Hep çocuk mudur insan yüreğinde? Düşleri denizleri aşacak kadar nemli,puslu, tahta arabası arkasında çeke çeke yürür mü yollarda? En güzel günleri henüz yaşamadıkları mıdır,yoksa çocukluk düşleri mi?
Çarşamba, Nisan 30, 2008
biras canım sıkıldı dün yine...
Salı, Nisan 29, 2008
Pazartesi, Nisan 28, 2008
cumartesi öğleden sonrası için...
Pazar, Nisan 27, 2008
bugünlükte ibrahim tenekeciden...
ibrahim tenekeci şimdi 33 yaşında ve kitapları şöyle:şiir:üç köpük, peltek vaiz, güzellik uykusu (birey yayınları)giderken söylenmiştir (birun yayınları) günlük:üzgünlük (şule yayınları)deneme:uçuş denemeleri (birun yayınları)son düzlük (birun yayınları’dan çok yakında yayımlanacak).
ulu orta...
-seyrek gülüş sen ne güzel bir şeysin--nazlanırsın ama bir gün gelirsin-düşen bir yaprağa bağladım hayatımıolsun artık diyorum ne olacaksaparalı asker miyim neyim benekleyip duruyorum sabahları akşamave kendimi arıyorum meşgul çalıyorgerçi söylenmez böyle şeyler uluortaaşk diyor başka bir şey demiyor kalbimnasıl bir dostluk ki bu, hem kadimhem de mayhoş elma tadında.kendimi de koysam ayağımın altınayine de yetişemiyorum ey aşk,omzunun hizasına.çünkü bende birikiyor her şeyin tortusuve ayağını kaldırıyor dünya, konuşurken benimle.budanan oğullar gibiyim sessiz ve narinnereye konsam geri sayım başlıyorkurcalıyor beni bir çırağın elleriah, unufak olsam ve desem kiağzın tat görmesin hayatkandırdın beni.sorma,elim kırılsın bir dahadokunursam güneşe.kılpayı kaçırılmış bir şeyinbıraktığı ardındaneyse oyum ben.yaralı serçe, benim için dua et:gök bir kayalık gibi şimdi üstümdedr. şükrü öncüoğlu'ndanüç ayda bir reçete.acıyan bir şeyim ben burdan çok uzaklardave koskocaman bir hansın sen uğraşma bu çocuklaçünkü nasıl bir şey biliyorum itin taştan korkmasıbir yastık arıyorum kuş seslerindenmühim değil sonrası.sorma,yangın sönseydi suyladenizler her akşam böyle yanmazdı.yakartop oynayan melekler gördüm güneşleve büyük çiftçiler gördüm dağları biçenyolundaydı herşey, ben bile yolundaydımamakıyıya vardığımdakendimi unuttuğumu anladımkarşı kıyıda.şiirler söyledim belki duyarsın diyeçığlığıydım içinde dilsiz bir şehzadeninsana seslendim durdum bu küçücük odadanacımı duy, sensin pusulam benimki dünyasilinmiş bir haritagibi yabancı bana.sorma,usulca uzandığındabir ceset oluyorsun öpüldükçe şımaran.
sözü yormayan adam.işte sende tanı istedim bu adamı ünzilem...
Cumartesi, Nisan 26, 2008
üç renkli tatlı (portakal ağacı sitesinden)
Malzemeler:
1 paket kakaolu toz puding (varsa çikolatalı ve vişne parçalı)
2 paket vanilyalı toz puding
3 su bardağı vişne suyu
1 litre süt
2 paket (yaklaşık 40 adet) pötibör bisküvi
üzerine hindistan cevizi, antep fıstığı
Hazırlanması:
Kakaolu pudingi yarım litre süt ile pişirin. Dikdörtgen borcamı sudan geçirin. Pudingi borcama yayın.
Tencerenizi sudan geçirip 1 paket vanilyalı pudingi vişne suyu ile pişirin. Pötibör bisküvileri borcamdaki kakaolu pudingin üzerine dizin. Bisküvilerin üzerine de vişneli pudingi yayın.
Aynı tencerede bu defa kalan vanilyalı pudingi yarım litre süt ile pişirin. Tekrar bisküvi dizip pudingi yayın. (Bendeki bisküviler ikinci kata yetmeyeceğinden kalan bisküvileri ezip toz haline getirdim ve vişneli pudingin üzerine serpiştirdim.)
Dilediğiniz gibi süsleyerek servis yapın.
Cuma, Nisan 25, 2008
pervinin doğum gününden bu resim.
Perşembe, Nisan 24, 2008
ismet özel sözüdür bu paylaştığım.
Çarşamba, Nisan 23, 2008
kardeşim zeliha için...
Salı, Nisan 22, 2008
Pazartesi, Nisan 21, 2008
pervin için yaptım:)
Pazar, Nisan 20, 2008
pervinin doğum günü
Cumartesi, Nisan 19, 2008
ara sıra tarık abiden eser bana yine.
Cuma, Nisan 18, 2008
kıskançlığım
Perşembe, Nisan 17, 2008
Çarşamba, Nisan 16, 2008
analiz
—Gerçekten harika bir hava var, insanın içi coşkuyla doluyor. (Canlı, iyimser.)
—Böyle havaları çok mu seversin? (Karşısındakiyle ilgilenen.)
—Hı hı. (Kontrollü ve ketum.)
—Haklısın, çok güzel, değil mi? (Uyumlu, paylaşımcı.)
—Esas üç gün önce çok daha güzeldi. (Geçmişte yaşayan.)
—Yaa, bu güzel havada eve tıkıldık işte. (Şikayetçi, karamsar.)*Bakın, bir tek cümleden ne kadar çok ipucu çıkartabiliyorsunuz. Yeter ki ona iyi bakın, dikkatli dinleyin ve ipuçlarını değerlendirin. Böylece yakışıklı prensi bulmak için yüzlerce kurbağayı öpmeniz gerekmez :)
Salı, Nisan 15, 2008
kızımdan ve bizden...
pazar günü biras şurup ve fitilin etkisiyle azaldıydı ateşi,hatta babam eyüpe götürdü bizi gezmeye(eşim haftasonu yoktu annemlerde kaldık bizde pervinle) güsel güsel dolaştık,sonra bize çok hoş bi konakta(halitpaşa konağında,buranın adını yazdım çünkü bende ösel bi yeri vardır:) öğle yemeği ısmarladı,yani ailecek (kardeşlerim annem ve babam)hep beraber uzun zamandır yapamadığımız bir şeydi,çok hoş bi gün oldu ama akşama doğru yine çıktı ateşi,helede gece bayağı yükseldi acile götürdük gece,sanırım nöbetçi doktor yeni mezun olmuştu biras tecrübesiz gibi geldi bana,(eli ayağına karışmış gibi deyimi varya onun gibi işte,)herneyse tahlil felan istedi ilk etaptabaşka bişii göremedi,kan alırlarken ne çok ağladı boncuğum varya gözlerinden yaşlar nasılda aktı ööle içim acıdı
sonra bi fitil verdi ağrı kesici,ama ben daha önce hiç fitili kendim yerleştirmemiştimki,mecbur kalınca onuda yaptım böölece(bi fasılda buna ağladı canım,bide idrar testi istedi ama bi saatden fazla bekledik yapmadı kızım çişisiniherneyse sabahki nöbet değişiminde 6:00 da bi başka doktor geldi biz tahlil sonuçlarını alana kadar,o doktor da muayene etti tekrar,bu muayene daha iyiydi sanki,kulaklarınada baktı,kulakları iltihap kapmış dedi,ilaçlar verdi,bide kan tahlilinde kansızlık varmış kızımda onun içinde bi 15 gün sonra tekrar gideceğiz doktora,neyse idrar tahliline gerek kalmadan nöbetçi eczaneden ilaçlarını alıp döndük eve,yorgunluktan ve ağlamaktan yorgun düşen kelebeğim uyuya kaldı arabada kollarımda,eve döndüğümüzde sabah 6:30 du.bi yarım saat kadar uyuya kalmışız bizde eşimle,sonra işe gitmek için çıktık yola(gece bi 3 saatlik uykuyla vede kızımı anneme bırakarak gittik)hala hafif hafif ateşi var,ama bence dişleride çıkacak sanki ondanda ateşi düşmüyo gibi ,allah herkese bizlerede kızımada şifalar versin inş,bizde son durumlar bööle işte,dua edin inş.
Pazartesi, Nisan 14, 2008
Pazar, Nisan 13, 2008
55 kelimeyle ünzilenin hayatı...
pencerenin köşesine yaslanmış dışarda yağmurun ıslattığı koşuşan insanları seyrediyordu...bir hüzün bulutu vardı yüreğinde kaç zamandır,tarif edemediği buğulu bi cam gibiydi kalbi,dokunsalar ağlayacaktı...
sonra durup düşündü...başını sokacak bir evi vardı,ailesi,eşi ve çocuklarıda...neydi onu böylesine inciten koca düğüm yüreğinde,adını koyamadığı bu şey gittikçe büyüyordu içinde,şimdilik bildiği tekşey buydu...
Cumartesi, Nisan 12, 2008
bide böyle bişey varmış :)
Kocadan Kocaya değişen cevaplar:
1) Ben geç geleceğim. Toplantım var Yoğurtsuz yiyin…
(laçkalaşmış koca)
2) Ben geç geleceğim Çok üzgünüm tühhhhhh Şimdi ıspanak da yoğurtsuz olmaz ki.. E yoğurt getireyim kapıdan bırakayım hemen döneyim toplantı bu kaçırsam olmaz Mazallah dağlara taşlara işten atılma sebebim olur.. sonra yoğurt dökecek ıspanak bile bulamayız …
(aldatan koca ya da eve gelmemek için bahane arayan koca ,ama bi yandan da vicdanı
sızlayan koca..)
3) Aradığınzı numaraya şu anda ulaşılamıyor........
(İşte bu aldatan koca)
4) Mendebur kadın ıspanağı aldın da yoğurdu niye almadın! ..
('kazma' tipi koca )
5) Igggghhhh yine mi ıspanak. Otlaya otlaya sığır olduk ..
('kalas' tipi koca)
6) Tamam alırım ..
(monotonlaşmış koca)
7) Tamam alırım başka bişey lazım mı? ..
( Normal koca)
8) Tamam hayatım alırım başka bi isteğin var mı?
( Olması gereken koca)
9) Amannn ıspanakla mı uğraştın? Yapmadıysan bırak ya dışardan söyleyelim ya da dışarda yiyelim
(Süper koca)
Cuma, Nisan 11, 2008
DOSTLUK İPİ
elektrik Sobasını açık unutmuş ve çıkan yangın onun felaketi olmuş.Artık Ne bir işi varmış ne de parası.Günler boyu iş aramış ama bulamamış.Yük taşımış,Bulaşıkçılık yapmış, yine de Evinin Kirasını ödeyecek kadar para Kazanamamış.Sonunda ev sahibinin de sabrı taşınca, küçük bir Bavula sığan eşyalarıyla sokakta bulmuş kendini. Mevsim kış, hava ayaz olsa da genç adamın köşedeki Parktan başka gidecek yeri yokmuş.
Bir sabah iş arayacak derman bulamamış bacaklarında.Açlıktan ve soğuktan bitkin bir şekilde bankta Otururken, kocaman bir araba yanaşmış kaldırıma.Arka kapıyı açmaya çalışan Şoförü kızgınlıkla yana itmiş arabadan inen yaşlı adam,Yalnız bırakın Beni, parkta dolaşırsam belki sinirim geçer'diye söylenmiş.Zengin bir işadamı olduğu her halinden belli olan ihtiyar, birkaç Adım attıktan sonra bankta titreyen terziyi görmüş.Terzi, adamın üzerindeki paltoya bakıyormuş dikkatle.
Birden siniri Geçiveren ihtiyar,'Zavallı adamcağız kim bilir nasıl üşüyordur,Ona nasıl yardım etsem acaba?'diye düşünmeye başlamış.Oysa terzinin düşlediği paltonun sıcaklığı değilmiş.O, çok kalın Ve kaliteli bir kumaştan üretilen bu paltonun sahibine hiç de Yakışmadığını ve onun vücuduna uygun şekilde dikilmediğini düşünüyormuş.Yaşlı işadamı terzinin yanına yaklaşıp,Ne o evlat, bu ayazda parkta Donmuşsun. İstersen paltomu sana verebilirim'deyince, 'Hayır, teşekkür ederim. Ben sadece bu paltonun size göre olmadığını Düşünüyordum. Kumaşı fazla kalın ve sizi olduğunuzdan şişman göstermiş'Diye yanıt vermiş terzi,Yaşlı adam bu cevabı alınca hayli şaşırmış.
