Salı, Haziran 22, 2010

yağmur'a ve haziran'a..

eyvallah yağmur,
yüreğime değdi ettiğin sözler,
yılların ve bi sevdanın ardında,
unutulmuşta olsam,
incitmemişti şimdiye dek,
kimsenin sözleri,
bir haziran sabahı,
beni sırılsıklam edişin kadar,
senki dost deyip yüzümü döndüğümdün,
bir eylül karmaşasında yitirdiklerimin ardından..
vefasıda kalmadıysa dostlukların,
beş para etmez dünyada,ne yöne bakar insan,
şimdi kim dinler,uzun kış geceleri,
vuslatı olmayan ayrılık hikayelerimi,
çok acıttın canımı çok,
şimdi pişman olduğunu söylüyorsun ama,
benimle bir ömür ağlasan neye yarar,
gözyaşların böylesine hüznünü kaybetmişken...
*****
haziranın yirmi ikisi,
dışarda güzelim yağmura karışmış toprağın kokusu,
şaşkınım,
bir eylül vedası soğukluğuyla üşüyor içim,
yüreğimi ısıtan haziran sabahlarıda,
deniz aşırı yolculuklara çıkmışlar apar topar.
bense,
elveda bile diyemediğim güneşli günlerimin ardından,
gölgesine sığınmış bi kuytunun,
özlem kokan şiirler yazmaktayım...

*****
kal desem kalmazdı,
biliyorum adım gibi,
ve dön desem gidişinin ardından şimdi,
daha da yitirecek onurunu kelimeler...
*****
bir hüzün kırığı ümitlerle,
yolunu gözlediğim,
kaç yıl geçerse geçsin,
geçmiyor bu bende ki aşk yangını,
aah sevdiğim,
çırpındıkça daha da içine düşüyorum sevdanın en karasının,
ve düştüğüm yerde,
gece karası gözlerin çıkıyor karşıma,
o an,korku nedir bilmiyorum,
ve ayrılıklar anlamını yitiriyor,
tek tanıdığım bana bakan gözlerinde asılı kalıyorum,
kalan herşeye vesaire diyesim geliyor birer birer..

*****


huzursuz geçen uzun bir kışın ardından,
haziran sıcaklarına bağlamışken tüm ümitlerimi,
alışmışlıkları ve hatta sıradanlıkları,
ardımda bırakmak için can atıyorken,
beklenmedik bir anda gelen mevsimim,
sırılsıklam bir yağmurun,
ıslanmışlığına karıştırdın bikez daha dinmeyen gözyaşlarımı,
şimdi nasıl bakarım yüzüne o gülen çocukların,
yüzüme bulaşan bu hüznü nasıl yıkarım,
ümidini kaybetmişken böylesine,
sevebilirmiyim gökkuşağı'nın yedi rengini birgün yine...
(yazan : zeynep melike)

Hiç yorum yok: