Çarşamba, Aralık 31, 2008

biten bir yılın muhasebesi adına.

“1825” Bu rakam ne mi?Bir yıl içindeki namaz vakitlerinin sayısı. Her vaktin muhasebesi yapıldığında, sorumlusu olduğumuz her ibadetin hesabında ibra olup, aklanıp temize çıkabilmek gerekiyor.
Bunun içinde; zekatı, sadakayı, namazı, orucu fitreyi anne ve baba hakkını, kul ve komşu hakkını da düşündüğümüzde bir yılın hesabı, kolay geçmeyeceğe benziyor.
Böyle bir yılın sonunda gülüp eğlenmenin yeri ne ki? Ateş bacayı sarmışken, hangi düğün dernek yapılır?
Her yılın sonu, takvimler boşuna bitmiyor. Rabbimiz, bayram olsun, seyran olsun şenlik olsun diye bizi yeni bir yılın başına getirmiyor.
Allah, kitabında güne, geceye, şafağa, yıla, asra yemin ettiğine göre, vaktin kıymetini bilelim, belki bir son fırsattır bir daha değerlendirebiliriz diye bu nimeti, yeniden aynı noktaya getiriyor.
Vaktin kıymetini, ömrün kıymetini, elimizdeki bu tek sermayenin kıymetini bilelim diye...
Rabbim bana bir gün daha fırsat verdi, bu günde yaşıyorum bunu nasıl değerlendirmeliyim diye düşünmelidir insan.
Her yıl dönümünde bir muhasebe çilesi yaşanmak, insana yakışan bu.
Ağzımızdan çıkan sözlerin, ellerimizden çıkan işlerin, ayaklarımızın yürüdüğü yolların, kulağımızdan beynimize ve kalbimize ulaşan her şeyin hesabı yapılmalı inceden inceye.
Kolay değil bu…
Sadece bir yıl için bile temize çıkmak kolay değil. Ya birde bütün ömrün hesabını vermek.
İnsanlar olimpiyatlarda saliselik farklarla rekor kırıyorlar.
Demek ki saliseler bile önemli insan hayatı için. Neler, ne zenginlikler sığıyor bir saniyenin içine.
Ya bir ömre ne zenginlikler sığar? Sığdırılabilene…
Acaba bir yılbaşında şenlik yapacak, gülüp oynayacak kadar güzel mi geçirdik geçen yılı?
Kaç gönül yıktık, ya da kaç virane evi şenlendirdik? Kaç güzellik kattık dünyaya Allah için?
İşte bunların hesabını verebilmeli insan…

Selim Gündüzalp

ümid ve korku arasında yaşamak.



لَا تَقْنَطُوا مِن رَّحْمَةِ اللَّهِ إِنَّ اللَّهَ يَغْفِرُ الذُّنُوبَ جَمِيعًا

"Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Şüphesiz Allah bütün günahları affeder."

zümer 53

Salı, Aralık 30, 2008

"....." BURAYA ONUN ADINI YAZ

Kimin mi?
Hani o, seni en çok üzenin, en kızdıranın adını..
Eşin belki..Belki de annen-baban..
Ya da kardeşin, komşun, en iyi arkadaşın..
Artık, seni inciten ve de "kıymetlin" her kimse, işte onun..
Yaz adını buraya; ". . . . ." ve ekle;
". . . . ." Öldü! Yok artık!
Ne bir daha bu eve gelecek, ne telefon edecek, ne de bir daha karşılaşacağım onunla!
Artık ". . . . ." Yok! Öldü O.. Hiç olmayacak bir daha..
Bundan sonra, aranızda geçen olayları düşün..
Hani seni çok inciten, üzen-kızdıran ve "Asla!" dedirten her yaşanmışlığı..
Gör bak, nasıl bomboş ve anlamsız gelecek..
Ölümün değdiği her şey nasıl silikleşecek, nasıl artık fonda kalacak hayat!..
Aniden değişecek paradigmalar!
"Neden?" diyeceksin.."Neden kırdım ki onu?" "Şu üç günlük dünyada değer miydi?"
Ve.. Tarifsiz sızlayacak yüreğin..
İşte bak dünya bir an! Bir varmış, bir yokmuş..
Giden asla geri gelmiyor ve insan "keşke" diye bir ömür boyu yürek sızılarıyla kalıyor sonra.
Böyledir ölüm..Ansızın gelir ve keskin bir bıçak gibi ayırıverir dünyaları..
Ve bizler, hep "ölecek yaşlarda" olduğumuz gerçeğini bile bile, görmezden gelir, hiç ölmeyecek gibi yaşarız..
Oysa geçen her saniye haykırır bize; "Ölüm var heyy!"
Bir ebemkuşağıdır ölüm..
Her giden hep "sırma saçlı-badem gözlüdür" ya hani..
". . . . ." Öldü diyerek işte, şimdi değiştir paradigmaları!..
Ve en bâdem gözlüne sımsıkı sarıl! Bırakma sakın!..
Bak, tik-taklıyor zaman; "Ölüm var heyy!"
İşte bu, "Ölmeden önce ölmek" yani Olmak sırrındandır..
Ve bundandır "Her vakit ölümü hatırlayın!"diye emredilmesi..
Sırra eren, hiç "keşke" demeyecek.
Ve..
Nasıl hayattayken öldürüp de gayrımızı, sıfırlıyorsak ona karşı içimizi, aklımızı-yüreğimizi..
Nefsimize de böyle yapmalı!..Sıfırlamalı dâim..
Sınır dışı tüm arzu ve dayatmalarını, ölüm silgisiyle silivermeli..
Ölmeden Ölmeli!..
Ölmüş olan, hiç dünyaya tapar mı? "Şunu, şunu da isterim" der mi?
Ölmüş olan, yalan-kötü söz söyler mi?
Ölmüş olan, haset-zulüm eder mi hiç?
Ölmüş olan, benlik davası güder, kin tutar mı?
Ölmüş olan, incinir mi?
Ölmüş olan, İncitir mi hiç?

Gelin ÖLüverelim hadi!..
OLuverelim..
(ayşe reşad)

Pazartesi, Aralık 29, 2008

savaş değil bir insanlık kıyımı bu.


günlerdir televizyonu açamıyorum,hergün üç gazete geliyor işyerime,hiçbirinin sayfalarına dahi dokunamıyorum,yüreğim dayanmıyor böylesi bir vahşete,geçenlerde annemlerde haberlere birkaç saniye takıldı gözlerim,bir minübüsün içinde cayır cayır 5 filistinli müslümanı yanarken gösterdiler,o insanların çığlıklarıyla ettim sabahı,bikaç gündür kalbime ansızın sancılar saplanıyor üzüntüden,seyredip bişey yapamamak okadar zor bi imtihanki,sabahları çeşit çeşit kahvaltılıklar koyupta sofraya oturunca boğazıma diziliyor yediklerim,elindeki son yiyeceği olan bir kuru ekmeği çocuklarına bölüştürmeye çalışan filistinli kadının çarsizliği geliyor hayalime,
Allahım,kardeşlerimin başına gelenlerden bir zerre olsun eğer benim eksikliğimden dolayı payım varsa,tövbe ediyorum sonsuz kere,beni bağışla,ordaki masum süt kokulu yavruların hatırına,muharrem ayının hatırına bizi bize bırakma Allahım,sonsuz merhametine sığınıyoruz bizi merhametinden nasipsiz kalmış insanların muameleleriyle savaşlar içinde bırakma,sen ordaki kardeşlerimizi koru,Ey hesap gününün hakimi olanRabbim,seninde bir hesabın var elbet,israil siyonisatlerini ve çıkarları için onun yanında duran onun kadar acımasız ABD yi sana havale ediyoruz,sen müslüman kullarına sahip çık Allahım,,(amin)

