,uzatmalar dahil 5 yıl" diye,ondan sonrası kabullenilmiş,alışkanlığa dönüşülmüş bir evi paylaşmadan öte bişey değil.
artık o eski ben değilim,içimdeki çocuğu öldürdü evli olduğum bu beş yıl,eşimden bir çift aşk sözü duymak için bütün gün yalvardığım günler geride kaldı,artık ihtiyacım yok yapmacık sözlerine,sevme beni diycem bundan sonra,ama zaten hiç sevmedinki beni,bu yüzden sorun olmaz senin için..

Salı, Ağustos 17, 2010

açık hava da eyüp sultan iftartı

eşimin arkadaşları ali ve faruk ile beraber akşam iftarda eyüpte buluşmaya sözleştik(ailecek),tabi yelizin annesi ve benim kayınvalidemde gelmişler,ben işyerinden yürüyerek eyüpe gittiğim için habersizdim açıkçası,nerde oturup yiyeceğiz felan bi bilgim yoktu,
aynı resimdeki gibi bir kalabalığın içine kilimi sermiş bizimkilerde,biraz yiyecekte getirmişler,poğaça börek gibi,velhasıl iftarı açıkhavada yaptık,
aslında kendi fikrimi beyan edecek olursam,insanların kaynaşması dına olumlu karşılıyor olsamda,kendim bu tür kalabalıkların içinde olmayı sevmiyorum,belki gün içerisinde gürültüden yorulan beynimin sessizlik arayışıda diyebiliriz sebeplerden birine,
öyle işte,hoşlanmamışta olsam bu durumdan belli etmedim kimseye,ve yelizle biraraya gelmekte güzeldi,(rusyada yaşadıkları için yılda birkere anca görüşebiliyoruz)

Perşembe, Ağustos 12, 2010

Anna'yıda sevmediler benim kadar.

üçüncü tekil şahısların yaşamları arasına gizlediğim duygularımın,bana ve korkaklığıma gönül koyuşlarının bir iç boşaltımıdır bu desek,eksik belki,ama fazla olmaz inan yazılacaklar.
neden böylesine kendimi yalnızlık ormanında çalı çırpı ardına gizleme gayretim,ve neden yüzleşme anları bu kadar sızlatıyor o en derin yerini kalbimin,sanada böyle olmuşmuydu hiç anna,ardında bırakıp gidenin gitmişliğine alışmışlık yüklü uzun bir isim cümlesine yerleştirip öteki deyip geçip gidebilmişsindir de,bu elimizi bırakmamaya söz vermiş,seni ve beni birinci çoğul şahış makamına,yalnızlığın yalınlığından biz kalabalığına çekip çıkaranlara ne demeli annam,sen söyle bildiğin bişey varsa,verilen sözlere dair,
ben daha 62.ayda tökezlerken,geçermi dersin bu yapayalnızlıkla yanındakiyle bir ömür,keşkeler niye bu kadar çoğaldılar,ve bir virüs gibi yayıldılar içimize annam,bu keşkeli pişmanlıklar,ötekilerden daha az can yakıcı değil inan,sevilmemek sevgiye aç bir yüreğe verilebilecek en büyük ceza olsa gerek,bir bilsen sevilmeye ne kadar muhtacım,şu sıcak yaz kuraklığı gibi büyüyor içimdeki çatlaklar,ve ümitsizliğe düşmemek,herşeyden vazgeçmemek işten bile değil..
annam,bizide severlermi bi bayram sabahı olsun öpüp gözlerimizden,iyiki varsın diyenimiz olurmu şu yalan dünyadan göçüp gitmeden,
dünya lezzetlerinin tadı tuzu kaçmış,ve hatta lezzet vermek bi yana televizyon dizileri kadar yapmacık.
en çok içimi yaralıyan da ne biliyormusun,sevilmediğime şüphe dahi edemiyecek kadar emin oluşum,sevilmiyorum anna,beni seven bir erkek yok şu dünyada,bakışlarımdan anlayanım,gözyaşlarımı öpenim yok,yalnızlığı iliklerime kadar hissedip tir tir titrerken beni sarıp sarmalayan kollar yok,nazımı çekecek hiçkimsem yok,
böyle kolayca yazdığıma aldanma anna,şuraya her dökülen kelime içimde biyerleri kanatıpta sökülüyor sanki,
aman kimse duymasın anna,biz bize ağlaşalım,kimse bilmesin ödünç aldığımız polyannanın gülüşlerini,
acıyan yanlarımızı yine kendimize saklayalım,kadınsı yanlarımızı ortaya çıkarmaya lüzum yok,nede olsa kadın olarak bizi arzulayan kimsemiz yok,neden diye sorma sakın,üzülürsün şişmanlığını yüzüne haykırırsam şimdi,yoksa bilmiyormuydun anna,şişman kadın asla güzel değildir,neyse üzülme daha fazla..
aklıma gelene de bak şimdi anna,sinanın mihrimah sultana aşkını kıskandım bikez daha,iyimi?
bu kıskançlık çok illet bişey bende,eskiden de bu kadar kıskançmıydım acaba?
anna bi sen varsın bi de ben bildiğim,sevilmediği için bunca acıyı çeken,
anna,biriktirme vakti şimdi yaşanacakları,
ve taşma sınırına dayandığında birikenler,ben yine uğrarım senin dost yüzüne,
hoşçakal anna..

