Cuma, Kasım 28, 2008

dostlarıma.

pervinimden notlar.

bu akşam biras kızımdan bahsetmek istiyorum,zira epey bi zaman geçmiş gibi sanki ondan bahsetmeyeli,aslında sık yazsam iyi olur,hafızada kalmayan anılar burda yerini alır,kızımda yıllar sonra okur inş. bunları:)öyle planlanmış bişeyler yok aklımda hatırladıklarımı plansızca sıralamak istiyorum.
#sabahları yatağından ağlamadan kalkar ve biz kahvaltı yaparken genelde gözlerini ovuşturarak yüzündede uyku mahmurluğuyla karışık gülümseyen bir ifadeyle girer mutfağa,elini yüzünü yıkadıktan sonra,bizimle beraber maaşallah hiçbişeycikleri ayırt etmeden bi güsel kahvaltı yapar,en çokta deetin(zeytin)sever,küçük çatalıyla önüne sıraladığım zeytinleri salatalık dilimlerini,kaşar peyniri bi güsel yer,benim aksime çayı sever kızcağazım:)
sonra şükür yapar,ellerini yıkar,(kesinlikle ellerini pis tutmak istemez,yıkayamasada mutfaktaki sarı bezi bulur ellerini siler)#diş fırçalarınada bayılıyo babası ona küçük bi tane almış,dişlerini fırçala kızım dedikçe daha bi gayretli fırçalar:)#dün ilk defa pijamasını kolaycana kendi başına giydiğini farkettim,belki daha öncede yaptı bilemiyorum ama dün dikkatimi çekti,aferim dedim diye bide şımardıki,artık kendi aramızda konuştuğumuz şeyleri bile havada kapıyor,#bazen anlamasın diye eşimle kuş dili konuşuyoruz:) #altı dolu olduğu zaman rahatsız oluyo ve çişş diyo,altına yaptınmı kızım diyorum,yaptım diyo:)(bide yapmadan söylesen daha iyi bişey olcak gibi)#uyurken üstünü örtmeyi hiç sevmez,uyku düzeni güsel maaşallah ama biras sıkı örtiveriyim kıpır kıpır açana kadar kıvranır,zaten yatağı dolana dolana uyuyo,geçen emzirirken yanına uzandıydım uyuya kalmışım,gece ayaklarımı uzattım bişey var ayaklarımın altında,bi baktım,pervin,nerdeyse düşecek yere,nasıl gittin oraya ööle be uşak:)
#genelde oyuncaklar yerine mutfak çekmecelerini boşaltır,buzdolabının kapağını açtığım zamanlarda fırsattan istifade ketçap mayonez şişelerini kaçırır içeri:)#resim çektiğim zamanlar hemen peemin demeye başlar,resmine bakacakmış,#ilk kez annane dedi kızım,bunuda not düşiyim:)okadar güsel söylediki(teyze amca yenge hala bunları zaten çıkarabiliyo ne zamandır maaşallah)#geçen gece babası arkadaşıyla konuşuyodu telefonda,bizimki alo demeye aldı telf. adamı beklemeye almış ve hemen peşinden babasının diğer telf aramış,iki dakkanın içinde:)^#kediler köpekler kuşlar bayılıyo onlara,sabahları bazen camın önüne kuşlara mama bırakıyo,,kedileri görünce pişi pişi yapıyo(eliyle şeklinide yapıyo bööle psi psi gel:)#geçen gün gittiği doktordan sonra gece bi kere çığlık attı,bide uykusunda korkulu bişeyler görür gibi konuştu:( bu arada tahlillerinde biras kansızlık çıktı,yani çapa ya gidecez bigün sanırım,eğer demir eksikliğindense(demir ilaçları verecekler sanırım,akdeniz anemisi taşıyıcısı ise hiçbi ilaç yok)öyle işte daha yazarım belki ama okuyanalrıda sıkmamak lazım dimi,sevgiler herkesçiklere:D
notcuk*(resimde üzerinde gözüken hırka eşimin bebekliğinden:)

Perşembe, Kasım 27, 2008

doktor kontrolü.

dün istanbul büyükşehir belediyesinin kadın ve çocuklar için olan merkezlerinden bayrampaşadaki yere götürdüm pervini.(genel bi muayene için işte,kilo-boy ölçümü felan)geçenlerdeki acil doktorunun verdiği iğnelerden sonra beyaz önlük gördümmü çığlık çığlığa ağlıyo kelebeğim:( dünde yine aynısı oldu,genç bi doktor bayan vardı,açıkçası hiç muayene edemedi desem yeridir:(boyu:83 cm/ kilosuda:11.250 gr. çıktı,bunu öğrenmiş olduk bitek,bide en son kan aldırdığımızda kansız çıkmıştı biras,tekrar kan aldırdık,değerleri yine aynı ise iyi bir çocuk doktoruna götürcem(kansızlığının sebebini öğrenmek için,demir eksikliğinden yada akdeniz anemisi taşıyıcısı olduğundan olabilir)sonuçları henüz almadım,(şimdi çıkmalıyım devamını anlatırım).

Çarşamba, Kasım 26, 2008

birbirini anlamayan kafalar.


En uzak mesafe ne Afrika'dır,
Ne Çin, Ne Hindistan,
Ne seyyareler
Ne de yıldızlar geceleri ışıldayan…
En uzak mesafe iki kafa arasındaki mesafedir..
Birbirini anlamayan..


(Can Yücel)

Salı, Kasım 25, 2008

ilkokul 1. sınıfta ben.

ilkokula başladığımda henüz 5,5 yaşındaydım,yaşıtlarıma göre büyük göstermemin nadir avantajlarından biriydi çok istediğim okula gidebilmek için daha fazla beklemeyecek oluşum,üstelik dedem bana okuma yazmayı çoktan öğretmiş,günlük okuma saatleri bile ayarlamıştı ikimize,o küçük cüssemle taşımayı dahi beceremediğim kalın hadis kitapları vardı dedemin,beni yanına oturtur hergün bikaç sayfa okuturdu bana,ailem istanbulda çalışıyordu o zamanlar,bana ananem ve dedem bakıyorlardı,bigün elimden tutup okula götürmüştü beni,müdürle konuşacak,alırsa okula kaydımı yaptıracaktı,5,5 yaşındaydım,ama dedem müdüre okula başlama yaşında olduğumu söylüyordu üstelik ağrıdığı için kasabaya gidip çektirdiğim dişimi bile göstermişti müdüre,bak 7 yaş dişi bile düştü diyordu,müdür biras temkinli ama yinede ılımlı davranmıştı,"tamam" dedi "eğer gösterdiğim yazıyı okuyabilirsen seni okula alacağım".dünyalar benim olmuştu kendimden emin bir yazı göstermesini bekliyordum,önündeki kitabın sayfalarını bir ileri bir geri çevirdikten sonra atatürkün büyük bir resminin olduğu ilk sayfada durdu ve bana çevirerek "oku bakalım burayı" dedi,bense biras şaşkın sessizce resime bakıp ardından"siz bana resim açtınız hiç resim okunurmu,yazı açınki okuyim" demiştim.ve o gün ben okula başladım.akranlarımdan bir adım önde olmama rağmen okadar merakla vede heyecanla geçiyorduki derslerim,ama bişey oldu daha ilk haftada,öğretmenim her yanımdan geçişinde kalemi sol elimden alıp sağ elime veriyordu,ve" sol elinde kalemi görmeyeceğim,sağ ile yazacaksın" diyordu,ama ben sağ elimle sadece kaşığı tutabiliyordum,onuda dedem zar zor 5 yılda anca öğretmişti,yani ben solaktım ve her işim gibi yazıyıda solla yazıyordum,ama öğretmenim,son sözünü söylemişti sağ ile yazmaya çalış diil,"sağ elinle yazacaksın".
okulda kendimi zorlamama rağmen,inci gibi yazılarım eğik büğük olmaya başlamıştı,ama eve verdiği ödevlerde yine solla yazmaktaydım,bu sefer velimi çağırdı okula ve evdede kontrol edin kesinlikle anlamam ben sağ eliyle yazacak demişti,çok heyecanla gittiğim okulum artık beni üzmeye başlamıştı yavaş yavaş,çabalıyordum ama olmuyordu işte,kimseye bişey demeden ağlıyordum bazen,bu böyle yarım dönem sürdü,sonra ananemlerde istanbul'a taşındılar ve benimde okulum değişti böylelikle,son gün bir paket sigara alıp müdür amcamla vedalaşmaya gitmiştim ve "beni unutmayın emi"demiştim,çocukluk işte,ağlamıştı bana sarılıp adamcığaz:D
(sanırım biras ayrıntılı anlatmak istedim o günleri,ve bugün vaktim yetmedi,devamını yarın yazarım okul hayatıma dair,şimdi bu yazıda nerden esti böyle diyenlere"nevbahar"da okuduğum yazı vesilesine bende yazmak istedim o yıllarımı diyorum,bakalım daha neler hatırlıycam o yıllara dair:D

kaynağından kamışla süt içmek nasıl bişeydir ki?

notcuk

babam hacca gitti dün,geçen sene annemle beraber gitmişlerdi,ve yıllar öncede amcamla,bu üçüncü oluyo inş.Rabbim kabul etsin,eşimle bende çok istedik gidebilmeyi bu sene ama kısmet değilmiş,inş. seneye kısmetse,bide murat abide (eşimin amcaoğlu,bizim yan binada oturuyo,yaşı 38 felan ama evlenmemiş,çok iyi biridir)iznini değişik biyerde geçirmek adına geçen hafta kübaya gittiydi gezmeye,sanırım bu hafta dönecek,bakalım neler anlatacak bize oralardan,giderken bize uğradıydı,eşim soruyo kendisine "neden küba" oda diyor kastro ölmeden bi gidip göreyim dedim:)neyse uzaklar diyince murat abide geldi aklıma ondan yazıverdim işte,bigün bende istiyorum uluslararası yerler gezip görmeyi,önce kısmet tabi (bide para lazımdı dimi bu işler için):D

60 saniyelik sobe

nevbaharım çiçeğim sobelemiş beni,eywallah diyip başlıyorum mim konusuna(60 sn de neler düşünüyorum)*çilekli sütün sayfasında az önce izlediğim küresel ısınmayla ilgili video canımı fazlasıyla sıktı yirmi yıl sonrasına dair
*pervinim ne yapıyor acaba,beni özlüyormu
*keşke her ay 300 euro gelirim olsada çalışmayıp,pervine eşime vede kendime daha fazla vakit ayırsam
*ümraniye belediyesinin açtığı şiir yarışması
*sabah yediğim haşhaşlı poğaçanın tadı
*akşam taç'da gördüğüm nevresim battaniye takımı ve 200 ytl oluşu
*philips ve sony bence diğer markalardan daha kaliteli(en azından lcd tv'lerde)
*öğle yemeğinde yayla çorbasını hiç güzel yapamamışlardı
*işyeri tuvaletlerindeki parfümle karışık sigara kokusundan nefret ediyorum(zaten camda yok ve bi karış yer)
*gönderdiğim paketi inş. ayşe hollandaya gitmeden alır
*rusça konuşabilmek ,rusyayı gezmek istiyorum
*şu gelen rus misafirleri istanbulda gezdiriyo olsaydım keşke masa başında burda oturmaktansa
*inş.akşam güsel bi rüya görürüm şöyle filim gibi
*bu kıyafetime spor aykkabı hiç gitmedi ama rahatlık daha önemli napiyim
*dondurma olsa şimdi,hayır akıllım hava soğuk bikerem
*ikinci hamileliğim ikiz erkek olur inş. hayırlısıyla:)
*kayınvalidemleri özledim,köyden gelsinler artık
*bitsin istiyorum artık borçlarımız
*ilginç mobilyalar üreten bir firmanın tasarımcısı olsaydım keşke,muhasebeci olmak yerine yada dünyayı dolaşan bi şirket rehberi
*ay daha derin temizlik yapcam bayramdan önce,
*Allah'ım bizleri korktuklarımızla islah edip imtihan etme,amin.
(harbi 60 sn de iyi beyin jimnastiği yapmışım,ben bile şaştım,maşallah bana:P
sanırım aynı anda biçok şeyi düşünebilme noktasında tecrübeliyim,her daim böyle kafamın içi diyebilirim,neyse bende nurcancığımı sobeliyom işte:D

boşanmak istiyon sen.

Pazartesi, Kasım 24, 2008

iyiki varsın candostum.

senin için özel bi cümle yazabilmek adına düşünüyorum 10 dakikadır,ama bulamadım,anladım ki bulamayacağımda,cümlelerin en özeli diyip adının yanına yazdığım her kelime sönük kalacak sana ve dostluğuna dair hissettiklerimin yanında,canımsın,dostumsun,en uzun suskunluğumda dahi halimi ben demeden anlayanımsın,okuldayken hatırlarsın senin başın ağrısa benimde ağrır,benim midem ağrısa sende kıvranırdın aynı ağrıdan,aklıma geldi şimdi:)engin gecelerde dinlenilen en soluksuz radyoculuk oynadığımız vakitler,seninle geçen her ayrıntı yüreğimde bana gönderdiğin mektuplar hala o hasır kutuda durmaktalar.istanbul gözlüm benim,iyiki dostumsun ve şükür ki varsın,doğum günün kutlu olsun,,

dolu dolu bir pazar gününden.

pazar sabah ne zamandır gitmeyi planladığımız birine gittik,benim teyzeme:D sabah aradım telf.müsaitlermiş sağolsun nedemek gelin dedi,annemleri ve kardeşimleride alıp kahvaltıya gittik,kahvaltı harikaydı,ama o bi yana güleryüzüne evine gelene yansıttığı o huzurunada ayrıca bayılıyorum,küçüklüğümde bana çok hakkı geçmiştir,önceleri yakındı daha sık görüşürdük,şimdi başakşehire taşınmak zorunda kaldılar bazı nedenlerden dolayı,velhasıl güsel bi pazardı,eve döndüğümüzdeakşam olmak üzereydi,bu arada harika bi kar soğuğu vardı istanbulda,bunuda yazmak isterim,hatta midemi felan üşüttüm sanırım ben ağrıdı bütün gece:( neyse işte dönüştede akşam için eşimle uzun zamandır yemedik balık alalım dedik(üç senelik evliliğimizde 3 kere anca balık yemişizdir heralde)pervini görseniz o kadar dikkat kesildiki bi tane hamsiyi verdim eline yanıma oturtup,evire çavire inceledi bagık diyerek,bide pişircem felan dedimya,mama deyip öpmesinmi balığı,elinden alıncada bayağı bozuldu hanım:)yorulmuşuz erkenden uyuya kaldık ailecek uykucugiller ailesi olarak biz:D sabahta ezandan önce kalktım mektup yazdım bir-iki arkadaşa,(ay kendimi tuhaf biri gibi hissettim şimdi bak:D

Cuma, Kasım 21, 2008

güzel bir hatıra'dan.