Çünkü o da üzerindeki Paltoya onca para ödediği halde Kendisine bir türlü yakıştıramıyormuş.'Soğuktan titrerken nasıl böyle bir şeye dikkat edebiliyorsun?' Diye soran yaşlı adam,'Ben terziyim' yanıtını alınca'Benimle Gel, hayat hikâyeni yolda anlatırsın' diyerek arabaya bindirmiş.Bizim terziyi. Bu karşılaşma, terzinin hayatındaki dönüm noktası olmuş.Böyle yetenekli bir insanın işsiz ve evsiz kalmasına çok üzülen
İyiliksever yaşlı adam, terziye bir dükkân açmasına yetecek kadar para Vermiş. Bunun karşılığında tek istediği kendi
giysilerini bu genç adamın Dikmesiymiş.Terzi yeniden bir işe hem de kendi işine başlamanın heyecanıyla deliler
Gibi çalışmaya başlamış. Bu arada yaşlı işadamı da desteğini esirgemiyor,Onu kendi çevresinden zengin kişilerle
tanıştırarak yeni siparişler Almasını sağlıyormuş.Küçük dükkân önce kocaman bir modaevine dönüşmüş,onra da pek çok ünlü
Marka için üretim yapmaya başlamış. Terzi artık 'ünlü işadamı'
diye anılır olmuş.Bir gün ihtiyar adam onu ziyarete gitmiş.
Terzi çok büyük bir iş Bağlantısı yapmak üzere yurt dışına gidecekmiş ve uçağa yetişmesine Az bir zaman varmış.Biraz sohbet ettikten sonra Yaşlı adam birden fenalaşmış, kalp krizi geçiriyormuş.Hemen bir Ambulans çağırılarak hastaneye kaldırılmış.yeni işadamımız ise büyük işi kaçırmak istemediği
İçin uçağa yetişmiş.Yaşlı adam krizi atlatmış ve uzun sure hastanede yatmış,bir yandan da Sadece bir kez telefon ederek
durumunu soran terziyi bekliyormuş.Fakat terzi daha çok para kazanmak için oradan oraya koştururken bir türlü yaşlı adamı ziyarete gidememiş.Aradan o kadar uzun bir süre geçmiş ki bu sefer de utancından yaşlı adamın Kapısını çalamaz olmuş. Bir süre sonra terzinin işleri yolunda gitmemeye başlamış.Fabrikalarını kapatmak zorunda kalmış ve elinde kala kala yine küçücük bir dükkân kalmış.Utana sıkıla yaşlı adama koşmuş hemen nerede hata yaptığını sormak için.Son derece kırgın olan ihtiyar yine de onu kabul etmiş ama anlatacağı öyküyü dinledikten sonra hemen çıkıp gitmesini istemiş.Ve başlamış anlatmaya:'Bir zamanlar fakir bir oduncu varmış.Ormandaki bir kulübede Yaşar ve odun keserek hayatını kazanırmış.Bir gün kulübesinde Yangın çıkmış ve bu yangın bütün ormanı kül etmiş.O çevrede kimse ona güvenip iş vermeyince, çıkınını alan oduncu,eşeğine binip yola koyulmuş.
Ağaçların arasında yürürken birinin kendisine seslendiğini duymuş.Başını kaldırınca konuşanın bir bülbül olduğunu görmüş.Bülbül ona'Senin haline çok üzüldüm, şimdi öyle
Bir büyü yapacağım ki eşeğin çok güzel şarkı söylemeye Başlayacak, sen de onunla gösteriler yapıp çok para kazanacaksın' Demiş. Gerçekten de eşek birbirinden güzel şarkılar söylemeye Başlamış.Oduncu o şehir senin bu kasaba benim dolaşıp eşeğine şarkı söyletiyor ve herkes onları izlemek için birbiriyle yarışıyormuş.Oduncu ve şarkı söyleyen eşeği bütün ülkede ünlenmişler. Bir gün Yine bir gösteriye yetişmek için koştururlarken, bülbülün yardım İsteyen sesini duymuş oduncu.Bir kedi bülbülü yakalamış ve yemek Üzereymiş. Şöyle bir duraklamış ama gösteriye gitmemeyi, onca Parayı kaçırmayı gözü yememiş, arkasına bakmadan kaçmış oradan. Gösteri
başladığında ise eşeği her zamanki gibi güzel şarkılar söylemek yerine Sadece bir eşeğin çıkarabileceği sesleri çıkarmış.