Cuma, Temmuz 23, 2010

benden karalamalar.

bugün pervin samsuna gideli sekiz gün oldu.annemlerle birlikte iki ay kadar kalacaklar.şimdiden çok özledim kızımı,Rabbime emanet.hergün sesini duymak için arıyorum onu,kızımla konuşmak özlemimi bi nebze olsun dayanılır hale getiriyor,
bende kpss kursuna yazıldım haftasonları,cumartesi iş çıkışı gidiyorum hemen,akşama kadar,pazarda sabah dokuzdan akşama kadar,havaların sıcak gitmesi biraz zorluyo ders çalışma konusunda açık söylemem gerekirse,ama madem niyetine girdim,elimden gelenin en iyisini yapmalıyım,gersi takdiri ilahi,Rab dilemişse olur,o dilememişsede yapacak bişey yok,
eşim 10 temmuzdaki kpss ye girdi,120 sorudan 107.5 neti var,inş. bende onun kadar başarılı olurum.
hala hamilelik konusunda Rabbimden hayırlı sağlıklı ikiz erkek evlatlar istiyorum,ama hala hamile değilim ^.^
birde bu aralar emine ablamın evini taşıycaz,
şimdi cuma saati olduğu için biras yoğunluk var burada,dikkatimi toplayıp yazı yazamıyorum,neyse şimdilik bu kadar diyelim.

Çarşamba, Temmuz 21, 2010

şarkıların içinden geçerken.

Yüregime basa basa içimden yar gidiyor
....
Salını da salını da düştün içime
Hadi çıkar çıkarabilirsen
....
Sinsi hayat ihtirası bana hiç uğramadı
Dünya malı zenginin olsun sen benim adamım
....
hatıralar bende ağlar
neredesin ayyüzlüm
....
Aylar mevsimler derken
Seneler sensiz geçti
....
Ve sen gittin
Ben hala seni seven
....
Kırık kalpler durağında inecek var
....
Birini hiç unutmadığım o küçük şehirde bıraktım
Dönemedim,
kimbilir,
belki dönsem de bulamazdım
....

Perşembe, Temmuz 15, 2010

pervinin samsun tatili

pervinimiz annemlerle samsuna yola çıktı bugün,üç aylıkken gittiydik pervinle ikimiz samsuna,şimdi ise üç yaşında oldu kızım ve bensiz annanesi,dedesi ve teyzesiyle çıktı yola,iki ay kadar kalacak nasipse,zor olacak ama dayanmak zorundayız,hem inş. onada iyi olacak memleket havası almak..