"Tıp fakültesini yeni bitirmiş,pratisyen hekim olarak ilk görev yaptığım yere,Konya'ya bağlı bir beldenin sağlık ocağına gitmiştim.Gençtim, bekârdım.Küçük bir beldeydi gittiğim yer.İlk gece bir eve misafir olmuştum.Tren istasyonunun hemen yanında bir evdi.Akşam yemeğinden sonra çaylarımız gelmiş,
sohbetler edilmişti.Üzerimde yol yorgunluğu,
geldiğim yeni yerin yabancılığı vardı.Saatler ilerliyor, ağır bir uyku beni içine çekiyordu.Evsahibine bir şey de diyemiyordum,Bir müddet daha geçti;yine bir hareket yoktu.Evin büyüğü olan Hacıanneye sıkılarak:
"Anneciğim, sizin buralarda kaçta yatılıyor?" dedim.
Hacıanne:"Evlâdım treni bekliyoruz.
Az sonra tren gelecek, onu bekliyoruz" dedi.
Merak ettim,tekrar sordum:"Trenden sizin bir yakınınız mı inecek ?
"Hacıanne:"Hayır evlâdım, beklediğimiz trende bir tanıdığımız yok.Ancak burası uzak bir yer.Trenden buraların yabancısı birileri inebilir.Bu saatte, yakınlarda, ışığı yanan bir ev bulmazsa,sokakta kalır.Buraların yabancısı biri geldiğinde,"ışığı yanan bir ev“bulsun diye bekliyoruz."
Konya Ovası'nda, ya da bir başka yerinde Türkiye'nin,trenden inen yabancılar için
"Işığı yanan evler“yerinde hâlâ duruyor mudur?
Yabancılar, yorgun bedenlerini yün yataklarda dinlendirmeye devam ediyorlar mı?
Aç bir köpeğin önüne bir kap yemek bırakan kadınlar yaşıyorlar mı?
Kuşlara yuva yapan mimarlar sahi şimdi neredeler?
Bu güzel insanlar, atlarına binip gitmişler.
Bizler,atlarına binip giden güzel insanlara sahip bir medeniyetin yetimleriyiz.
Çekip gidenlerin doldurulmamış boşluklarında savrulup duran yoksullarız.
Şâir öyle diyordu:"Güzel insanlar, güzel atlara binip gittiler."
Şimdi bu güzel insanlar, neden ve nasıl atlarına binip gittiler?
Onları ne yıldırdı da bir daha dönmemek üzere, sessiz sedasız gittiler?
Ey güzel yurdumun güzel insanları!
Neredesiniz?
(gön:osman.sari@yok.gov.tr
soylutunayalcin@gmail.com,Prof. Dr. Saffet Solak'ın
bir hâtırası)

şöhretli mini mouse.

kavga.

sabaha güsel başladıydım,gayet sakin bi cuma gününde,gülümseyerek geldim işyerine,az önce kaıpmın önünde kavga etme sesleri duydum,birleri birbirini yumruklamaya çalışıyodu sanırım,patronlar olay dahada büyümeden ayırdılar tarafları,ben hiç kapımı açıp bakmadım,çünkü biras tırstım açıkçası(iki sene kadar önce hanın alt katında yine birileri kavga etmiş ve ayırmaya çalışan aradaki adam ölmüştü kurşunlarla hemde karısının gözü önünde,karısının mustafam diye attığı çığlıklar hala kulaklarımda)velhasıl kavganın iki tarafıda bizim işyerinde çalışan 18-20 yaşlarında iki genç,meseleyse bizim işyerinde çalışan ve iki hafta kadar önce işten çıkan bir kız.iki tarafta seviyormuş anladığım kadarıyla,çekilen bıçaklar gözü dönmüş bi koşumda kavgaya dahil olmak için gelen aileler bi yana yazık oluyor gençlere,yazık oluyor gençliğimize.bukadarmı kelimeler bitiyor,çözüm adına bir adım bile atılmazken 20 yaşında gençleri birbirlerini öldürme düşüncesiyle gözlerini döndüren ne,eksik olan ne hayatlarımızda,yada değermi iki dünyanıda cehennem ateşlerine atmaya,,
aklımın karışmışlığıyla kurduğum yada kuramayıp boğazıma çöreklenen onca cümlelerle durmaktayım öylece,ellerim buz gibi,dua ediyorum Allahım iki güsel gencide tanıyorum,farklı farklı ikiside iyi insanlar,sen onları,geçlerimizi ve bizleri şeytana uydurma,,"AMİN"

sevimli koltuklar.



Perşembe, Kasım 20, 2008

yağmur.


...
YAĞMUR HERKESE YAĞAR
…AMA ÇOK AZ İNSAN TUTAR YAĞMURUN ELLERİNİ ,ONCA ŞARKI, ONCA FİLM ,ONCA ROMAN
AMA SEVMEYE YETMEZ HERKESİN KALBİ …
(MURATHAN MUNGAN)

mutluluk.

dün gece ki misafirlikten.

dün akşam benim için güsel geçti diyebilirim,eşimin ünv.den beri tanıştığı halada görüşmeye devam ettiği arkadaşlarından birine davetliydik akşam yemeğine,evlendiğimiz ilk yıllardan itibaren ailecek görüşüyoruz,ve ben bu durumdan memnunum,çünkü çok şeker bi bayan eşi,ve birbirinden şirin ikiz bebekleri var(yaklaşık pervinden 6-7 ay kadar büyükler)bu yazının sonuna eklerim gibisinden resimlerini çektim akşam bıcırların,ama tabi malumunuz olduğu üzere işyerindeki bilgisayardan bu işi yapamıyorum,anca akşama kısmetse,sümeyra'nın hayatındaki herşeye pozitif bi gözle bakabiliyor olması,ve sabah doğan güneşle tazelenen o enerjisi beni hep hayran bırakır aklıma geldikçe,beğendiği yada hayalini kurduğu şeylerden bahsederkenki yüzündeki heyecansa görülmeye değer,herzaman gittiğimiz evlerine eşim akşam trafiğe takılmayalım diyerek başka yollardan gitmeye kalkışınca yağmurunda etkisiyle,biras fazladan dolandık:)hatta iki kez arabayı parkedip yol tarifi sorduk,çevredeki esnafa,şükür bulduk sonunda:)burdan çıkarılacak ders tabikide "en kestirme yol en iyi bildiğin yoldur" sözü sanırım:D dönüş yolunda pervin kucağımda uyuya kaldı,bende kapatıp gözlerimi sessizce yağmuru dinledim,çocukluğum geldi aklıma böyle biras uzun mesafe biyere gidecekken yağmurlu günlerde hep cam kenarına oturur gözlerimi kapatıp hayaller kurardım,yollar çabucak geçiverirdi:D daha sonra bide arkadaşlarıma o hayallerimi heyecanlı heyecanlı film gibi anlatırdım:D ayy nereden nerelere gittim,,
kendime not:canım "ikea" yı dolaşmak istiyo napcez:D

Çarşamba, Kasım 19, 2008

bi kere daha düşünelim.

içimden sızıpta taşan bikaç cümle.


dün akşam iş çıkışı annemlere gittik,zile basacaktıkki babam çıktı bina kapısından,ayak üstü bi 5 dakika felan muhabbet ettik,ticaret ruhu ve kafasına onun gibi sahip olamadığım için biras incitti beni aslında sözleri,büyük hayaller kuruyor ve onun hayallerini benim gerçekleştirmemi bekliyor,yada kardeşlerimin,oysa atladığı bişey var,hayatta herkes fıtratına göre meslekler ediniyor,şimdi bu sözü edincede yıllar önceki annemin lafı geldi aklıma "o kadar okudunuz bi doktor olamadınız"demişti şakayla karışık bi keresinde,doktor olmanın zorluğu yada tıp bölümünün bilmem kaç puanlarda oluşundan öte ben asla doktor olmak istemedimki,bikere beni kan tutar,hastaneye mecbur kalmadıkça gitmekten bile tırsabilirim,yani o mesleği yapacak yürek yok bende,,bazen karşındakine halini anlatacak söz bulamamak çok can sıkıcı olabiliyormuş,anladım,,
aynı şeyleri kardeşlerimdede yapıyorlar,yani istedikleri bizler için en iyisi biliyorum ama farkında olmadan ruhumuzu incitiyorlar,özgüvenimizin en can alıcı noktasına bi yumruk indiriveriyorlar cümleleriyle,mesela ortanca kardeşim 25 yaşında,evde olduğundan bu aralar kumaşları kesip dikip nebiliyim bişeyler yapıyor kendini mutlu edecek,hobi yani,geçen annem kızmış boş işlerle geçiriyorsun vaktini bidaha yapmayacaksın diye,bi tane ip almıştım abla bebeklere saç yapmaya onuda yeni ipi israf etme dedi elimden aldı sakladı,sende ip varmı dedi bana,o kadar üzüldümki,kardeşimin mutlu olmasından daha mı önemliydi bir yumak ip,kardeşimin biçok zamanlar kendini savunma modunda çıkışları vardır tartışma anlarında,hep bu çocukluktan gelen bastırılmışlıkla ilgili biliyorum,biliyorumda benden gayrısına bildiremiyorum,herşey içimde,karakutu gibi yüreğim,canım ailem,bize karşı çoğu zaman empati yapmamanıza rağmen herbirimiz gözbebekleriniziz,bizleri sevdiğinizi biliyorum,ve bizler için mükemmel hayaller kurduğunuzu,iyiki vede şükür ki varsınız hayatımızda,
**ah geçiyor yine yıllar onca derin çizikler bırakarak ruhumuzda,...

sen bir mücevhersin.

Evlilik ve Aşk


Pırıl pırıl ütülü giysili,
misler gibi parfüm kokulu,
saçları taralı,
dişleri fırçalanmış
adam yada kadını sevmek kolaydır.
Aslında aşk, aynı insanı, sabahın köründe uykudan uyandırdığındaki en sinirli hali ile de kabul edebilmek, aynı tuvaleti bir dakika arayla kullanabilmek, diz yapmış pijamalarıyla kanepede yastıklara sarılıp sızmışken bile şefkatle okşayabilmektir.
Buna katlanamayanlar zaten aşık değillerdir.Bu durumda evlilik; hoşlandığın insana karşı olan duygularını öldürüyor denilebilir…
Zira aşıksan, aynı havayı solumak bile zevk verir, hep beraber olmak istersin, banyodan gelen su sesi bile onun evde olduğunun işaretidir ve huzur verir.
Ütülediğin gömleğin ona ne kadar çok yakışacağını düşünürsün…
Pişirdiğin yemeği ne çok seveceğini hayal edersin.On tane ayakkabısı varken, onbirinciye sahip olmakla mutlu olacak diye, istediğin gömleği satın almaktan vazgeçersin.
Zamanla almaktan çok birşeyler vermekten mutluluk duyduğunu keşfedersin.
Eğer kadın evlilikte ikinize yemek pişirecek, dolabı düzenleyip ütüyü yapacak bir anne olarak görülüyorsa, o kadının saçlarının hiç yağlanmadığını ve adamın geceleri terlemediği düşünülüyorsa, asla kavga edilmeyecek ve lavabo tamir edilirken dahi gülüşüp öpüşülecek zannediliyorsa zaten beklenti bir evlilik değil, bir Amerikan filminde karakterlerden biri olmaktır,,
Bu hayallerle yola çıkıldığında, damat ilk gece gelinin saçlarından onlarca firkete sökmeye çalıştığında, gelin ise damat firketelerini çıkaramayıp kuaföre söylendiğinde zaten evlilik sandıkları şey çatırdamaya başlayacaktır.
Evlilik, sadece aşk değildir
Evlilik; ev arkadaşlığı, sırdaşlık, ortak hesaba sahip mudilik, ayrı kökenlerin birleşmesi, başı hatırlanmayan bir akrabalık ilişkisidir.
Aşk bu ilişkide tutkuyu sağlar ama
tek başına
ayakta tutamaz…
Aşıksanız ateşli sevişmeler yaşarsınız,ama kış akşamları evde bişeyler içip geyik yapamayabilirsiniz.
Aşk evlilikte gider gelir.
Halıya kola döktüğünde aşk biter.
Ama o, halıyı temizleyebilirse
gene aşık olunur.
O aradaki sinir evresini aşabilenler,
ellinci yıla kadeh kaldıranlardır.
Tahammül edemeyenler ise ikinci evlilikten sonra artık evliliğin yalan olduğuna inanacaklardır.
Zafer,
direnenlerin
olur.

(Can Dündar)

Salı, Kasım 18, 2008

tosun ali ve pervin:D

şimdi pervinin yeni resimlerinden bikaç tane eklemek istiyorum,ama bu resimlerde kızım yalnız değil,yani yanında biricik tosun parçası alimizde var:) evet onun yeri ayrı pervinde,kendi kadar ve taşırken zorlanıyo diye sakladım geçenlerde,baktım sakladığım yeri bulmuş ve ali diye sayıklıyo:) yine çıkardık piyasaya aliyi bizde,sabahları anneme de götürmek istiyo,geçenlerde bi götürdüydü,annem getirmeyin artık şu aliyi,onu taşıycam diye bütün gün düştü durdu dedi:)bizde evde bırakıyoduk geçen sabah yine ali diye tutturunca,götürdük yine annemlere,Annem yinemi geldi bu ali felan diyomuş:) bide akşamına orda unuttukki sormayın gece aklına geldikçe ali dedi,neyse fazla bişeyler daha yazmak isterdim,ama şimdi eve gitmeliyim,resimleri ekliyim ben,hoş bakın zatıalilerinize:D


yağmurla gelen güzellik.


güsel bi yağmur kokusu sinmiş havaya,iki sabahtır bi yenilenmişlik hissediyorum kendimde,sanki sessiz bi değişim geçirmişim farkında bile olamadan gibi,yani bi tazelenme bi dinginlik,nebiliyim bi pozitiflik var üzerimde ve hatta çevremdeki herşeye bakış açımda,,genelde hava kapalı olduğunda ve hatta yağmurda yağıyorsa birde böyle depresif bir iç kararma halleriyle geçerdi günlerim,hüzün dolup taşardı içimden hatta sebepsiz ağlamalara bile vardırırdım sonunda,,oysa şimdi yağan yağmur sanki içime yağıyor ve tazeliyor içimde küf tutmuş yerleri yıkayarak,,sanki daha bi dayanıklıyım içimde savaş halinde beni yıpratan sorunlarıma karşı,ve sanki dünde yaşayan ve yarını düşünerek endişelenen ben gitti biyerlere ve bugüne sadece bugünümle başladım,kendimle kavga etmediğim zamanları çok seviyorum,,
teşekkür ederim Allahım şükürler olsun...

Perşembe, Kasım 13, 2008

lütfen yazıyı sonuna kadar okuyun,lütfen!

Şincik sevgili gelincik, once selam kelam ile baslarim yazima
evliikle alakli bilebildiklerimi ihtiyaci olan insanlara nasil aktarabilirim diye dusunuodum. simdiiiii bu linki blogunda yayinlarsan http://www.salihaerdim.com/ ( bu kadincaaz egitimci, danisman ve 6 cocugu var) ve ozellikle de bu yaziyi bloguna alirsan cok iii ve faydali olacak diye umarim, cunku ben saliha erdim`den cok sey ogrendim ve evlenmezden once de cokkk dinlerdim,hadi bakalim kolay gelsin.selamlar.
bende narım incirim güsel görümcemin:D bu güsel ricasına gönülden hay hay diyerek,hepimizin ihtiyacına binaaen faydalanmasını umarak burda yayınlıyorum,kendisinede ben çoook teşekkür ediyorum bu güsel vesilesi adına:
bilgilerini yenilemeyenler,düşünce kaynaklarını kurutmuş olurlar.

*Ailede birbirleriyle konuşamadıkları için,eşinin havada uçuşan düşünce tahminlerini mıknatısla toplayıp bir anlam oluşturmaya çalışanlar,isabet ettiremeyincede yine,karşısındakini anlamamakla suçlayanlar,
*konuşmanın ateş etmek demek olduğunu zannedip,durmadankarşısındakini söz ateşi yağmuruna tutarak,ondan sonrada savunmaya kilitlenmiş insandan,sakin sakin davranmasını ve söylediklerini anlamasını bekleyenler,
*hayatı asfalt bir yolda mercedesle ilerletmek varken,yollara döktüğümüz kötü zan,kötü niyet,düşüncesizlik,iletişimi bilmemek,sempatik,sevecen konuşamamak,hep kendi tarafından olaylara bakmak gibidaha nice olumsuz ve yanlış davranış taşlarından dolayı,ne arabada hal kalıyor ne de arabadakilerde.sonuçları görmeden önce,taşları görmek ve kaldırmak yerine,eteğindeki taşları dökmeye devam ederken bile,muhatabını"başından pay biçerek"suçlamaya devam edenler,
*zihni düşünmeye değilde,zihnindeki inandıklarını tekrarlamaya alışmış olanlar,anlatılan doğruları,kendi doğrularının yanından teğet bile geçirmeden,herkesin kendisinin doğru diye inandıklarına göre hareket etmesini bekleyenler,
*yıllar geçtikçe,zaman ilerledikçe,insanların ihtiyaçlarınında değişebileceğini hiç düşünmeyenler ve bu ihtiyaca cevap verebilmek için önce kendisinin değişmesi ve gelişmesi gerektiğini bilmeyenler,
*eşini bir çift tatlı söz,bir çift güler yüzle,sevgiyle kuşatarak önce kendisini,sonra eşini,psikolojik korumaya almak yerine,günü birlik,dümdüz,sıradansıradan,ve beslemek yerine tüketecek özensiz sözlerle,evin duvarlarını koruyan fakat gönül evinin duvarlarını her yanlış davranışla biraz daha fazla yıkan ve dağıtanlar,ortada güsel duygu kalmadığını görüncede şaşıranlar,
*sevdiğine nezaket gülleri derip sunmak dururken,düşüncesizce üretilen kaba söz taşı atıp,kafasını gözünü yaralayıp sonradahem güleryüz bekleyenler,hem de sızlandığı için karşısındakini suçlayanlar,
*iyi geçinmenin bir yetenek,bir sanat olduğunu bilmeden,kendi sözünün üstün gelmesi için olağanüstü gayret gösteren,benlik algısı yanlış ve eksik oluşmuş,imtiyaz ve otorite savaşı verenler ve bu yüzden habire kan kaybedenler ve kan kaybettirenler,
*yaptıklarından sorumlu olduklarını unutup göze göz dişe diş mücadele ile üstünlük savaşı verip kendilerini ve karşısındakileri tüketenler

GALİBA AİLE OLDUĞUNUZU ZANNEDİYORSUNUZ.
(size tavsiyem zanlarınızla amel etmeyiniz).

bunun gibi daha birçok yazısı var sayfasında,ısrarla okumanızı bende tavsiye ediyorum,fırsatınız olmazsa okumaya hilal tv de "hanımefendi" isimli tv programı var,pazartesi sabahları;10:20-11:50,gündüz izleyemeyenlere pazartesi gece 24:00 veya salı 13:00 de tekrarı var programın,hadi daha güsel olsun diye ilişkilerimiz,(eşimizle,çocuğumuzla,çevremizle)bu programdan nasiplanelim inş. arkadaşlar,,

aah peşinden koştuğumuz şeyler.

pervinden macera üstüne maceralar.


bu yazıyı yazarken biras uykusunu alamamış bi haldeyim,dolayısıyla aklıma gelenleri sırasız yazarsam şaşırmayın:D
dün gece iki haftadır birikmiş olan ütüleri yapayım biras işlerim kolaylaşsın dedim,uykum gelmesin diyede açtım tvde bi dizi,saat 23:00 gibi başladım ütüye,saat 01:00 gibi felan dedim yatayım artık,gittim yattım,uyku gözlerden akıyo olunca tabi kafayı yastığa koyar koymaz uyuya kalmışım,sonra bi baktım bi ara nefes alamıyorum gözlerimi bi araladımki,pervin kafamın üstüne oturmuş bi yandanda saçlarımı çekiyo vede uyur uyanık bi halde ağlıyo,direndim kalkmamak için başlarda ama sonra dayanamadım kalktım,erken uykuya yattığından bide(akşam annemlerde yemeği erken yediğimizden,bu arada bi güsel hamsi yedi benim kuşum et diye diye:Dmaaşallah,)velhasıl gece gittik mutfağa 1 dilim kıymalı börekle bi bardak meyve suyu içti,ve 2-3 çatalda kadayıfı götürüp mideye,hoop geri döndük odaya,acıkmış kuzum yoksa geceleri maaşallahı vardır pek uyanmaz böyle:)
sabahları kahvaltıyı hazırlayana kadar bir mandalinayı alır yer,ama kendisi soyup kabuklarını çöpe atar,mandalinalarıda dilimler,beş(bez ver) der ve ellerinide silip yemeğe öyle başlar,çok titiz hanımzade,bayağı bayağı dillendi ve tek söylemede anlıyo artık bizi maaşallah:)mesela sabah saçlarını kuyruk yaptım babasıda kuş yuvası gibi dediydi,ve hani benim kuş yuvam diyiverince hemen saçının kuyruğunu tuttu:)istediği şeyleri artık uzun cümleler kuramasada kelime kelime ifade ediyo pervin hanım,
bide son bişey anlatıyim;geçen eşimin cep tel faturası geldi,baktık bayağı tuzlu bakiye:Dneden böyle diyip ayrıntı kağıdına bi baktık(hipir melodi diye bi siteye girilmiş cepten,sonra aklımıza geliyo geçenlerde pervin elinde sessizce bi köşede ceptlf.karıştırıyodu:D babamıza buda pervinimizden hediye oldu artık,cepten müzik,video,resim,duvar kağıdı vb.. gerçi tam olarak hangini indirmek istedi kekliğim bilemiyorum,tabi biz kapınca tlf.yarım kaldı tabi çocuğumun hevesi:D
daha biçok pervinli macera yaşıyoruz her daim ama aklıma gelmiyo tabi uyku modunda şimdi:))

Çarşamba, Kasım 12, 2008

kilo karikatürleri.


Burcunuza Göre Diyet

İnsanların davranışlarında etkin olduğuna inanılan burçlar, yemek yeme alışkanlıklarında da belirleyici olabiliyor. Bu yüzden diyet yaparken burcunuzun özelliklerine uygun davranmak en akıllıca olanı diye düşünenlerdenseniz, okumadan geçmeyin...

Koç (21 Mart - 20 Nisan):

Abur cubur yemeye son derece meraklısınız. Bu nedenle sizin için tehlike çanları çalıyor. Tuz ve alkolden uzak durarak bunun yerine bol bol su için. Domates, patates, soğan, kuru fasulye, mercimek, karnıbahar, marul, yeşil salata, ıspanak, turp, pirinç, zeytin, elma, balkabağı, ceviz gibi besinler haftalık beslenmenize mutlaka eklenmesi gerekli yiyeceklerdir. Sizin için gerekli olan tatlılar! Kayısı gibi fazla şeker içermeyen tatlılar olmalıdır.

Boğa (21 Nisan - 21 Mayıs):

Yemek için yaşayanlardansınız. Fakat unutmayın ileride bu kilolar başınıza bela olur. Karbonhidratlardan kaçının. Aksi takdirde tombul bir kişi olursunuz. Sindirim güçlüğü çekebilirsiniz. Düşük nişasta, yağ ve şeker içeren bir diyet, beslenme hayatınızın gerekli bir parçası olmalıdır. Doğal iyot içeren besinler, balık ve deniz mahsulleri, yumurta, karaciğer, böbrek, buğday, ıspanak, pancar, taze meyve ve yeşil salata besin listenizde daima yer almalıdır. Ayrıca su içmek de hayatınızın vazgeçilmez bir parçası olmalı.