Cuma, Aralık 26, 2008

kısa kısa

kaç gündür kendime dair bir kaç satırda olsa yazamadım,şimdi sebeplerini inceden inceye sıralamak istemiyorum,ama işle ilgili olduğunu belirtmek isterim,sanırım bu yoğunluğum bi on gün daha sürebilir,nete giremeyebilirim,zaten bikaç alıntı ekleyebildim anca bide yorum bırakamasamda arkadaşların bloglarını dolandım kısacana,bunuda not düşmek istedim,belki merak eden olur,kendimden bahsetmeyişimi diye:)
aslında ruh halimi uzun uzadıya yazmak isterdim,ama sanırım eşimin gelmesine az kaldı,onu beklerken girdim nete,biras huysuzum kendi içimde yine,ayrıntılı düşünceler içindeyim,ama işlerden kendimi dinlemeye fırsatım olmuyorda böyle geçip gidiyor günler,çalıştığım handa biçok işyeri ücretsiz izine çıkardı işçilerini maalesef:( mesela hanımızda yaklaşık 500 kişi çalışıyormuş,bu hafta 150 kişi anca vardır dedi patron,hamdolsun biz çalışıyoruz,azdan azdan,ama,düşündüm parasız bu soğukta evde kalan o insanları,evin erkeğinin işi ne zor:( üstelikte ortalama kiraların 450 ytlden başladığı şu istanbulda,yolunu gözleyen bir eş ve çocuklar,ödenmeyi bekleyen faturalar,kira,hadi hepsinden vazgeçtin diyelim aç durulmazki,bir hafta ücretsiz izindeyim desende halden anlamazki karnın,değil bir hafta bir gün aç bıraksan halsizlikten bi köşeye kıvranıverirsin,tüm bu düşüncelerle yüreğimin üstüne çöken huzursuzluk daha bi ağırlaştı,"Allahım hiçbir çocuğu babasının getireceği ekmekle karnını doyuracağını düşündüğü hayallerini hüsrana uğratıpta imtihan etme,ve hiçbir babayı yolunu gözleyen ailesine karşı boyun büktürme,hiçbirimizi açlıkla ve ümitsizlikle islah edip imtihan eyleme"(amin)...

Çarşamba, Aralık 24, 2008

yokuştan öte ben.

Dun sabaha karsi kendimle konustum

Ben hep kendime cikan bir yokustum

Yokusun basinda bir dusman vardi

Onu vurmaya gittim kendimle vurustum



Ozdemir Asaf

mısır piramitleri.

Salı, Aralık 23, 2008

bakış açısı.

> Evini bir davet sonrası temizlemek için saatlerce
>uğraşıyorsan
>
>Bir çok arkadaşın var demektir
>
>Faturalarını ödeyebiliyorsan
>
>Bir işin var demektir.
>
>Pantolonun biraz sıkıyorsa
>
>Aç kalmıyorsun demektir.
>
>Gölgen seni izliyorsa
>
>Güneş ışığını görüyorsun demektir.
>
>Otobüsten indiğin yerden işyerine yolu uzun
>buluyorsan
>
>Yürüyebiliyorsun demektir
>
>Hükümet hakkında eleştiri yapabiliyorsan
>
>Konuşma özgürlüğün var demektir
>
>Yanındaki adamin sesinden rahatsız oluyorsan
>
>Duyuyorsun demektir.
>
>Camları silmen , çatıyı onarman gerekiyorsa
>
>bir evde yasiyorsun demektir
>
>Doğalgaz faturan yüklü geliyorsa
>
>Isınıyorsun demektir
>
>Yığınla yıkanacak ve ütülenecek çamaşırların varsa
>
>Yığınla giyeceğin var demektir
>
>Çalar saatin sabahın köründe çalıyorsa
>
>Yaşıyorsun demektir
>
>Aksamları kendini yorgun hissediyor ve bacakların
>ağrıyorsa
>
>O gün üretici olmuşsun demektir
>
>VE TÜM BUNLARIN FARKINA VARABİLİYORSAN
>
>MUTLUSUN DEMEKTİR
>
>*DOLAYISIYLA MUTLULUK ..... *
>
> Sorunsuz bir yaşam değil, Onlarla başa çıkabilme
>yeteneği demektir......

yorumsuz bir resim daha.

(resim için yorum yapmadan geçmek istemedim:)
yani on parmağında on marifet,maşallah demek isterim kendisi için,hem o hareket eden şeyin üzerinde ayakta durup yol alıyo,hemde bebek arabasına hakim olabiliyor,üstelikte karşıdan karşıya geçiyo,kolunda kol çantası da var dikkatinizi çekerim:P

gülümseten bi hatıramdan.

havalar son zamanlarda oldukça soğudu istanbul'da,bununda etkisiyle pek dışarlarda dolanmadan iş çıkışı doğruca eve gidiyoruz,(şimdi hava soğukta olsa gezecek biçok yer var diyebilirsiniz,ki derseniz haklısınızda,ama pervininde bizimle olması gerektiğini düşününce soğukta evden çıkamamamız dahada açıklayıcı oluyor sanırım:)neyse uzatmayayım,iş-ev arası gidip gelirken eşimle birbirimize vakit ayırmak adına bazen büyük marketlere uğrarız bi yarım saat(kiler,ikea vb..,bi saat kadar beraber dolanıp,muhabbet ederiz(çoğu zaman maksat alışverş değil:)işte bu cumarteside iş çıkışı yağmur bi güsel yağıyo,arabayı bir ara sokağa parkederek,yol üzerinde yeni açılmış bi markete girdik,yeni açılmış olmasının verdiği ucuzluktan faydalanaraktan birasda alışveriş yapmış olduk:) çıkışta ödeme için sıra beklerken,sessizce birbirimize dalmış bakıyorduk sanırım gülümseyerek:) neyse sıra bize geldi ve kasiyer kız ile aldıklarımızı paketleyen kız bize bakarak gülümsediler,ve kasiyer kız dediki"böyle sizin gibi mutlu çiftleri görünce evlenmek istiyorum,sonra diğerlerini düşünüyorum ve cesaretim kırılıyor vazgeçiyorum evlenmekten," biz tabi biras şaşkın ifadelerle güsel bir iki şey söylemeye çalıştık(daha doğrusu eşim söyledi çoğunu,ben şaşırınca pek konuşamamda:D
evde muhabbeti oldu bu olayın eşimle,sonra gazetedeki bi yazıda evlilik yaşının 40 lara dayandığından felan bahsediyordu,eşim beni gülümseten o güsel cümlesini kurdu:)
" bi arada pervini götürelim o markete,hem kızımızı görünce biras azalır korkusu belki daha iyi düşüncelerle yaklaşır evlilik fikrine,mutlu beraberliğimizin topluma bi faydası olsun dimi canım;D "
ilahi cancığazım,duyarlı eşim benim:)
(bu arada yürüyen merdiven fobimden bahsetmişmiydim bilmiyorum ama,bu marketin alt katına inmek için eşimin koluna ahtapot gibi yapışarak gözler kapalı tabi yürüyen merdiveni kullandım,geri çıkarken halimi gören görevli yürüyen merdiveni durdurdu sağolsun:D koşa koşa çıktım bende,,yaşadığım bir olay neticesinde çıktı bu fobi bende,yenmeye çalışıyorum hala,neyse hoş bakın zaatınıza,,

Pazartesi, Aralık 22, 2008

Sevgi ü aşk

Sevgi ile aşk arasındaki fark hâkimiyet derecesiyle ölçülür. İnsan, gönlündeki hâle hâkim olabiliyorsa buna sevgi denir. Ama gönlündeki hâl insana hâkim ise onun adı aşk olur. Sevgide irade vardır ama aşkta irade elden gider.

Bütün bunlardan sonra Fuzûlî üstat diyorki, ''Varlık Allah'a aittir. Gerisi hep hayal ve düşten ibarettir. Bugüne dek bildiğim, bulduğum ve sahip olduğum herşey gerçekte O'ndan ibaret imiş. Zannım, hakikate yönelince sevgim de aşk oluverdi.''

Aşkında sadık olduğuna şehadetimiz vardır ey hazret-i Fuzûlî!...

İskender Pala ...Ve Gazel Yeniden

Pazar, Aralık 21, 2008

sevgili biricik elbiseme.