Çarşamba, Haziran 30, 2010

Eskiden Ne Güzel Cahildik

Dışarıda kar...
Ama kuzine içten içe öyle yanıyor ki.
Kuzinenin üzerinde demir maşa...
Maşanın üzerinde de ekmek dilimleri.
Aydınlık bir kış sabahı ve kızarmış ekmek kokusu...
Sucuk lükstü. Yumurta lezzetli. Ekmek her zaman ekmek gibi...
Bir kez olsun kümesten yumurta almamış, bir kez olsun o kızarmış ekmeğin kokusunu duymamış ve fakat alışveriş merkezlerinin restoran katlarında, boğucu bir gürültü ve havasızlık içinde hamburger keyfine fit olmuş çocuklar ve gençler için ben ne kadar yaşlıyım...
Dışarıda kar...
İçeride kanaat...
İçeride huzur...
Televizyon yoktu.
Gazete de her zaman olmazdı.
Öyle güzel cahildik ki, keyfimiz bozulmazdı hiç!
Portakal kabuklarını sobanın üzerine dizer, kokusuna râm olurduk.
Kestane közlemek büsbütün bir gecenin akıllara seza mutluluğuydu.
Sonra illa ki, büyüklerin anlattığı hikâyeler, hatıralar...
Birçoğu arızalı ve tedaviye muhtaç beyinlerden çıkma dizilerin ve filmlerin açtığı hasarlar yerine,
geniş ve besleyici bir masal dünyası...
Lezzet bir tarafa, kokuya da hasret kalacağımız kimin aklına gelirdi? Ekmeklerimiz el değerek üretilirdi, sağlıklıydı, lezzetliydi ve mis gibi kokardı. Çay da kokardı...
Domates de...
Bütün bu nefasete, küçücük bir bakkal dükkânının zenginliği yetiyordu. Dışarıda kar...
İçeride huzur...
Zam endişesi, doğal gazın kesilme korkusu,
yolda kalma telaşı, rejim tehlikesi...
Kimin umurunda...
Ne güzel cahildik.
Mutluluğun resmini çiziyorduk...

Cuma, Haziran 25, 2010

5. evlilik yıldönümümüz

uzun uzadıya başlayan cümleler kuracak değilim,neden mi çünkü unutulmuş bir günden öyle anlatılacak bişey bulamadığımdan,sanırım artık evliliğimiz alışkanlığa dönüşmüş olmalı,herneyse..

Çarşamba, Haziran 23, 2010

zeyneb'in yirmi dokuzuncu doğum günü..