İkizler (22 Mayıs - 21 Haziran):

Yemek yerken o kadar acele hareket ediyorsunuz ki artık bu durum sizin sağlığınızı etkiler hale gelmiş. Yemekleri çok çiğnemeden yutmayın. Az ama sık yemeyi prensip haline getirin. İkizler kemiklerinin sağlıklı olmasını istiyorsa sağlıklı beslenmelidir. İkizler de kan pıhtılaşması çok sık görülür. Balık, tereyağı ve köy peyniri, havuç, portakal, greyfurt, şeftali, erik, üzüm suyu, kuru üzüm ve badem beslenme listenizde vazgeçilmez besinler olmalıdır. Sakinleşmeniz ve huzurlu olmanız için de şifalı bitkiler ve kafeinsiz çaylar tam size göre.

Yengeç (22 Haziran - 23 Temmuz):

Duygusal olmanız sizin beslenme alışkanlıklarınızı da etkiliyor. Üzüldükçe böreklere, keklere, dondurma ve şekerlemelere sarılıyorsunuz. Halbuki yengeçler, nişastalı yiyeceklerden, şeker, tuz ve baharatlardan uzak durmalıdır. Çünkü mideleri çok hassastır. Vücudunuz kalsiyuma fazlaca ihtiyaç duyar. Düşük yağ içeren süt, peynir ve yoğurt, kıvırcık lahana, domates, salata ve marul, bol miktarda taze sebze ve yağsız protein, sizin cilt ve mide sağlığınız açısından iyi olup, kilonuzu daha rahat kontrol altına almanızı sağlar. İncelmek için öncelikle kendinizle hesaplaşmalısınız.

Aslan (24 Temmuz - 23 Ağustos):

Yemek sizin için adeta bir zevk haline gelmiş. Güzel lokantalar, nefis yemekler her zaman hayalinizi süslüyor. Vücudunuza önem verdiğiniz için diyet yapmakta son derece başarılısınız. İradeniz harika! Kan dolaşımınızın düzenli olması için; sığır, kuzu ve kümes hayvanları eti, karaciğer, çiğ yumurta sarısı, kereviz, elma, incir, şeftali, limon ve badem sizin için idealdir. Porsiyonlarınızı yüzde 50 azaltmanız önerilir.

Başak (24 Ağustos - 23 Eylül):

Şekerleme deyince siz akla geliyorsunuz. Özellikle de çikolata hayatınızın vazgeçilmezleri arasında yer alır. Ancak bu yiyeceklerden uzak durmalısınız çünkü kalbinizde problem yaratabilir. Tuz, buğday, çavdar, yağsız sığır ve kuzu eti, peynir, zeytin, portakal, limon, kavun, elma, armut sizin ideal yiyeceklerinizdir. Kavun, elma, armut kısmen cildinizi temizlemek ve saçlarınıza bakım sağlamak için yardımcı olur. Elma ise kurtarıcınızdır.

Terazi (24 Eylül - 22 Ekim):

Terazi böbrekleri, sırtın alt kısmını, temsil eder. Bezelye, mısır, havuç, ıspanak, buğday, yulaf unu, elma, çilek, badem ve kuru üzüm hep elinizin altında olmalıdır. Böbrekleriniz için çok fazla asitli içeceklerden uzak durmalısınız. İncecik ve zarif bir beden için; ince dilimler faydalı olacaktır.

Akrep (23 Ekim - 22 Kasım):

Burcunuz üretim organlarını temsil eder. Solunum yolları problemleri yaşayabilirsiniz. Tahıllardan yapılmış ekmekler, balık ve deniz ürünleri, yeşil salata, soğan, kırmızı turp, taze meyve ve sebzeler içeren bir diyet tam size göredir. Doğru beslenme gerginliğinizi alıp götürür.

Yay (23 Kasım - 20 Aralık):

Burcunuz kalçalar, bacak üstleri ve karaciğeri temsil eder. Doğal beslenmek için kabuklu meyveler ve sebzeleri tercih edin. Bolca çiğ sebze, yeşil biber, patates, incir, kuru erik, çilek, elma, armut, ve taneli tahılları yemeniz önerilir.

Oğlak (21 Aralık - 18 Ocak):

Çalışkan bir yapınız var ve çalışırken de farkında olmadam öğün atlıyorsunuz. Oysa bu sizin için çok zararlı. Vücudunuzun vitamin ve minerallerden oluşan geniş bir besin karışımına ihtiyacı var. Burcunuz , dizleri, dişleri, kulakları ve deriyi temsil eder. Lahana, kereviz, yağsız etler, limon, portakal, inek sütü, her türlü peynir, balık, yumurta sarısı, buğday ve incirle aranızın çok iyi olması gerekir. Kayısı, badem yiyerek kuru ve alerjik eğilimli cildinizi canlandırın. Cildinizi sigara ve sigara dumanından uzak tutarak korumaya çalışın.

Kova (19 Ocak - 20 Şubat):

Vücudunuzun sürekli C vitaminine ihtiyacı var. Yemek tarzınız yenilikçi. Bu nedenle değişik lezzetler tatmayı seviyorsunuz. Burcunuz el ve ayak bilekleriyle baldırları ve dokuları temsil eder. Vücudunuz sofra tuzuna çok ihtiyaç duyar. Bu ihtiyacı sofra tuzundan değil, bu maddeyi barındıran besinlerden almanız en mantıklısıdır. Çok fazla tuz aldığınızda zayıf bir kan dolaşımına, gereğinden fazla şişkin bir vücuda ve karaciğer rahatsızlıklarına açıksınız demektir. Deniz ürünleri, brokoli, havuç, turp, balkabağı, ıspanak, elma, şeftali, limon, portakal, greyfurt, nar ve ananas sizin için doğal tuz bakımından ideal besinlerdir.

Balık (20 Şubat - 21 Mart):

Katı ve sıkıcı diyetler size göre değil. Yüksek proteinli, düşük yağ ve şeker içeren diyet uyguladığınız zaman kendinizi çok daha iyi hissedersiniz. Burcunuz ayaklar ile duyma, işitme, dokunma ve tatmayı temsil eder. Demir vücudunuzun başlıca ihtiyacıdır. Demir eksikliği, anemi ve düşük tansiyona sebep olur. Diyetlerinizde zengin demir içeren karaciğer, yağsız sığır eti, kuzu eti, yumurta sarısı, beyin, midye, ıspanak, soğan, arpa, marul, buğday ekmeği, kuru fasulye, elma, üzüm, limon, portakal, şeftali, hurma, kuru erik ve üzüm yer almalıdır. Maydanoz da bu listeye eklenebilir.

ranza çekyat.

>


bu resmi ilk gördüğümde aklıma hane halkı kalabalık olan ama evi küçük aileler geldi,bence ideal bi mobilya gibi gözüküyo(bide sağlam bişey çıkarsa,kullan kullanabildiğin kadar:D birden fazla çocuğu olanlarda alabilir ayrıca,mesela oda bi çekyat anca alıyordur ama akşam açınca hoop iki yatak oluverir:D böyle kullanışlı şeylere bayılıyorum ben,düşünen iyi düşünmüş,,