Oduncu kendisini şarlatanlıkla suçlayan izleyicilerin elinden
Canını zor kurtarmış.İşte o zaman bülbül ölünce büyünün bozulduğunu anlamış.Ben de senin bülbülündüm ve sen beni öldürdün,büyü de o yüzden Bozuldu. Keşke güzel giysiler dikerken dostluk ipliğini Koparmasaydın...'
Öyküyü dinleyince hemen çıkıp gitmiş terzi,çünkü söyleyecek bir Sözü yokmuş...
DOSTLUK İPLERİNİZİ
KOPARMAMANIZ DİLEĞİYLE.......
Perşembe, Nisan 10, 2008
namaz!
I do Love ALLAH .
HE is my source of existence and Savior.He keeps me functioning each and every day. Without Him, I will be nothing.Of all the free gifts we may receive, Prayer is the very best one.... There are no costs, but wonderful rewards...
ama yok, nasil olur sen olu veya deli degilsin, ustelik kocaman adamsin ve insansin, Allah korusun kafirde degilsin. demek ki namazdan kurtulamazsin. .........
- oyle bir namaz kilacaksin ki Mevlana'ca:Namaza tekbirle girmek,'ilahi,biz Senin huzurunda kurban olduk !' demektir. Tekbir getirerek kurban kesildi gibi, tekbirle namaza baslamak da, 'Allah 'im canimiz Sana feda olsun!' anlamindadir. Namazda kiyama durmak, Allah 'in huzurunda kiyametteki muhasebeyi hatirlatir. Kul, biraz sonraki hakkiyla yerine getiremedigi kullundan ve isledgi gunahlardan dolayi, utancindan ayakta durmaya dermani kalmaz, rukuya egilir. Basi rukuda iken'Hakk'in suallerine cevap ver' diye ilahi ferman gelir. Kul, rukudan basini mahcup olarak kaldirir. Ayakta duramaz, yuzustu secdeye kapanir.Tekrar ona,'Secdeden basini kaldir! Yapmis olduklarindan haber ver' diye ferman gelir. O, yine mahcup bir halde basini kaldirsa da, tekrar yuz ustu kapanir. var misin boyle namaz kilmaya?
veysel karani gibi geceleri gunduzleri namazla gecirmeye var misin? Oyle guzel bir namaz kilarmis ki mubarek bir geceyi sadece kiyamda, bir gece sadece rukuda, bir gece sadece secdede gecirirmis... Hz. Ali gibi, savasta yedigi okun acisindan cikaramiyorlar, ancak Hz. Ali namaza durunca cikariyorlar hem de kili bile kipirdamiyor, soranlara da 'biz namaz kilarken can kusumuzu saliveririz' demis, var misin boyle namaz kilmaya?, Hz.Rabia gibi, gozlerinde yas kalmayincaya kadar namaz da aglamaya var misin?ve O GuZELLER GuZELi Peygamberimiz, namazi en guzel kilan O kimse onun gibi Kilamazdi, varmisin onun ummeti olarak namaz kilmaya?
hadi ey kalbim durma artik tovbe et ve Yaradanina en guzel hamdini sun, temizle kalbini pislikten, dunyaliktan ve kula yakisir bir seklide MEVLA'ya yaklas...hadi be ruhum hadi be kalbim uymayin siz o nefsime o hep konusur ve sizi kotuye goturur, siz ondan guclusunuz, siz ona hukmedersiniz hadi kirin onun gucunu biliyorum yapacaksin sen bunu hadi o zaman bak Bilal-i Habesi ezani okumaya basladi
Oyle bir namaz kilacaksin ki ezani okuyan Bilal-i Habesi olacak, namaz kildigin yer Mescid-i Haram(KABE) olacak ve imamin Hz. Muhammet Mustafa olacak ve Hz. ebubekir, Hz. Omer, Hz.Osman, Hz.Ali ve sahabeyle birlikte namaza duracaksin... . oyle bir namaz kilacaksin ki, sirat koprusunun uzerinde olacaksin asagisi cehennem ve karsisinda YuCELER YuCEsi Allah TEALA ve meleklerle saf tutarak...
haydi simdi namaz zamani, haydi simdi kurtulus zamani...önünde bunlar var....her isteğinin gercekleşecegi sonsuz yaşam yurdu cennet var..........