günlerden salı,aylardan haziran,
yirmili yaşlarımın son durağına doğru ilerlediğim o son virajı da dönmüş bulunmaktayım dün itibari ile..
artık çook uzaklarda,ve hatta hiçbir zaman gelmez dediğim yaşlarım,birer birer uğrayıp kapıma,hızlıca terkettiler bile çoktan beni,
bir zamanlar hayallerim vardı yirmili yaşlarıma dair..
yirmiiki de üniversiteyi bitirip,yirmi beşe kadar çoktan sökmüş olacaktım ingilizceyi,iyi bir işim olacaktı,ve hobi olarak yazdığım ilk kitabım yayınevinde ikinci baskısını bile yapmış olacaktı,
en az iki ülke görmüş olacaktım yirmi sekizimden önce..
eşimle ve üç çocuğumla güneşli pazar günlerini fırsat bilip her seferinde,yıldız parkına atacaktık kendimizi,kızım bisikletine binmeye çalışırken,ikizler topun peşinde koşturacaktı,kahvaltının ardından gözlerine çöken uykuya karşı koyamayan eşim,kolunu bir yastık gibi başının altına kıvırıp uzanıverecekti sereserpe kilimin üzerine,ve ben sadece ailemi seyredip mutlu olacaktım yirmi dokuzumdan önce,
üsküdar da denizi daracık mutfak penceresinden de olsa gören,geniş ama mütevazi bir evde oturacaktım..
aynı gönül dilini paylaştığım en az iki komşum olacaktı alt kattaki dairelerde,bir telaş içinde geçen günlerimde güvenle çocuklarımı emanet edebileceğim,bazı akşamlar ailecek bizim balkon masasının etrafında mangal ve çay eşliğinde muhabbet edebildiğimiz dostlarımız..
sonra mahallenin ihtiyaç sahiplerini bulup gizlice,rabbin bize bahşettiklerini bir vesile sayan,birkaç gönüllü insan işte,onların arasında olacaktım,hiç tanımadığımız o insanların daralmış hallerine uzanan ellerimize dua ile karşılık veren o insanların,gözyaşlarına karışan gözyaşlarım olmalıydı otuzumdan önce..
sonra atlayıp bir yaz tatilinde arabaya,annemi çok istediği konyaya götürmeliydim,ondan öncede kayınvalidemin beypazarındaki akrabalarına uğramakta gerek oralara kadar gitmişken..
üniversitede bana evini,gönlünü açan ev annelerim gibi bir ev annesi olmalıydım,her sıkıntılarına koşturduğum istanbul gurbetindeki üniversiteli kızlarımın...
evimde her cumartesi sohbetler olmalıydı,ayrıca mahallede de cuma günleri sohbetler olmalıydı,komşular toplanmalıydı,böylesi organizasyonlar için üst kattaki çatı katı her daim temiz ve hazır bulundurulmalıydı,diğer başka bir günde mesela eşimin programı olmalıydı yine bizde,evimize gelen ağzı dualı bereketli,içimizi huzurla dolduran insanlar açmalıydı kapımızı,otuz beşimden önce..
ve Rabbim onun yolunda koşturan,malını ve ömrünü harcayan cömertlerle yarışmayı nasip etmeliydi inş.bana her daim..
...
yazdıkça yazmak geliyor içimden ama şimdilik bu kadar kafi,
aslında doğumgünüme dair bikaç satır yazı yazmaktı aklımdan geçen,kardeşlerimin süpriz bir pasta ile akşamki ziyaretleri,hediyeleri,akşamki muhabbetlerimiz felan,birde belki bi parça G.Kore-Nijerya maçı falan filan..
ama çarşamba sabahı itibariyle burda çalışan bir iş arkadaşımızı,daha 32 yaşındayken kaybetmiş olmanın üzüntüsü ile,kusura bakmayın içimden geçip yazıma dökülen,biraz duygusal şeyler yazmış olabilirim,ama hepimizin hayalleri var şu hayatta,oysa verdiğin nefesi alamadığında ardındakilerle kalıyor tüm hayal edilenler..
çok üzgünüm bugün çok,Allah mehmet abimizin hesabını kolay eylesin ailesinede sabır versin inş.
benim 29.doğum günüm,onun ölüm günü oldu,ne diyim dua ile Allah hepimize hayırlı ve yolunda bir ömürün ardından,yine hayırlı,kolay ölümler versin...
gerisi gerçekten vesaire...

Salı, Haziran 22, 2010

yağmur'a ve haziran'a..

eyvallah yağmur,
yüreğime değdi ettiğin sözler,
yılların ve bi sevdanın ardında,
unutulmuşta olsam,
incitmemişti şimdiye dek,
kimsenin sözleri,
bir haziran sabahı,
beni sırılsıklam edişin kadar,
senki dost deyip yüzümü döndüğümdün,
bir eylül karmaşasında yitirdiklerimin ardından..
vefasıda kalmadıysa dostlukların,
beş para etmez dünyada,ne yöne bakar insan,
şimdi kim dinler,uzun kış geceleri,
vuslatı olmayan ayrılık hikayelerimi,
çok acıttın canımı çok,
şimdi pişman olduğunu söylüyorsun ama,
benimle bir ömür ağlasan neye yarar,
gözyaşların böylesine hüznünü kaybetmişken...
*****
haziranın yirmi ikisi,
dışarda güzelim yağmura karışmış toprağın kokusu,
şaşkınım,
bir eylül vedası soğukluğuyla üşüyor içim,
yüreğimi ısıtan haziran sabahlarıda,
deniz aşırı yolculuklara çıkmışlar apar topar.
bense,
elveda bile diyemediğim güneşli günlerimin ardından,
gölgesine sığınmış bi kuytunun,
özlem kokan şiirler yazmaktayım...