Salı, Kasım 11, 2008

arşivden bi haber:Kuzuları köpek diye SATTILAR


Japonya’da binlerce zengin kadına, kuzuları özel biçimde traş edip "kaniş" cinsi köpek diye sattılar. Olay, Japon film yıldızı Maiko Kawakami’nin TV’de yeni köpeğinin havlamadığını ve mamasını yemediğini söyleyerek yakınmasıyla ortaya çıktı. Tolkşovda köpeğinin resmini gösteren Maiko, onun bir kuzu olduğu söylenince yıkıldı.
İngiltere ve Avustralya’dan ithal edilen çok sayıda kuzu, "kaniş" gibi traş edilerek bir internet pazarlama şirketi tarafından "Herkesin sahip olması gereken evcil hayvan" diye satıldı. Yüzlerce kadın, polise başvurarak merkezi Japonya’nın Sapporo kentinde bulunan şirket tarafından aldatıldıklarını, kendilerine cins köpek diye kuzu satıldığını bildirdiler.
Ülkede fazla bulunmadığı için Japonların kuzunun neye benzediğini bilmemesinden yararlanan şirketin en az 2 bin kişiyi dolandırıldığı sanılıyor. Hayvanı köpek kuaförüne götüren bir çift ise, görevlinin manikür yapamayacağını çünkü hayvanın ayaklarında pençe değil toynak bulunduğunu söylemesi üzerine aldatıldıklarını anladı. Dolandırıcılığı yapan "Poodles As Pets" adlı şirket kapatıldı
(27.04.2007)
bu eski bi haber,bilg.kaydettiğim zaman bi köşede unutulup gitmiş,bugün eskilere bakarken ilişti gözüme,bikaç cümle eklemek istedim,aslında yorumsuz bi haber olarak yayınlıyacaktım ama,neyse diyceğim oki,tirajikomik bi vaka evet ama, her ne ile olursa olsun "kandırılmak çok fena:(

hergün bişey istiyo,canım bu kadınlarda:D

candostumla bikaç dakika.

bugün sana rukalden(leyla)bahsetmek istiyorum ünzile,o benim 12 yıllık "CANDOSTUM"beni en az benim kadar tanıyan az kişiden biridir,sadece bu bile yeter anlatmaya aslında,(bide huylarımızın örtüşmesinin yanı sıra simalarımızıda benzetirler,kardeşmisiniz felan diye sorarlar beraber gezerken:D,ist.özürlüler merkezinde otistik çocuklara el beceri dersi veriyo,ayrıca harika yağlı boya tablolar yapar,duygusal yönü olsada genelde realisttir,tipik bi yay işte:D,rizelidir,ve bekardır:D harika muhabbetçidir,her alandan konuşabilinecek biridir.iyiki dostumsun leyla'm..

......:size bir Titreşim gönderdi!
......:lütfen orda ol,zaten 15 dakikam var toputopu
Z.M.:söyle bakiyim özledinmi beni:D,
......:tabii ya:D
......:naber,napıyosun
Z.M.:biras can sıkıntısıyla karışık internette geziniyodum,
.......:hımm
Z.M.:sen?
......:neden sıkılıyosun,bende moladayım,namaz kılmaya gitcem şimdi
Z.M.:bugüne has bi sıkıntı diil genel olarak kısa bi hesaplaşma diyelim yada bi içsel kendini dinleme bi beş dakka,
......:hımm,ne diyo için bakalım
Z.M.:yapmayı isteyipte yapamadıklarıma iç geçiriyorum işte ,
......:ozaman herkes boynu bükük otursun
Z.M.:herkesin hesabı kendinle diilmiki,ben başkasına bişey diyemem ama benim boynum zaten bükük
......:hımm,
......:yapman gerektiği halde yapamadığın şeylerden mi bahsediyosun,manevi olarak yani
Z.M.:manevi boyutuda var meselenin tabi ama biras benimkisi geçen günler,ve hep aynı geçip gidiyorlar,
seni özledim,üsküdarı,
......:bende seni özledim,
Z.M.:sultanahmeti kestane yemeyi senle,seninle mektuplaşmayı,alışveriş yapmayı,
ağlamayı omuzuna yaslanıp,istiklaldeki o hep gittiğimiz camide namaz kılmayı,
karışık bi simit ve yanında çay cafelerini,
heyecanla bişeylerin muhabbetini etmeyi,
kağıt taş makas oynadığımız günleri özledim,
......:onu oynadıkmı biz yaw :D
......:bende çok özlüyorum geriye dönüp bakınca,allahtan gamsızımdır beni bilirsin
Z.M.:D biliyorum ama sende biliyon bende biras duygusal karamsarımdır
......:çıkmalıyım,ders başlamak üzere,kendine çok iyi bak,seni çok seviyorum
Z.M.:a.e.ol dostum bende seni seviyorum,fazla uzaklaşıp böyle uzun uzun özletme kendini emi,,

güsel insan sultan abdülhamit


Abdülhamîd Han'in dindarligi, hizmetleri, merhameti, zekâsi ve kâbiliyeti destanliktir. O'nun ihlâsini su hâtira ne güzel ifâde eder:

Sultan Abdülhamîd Han, âcil bir is zuhûr edince, gecenin hangi vakti olursa olsun uyandirilmasini ister, ertesi güne birakilmasina rizâ göstermezdi. Bu hususda mâbeyn baskâtibi Es'ad Bey, hâtirâtinda söyle demektedir:

"Bir gece yarisi, çok mühim bir haberin imzâsi için Sultân'in kapisini çaldim. Fakat açilmadi. Bir müddet bekledikten sonra tekrar çaldim, yine açilmadi. diye endiselendim. Biraz sonra tekrar çaldim; bu sefer kapi açilarak Sultân, elinde bir havlu ile kapida göründü. Yüzünü kuruluyordu. Tebessüm etti:

"Evlâd! Bu vakitte çok mühim bir is için geldiginizi anladim. Kapiyi daha ilk vurusunuzda uyanmistim, ancak abdest aldigim için geciktim; kusura bakma!. Ben bu kadar zamandir milletimin hiçbir evrakina abdestsiz imzâ atmadim... Getir imzâliyayim!.." dedi.

Ve "besmele" çekerek evrâki imzâladi."

Hattâ zevcesi, Abdülhamîd Han'in bu husûsiyetiyle alâkali olarak, O'nun yataginin basinda dâimâ temiz bir tugla bulundurdugunu ve bununla yataktan kalktiginda çesme mahalline kadar abdestsiz yere basmamak için teyemmüm aldigini, sebebini sordugunda da kendisine:

"Bunca müslümanlarin halîfesi olarak, biz sünnet ölçülerine dikkat etmezsek, ümmet-i Muhammed bundan zarar görür!.." dedigini nakleder.

Pazartesi, Kasım 10, 2008

eskileri hatırlayıp tazelenmek isteyenlere.

kendime mektuplar.


sevgili ben;
üst sokakta köşe bi dükkanda hani yağlı boya tablolar yapıp satan,ve her kapısının önünden geçerken çaktırmadan göz ucuyla baktığında içerde yalnız oturan bi kız varya,onunla tanışmayı istediğini ve ona yaptığı portrelerin nekadar güsel olduğunu,her dükkanın önünden geçişinde tablolarına hayranlıkla karışık bi hayecan duyduğunu ona söylemeyi çok istediğini biliyorum.
şöyle kabarık elbiseli parlak kumaştan yapılmış bi gece kıyafetinin olmasını yıllardır istediğinide biliyorum.
13 yaşındayken herkesten gizli biriktirdiğin paralarınla kendine bir gitar almak istediğini,ama buna asla cesaret edemediğini biliyorum.
televizyonda buz pateni kayan yada sırık atlama sporu yapanları seyrederkenki heyecanının bir futbol taraftarının derbi maçını vip bölümünde seyrederkenki halinden hiçde az olmadığınıda biliyorum.
hayatı çok ayrıntılı düşünerek yaşadığını,ve paylaşımlarında aman karşımdaki kırılmasın mantığıyla davrandığını da biliyorum.
kendine aldığın ilk hediyenin ne olduğunu sen hatırlamazsın belki ama ben,birincisinin asker yeşili kumaş bi pantolon ve ikincisininse minik bir cep televizyonu olduğunu(öğle paydoslarında sınıfta brezilya dizisi seyrettiğini de) biliyorum.
bugünün ayrıntılarında kaynayıp giden geçmişin ayrıntılarını hatırlatmaya devam edeceğim sana ara sıra,şimdilik yetsin yazdıklarım,,

10 kasım 1938'in ardından geçen 70. yıl

Pazar, Kasım 09, 2008

migren için bi öneri


(arkadaşlar bu gazete küpüründeki yazıları okuyabilmek için resmin üzerine tıklayınız,migren gibi şiddetli bi baş ağrısı için bi öneride bulunmuş amcanın biri sizlerle bende paylaşıyim istedim)

Cumartesi, Kasım 08, 2008

Mimar Sinanın çıraklık eseri "şehzadebaşı camii"


"Kanuni Sultan Süleyman,Mimar Sinanın çıraklık eserim dediği ŞEHZADEBAŞI CAMİİ'ni, oğlu Şehzade Mehmet vefat edince Mimar Sinan'a yaptırmış ve ADALAR'ı da bu camiye vakfetmiş,camii istanbul laleli'dedir.
Bu nedenle ADALAR'ın tapu kayıtlarında (yani vatandaşın elindeki tapularda değil de tapu kütüklerinde) "ŞEHZADE MEHMET VAKFİYESİDİR" şeklinde yazıyormuş."(nurettingökkaya)
(NOT: ADALAR, toplam 9 adadan oluşuyor. İlk dördünde doğalgaz var ve 2 yıldır kullanılıyor. Büyükada, Heybeliada, Burgazada, Kınalıada,
Sedef Adası, Yassıada, Sivri ada, Kaşıkadası ve Tavşan adası)
okuduğum birde hikayeyi eklemek istedim,kaynak olarak gösterilen bişey bulamadığım için nekadar doğru yada yanlış bilmiyorum,ama çok güsel bi yazı,burada kayıtlı olsun istedim)
*****
"Bir Mimar Sinan eseri olan Sehzadebasi Cami'nin 1990'li yillarda
devam eden restorasyonunu yapan firma yetkililerinden bir insaat
muhendisi, caminin restorasyonu sirasinda yasadiklari bir olayi tv'de
soyle anlatmasti.
Cami bahcesini cevreleyen havale duvarinda bulunan kapilarin
uzerindeki kemerleri olusturan taslarda yer yer curumeler vardi.
Restorasyon programinda bu kemerlerin yenilenmesi de yer aliyordu. Biz
insaat fakultesinde teorik olarak kemerlerin nasil insaat edildigini
ogrenmistik fakat tas kemer insaasi ile ilgili pratigimiz yoktu.
Kemerleri nasil restore edecegimiz konusunda ustalarla toplanti yaptik.
sonuc olarak kemeri alttan yalayan bir tahta kalip cakacaktik. Daha
sonra kemeri yavas yavas sokup yapim teknikleri ile ilgili notlar
alacaktik ve yeniden yaparken bu notlardan faydalanacaktik.Kalibi soktuk.
Sokmeye kemerin kilit tasindan basladik. Tasi yerinden
cikardigimizda hayretle iki tasin birlesme noktasinda olan silindirik
bir bosluga yerlestirilmis bir cam siseye rastladik. Sisenin icinde
durulmus beyaz bir kagit vardi. Siseyi acip kagida baktik. Osmanlica bir
seyler yaziyordu. Hemen bir uzman bulup okuttuk. Bu bir mektup idi ve
Mimar Sinan tarafindan yazilmisti. Sunlari soyluyordu. "
Bu kemeri olusturan taslarin omru yaklasik 400 senedir. Bu muddet
zarfinda bu taslar curumus olacagindan siz bu kemeri yenilemek
isteyeceksiniz. Buyuk bir ihtimalle yapi teknikleri de degiseceginden bu
kemeri nasil yeniden insaa edeceginizi bilemeyeceksiniz. Iste bu mektubu
ben size, bu kemeri nasil insa edeceginizi anlatmak icin yaziyorum. "
Koca Sinan mektubunda boyle basladiktan sonra o kemeri insa ettikleri
taslari Anadolunun neresinden getirttiklerini soylerek izahlarina devam
ediyor ve ayrintili bir bicimde kemerin insaasini anlatiyordu.
Bu mektup bir insanin, yaptigi isin kalici olmasi icin
gosterebilecegi cabanin insan ustu bir ornegidir. Bu mektubun ihtisami,
modern cagin insanlarinin bile zorlanacagi tasin omrunu bilmesi, yapi
tekniginin degisecegini bilmesi, 400 sene dayanacak kagit ve murekkep
kullanmasi gibi yuksek bigi seviyesinden gelmektedir. Suphesiz bu yuksek
bilgiler de o koca mimarin erisilmez ozelliklerindendir. Ancak
erisilmesi gercekten zor olan bu bilgilerden cok daha muhtesem olan 400
sene sonraya cozum ureten sorumluluk duygusudur..

Cuma, Kasım 07, 2008

gemiye aşık kaptan:D

unutulanlar şimdi nerdeler acaba?


bu resmi gelen bi mailerimden kaydetmişim bilgisayarıma,az önce görünce tekrar çook eskilere götürdü beni,yıllar öncesine dair kimleri neleri hatırladım,nerelere özlem çektim,bir film şeridi gibi geçti gözümün önünden,yaşları benden küçük olanların şimdi belki hatırlayamayacağı birşeydir sokak yoğurtçuları(ben bile sanırım hayal meyal hatırlıyorum:)omuzlarından iki yana astıkları bakraçlarda el yapımı yoğurt satarlardı sokak sokak,yada bakkal amca satardı açık yoğurt evden kabını alıp gelenlere(gerçi biz daha çok mahallemizin sütçüsünün geldiği günler süt alma kuyruğuna girer,yaklaşık 10 dk sonra bize gelen sıra vesilesiyle tenceremizi doldurur,birazını yoğurt mayalar birazınıda içerdik)(hatta bigün sütü ocakta pişmesini beklerken taşırmıştımda el süpürgesiyle bi alay dayak yemiştim annemden:Donu sonra anlatırım neyse konuyu dağıtmiyim,
şimdilerde ne yoğurtçular geçiyor kapımızdan,nede sokağa geldiğini o peşpeşe çaldığı kornasıyla anladığımız sütçümüz var mahallede,uzun zamandır suyu alınmış taş gibi hazır yoğurtlar varken burnumuzu kıvırıp bakmıyoruz bile tadı ekşimeye dönmüş ev yoğurtlarımıza,ama ben o eski yoğurtların tadını özlüyorum,hakiki silifke yoğurdu bu abla diyen sokak yoğurtçularını birde...

Perşembe, Kasım 06, 2008

bende seni seviyorum:)

eşimin dün akşam bana yapmış olduğu o sürprizi anlatmaya kafi gelmeyecek cümlelerim biliyorum,ama bir teşekkür olsun etmek istiyorum burdan dilimin döndüğünce:)
..her akşamki gibi beni iş çıkışı eşim aldı ,arabayla eve doğru ilerliyoruz,aklımdan evde yemek olmadığı,hemencecik ne hazırlayabilirim felan diye düşünüyorum işte,,
eve gittik,çabucak mutfağa girdim,(çorba suyu felan koymaya),bi baktım ki ocakta (çorba,patates köfte,pilav,ayran)yemekler sıcacık,tencerenin üstündede bi kağıt "Seni seviyom" diye,,

..."iki dünya saadetim,yapmaya mecbur olmadığın halde,içinden gelip böylesi ince bir düşünceyi beni düşünerek sergilemene tarifsiz mutlu oldum,ben senden razıyım,Allahta razı olsun inş.senden, her konuda yardımcı olmaya çalışıyorsun herzaman bana,akşam beklemediğim bu davranışın karşısında çok mutlu oldum inan,
sadece bende diyorumki,"çok teşekkür ederim canım,seni çok seviyorum,ve senin de beni sevdiğini davranışlarınla görmekten ayrıcada mutlu oluyorum,hergünümüzün bir önceki günümüzden daha huzurlu mutlu ve paylaşım dolu olması adına yaptığın herşeyden fazlasıyla memnunum,iyiki varsın ve şükürki benim eşimsin(maaşallah diyim bide unutmadanda kendi nazarım felan değmesin dimi ama:D"

birileri gitti obama geldi bakalım neler değişebilecek,yada değişecek mi?