KURTAR KENDiNi...
Çarşamba, Nisan 09, 2008
ağzın tat görmesin hayat...
akşamda öylesine küstüm ki eşime gülleri bir hışımla mutfaktaki çöpe bıraktım,ne garip şu dünya dedikleri bir an sonrasını kestiremiyor insan,biri çıkıp deseydiki o gülleri heyecanla alırken nefretle bikaç saat sonra çöpe koyacağımı inanmazdım vede ihitimal bile vermezdim ünzile,inan ihtimal bile vermezdim,
bazen ne düşünüyorum biliyormusun,evliliğin yürümesi için kadının çok fazla fedakar olması gerektiğini öğrendiğimi farkediyorum yaşadıkça,ve annemin babamdan gizli neden üç beş lira kenarda köşede sakladığını,ve neden biçok konuda babama muhalefet cümleler kurupta onu incittiğine üzülmeyişini,evet arkadaşım yaşadıkça bende öğreniyorum,
bide ben aradığımda dostum olduğunu hatırlayanlarım var hayatta,ben sorduğumda beni özleyen seni seviyorum dostum dediğimde taraflarından sevildiğimi öğrendiklerim,ah nasıl acıyor içim bir bilsen ünzile,insanın bazı zamanlarda başını yaslıycağı bi omzu bile kalmıyormuş hayatta,ellerimi acıtan dikenler meğer ne hafif kalıyormuş içimi acıtan bu koca yalnızlık ikliminin dikenleri yanında...
nekadar yalnızım meğer koca bi kalabalığın ortasında,herşey yolunda gibi ama yanlış bi yolda,mutsuzum ünzile kaç vakittir şöyle içten bi kahkahaya hasretim yüreğimde inan,işte böyle ünzile hayat acımıyor ama ne çok acıtıyor canını yaşarken...
Salı, Nisan 08, 2008
iyi düşünün mutlu yaşayın
Gerçekten de öyleydi. Bu kişiler herkesin yaşayabileceği olayları, olabilecek en kötü şekilde değerlendiriyor ve kendi kendilerine azap çektiriyorlardı aslında.Güzel, sevindirici bir olay yaşadıklarında dahi olabildiğince olumsuz yönlerini görüyor yada “bekleyelim bakalım, mutlaka altından bir terslik çıkar” diye mutluluğu erteliyorlardı. Ve hep yakınıyorlardı: “Hiç gün görmedim, hep darbe yedim”.O arada yay burcu ile ilgili bir tarifi hatırladım: “Tipik yay insanı hem iyimser hem de şanslıdır”. Bir de oğlak burcu tarifi geldi aklıma: “Karamsar olurlar, pek de şanslı değillerdir. Başarıları hep uzun zahmetlerden, sıkıntılardan sonra gelir”. Astroloji bir yana, acaba iyimserlikle şanslı olmak, karamsarlıkla da şanssızlık arasında bir bağ olabilir miydi?Hayalen bir deney yaptım. 2 kişi seçtim. Bay iyimser ve bay kötümser. Bir firmada işe girmek için başvurmuşlardı. Bay iyimser çok keyifliydi. “Bu iş tam bana göre, kesin alırlar beni, beklediğim fırsat bu, kendimi hemen gösterir, kısa zamanda yükselirim”. Bay kötümser ise çok farklı bir havadaydı. “Yok canım, bu işe beni almazlar, niye beni seçsinler ki, zaten işe alsalar da mutlaka bir problem çıkar, beni beğenmez, huzurumu kaçırırlar.”Sonuçta ne olacağı o kadar belliydi ki, hayalî deneyim çok kısa sürdü. Bay iyimser işe alınacak, kısa sürede yükselecek, aynı yeteneklere sahip olduğu halde bay kötümser ise, işe alınsa bile ilk terslikte “biliyordum zaten” diye pes edip istifa edecek, hayat boyu meslekî ve sosyal sıkıntılar çekecek ve “kötü kaderine” yanacaktı: “Benim işlerim hep ters gider”.Evet işin püf noktası buydu. Çoğu insanın depresyonunun sebebi de bu olmalıydı: Olayları çarpıtarak yorumlamak, herşeyi “kara bir gözlükten” görmek, olumsuz beklentiler içinde olmak ve moralini bozup kötü olayları da bir anlamda davet