*****
kal desem kalmazdı,
biliyorum adım gibi,
ve dön desem gidişinin ardından şimdi,
daha da yitirecek onurunu kelimeler...
*****
bir hüzün kırığı ümitlerle,
yolunu gözlediğim,
kaç yıl geçerse geçsin,
geçmiyor bu bende ki aşk yangını,
aah sevdiğim,
çırpındıkça daha da içine düşüyorum sevdanın en karasının,
ve düştüğüm yerde,
gece karası gözlerin çıkıyor karşıma,
o an,korku nedir bilmiyorum,
ve ayrılıklar anlamını yitiriyor,
tek tanıdığım bana bakan gözlerinde asılı kalıyorum,
kalan herşeye vesaire diyesim geliyor birer birer..

*****


huzursuz geçen uzun bir kışın ardından,
haziran sıcaklarına bağlamışken tüm ümitlerimi,
alışmışlıkları ve hatta sıradanlıkları,
ardımda bırakmak için can atıyorken,
beklenmedik bir anda gelen mevsimim,
sırılsıklam bir yağmurun,
ıslanmışlığına karıştırdın bikez daha dinmeyen gözyaşlarımı,
şimdi nasıl bakarım yüzüne o gülen çocukların,
yüzüme bulaşan bu hüznü nasıl yıkarım,
ümidini kaybetmişken böylesine,
sevebilirmiyim gökkuşağı'nın yedi rengini birgün yine...
(yazan : zeynep melike)

Pazartesi, Haziran 21, 2010

bir taziye:nam-ı diğer aşkzedeyi kaybettik.


kırılan,dökülen,etrafa saçılan
ve kaybolan yanlarımın umutsuzluğuyla,
gittiğin günden beri,
bana bıraktığın bu hüzünlü yılların,
bu tarifsiz acıyan yanlarımın yıkılmışlığıyla,
ne desem,kime desem,
ve hatta kim anlarki böylesi kanayan yanlarımı,
ümit dediğin bende,
üzerine basılıp geçilen,
kurumuş sonbahar yaprakları kadar tutunamıyorlar hayata,
artık ayağa kalkıp,yeniden filiz verebilmesi imkansız,
bu köklerinden sökülmüş gönül ağacımın,
bunca şeyin ardından senin de diyebileceğin..
bir taziye olabilir belki,
sadece..
yazan:zeynep melike..)

Perşembe, Haziran 17, 2010

bu seneki regaib kandiline de kavuştuk şükür.


Regaip, elde edilmesi arzu edilen değerler demektir. Bu mübarek gecede, Yüce Mevla kullarına bol bol rahmet ve hibede bulunduğu için bu adı almıştır.
Hz. Peygamber’in yaptığı şu dua üç aylara verdiği önemi belirtmektedir: "Allah'ım! Recep ve Şaban aylarını bize mübarek eyle ve bizi Ramazan'a kavuştur."(2)
Bu geceye mahsus bir ibadet şekli olmamakla beraber gündüzünü oruçlu geçirmek, muhtaçlara yardımda bulunmak, varsa dargın olduğumuz kişilerle barışmak, anne ve babalarımızın, büyüklerimizin ellerini öpüp dualarını almak, geceyi Kur'an okumakla, ve salat-ü selam getirmekle, tövbe istiğfar etmekle ihya etmemiz uygun olur.
Hepimizin kandili mübarek olsun...

Çarşamba, Haziran 09, 2010

dünyada tanınmış "solaklar"

eskilerden yenilerden kimi ararsan var,geel vatandaş gel,solak deyip geçme,bi adım daha yanaş tezgaha..
ister yıllardır içinde biyerlerde bekleyen merakını gider,istersen öylesine bi göz at,istersen de dikkatlice bak resimlere,hani belki tanıdık çıkar birinde..
benden söylemesi,hepsinin ortak yanı solak olmaları(ne büyük ortak nokta,sizcede öyle değilmi)... :D

Pazartesi, Haziran 07, 2010

Bir Hikaye...