RABBİMİZ, Kur’ân’da eşleri birbirlerinin elbisesi olarak tarif eder. Bizim fıtratımızı bizden iyi bilen Rabbimizin eşleri elbiseler diye tarif etmesi, hiç şüphesiz, sonsuz manalar içeriyor olmalı. “Elbise”nin anlamı ve çağrıştırdıkları üzerinden eşimizi anlamaya çalışabilir miyiz?:
Başkalarına elbisenizle görünürsünüz. Elbisenizin temizliği, sağlamlığı, rengi ve şıklığı dışarıya verdiğiniz mesajdır. Elbisenizin güzelliği ile kendinizi önemsediğinizi ve önemli olduğunuzu ifade edersiniz. Kirli, pejmürde, dağınık, sökük, yırtık bir elbise kendinize değer vermediğiniz anlamına gelir. Şu halde, “Elbisemden bana ne?” deme hakkınız yoktur. Kendinizi elbisenizle tanıtırsınız; o kimliğiniz olur, kişiliğinizi ortaya koyar. Elbisenizde olabilecek her türlü kusur, size mal edilir; kişiliğinizden kaybettir.
Eşiniz de sizin başkalarına göründüğünüz kimliğinizdir. Onu yıpratırsanız, bakımını ihmal ederseniz, perişan hâle getirirseniz, önce kendinize zarar vermiş olursunuz. Kişiliğini kaybeden, özgüvenini yitiren, değer verilmeyen bir eş, sizin kendinizi böyle bir eşle yaşamaya mahkûm ettiğinizin göstergesidir. Bu da sadece eşinizi değil, kendinizi de önemsemediğiniz anlamına gelir.
Elbiseniz ayıplarınızı örter. Çıplak gezmek kadar utandırıcı bir şey yoktur herhalde… Şükür ki elbise sizi hem güzelleştirir, hem de bedeninizin saklamanız gereken kısımlarını örter. Bir bakıma sırdaşınızdır elbiseniz; en gizli saklı yerinize dokunur ama başkasına göstermez. İç yüzü çıplaklığınızı görür ama dış yüzünde bunu kimseye belli etmez. Hiç ummadığınız bir zamanda sökülüveren yahut içindekini gösteren bir elbise ayıplarınızı sergiler, sizi mahcup eder.
Eşler de birbirlerinin kusurlarını örtmek için vardır. Eşlerin kusur ve ayıpları, hata ve zaafları birbirine açıktır. Eşiniz, sizin hakkınızda başka kimsenin bilmediklerini bilir, sizde başka kimsenin görmediklerini görür. Elbette, bir “elbise” yahut “örtü” olarak, bu ayıpları ayıplamak için değil, örtmek, saklamak, ortadan kaldırmak için yanınızdadır. Eşinizin hata ve kusurlarını küçültüp saklamak yerine, daha da büyütüp ortaya çıkarmaya çalışıyorsanız, siz “elbise” değilsiniz. Bu yüzden eşinizi kimseyle kıyaslamayın; çünkü başkalarını sadece elbiseleri üzerinden görürsünüz; başkalarının elbiselerinin bildiğini bilemezsiniz.
Elbiseye siz değer katarsınız. İçine bir insan girdiğinde değer kazanır elbiseler. Hiçbir elbise paketinde kalsın diye dikilmez. Onu değerli kılan, bir insan bedenine uygun olması, bir insan tarafından giyilebilir olmasıdır. Bir başka deyişle, insan elbiseyi giyindiğinde, elbise de insanı giyinir. İçinde insan olan bir elbise adeta konuşur, işitir, görür, düşünür. Kendisinde kişilik olmayan bir insanı çok güzel bir elbise kişilik sahibi etmez. Elbise üzerinden sarkar, her haliyle o insana fazla geldiğini söyler.
Çoğunlukla “iyi” ve “ideal” bir eş ararız. Bu arayış kendimizin bu “iyi” ya da “ideal” eşe, “iyi” ya da “ideal” bir eş olup olamayacağımız detayını gözden kaçırtır. İyi bir elbiseyi giyinince, adam olunmayacağı gibi, iyi bir eş bulununca da, iyi bir evlilik garantisi yoktur. Öncelikle bu “iyi” eşe, “iyi” eş olmanız gerekir. Sonra da iki “iyi” eş olarak “iyi” bir ilişkiyi sürdürmenin ve geliştirmenin yollarını aramanız gerekir. Eşler birbirlerinin elbisesidir; yani birbirlerini giyinirler. Aralarındaki uyum onların ilişkilerinin şıklığı için vazgeçilmezdir. Eşiniz de elbiseniz olduğuna göre, sadece onu giyinmekle değer kazanacağınızı düşünmeyin. Elbiseye sizin de katacağınız bir şeyler vardır. Ona göre yürümesini, ona göre durmasını, ona göre davranmasını bilmeniz gerekir.
Elbise sizi korur. Elbisenin örtme fonksiyonuna ek olarak koruma fonksiyonu da vardır. Elbise soğuktan, aşırı sıcaktan, kir ve tozdan vs. korur. Canınızı ve teninizi tehdit eden şeyler karşısında, elbisenize daha sıkı bürünmeniz gerekir. Aksini yapıp böylesi tehditlerden elbisenizi sorumlu tutmanız haksızlık ve akılsızlık olur.(Dr. Senai Demirci)

Hayal Meyal/t.tufan.


En kötüsü eve geç kalmamak için bir sebep bulamamak galiba.
Koştura koştura evine yetişmeye çalışan adamlara imreniyorum.

Alışveriş yapmalarına, bahşiş bırakmalarına, ellerindeki paketleri arabanın arkasına atıp, hızlıca hareket etmelerine.
Telefon açıp "yoldayım, az sonra evde olurum,merak etmeyin"lerine imreniyorum bir de.

Sonbahar evime koşturmamı geciktirecek bütün sebeplerii elimden alıyor.
Gözlerim dalıyor hızlı adımlara.
Önümdeki kahveyi bitirmek ne kadar endişe verici mesela.
Sonrası yok, ondan.
Kahve bitince sonrası olmayacak sanki.

Ben telaşlı adımlarımı arıyorum.
Ben telaşlı adımlarımı arıyorum.
Ben telaşlı adımlarımı arıyorum.

Ben Seni Arıyorum..

Cumartesi, Aralık 20, 2008

omzumdaki ellerin sahiplerine.

gerçek dost olan ve gerçek dostu olanlara.

Bir memleket varmış, adı Monomotapa. İki gerçek dost yaşarmış orda.
Birinin malı ötekinin malı gibiymiş.
Anlaşılan o memlekette dostluk, bizimkinden baska türlüymüş.

Bir gece Monomotapa'da herkes dalmış derin uykusuna.
Orada güneş battı mı, fırsat bu fırsat, uykunun tadını çıkarırmış millet.

Gece yarısı bizim dostlardan biri, firlamış yatağından birdenbire...doğru dostunun evine.
Uyandırmış hizmetçileri, tatlı uykularından. Dostu yukarıdan duymuş sesini, hemen kaptığı gibi kılıcını, kesesini, koşmuş dostunun yanına:
- Hayırdır, demiş soluk soluga. Sen kolay, kolay uyandırmazsın kimseyi, uyku yu da seversin üstelik. Kumarda kaybettiysen, al şu keseyi. Evini bastılarsa, işte ben ve kılıcım; haydi gidip haklarından gelelim.

-Yok a canım, demiş dostu; Ne o, ne de şu. Rüyamda biraz düşünceli gördüm seni, sakın başı dertte olmasın deyip kostum; kusura kalma dostum.

Hangisi daha gerçek dost sizce? Üstünde düşünmeye değer bir soru.

Gerçek bir dostu olması insanın ne güzel bir şey! Derdini açmanı beklemez bile, Kendi bulup söylemek ister: Belki sen çekinirsin diye. Sevdigi insanın üstüne titrer.
Bir düşten, bir hiçten nem kapar.
Jean de la Fontaine

peki ya sizce gerçek dost nedir?

Cuma, Aralık 19, 2008

hüznümün ortağı cümleler.

***
hüznün ,surların kuşattığı gibi sarmaladığı şehirler vardır bir de,oradaki hüzün kat kat giyilmiş elbiseler gibidir,çıkarttıkça üşürsün,çıkartmazsan yürüyemezsin,şehri nefesleyemezsin…

gitmek mi…orası için kurulu bir şehir yok ki abi…

(gülşen kervan/13 Aralık 2008, 04:17)

***
bazen bir sabah kalkıp yaşanılan bütün acı hatıraları unutmak ister insan, hafızasından can yakan bütün hikayeleri çıkarmak,çoğu zamanda bulunduğu şehri, ülkeyi terk etmeyi düşünür,ama gidince fark ederki ne kadar uzağa giderse gitsin bir adım geri atmaz acılar…

(berna pak/11 Aralık 2008, 23:03)

*bir t.tufan yazısına yorum yapmış arkadaşların düşünceleriydi bu cümleler,çok beğendim satırlarını,buraya eklemek istedim,,

minik kuzudan haberler.