etmek. Ve o sıralarda öğrendim ki zaten bu bakış açısı “depresyonun kognitif teorisi” adıyla formüle edilmişti ve kullanılıyordu bile. En “moda” ve etkili psikoterapi yöntemi, kognitif terapiydi zaten.Kişinin kendisi ile, çevresi ile, geleceği ile ilgili karamsar yorumları, mantıksız genellemeleri, kötü beklentileri, otomatikleşmiş olumsuz düşünceleri fark edilmeli ve iradî olarak değiştirilmeliydi.Aslında bu formülasyonu Kur’an tefsirlerinde de pek üzerinde durmadan okuyorduk yıllardır. ‘Sekizinci Söz’de bir bahçeye giren iki kardeşin kıyaslamasında geçtiği gibi, “Güzel gören güzel düşünür, güzel düşünen hayatından lezzet alır; Fena düşünen fena hülyalar görür, hayatın lezzetini kaçırır”dı.Evet, bu dünya cennet değil, ama cehennem de değil. Evet, insanlar melek değiller ama şeytan da değiller. Herşeyin ya beyaz ya siyah olması da gerekmiyor zaten. Gri tonları da var, unutmayın. Burası cennet olmadığına göre çirkin, üzücü şeyler olacak muhakkak. Ama güzel şeyleri görüp moralimizi yüksek tutalım ki daha güzellerini de bulabilelim. Ve biz, insan olduğumuza, melek olmadığımıza göre mutlaka hatalarımız, eksiklerimiz olacak. Ama en günahkâr insanların bile birçok faziletleri, yetenekleri vardır mutlaka. Onları da görmeye çalışmalıyız (gerek kendimizde, gerek başkalarında).Az gayret edin; zihninizle, nefsinizle bir tür mücahede öneriyorum.Aklınıza geldiği gibi değil, olması gerektiği gibi düşünmelisiniz. Aklınıza otomatik olarak gelen karamsar yorumları denetlemelisiniz. Eldeki veriler bu kadar karamsar olmayı destekliyor mu, yoksa bütünün küçük bir parçasına takılıp, sonra onu genelleyip yanlış sonuçlara mı varıyorum diye kendi kendinizi sorgulamalısınız.İsterseniz, (dindar bir insan olduğunuza göre) şu şekilde de uygulayabilirsiniz bunu: Acaba Peygamberimiz (asm) olsaydı nasıl düşünürdü?Böyle kara kara yorumlar yapıp moralini mi bozardı, yoksa olayların iyi yönlerini görüp şükür mü ederdi?Size bir ipucu olarak şu hadisi hatırlatmak isterim: Peygamberimiz (asm) bir gün Medine civarında ashabı ile gezerken, çöplükte kokmuş bir köpek leşine rastlarlar. Ashab, “ne kötü çürümüş, fena kokuyor...” vs. derken Peygamberimiz (asm) “dişlerine bakın, ne güzeldir” buyurmuş.Sonuç olarak derim: Yeise, depresyona düşmemek için sadece davranışlarımızı değil, düşüncelerimizi de sünnete uydurmamız lazım. İşte o zaman hayatın güzel yönlerini görüp lezzetli bir ömür geçirebiliriz.
Pazartesi, Nisan 07, 2008
bir taziye gidenin ardından...
içimde gizliden gizliye dertleşme isteği var,ama bedenim biras yorgun sanırım,mevsimsel hastalıklar var üzerimde..
neleri yazsam gönlümün teline dokunan yada nereden başlasam derken,ayşe teyzeyle ilgili haftasonu yaşadıklarım geldi aklıma,
biliyorsun geçen cumartesi ameliyatı için geçmiş olsuna gittiydik ona,bu hafta sonuda başın sağolsuna gittik,eşi vefat etti,
ölüm;nedense insan bu kaçınılmaz gerçeği biliyorda yakınlarına ve kendine uzakmış gibi hissediyor sanırım onu farkettim düşününce,bide dün eşimle konuşuyorduk bana dediki acaba hangimiz önce öleceğiz,düşündümde Allah hayırlı bir ömür vede hayırlı ölümler nasip etsin inş. bizlere,şimdilik daha yazamıycağım sana işyerindeyim ve uzun uzadıya muhabbet etmeye fırsatım olmuyor ,