Osmanlı Padişahı Yavuz Sultan Selim, tebdili kıyafet yapmış, Kuşlar Çarşısı'nı geziyormuş.
Avcılar avladıkları kuşları, tuzakçılar yakaladıkları maharetli, eğitimli, güzelim kuşları satıyorlar.
Bir ara gözü kekliklere ilişiyor padişah'ın. Bir grup kekliğin üzerindeki varakta,
"Tane işi, satış fiyatı 1 altın" yazıyor. Hemen yanı başlarında asılı, adeta altın kafes içinde bir keklik daha var ki, fiyatı; 300 altın.
Padişahın gözü 300 altınlık kekliğe takılıyor."Hayırdır" diyor satıcıya.
"Bunun diğerlerinden ne farkı var ki, bunlar 1 altın, bu 300 altın?
"Satıcı, "Bu keklik özel eğitimli, çok güzel ötüyor, ötmesi bir yana bunun ötüşünü duyan ne kadar keklik varsa hepsi onun etrafına doluşuyor" diyor. "Tabii bu arada avcılar da o etrafa doluşan keklikleri daha rahat avlıyorlar" diye ekliyor.
"Satın alıyorum" diyor Padişah, "Al sana 300 altın..."
Parayı veriyor; hemen oracıkta kekliğin kafasını kopartıyor.
Adam şaşırıp,"Be adam!!! Ne yaptın??
En maharetli kekliğin kafasını koparttın" diye dövünürken padişah gürlüyor:
"Bu kendi soyuna ihanet eden bir kekliktir.
Bu gibilerin akıbeti er ya da geç budur"......

Pazar, Haziran 06, 2010

bir sezen aksu şarkısı..

Yol arkadaşım gördün mü,
Duydun mu olup bitenleri?
Kıskanıyor insan bazen,
Basıp gidenleri
Üstelik de alışmışız
Yalnızlıaşmışız iyice
Hiç beklentimiz kalmamış
Dosttan bile
Korkular basmış dünyayı
Şimdi bir semt adı “vefa”
Kutsal kavgalardan bile
Kaçan kaçana
Anlaşılır gibi değiliz
Tek bedende kaç kişiyiz
Hem yok eden, hem de tanık
Ne esaslı karmaşa
Ben sana küsüm aslında,haberin yok
Koyup gittiğin yerde kötülük çok
Kime kızayım, nazım senden başka kime geçer?
Benim sensiz kolum, bacağım, ocağım yok
Sen esas alemi seçtiğinden beri
Ben o saniyede bittiğimden beri
Dünya bildiğin dünya,dönüp duruyor işte
Uzun uzun konuşuruz birgün son İstanbul beyi
Yol arkadaşım, nerdesin?
(Sezen Aksu...)

Cumartesi, Haziran 05, 2010

problemlere odaklanmak/çözümlere odaklanmak.


Durum 1: NASA uzaya astronot gönderdiğinde tükenmez kalemlerin yer çekimi olmayan ortamda çalışmadığını fark etti (yerçekimi olmadığı için mürekkep kağıdın üzerine akmıyordu).

Çözüm 1: Bu problemin çözümü NASA'ya ilave 12 milyon dolara mal oldu. Öyle bir tükenmez kalem ürettiler ki bu kalem yerçekimsiz ortamda, yukarı yönde, suyun altında ve sıfırın altında 300 C 'ye kadar olan sıcaklıklarda yazı yazmaya olanak sağlıyordu.

Çözüm 2: Peki Ruslar ne yaptı...?? Kurşun kalem kullandılar. )



Durum 2:Japon yönetim sistemindeki en hatırda kalır çalışmalardan bir tanesi Japonya'daki en büyük kozmetik firmalarından birinde yaşanan boş sabun kutusu problemidir. Müşterilerden birisi firmaya, aldığı sabun kutusunun boş olduğu konusunda şikayette bulunmuştur. Yetkililer hemen, üretilip paketlenen sabun kutularını sevkiyat birimine gönderen hattı izole ettiler. Bu sırada bir şekilde bir sabun kutusunun hattan içi boş şekilde geçtiği tespit edildi. Yönetim, mühendislerine problemi çözmesi için talimat verdi..