canım kızım tam 20 aylık oldu inş.bugün.çarşamba işyerinden izin alıp doktora götürdük onu eşimle,önce çapa tıp fakültesi hastanesine götürdük,ama kalabalık içinde arabayla dönüp dururken daha bazı haksızlıklara okadar sinir oldukki,numara felan beklemeden çıktık hastane bahçesinden,doğru kıstaşındaki özel fatih hastanesine,ordaki çocuk doktoruda tonton 60 yaşlarında beyaz saçlı,sakallı sevimlimi sevimli biriydi,geçen seferki kadar nefessiz ağlamadı kuzum,hatta akşam evde hatırladıkça dedee baktı diyip böyle muayene eder gibi aynısını yaptı durdu bize:)doktorun tecrübeli oluşuda ayrıca rahatlattı bizi,iyikide buraya gelmişiz dedik,bu arada kelime kapasiteside gittikçe genişliyo kızımın,artık istediklerinin biçoğunu dile getirebiliyo,turşu,konposto,et...istiyom diyo,bunun yanı sıra öğrenmeye meraklı bir dönemden geçtiğine heryeri kurcalıyo,koltuk tepelerinde lambayı açıp kapatıyo,tv izlerken,gözlerine bakarak düğmesine basıp kaçıyo,deden nereye gitti kızım diyorum,hacca diyor,annane,babane,hala,teyze,enişte,yenge...kendince herkese bi isim buluyo,hala emiyordu geceleride olsa,kesmeye karar verdim artık üç gündür emmiyoruz,aklına düştükçe sayıklıyo,aslında o kadar alışmışımki onu emzirmeye,meme diye söylerken o vermemek biras üzüyo beni,ama son zaqmanlarda artık ısırma gibi huylar çıkardığına canım acıyordu ve bu kararı aldım bende,hayırlısı bakalım,iki gündür biras burnu akıyo gibi inş. hasta olmaz:(hasta olunca iştahı kesiliveriyo,dün hastane çıkışı,araba tuttu sanırım pervini,eve varmamıza az kalmıştıki istifra etti üzerine,temizleyip pakladık,erken kalktığından yemekte yiyince uyuya kaldı annemlere giderken kucağımda,onu anneme bırakıp biras toplu bir market alışverişi yapalım dedik,aslında işe geri dönecektim kendim öyle düşünüyordum ama sonra biras bende kendimi iyi hissetmeyince gitmedim,eşimle biras dolaştık marketlerde(daha doğrusu alışveriş merkezinde dolaştık,en alt kattada markete girdik)acıktık üst katında lahmacun yedik(yolu bahçelievler çetinkaya alışv. merkz. düşenlere tavsiye ederim.işte böyle bitti dünde ömrümüzden,Rabbim hesabını kolay eylesin,,
*(yukardaki resmi,geçenlerde beraberce gittiğimiz bir alışveriş merkezinin buz pateni pistini izlerken biz,eşim çekti,ikimizde dalmışız pervinle,merakla izliyoruz buz üstünde kayanları.heves olup,yetenek olmayınca anca bukadarını yapabiliyoz bizde napalım:P

Perşembe, Aralık 18, 2008

Salı, Aralık 16, 2008

beyin fırtınamın estirdikleri.

geçip gitmesini istemediğimiz anlar vardır bazen hayatımızda,yada zaman yavaşlayacaksa,bugünden daha uygununu aramasına gerek yok diye geçiverir aklımızdan,oysa ne hissedersek hissedelim,ne geçerse geçsin düşüncelerimizden,engel olamayız geçip gidene,bu bizim irademiz dışındadır çünkü,içimiz daralır,boynumuz bükülür,kalakalırız öylece geçip gidenin ardından,,
...
yağmuru severim ben,soğuğuna ve o en ıslak haline rağmen,paltomuzdan,ayakkabılarımızdan öte,içimizde ağırlığıyla kaç zamandır durup duran, birikmemesi gereken şeylerdir onun yıkadığı,her yağmur yağışında aklıma gelir acaba yağmur suyuyla gözyaşlarını yıkayan kaç insan var şimdi diye,,en çok eylüle yakıştırsalar da onu,aşk nisanda yağan yağmurun ardından süzülen güneşin ışıklarında saklı,,
...
hayaller vardı eskiden biçok,hayallerim vardı şimdiye dair,hayallerimi süsleyen bir mp4 üm olmamıştır benim hiç,ama kasetçalarlı bir sony wolkmanim oldu sonunda oradan gerçeğe dönüştürdüğüm nadir şeylerden,,
...
sahi eski ne demek?,karanlık bi kutu içinde duran radyo frekansı bozulmuş wolkmanim gibi sessiz ve soluksuz bi hayal yumağımıdırki bu,nasıl eskiyor mıh gibi aklımızda duran herşey,yoksa herşey yerinde duruyorda bizmi,yüreğimizmi eskiyor,bi labirentin sağdan ikinci girişi kadar çetin bu düşünceler,düşündükçe çözümden uzaklaşıyor insan sanki,,
...
nekadar memnuniyetsiz davranışlar içindeyiz,bizden öte olana karşı,,aslında huzuru bulmak diğerinin huzursuzluğuyla mümkün değil,bukadar basit bi denklemi bile çok bilinmeyenli matematik sorusuna dönüştüren karmaşık ruh hallerimizin elinde kalmış yüreklerimizle,meydanlara çıkmış mutluluk arıyoruz,unuttuğumuzsa öyle marketlerde paketlenmiş gibi uluorta bir mutluluk olmadığı,yani herkesin formülü başka,çabası kadar,inancı kadar,yüreği kadar büyük oluyor sonunda mutluluğu,,
...
(zeynep melike)

galata kulesi ve istanbul martısı.

unutmamakta fayda var.

Pazartesi, Aralık 15, 2008

iş telefonu

Ev telefonu hayli yüksek gelince, ev halkı toplanmış ;

Baba : 'Yahu bu korkunç bir fatura. Ben bu telefonu asla kullanmıyorum,
hep çalıştığım şirketteki telefonu kullanıyorum.'

Anne : 'Aynen ben de... Akşama kadar çalıştığım bankada elimin altında
telefon. ne yapayım bunu.'

Oglan : 'Vallahi ben de Şirketimin bana verdiği cep telefonu ile bütün
görüşmelerimi yapıyorum.'

Kız : 'E benim de Şirket hattim var. Ev telefonunu hic kullanmam ki..'

Herkes aniden evdeki hizmetçiye döner ve cevap arar gözle bakarlar...

Hizmetçi : 'Eee... Problem ne o zaman? Sanırım hepimiz iş telefonlarını
kullanıyoruz...'

ütü kordonu tadında.


(yazıları okuyabilmek için resmin üzerine tıklayınız)

bir molanın ardından özlemle,

öncelikle sekiz günlük bir aradan sonra tekrar bloguma ve blog arkadaşlarıma kavuşmuş olmaktan dolayı çook bi mutlu oldum belirtmek isterim,bayram tatiline çıkarken evde sakin sakin daha bi farklı yazılar yazar paylaşırım burdan,gibi düşünceler içerisindeydim ama maalesef düşündüklerimi gerçekleştiremedim,eşimle bayram temizliği yaparken internetin bilimum bütün fişlerini yerlerinden oyantıverince,internetsiz bir tatil geçirdik bizde:)yaşanmış ve birikmiş birçok şey vardı yazacak ama tabi ben biyerlere not etmediğime unuttum biçok yazacağım şeyi,genel olarak baktığımızdaysa akraba ziyaretleri ve ailecek ev içerisinde geçirilmiş günler var aklımda:D
cuma ve cumartesi daha önce yerine çalıştığımız için biz çalışmadık,bu güseldi bence,ama geçti gitti nihayetinde oda:)
**(arefe günü bir yanlış anlaşılma sebebiyle dışarıya çıkacakken çıkamadım,temizlik felan yaptık,akşamına çok gergin olmama rağmen bayrampaşa merkeze gitmek istedim,eşim,saat epey ilerlediğinden yalnız çıkmama gönlü elvermedi ve hiç hoşlaşmasada kalabalıktan benimle geldi alışveriş ve stres atma yürüyüşüme,pervini anneme bıraktık ve o iki saatlik beraber gezmek çok iyi geldi bana,bunuda not düşmek istedim doğrusu:)
pervinde çok alıştı bizimle uyandığı ve nazlı nazlı beraberce yaptığımız kahvaltı sofralarına,bikez daha özledim kızımı,bu alışmışlığın ardından:(
bu arada resim ekleyemiyorum evdeki interneti halledince eklerim inş.
selam ve dua ile,,
**yazamadığım bir hafta boyunca yorum bırakan herkeslere ayrıca teşekkürlerimi iletmek isterim,iyiki varsınız :D

Pazartesi, Aralık 08, 2008

Panama Bandıralı Gemilerle Gidince


İnsan çok uzaklara gitmeye karar verdiğinde denizi tercih etmeli bana kalırsa. Kara gözden kayboluncaya kadar denizde yolculuk etmeli.