Çözüm 1: Mühendisler iki kişi tarafından kullanılan yüksek çözünürlükte bir X-ışını cihazı tasarlamak için ciddi uğraş verdiler. Bu sayede hattan geçen bütün sabun kutuları izlenebilecek ve boş olmadıklarından emin olunacaktı.

Çözüm 2: Küçük bir şirketteki sıradan bir isçi aynı problemle karşılaştığında, X-ışını vb karmaşık şeylerle uğraşmadı, onun yerine farklı bir yol buldu. Güçlü endüstriyel bir elektrikli vantilatör alarak hatta doğru yöneltti. Vantilatörü açtığı anda dolu olan kutular hattan geçerken boş olanlar hattın dışına doğru savruldu.

Buradan çıkarılacak dersler

- Her zaman basit çözümler arayın

- Problemleri çözmek için mümkün olan en basit çözümü tasarlayın

- Her zaman çözüme odaklanın.

Cuma, Haziran 04, 2010

sekizinci türkçe olimpiyatları hatırası:Dong Geon Lee..





her yıl gelenek haline dönüşen güzelim türkçemizin bu yıl ki finalini ve ödül töreninide mutluluk ve gururla izlemiş bulunmaktayım efendim,sekiz senede katılımcı ülke sayısını 120 ye ulaştıranların başarısınıysa kutluyorum bikez daha,ve bu sene ilk kez finallerde gördüğüm benim ikinci vatanım güney kore'den katılan arkadaş dong geon lee murat göğebakan'ın ayyüzlüm şarkısını seslendirdi,çok çok mutlu oldum izlerken,heyecan bile yaptım,sankim ev ahalisinden biri yarışıyor gibi hissettim,oldukçada güzel söyledi,inş. bundan sonraki senelerde daha sık görürüm güney kore'mi..:D
niyetim videoyu eklemekti buraya ama beceremedim,kopyalamada bi problem var heralde,ama merak edenler google de yazsınlar vede dinlesinler benim memleketlümi :P

Perşembe, Haziran 03, 2010

bir resim deyip geçmeyin


baktıkça türlü şeyleri düşündüğüm,düşündükçe gönlümün tellerini sızlatan bir resim.
ne köylü kalabilen nede şehirli olabilen sıkışmış bir yığın kalabalıklar..
iki kültür arası sıkışmışlıklar,
ve daha onca şey..

Çarşamba, Haziran 02, 2010

israil katillerinin son teröristlikleri

sadece insanlık için burdayım insanlara yapılan zulmü,şehit edilenleri,onlarca defa izlediğimiz son dakika haberlerini,ülkeler arası siyasi tepkileri,israilin gözü dönmüş paranoyaklığını...
izledim,üzüldüm,dua ettim,ve sustum ve ardından yine izledim,biçoğu gibi,ne acı bir hal müslümanlar adına halimiz,Rabbim bizleri merhametiyle muamele etsin yinede,acısın bizlere,darmadağın olan bu,habibin ümmetini yüzyıllardır uyuduğu uykusundan uyandırsın hayırsıyla,
geçen samanyolu haber sitesinde okuyorum,israil aslında gemiyi tamamen batırmayı planlıyormuş,ama bu kadarını dünyaya açıklayamam diye böylesi bir baskın planını uygulamış(ne kadar korkunç birşey)
baskın sırasında bir israilli askerin cebinden düşen defterde listelenmiş isimler varmış,yani ellerinde listeyle planlı bir olay bu,ve bu olayı savunan içimizden vicdanını yitirmişler..
(sen onların oyunlarını başlarına geçir Ya Rabbim,duası kabul oaln tek bir insan dahi varsa dünya üzerinde,onun yüzü suyu hürmetine acı biz müslümanlara,ve bizleri yahudinin ellerinin arasında bırakma...)

Pazar, Mayıs 30, 2010

üç yılın ardından gelen cumartesi.

en son pervine hamileyken gidip geldiğim süleymaniye kadın doğum hastanesinin vesilesiyle görebildiğim beyazıt,eminönü,sultanahmet civarlarını üç yılın ardından görmek kısmet oldu efendim.şunu da belirteyim ki onca geçen zamana rağmen aynılıklarını yitirmemiş şeylerse bikez daha mutlu etti beni.sultaahmet kalabalığında yorulabilmeyi severim ben eskiden beri,aynı yorgunluğu birde istiklal caddesinde yaşayabiliyorum bu arada :)bir nefes mola veripte duvar dibine bi gölgeyede konuverdiysen kalabalıktan sıyrılıverip,senden kralı yok işte o an..bizde eşimle aşağı yukarı bunları yaptık diyebilirim :)
cumartesi iki gibi işten eşim beni aldı ve annemin pervinide gittiği mevlüte götürmesininde verdiği fırsatçılıkla,kendimizi bu sıcacık istanbul mayısın da,eminönü yarımadasına attık efendim nihayet..(artık bu beni bi üç sene daha idare eder,idareli kullanıyim dimi:P
park problemini,otoparklarda park ücreti dedikleri şeyle fahiş kazançlarını,ve kalabalık yerlerin pahalılığınıda görmemek lazım bu günün hatrınada,neyse..
eşimle bim den tatlı alıp bir gölgeliğe oturuverdikki sormayın,manzarada sultaahmet,ayasofya,ve o müthiş kalabalık,bir muhabbet ettikki evlendik evleneli birbirimize bukadar uzun vakit ayırabilmişmiydik acaba,hayat koşturmacası içinde,doğrusu hatırlayamadım şimdi onuda..
eve doğru dönerken fatih ali emiri kültür merkezindeki bediüzzamanla ilgili sergiye uğradık,orasıda çok güzeldi,fakat gezmekten şişen ve ağrıyan ayaklarımın azizliğiyle eve zor attım kendimi ben deniz..
geriyeyse mutluluktan ağzı kulaklarına varmış,yüzü güneş gibi parlayan,içi enerjiyle dolmuş zatı muhteremin bu yazısı kaldı ^-^

Perşembe, Mayıs 27, 2010

üç adet film tavsiyesi.

*** Do you like Spring Bear?
Kütüphanede gördüğü kadına aşık olan sürekli onu izleyen ve sevdiği için kitaplara bıraktığı küçük notlarla aşkını anlatmaya çalışan meçhul bir aşık ve bilmeden bu olaya dahil olan kişiler yanlış anlaşılmalar karmaşık olaylar hakında,sakinlik ve dinlendiricilik arıyorsanız fena diyil ben beğendim açıkçası,izlenilebilir hoş bir filmdi,Ayrıca filmin sonundaki öpüşme sahnesini yemişler,bunuda merak ettim doğrusu,yiyenleri bulsam bi ara sorarmıydımki acep:P (bakınız sağdaki resim :)
herneyse üstünde fazla durmayalım dimi..
güney kore,2003 yapımı tatlı bir film(tatlı filmde nasıl oluyosa)
ha birde çoğunlukla kore filmleri tanıtımı görüyoruz diyebilirsiniz,korekolikten tavsiyelerde elbet kore filmleri olur ama dimi, ee naparsınız idare edin benide işte canlarım :P

***200 Pounds Beauty(şişman sevgilim)
2006,G.kore yapımı komedi romantik bir film,konusunu ayrıntılı yazmak iyi değil kendimden biliyorum izlerken heyecanı kaçıyo,o yüzden şööle diyim resimdeki şişman olan diğer taraftaki çıtır hatuna dönüşüyo filmin sonunda :P

***Back-up plan.


buda unnim'in(tuğba tuğba:) tavsiyesi,doğum olayı kısımlarını geçersek ikiz olayı güzel bir hayal bence :)
zaten jennifer lopezin gerçektede ikizleri var diye biliyorum ben,bak şimdi aklıma ergenlik yıllarımın yıldızı ricky martin geldi ikiz diyince(onunda ikiz oğulları var iyimi,)ooy oyy hayırlısıyla sağlıklı benimde ikiz oğullarım olsa(kendimide sıkıştırmayı becerdim gibi sanki film tavsiyesinin arasına bile :P