Yani bir gemiyle gitmeli insan.

Ayağı toprağa değdikçe uzaklaşamaz insan. Şehirlerden geçtikçe uzaklaşamaz. Çünkü şehir, bir hatırlama biçimidir. Her şehir, içinde bir hatırayı canlandıracak fotoğraflar taşır.

İnsan şehirler geçtikçe kendinden izler bırakır. Şehrin parklarında, tren istasyonlarında, kafelerinde, bulvarlarında, dükkanlardan yükselen şarkılarında, duraklarda, metrolarda bekleyen insanların dalgınlıklarında izler bırakır insan.

Şehirlerde bıraktığın her iz, geri dönmek için bir yol işaretidir.

İnsan denizlerden gitmeli çok uzaklar için.

Geri dönmemek için bir gemiye binmek gerekir. Panama bandıralı bir gemiye hem de. Sebebini bilmiyorum ama bana öyle geliyor ki dünyanın en uzak yerlerine Panama bandıralı gemiler gider. Geri dönülmesi mümkün olmayan yerlere…

İnsanlar sevdiklerinden ayrıldıklarında bir gün geriye dönebilirler hiç şüphesiz.

Ama sevgiliden ayrılmak bir deniz yolculuğuna çıkmaktır. Deniz kör eder, mavi kör eder, ufuk kör eder, martılar kör eder, gece kör eder, bir daha göremez insan. Uzaklara gitmek için denize açılan insan kör olmayı seçmiştir her halde. Bir daha görememeyi yani…

“Bilesin kavuşmak yok İslamlıkta / kavuşan kısmı ancak gavurdur!*” diyor şair. Sevgiliden ayrılmak bir iman teslimiyetidir belki de…
(t.tufan)

Pazar, Aralık 07, 2008

benden hayırlısı gelsin.

Pek tatlı bir nezaket cümlemiz vardır. Birisinin yanında bir başkasını
övüyorsanız, "Senden iyi olmasın!" dersiniz! Bir kardeşimin o
incelik dolu anlatısını okuduğumdan beri bu iltifata itiraz ediyorum:

"...Kapının zili çaldı. Karşımda uzun zamandır görmediğim bir dostum.
Selamlaşıp, kucaklaştık. Çay eşliğinde uzun bir sohbet için salona geçtik.
Nasıl geçtiğini anlayamadığımız üç koca saatin ardından misafirim 'Geç oldu,
bana müsaade' diyerek noktayı koydu ve kalktı. Ona eşlik ettim. Sokağın
başına vardığımızda 'Şimdi ayrılık vakti. Ben gidiyorum, ta ki benden
hayırlısı gelsin inşallah' diyerek elini uzattı. Kucaklaşırken, dostumun
ettiği duaya alışkanlıkla 'amin' dedim. Eve dönerken, arkadaşımın veda
sözleri takıldı aklıma. Düşündüm, düşündükçe ürperdim. Bu bir dua idi. İlk
kez duyduğum yaman bir dua. Gayri ihtiyari birkaç kez tekrarladım. Sıcacık
duygularla doldum. Bir şey tarafından kuşatılmıştım. Bütün benliğimi
dolduran güzel bir şey.
Ertesi gün ilk işim arkadaşımı telefonla aramak oldu. Nedir, nereden duydun
diye sordum. Bu özlü duadan çok etkilendiğimi anlayan dostum, 'Hz. İsa
Aleyhisselam'ın, Peygamber Efendimizin (asm) geleceğini müjdelediği sözmüş
bu' dedi. Ne güzel dua imiş! 'Tuttum bu duayı' dedim. Güldü ve 'o halde hiç
bırakma.'
Ben gidiyorum, ta ki benden hayırlısı gelsin inşaallah."

İsâ'ya (as) ve O'nun müjdelediği En İyi'ye (asm) hürmeten: Kalktığım koltuğa
benden iyisi otursun. Sustuğum anda benden iyisi konuşmaya başlasın.
Olmadığım odaları benden iyiler doldursun. Yetişemediğim yerlere benden
iyiler yetişsin....

"Senden iyi olmasın!" diyen dostlarımın bu duasına, İsa Aleyhisselâmın
duasına "amin" deme hatırına "amin" diyemeyeceğimi söylüyorum. Şaka yollu,
"Bana beddua ediyorsun galiba!" diyorum. "Ya benden iyiler olmasa, ne
ederim ben bu dünyada? Kim beni şaştığımda uyaracak? Kim beni hüzne
düştüğümde teselli edecek ki... Sonra peygamberlerin kavimleriyle
yaşadıkları imtihanları hatırlıyorum. O toplulukta o peygamberden iyisi
yoktu! Ama nasıl acılar çekti? Ne dayanılmaz sıkıntılara göğüs gerdi?

"Benden iyi(ler) olsun elbette.. Bende peygamber yalnızlığına sabredecek
iyilik yok ki!"

Cumartesi, Aralık 06, 2008

hayırlı kurban bayramları herkeslere.

**kurban bayramınızı en içten dilek ve dualarımla kutluyorum arkadaşlar,hepimize hayırlı olsun,Rabbim kesilen kurbanları kabul eylesin inş. a.e.oln**
-----
Zamanla anlıyor insan:3-4 güne sıkışmış bir tatilden öte bir şey bayram...
Nefes almak bayramdır mesela;günün birinde soluksuz kalınca anlar insan...
Görmenin nasıl bir bayram olduğunu karanlık öğretir;sevmeninkini yalnızlık...
Sızlamayan her organ, hele de burun direği bayramdır.
Bayramdır, elden ayaktan düşmemek, zihinden önce bedeni kaybetmemek, kurda kuşa yem olmayıp,Sevdiklerinle geçen her gün bayramdır.Küsken barışmak, ayrıyken kavuşmak, suskunken konuşmak bayramdır.
Bir kitabı bitirmek, bir binayı bitirmek,bir okulu bitirmek, kâbuslu bir rüyayı,
kodeste ağır cezayı bitirmek bayramdır.Yoğun bakımda sancılı geceyi ya da kangren olmuş bir ilişkiyi bitirmek de öyle...
Vuslat da bayramdır öte yandan...
Endişe içinde beklediğinden mektup almak,telefonda ansızın sesini duymak,deli gibi burnunda tütenin boynuna sarılmak bayramdır.
En acıktığın anda dumanı tüten bir somunun köşesini bölmek, korktuğunda güvendiğine
sarılabilmek, dara düştüğünde dost kapısını çalabilmek bayramdır.
Bir sürpriz paketinden çıkan hediye, tatlı bir şekerlemede üstüne serilen battaniye,
saçlarını müşfik bir sevgiyle okşayan anne bayramdır.
"Ona güvenmiştim, yanılmamışım" sözü bayramdır.Hiç aldatmamış, aldanmamış olmak bayram...
Yeni bir sözcük öğrenmek,bir tünelin sonuna gelmek,müzmin bir işin kapısını çarpıp
uzun bir yola çıkıvermek bayramdır.Zorluklara tek başına göğüs gerebilmek, gereğinde haksızlığın üstüne yalın kılıç yürüyebilmek bayramdır.Yeni eve asılan basma perdeler, alın teriyle kazanılmış ilk rızkın konduğu çerçeveler, yüklü bir borcun son taksiti ödenirken sıkılan eller bayramdır.
Evde yalnızlığı noktalayan insan nefesi,akşam kapıda karşılayan yavuklu busesi,sevdalı bir elin tende gezmesi,nice adağın ardından çınlayan çocuk sesi bayramdır.Sonrasında gelen ilk diş bayramdır,ilk söz bayram, ilk adım,ilk yazı, ilk karne bayram...
Güne gülümseyerek başlamak bayramdır."İyi ki yanımdasın" bayram,"Her şeyi sana borçluyum" bayram, "Hiç pişman değilim" bayram...
Evlatların mürüvvetini görebilmek, eve dolu bir torbayla gidebilmek, konu komşuyla yarenlik edebilmek, akşamları eskimeyen bir keyifle çay demleyebilmek bayramdır.Zamanı donduran eski fotoğraflara nedametsiz bakabilmek, altı çizilmiş eski kitapları aynı inançla okuyabilmek, yol arkadaşlarının yüzüne utanmadan bakabilmek bayramdır.Alnı açık yaşlanmak bayramdır; ulu bir çınar gibi ayakta ölebilmek bayram...
Bunların kadrini bilirseniz, kıymet bilmeyi öğrenirseniz her gününüz bayram olur.Meraklanmayın, öyledir diye size deli demezler.Deseler de böyle delilik bayram artığı günlerdeki nankör akıllılıktan evladır.
Her gününüz bayram olsun!
(c.dündar)

Cuma, Aralık 05, 2008

alışveriş ve kadınlar.

bu ne? -o bir karga.

80'ine merdiven dayamış yaşlı baba ile onu ziyarete gelen -45 yaşında ve saygın bir işi olan- oğlu salonda oturuyorlardı. Hal-hatırdan, çoluk-çocuktan, havadan-sudan sahbet ettikten sonra oğlu susmuş, ayrılmanın sinyalini vermişti. O anda üzerinde oturdukları sedirin yanındaki pencerenin pervazına bir karga kondu. Yaşlı baba kargaya gülümserek biraz baktıktan sonra oğluna sordu: 'Bu ne oğlum?'
Oğlu şaşkın, cevapladı: 'o bir karga baba.'
Yaşlı baba kargaya biraz daha baktıktan sonra yine sordu: 'Bu ne oğlum?'
Oğlu daha da şaşkın, yine cevapladı: 'Baba, o bir karga'
Karga hâlâ pervazda, komik hareketlerle başını sağa sola çeviriyor, başını yan yatırıyor, havaya bakıyor, sonra başını yine onlara çeviriyordu. Yaşlı baba üçüncü defa sordu: 'Bu ne?'
Oğlunun şaşkınlığı sabırsızlığa dönmüştü: 'O bir karga baba, üç oldu soruyorsun. Beni işitmiyor musun?'
Yaşlı baba dördüncü defa da sorunca oğlunun sabrı taştı ve sesini yükseltti: 'Baba bunu neden yapıyorsun? Tam dört defadır onun ne olduğunu soruyorsun, sana cevap veriyorum ve sen hâlâ sormaya devam ediyorsun. Sabrımı mı deniyorsun?'
Babası -yüzünde hâlâ bir gülümseme- yerinden kalktı, içeri odaya gitti ve elinde bir defterle döndü. Bu bir hâtıra defteriydi. Oturdu, sayfalarını karıştırdı ve aradığını buldu. Sevgiyle gülümseye devam ederek sayfası açık bir vaziyette defteri oğluna uzattı ve o sayfayı okumasını söyledi.
'Bugün 3 yaşındaki minik yavrumla salondaki sedirde otururken yanıbaşımızdaki pencerenin pervazına bir karga kondu. Oğlum tam 23 defa onun ne olduğunu sordu. 23 soruşunda da ona sevgiyle sarılarak, onun bir karga olduğunu söyledim. Rahatsız olmak mı? Hayır! Onun sorusunu masumca tekrar edişi içimi sevgiyle doldurdu.'
'Rabbin, sadece kendisine kulluk etmenizi, ana-babanıza iyi davranmanızı kesin olarak emretti. Eğer onlardan biri, ya da her ikisi senin yanında ihtiyarlık çağına ulaşırsa, sakın onlara 'öf' bile deme; onları azarlama; onlara tatlı ve güzel söz söyle.' (İsra, 23)

iki minik yavru ve benim akşamki baklava partisi:P



resimde pervinin yanındaki çocuk amcamın oğlunun oğlu,yani amcamın torunu ş.enes:) pervinden yaklaşık 4 ay kadar büyük.zaten amcamlarda kalıyo uzunca bir zamandır,amcamın oğlu bizim düğünden 3 ay önce evlenmişti,şirinde bir hanımı vardı emine,ama geçimsizlik sebebine bikaçkez ayrılıp barıştılardı,emine bu son gitmesinden sonra geri gelmedi,eneside götürmedi,ve eneste şimdi amcamlarda,geçen gün pervinle simit satma oyunu oynamışlar ve ortası delikli sandalye pervinin boynuna geçmiş panikle çıkaramamışlar,az kaldı boynundaki küçük sandalyeyle hastaneye gideceklermiş,son bi hamleyle çıkarmışlar,alnında bikaç çizik oluşmuş,şükür başkaca iyi pervincim,frankfurttan görümcem geldi eşiyle bayramın 3.gününe kadar k.maraşa gittiler,bayramda burdalar ama,bide son bişey,hayatımda ilk defa bu akşam baklava açacağım:) eltime ve bana kayınvalidem baklava yapmayı öğretecek,hamarat kayınvalideye iki tane tembel gelin:) neyse güsel olursa resmini eklerim,yok şayet olmazsa da üzgünüm beceriksizliğimin resmini bari eklemiyim dimi:P

s.demirci'den..

Çarçabuk unutuyoruz az önce alıp verdiğimiz nefesi...
Çocukluğumuzu… Gençliğimizi… Çarçabuk siliyor bir rüzgâr bu dünya çölünde
izimizi…

Perşembe, Aralık 04, 2008

lağımcı

Bir adam Microsoft sirketinde is icin konusmaga gidiyor, Microsoft sirketinde lagimci olarak ise alincaktir,HR-menajeri ile gorusup tikanmis bir lavaboyu temizleyip testten geciyor,HR menajeri testten gectigini ve kendisine hangi gun saat kacta isbasi yapabilecegini email yolu ile bildirecegini soyluyor,Adam bilgisayari olmadigini ve dolaysiyla email kullanmadigini acikliyor,HR menajeri, uzgunum ama emailiniz yok ise siz sanal olarak varsayilmazsiniz ve dolaysiyla sizi ise alamayiz diyor,Adam caresiz disariya cikiyor, ne yapsam etsem derken,cebindeki 10 dolar ile supermarktten 10 kilo kiraz aliyor,Kapi kapi gezerek kirazlari satiyor ve 2 saat icinde sermayesini 2'ye katliyor,Bu sekilde ekmek parami cikarabilirim deyip her gun sabah erkenden cikip kapi kapi kiraz satiyor ve her gun sermayesi buyuyor,Derken, kucuk bir kamyonet aliyor ve satisa devam ediyor.Az bir zaman sonra buyuk bir kamyon ve bir kac tane kucuk kamyonet aliyor,
5 sene geciyor...
Bu adam su anda Amerikanin en buyuklerin arasinda yer alan bir nakliyat sirketinin sahibi,Ailesinin gelecegini dusunerek bir sigorta yaptirmak istiyor ve sigorta sirketi kendisinden email adresi istiyor,E-mail kullanmadigini soylediginde, sigortaci ilginc, emailiniz olmadan buyuk bir holding kurmussunuz, birde emailiniz olsaydi acaba neler yapabilirdiniz diyor,Adamin cevabi: emailim olsaydi su anda Microsoft'da lagim temizliyordum...
Ne ogrendik: internet her zaman bir cozum degildir
2: emailiniz olmayip azimle calisabiliyorsaniz milyoner olabilirsiniz
3: Bu haberi email yolu ile okuyorsunuz... demek ki milyoner degil, lagim temizleyicisine daha yakinsiniz...
... Gununuz guzel gecmesi dilegi ile...
beni ararsanız eğer,ben yokum......
kiraz satmaya ciktim ;D
(gelen maiilerimden di bu yazı,düşünüyorumda kaplumbağa başını kabuğundan çıkarıp risk almazsa belki güvende olacak ama açlıktan ölecek,yani benzetme tam uymadı belki ama demem o ki,bence ufak riskler almak lazım böyle iş konusunda bazen)

limoni


Çarşamba, Aralık 03, 2008

ilkokul hatıralarımdan(Aysun&Özge)

hayatımdaki bikaç tane anlamayı beceremediğim halden biridir,kolaylıkla karşısındakine "hayır" diyebilen insanların durumu.yani çok eskilere hatta ilkokul hatıralarıma bile geri döndüğümde böyle süregelmiş bir davranış var üzerime yapışıp kalmış olan sanki(kimseye hayır diyememe gibi),gerçi hamdolsun şimdilerde bir arpa boyu olsun yol alabildiğimi düşünüyorum çabalamalarım neticesinde,
mesela ilkokul 4 ve 5. sınıftayken başarılı ama sesi çıkmayan,biras utangaç,kendi içinde geldiği okula uyum problemi yaşayan biras silik bi çocuktum diyebilirim,böyle olmamda elbetteki biçok insanın sorumluluğu vardı,ama bunlardan şimdi bahsetmeyeceğim çünkü çözüm adına geç kalınmış bir zamanda kaldılar,,
hayatımda okul kavramından en nefret ettiğim yıllardır ilkokul 4-5.sınıflar.birbirlerinin teyze kızı olan aysun ve özgenin yanına yerleştirmişti öğretmenim,iki sene boyunca sayısını unuttuğum çoklukta ağlatmışlardır beni,belki hala kocaman kadın olmama rağmen o davranışları anımsatan bir olay yaşasam hala ağlarım,evet evet kendimi 10 yaşımda,onlara hayır diyemeyipte beni üzdükleri günlerin acılarını bikez daha yaşarım bu günde,artık büyüdüm desemde kendime hala,o yıllardan kalma izler ve o arkadaşların hayalleri içimde biyerlere düğümler atıyo hatırladıkça,şimdi böylesi üstü kapalı bahsedince ne yaşadınki onlarla diyebilirsiniz,
"öğretmen gelene kadar çantalarımız senin yerine oturacak zeynep,sende ayakta bekleyeceksin anladınmı"
bende uzun bi sessizlik:(bigün biri gelmese diğeri benimle canciğer kuzu sarması,üstelikte diğerini çekiştirerek,bense yine suspus,kaç kere denemek istedim onların sırasından başka biyere gitmeyi ama nereye gidebilirdimki,sonradan gelen bendim,herkes gruplu halde oturuyordu zaten,bi sınıfın serseri erkeklerinin olduğu küme vardı orasıda sanırım burdan daha iyi olamaz diye düşünürdüm,zeynep bana kopya göstereceksin dimi canım,zeynep bisküvini bana versene,bisküvi yemek istiyo canım,benim boyalarım almanyadan geldi bitmesinler,seninkini kullanıcam bu ders,aaa erhan kalemtraşını istedi bak kesin sana aşık bu çocuk,silgini ver,güsel silgiymiş artık benim oldu,canım sıkıldı resim çizicem defterinin ortasından bi sayfa yırttım,aa ayakkabıların nekadar demode,senin makyaj eşyaların bile yoktur şimdi,bilmezsin sen rimel ne demek,beden derslerinde önlüğünü çıkarıp eşorfman giymiyorsun fakirsiniz dimi siz,ondan önlükle duruyosun,...daha bunun gibi bissürü cümle,,
bigün hatta evimize bile gelmişlerdi,"aa koltukları nekadar eski dimi özge,hiç rahat diil,aa evet aysun ama onlar bizim gibi zengin diiller canım,biliyorsun bizim ayrı odamız var,üstelik dolabımızda 150 tanede kıyafetimiz var"demişlerdi.
hayatımda ikisinide tanımış olmaktan dolayı pişmanımdır,vede cümleleri,tavırlarıyla beni böylesine incitmelerine izin vermiş olmamadan dolayı da hep bi kızgınımdır kendime,iyi ki sizi ve sizin gibi insanları hala tanımıyorum,
(nereden nerelere gittim yazarken,ve kimlere dokundu kelimelerim,biras üzüldüm yine yazmak istemiyorum daha fazla:/

mutluluk için bi öneri.

**Brooke Hellewell Reynolds'ın sitesinde yazdığı bir yazı bu. 2 ve 4 yaşında 2 çocuğu olan Brooke'un ortaya çıkardıklarını, kendi keşiflerini izlemek çok zevkli. Bu bir alıntı kutusu. Çocuklarıyla arasında komik bir konuşma geçince bunu minik kağıtlara yazıp bir kavanoza atan Brooke, böylece canı sıkkın iken gülmek için hep bir neden bulabiliyor.
(bu kavanozu ve altındaki açıklamayı kırmızı minder sitesinde okuyunca sizlerlede paylaşmak istedim,benim çok hoşuma gitti bu fikir,sade kendimiz için bile böyle bir kavanoz yapabiliriz:)

Salı, Aralık 02, 2008

ya senin istediğini yapmazsam?


hayat herzaman bizim planladığımız şekilde işlemiyor,diğer alternatifin varlığınıda unutmamak gerek ani bir şok dalgasıyla suspus vede öylece kalmamak adına,karşımızdaki ister çocuğumuz,ister eşimiz,ister bir dostumuz yada iş arkadaşımız olsun,onunda kendine ait planları olabilir,yani bizim onlara biçtiğimiz rolü oynamak istemeyebilirler,bu durumda "ne yapacağız peki"demeden önce,diğer alternatifide hatırlatmak istedim,bu resmin bana düşündürdükleriydi bunlar:)

buzdolabımdan mim çıktı:)

nevbaharcım buzdolabımda neler olduğunu merak ederekten beni mimlemiş:P bende sayim dedim çıkmadan,bide başlamadanda nurcan arkadaşımı da sobeliyorum efendim.D
buzdolabımı çok seviyorum bikere onu belirtiyim,yani içi çok geniş,ve kullanışlı,yeni buzdolabı düşünenlere bosch öneririm,(biras reklemınıda yaptım ama şımartmakta lazım dimi bahsedeceğiz o kadar kendisinin neleri kaldırdığından:)
bikere kahvaltılık malzemeler var,
yemeklik sebze-meyve var,tabi tencerelerinde kalan yemeklerde var,
salça,domates püresi(yazdan kendimin hazırladığı:)
tavuk bulyon,yemeklik tereyağı(ben margarin almıyor vede kullanmıyorum,aklıma gelmişken yaziyim dedim:)
meyve suyu,süt,
ketçap-mayonez,turşu,mısır konservesi(makarna salatası yaparken elimin altında iyi oluyolar:)
yoğurt,pekmez,
türk kahvesi(ben kahve kavonozunu hep dolaba koyarım,alışkanlık sanırım)
fındık ve ceviz içi kavonozumda dolabın içindedir:)
bir iki kek,şeker,çikolatada bulunur:D
bide çekilmiş kastamonu pişmaniyesi var(bunu yazdım çünkü işyerinde aklıma geliyo,ama akşamları yemekten sonra hep unutuyorum ve kaç zamandır dolabımda açılmadan duruyo:)
tabi kızımın bikaç şişe şurubu,
aslında dolabın alt kısmından çok nofrostu doludur benim:)
hazır olsun hemen diye bişeyi yaparken çok yapar derin dondurucuya atarım,mesela,haşlanmış kuru fasulye,nohut,barbunya,yeşil mercimek,kavrulmuş taze fasulye,sarılmış sigara böreği,içi hazırlanıp şekil verilmiş kızartılmayı bekleyen köfteler,çilek,vişne,erik hoşaflıklar,bayat ekmekler,börek iç malzemeliği(çökelik gibi),bazen sarılmış yaprak sarması,dondurma,hatta bi kutuda ısıtılıp yenmeyi bekleyen pişmiş yemek var sanırım:)
ay çokmu ayrıntılı anlattım ne:)neyse,hakkınızı helal edin şekerler,,

yatakodası modelleri.





aslında bu modeller kendi oldukları yerde güseller,yeni bi eşya alacak olanlara evlenirken benim yapmadığım ve hala pişman olduğum bi tavsiyede bulunmak isterim,eşyayı koymayı planladığınız odanızı asla unutmayın alışverişte,yani bu eşya güsel ama benim odamda nasıl durur kullanışlı olurmu diyin kendinize olmazmı,sevgiler;)

bankacılar;)

Yaşlı çift evliliklerinin kırkıncı yıl dönümünde paraya kıymışlar,
Avusturalya'da tatil yapmaya karar vermişlerdi. Pencereden saatlerdir
okyanusu seyrediyorlardı.
Sessizliği pilotun anonsu bozdu: "Sayın yolcularımız! Korkarım sizekötü bir haberim var. Motorlarımızdan biri
sustu, diğeri de susmak
üzere.
Acil iniş yapmak zorundayız."
"Neyse ki altımızda haritada görülmeyen bir ada var ve sahiline inmeye
çalışacağız."
Bunu başarabilirsek tek sorunumuz bizi bulabilmeleri için dua etmek
olacak."
Uçak minik adanın kumsalına başarılı bir iniş yaptı, kimsenin burnu
kanamadı.
Uzun bir rahatlama sessizliğinden sonra adam karısının ellerini
tuttu,gözlerine endişeyle baktı;
"Mona, bu ayki kredi kartı borcunu ödemiş miydin?" "Hayır
sevgilim,unutmuşum. Kızdın mı?"
Adam endişeyle yine sordu: "Araba kredisinin taksitini ödemiş miydin?"
"Özür dilerim canım, onu da ödememiştim."
Yaşlı adam karısının ellerini bıraktı ve kırk yıldır yapmadığı şekilde
ona sıkı sıkıya sarıldı. Aferin
Karısı şaşkın, korkarak sordu. "İyi misin tatlım?"
"Hiç olmadığım kadar. Çünkü bankacılar kesin bizi bulacaklar!"
(yukardaki resim "kelebekgibi"arkadaşımdan alıntıdır)

para ve düşüncelerim.


dün bankaya bir çek tahsiline gittim,ve farkettim ki dönerken,çantamda fazla paranın oluşu beni tedirgin ve çevremdeki biçok kişiye karşı kuşkucu yapmış,yani bankadan işyerine gelene kadar 7 defa arkama,sağıma soluma baktım,dualar okudum,bide çantamın sapına daha sıkı sarıldım,bunları yaptığımı düşündüğümde odama gelebilmiştim şükür,ve anladımki cüzdanımdaki 11 ytl 95 ykr,rahat ve huzurlu bir şekilde dışarda dolaşmama yetiyor hatta artıyormuş bile:)
**(bidaha bankaya böyle yüklü meblağ çekeceğin zaman yalnız gitme!)

Pazartesi, Aralık 01, 2008

seviyor,sevmiyor.


papatya falları tek ümit belki de biten bi sevdanın ardından.

ayrılık.

sensizliğin bende artık kedere karıştı,
bu sevdanın sonu hani aşk'a varıştı,
bitmeliydi şimdiye dek bu hasret dolu günler desemde,
vuslat olmayacak asla
artık biliyorum.
çünkü,
seninde gönlün bensizliğe alıştı.
Ah adı konulmaz ayrılık,
dev gibi sevdayı devirdin içimizde,
kutlarım seni,,
(zeynep melike)

ayrıntılı bir bakış açısı.

bugün yine hayatı çok ayrıntılarıyla yaşadığım bir pazartesindeyim,bedenen şifayı kapmışım vede gribim,gözlerim ve boğazım yanıyor üstelikte her iki saniyeye bir kez burnumu çekiyorum,böyle kırgın olduğum vakitlerde huysuz demiyimde biras fazla çıtkırıldım olurum ben,yani hastaysam limonlu şehriye çorbası içip iki tane battaniyenin altında sessiz sessiz yatağımda uzanmalıyım,ne kimseye nasıl olduğumu anlatmaya çabalamalı nede ülke gündemi gibi başka konulardan konuşmamalıyım,öylece dinlenmeliyim yani,tabi bu saydıklarım eskidendi,eğer işe gidiyorsanız helede türkiyede özel sektör çalışanıysanız vede benim gibi asla kolay kolay izin alamayacak kadar izin alma özürlüyseniz,sürüne sürünede olsa mesai saatinde işinizin başında olmalısınız,yani kısacası halsizlikten elimi kaldırmaya mecalim olmamasına rağmen işyerinde ve masamın başındayım:)ama az öncede belirttiğim gibi ayrıntılı düşünceler içerisindeyim herkesin kurduğu vede benim düşündüğüm her cümleye karşı,mesela burdaki kızlardan biri geldi bu öğlen.haftasonu evlenen bi arkadaşının düğününü anlatıyor bana ve arada şöyle bi cümle geçti"abla yaa bütün arkadaşlarım evlendi ben evde kalcam yakında en iyisi bundan sonra gelecek olan kişiyi kabul etmek" bu cümle karşısında epey bi düşündüm o gittikten sonra,annesi de bu düşüncedeymiş üstelik,yani düşündüklerimin hepsini burada yazacak değilim,çok uzun sürer zira,ama tek bi cümle ile demem oki"insan daha karşılaşıp görmediği,konuşmadığı,kalbinin ona ısınıp ısınmayacağını bilmediği,karşılıklı bir bardak çay içerken oturuşunu kalkışını şöyle çaktırmadan süzemediği,(örnekler çoğaltılabilir)olmayan bir evlilik aday adayı hakkında bukadar kesin bir cümle ile en iyisi kabul etmek cesaretini yada cehaletini nasıl bulabilir ki?yada evlilik nedemek acaba onun için,evlenmiş olmaktan öte bi beklentisi yokmuki acaba evlilik kurumundan"neyse işte öyle, gerçi evet,dediğinizi duyar gibiyim cahil cesur olur,üstelikte sen çok ayrıntılı düşünüyorsun yine bu meseleyide diye,bende diyorumki her evlilik için herşeyin hayırlısı,,,

Cuma, Kasım 28, 2008

dostlarıma.

pervinimden notlar.

bu akşam biras kızımdan bahsetmek istiyorum,zira epey bi zaman geçmiş gibi sanki ondan bahsetmeyeli,aslında sık yazsam iyi olur,hafızada kalmayan anılar burda yerini alır,kızımda yıllar sonra okur inş. bunları:)öyle planlanmış bişeyler yok aklımda hatırladıklarımı plansızca sıralamak istiyorum.
#sabahları yatağından ağlamadan kalkar ve biz kahvaltı yaparken genelde gözlerini ovuşturarak yüzündede uyku mahmurluğuyla karışık gülümseyen bir ifadeyle girer mutfağa,elini yüzünü yıkadıktan sonra,bizimle beraber maaşallah hiçbişeycikleri ayırt etmeden bi güsel kahvaltı yapar,en çokta deetin(zeytin)sever,küçük çatalıyla önüne sıraladığım zeytinleri salatalık dilimlerini,kaşar peyniri bi güsel yer,benim aksime çayı sever kızcağazım:)
sonra şükür yapar,ellerini yıkar,(kesinlikle ellerini pis tutmak istemez,yıkayamasada mutfaktaki sarı bezi bulur ellerini siler)#diş fırçalarınada bayılıyo babası ona küçük bi tane almış,dişlerini fırçala kızım dedikçe daha bi gayretli fırçalar:)#dün ilk defa pijamasını kolaycana kendi başına giydiğini farkettim,belki daha öncede yaptı bilemiyorum ama dün dikkatimi çekti,aferim dedim diye bide şımardıki,artık kendi aramızda konuştuğumuz şeyleri bile havada kapıyor,#bazen anlamasın diye eşimle kuş dili konuşuyoruz:) #altı dolu olduğu zaman rahatsız oluyo ve çişş diyo,altına yaptınmı kızım diyorum,yaptım diyo:)(bide yapmadan söylesen daha iyi bişey olcak gibi)#uyurken üstünü örtmeyi hiç sevmez,uyku düzeni güsel maaşallah ama biras sıkı örtiveriyim kıpır kıpır açana kadar kıvranır,zaten yatağı dolana dolana uyuyo,geçen emzirirken yanına uzandıydım uyuya kalmışım,gece ayaklarımı uzattım bişey var ayaklarımın altında,bi baktım,pervin,nerdeyse düşecek yere,nasıl gittin oraya ööle be uşak:)
#genelde oyuncaklar yerine mutfak çekmecelerini boşaltır,buzdolabının kapağını açtığım zamanlarda fırsattan istifade ketçap mayonez şişelerini kaçırır içeri:)#resim çektiğim zamanlar hemen peemin demeye başlar,resmine bakacakmış,#ilk kez annane dedi kızım,bunuda not düşiyim:)okadar güsel söylediki(teyze amca yenge hala bunları zaten çıkarabiliyo ne zamandır maaşallah)#geçen gece babası arkadaşıyla konuşuyodu telefonda,bizimki alo demeye aldı telf. adamı beklemeye almış ve hemen peşinden babasının diğer telf aramış,iki dakkanın içinde:)^#kediler köpekler kuşlar bayılıyo onlara,sabahları bazen camın önüne kuşlara mama bırakıyo,,kedileri görünce pişi pişi yapıyo(eliyle şeklinide yapıyo bööle psi psi gel:)#geçen gün gittiği doktordan sonra gece bi kere çığlık attı,bide uykusunda korkulu bişeyler görür gibi konuştu:( bu arada tahlillerinde biras kansızlık çıktı,yani çapa ya gidecez bigün sanırım,eğer demir eksikliğindense(demir ilaçları verecekler sanırım,akdeniz anemisi taşıyıcısı ise hiçbi ilaç yok)öyle işte daha yazarım belki ama okuyanalrıda sıkmamak lazım dimi,sevgiler herkesçiklere:D
notcuk*(resimde üzerinde gözüken hırka eşimin bebekliğinden:)