Salı, Mart 31, 2009

sağlıklı beslenme programım.

az buçuk kenarından bahsettiğim bir konu vardı iki ay kadar önce.evet sağlıklı bir kiloya inmek için gittiğim diyetisyen ve kilolarım.biras bu konu hakkında yazmak istiyorum bu akşam.aslında daha erken biliyorum uzun bir yolu yarılayamadım bile ama içimden bu sürece dair bir yazı paylaşmak geldi.belki bu diyete başlarken kulağıma küpe olsun dediğim ufak kriterler sizlerinde işine yarar:)
unutmadan şunlarıda yazayım;iki ay 11 gün oldu diyete başlayalı,ve toplam bu sire içerisinde 11 kilo 200 gr.verdim.iki haftada bir kontrole gidiyorum,ve yemem gerekenlerin listesini değiştiriyor,bu kiloyu hareketsiz bir yaşamla verdim,yani sabah ve akşam işe arabayla gidiyorum ve bütün gün bilgisayar başında oturuyorum.bu nedenle tedirgindim başlarda veremiycem diye,ama şükür iyi gidiyor,maşallahda diyimde:)ama samimiyetle söyleyebilirimki,hiç diyetimi aksatmadım,iradem çok zayıftır ama Allahın izniyle bir karar verdim ve bunu başarmalıyım diye beynimde bitirdim olayı diye düşünüyorum.lafı fazla uzatmadan ipuçlarına geçiyim:
**
1. Eliniz abur cubura değil, suya uzansın. İştahınızı yatıştırmanın eldeki en ucuz, en emniyetli yolu bu…(günde bir bardak suyu zor içerdim,şimdi iki litre su tüketiyorum)
2. Dolapları boş tutun. Hem paradan hem de sizi caydıracak şeylerden tasarruf edersiniz. Etrafınızdaki yiyecek çeşitlerini azaltmanız sizi gereksiz yere atıştırmaktan alıkoyacak.(evdeki tüm abur cuburları çocuklara dağıttım)
3. İlham verici bir şeyler yapın. Kilo verdiğinizde giymekten büyük keyif alacağınız bir elbiseyi buzdolabınızın kapağına yapıştırarak kendinizi teşvik edebilirsiniz.(kendime 4 beden küçük iki gömlek aldım,arada çıkarıp bakıyorum:)
4. Baharatları dilediğiniz gibi kullanın. Araştırmalara göre, zencefil, kırmızıbiber, pul biber gibi baharatlar ve bunlarla yapılan soslar vücudunuzun yağ yakma kabiliyetini %25 oranında artırabilir.(baharata bayılıyorum,sık kullanırım)
5. Kilo vermek için uyuyun. Uykunuzu yeteri kadar almanız, daha fazla enerji elde etmek için yemek yemenizi engeller. Yapılan son bir araştırmaya göre, yeterince uyuyan bir kadının metabolizması yüzde 40 oranında artıyor.(düzenli uykuda çok önemli,ne az nede fazla)
6. Gece mutfak seferlerine bir son verin. Araştırmacılar karanlık odaların ve gecenin karanlığının bizi daha fazla yemeye sevk ettiğini belirtiyorlar. Yataya bir saat erken girmeyi deneyin. Evinizde daha neşeli, parlak ışıklara yer verin, hem daha mutlu olacak hem de daha az atıştıracaksınız.
7. Kahvaltıyı kesinlikle sektirmeyin. Gün için gereken enerji yakıtınızı almanızı ve öğle yemeğinde kendinizi daha az aç hissetmenizi sağlar.(kesinlikle doğru arkadaşlar,kesinlikle öğün atlamayın)
8. İçinizden çılgınca yemek yemek geliyorsa, size kendinizi iyi hissettiren müzikler dinleyin. Araştırmacılar müziğin beyindeki, en sevilen yiyeceği yemenin etkilediği merkezi harekete geçirdiğini belirtiyorlar.(bunu denedim işe yarıyor:)
9. Yeşil çay için. İsviçre Üniversitesi’nde yürütülen bir araştırmanın sonuçlarına göre, yeşil çay içmek vücudun yaktığı kalori miktarını artırıyor. Günde üç fincan içmeye çalışın.(ben sabah kahvaltı ve saat 4 te içiyorum)
10. Yediğiniz şeye yoğunlaşın. TV izlerken, bir şeyler okurken, ders çalışırken ya da e-mail’lerinizi yanıtlarken yiyecekleri gözden uzak tutun.(yemek yerken yemeğinie bakarak,ona odaklanın ve ağır yiyin)
11. Dışarı çıkın. Günde en az yirmi dakikayı dışarıda oturarak ya da yürüyerek geçirin. Güneş ışığı içinizdeki yeme istediğini kontrol etmenize yardımcı olur.(ben mutlu olduğumda hiç yemek aramam mesela,güneş mutlu ediyor insanı gerçektende dimi ama:)
son bir not:
Diyette olduğunuzu düşünmeyin. Kalorileri ve diyet yemeklerini düşünmekten çok, beslenme biçiminizde yapmakta olduğunuz hataları ve size kilo aldıran suçluları tespit etmeye çalışın. Sürekli diyette olduğunuzu düşünmek, yemeğe karşı kuşkucu olmanıza, yeme atakları geliştirmenize ve erken havlu atmanıza neden olabilir.
daha 25 kilo var vereceğim,hayırlı ve sağlıklı bir şekilde gidecek onlarda inş.selam ve dua ile,herkeslere hayırlı akşamlar,eve gitme vaktim geldi benim:)

Pazartesi, Mart 30, 2009

PENCERELERİMİZ.

Genc bir cift, yeni bir mahalledeki yeni evlerine
tasinmislar. Sabah kahvalti yaparlarken, komsu da camasirlari asiyormus.
Kadin kocasina ' Bak, camasirlari yeterince temiz degil, camasir yikamayi
bilmiyor, belki de dogru sabunu kullanmiyor.' demis. Kocasi ona bakmis,
hicbir sey soylememis, kahvaltisina devam etmis.

Kadin, komsusunun camasir astigini gordugu her sabah
ayni yorumu yapmaya devam etmis.

Bir ay kadar sonra, bir sabah, komsusunun
camasirlarinin tertemiz oldugunu goren kadin cok sasirmis 'Bak' demis
kocasina ' Camasir yikamayi ogrendi sonunda, merak ediyorum, kim ogretti
acaba ?'

'Ben bu sabah biraz erken kalkip penceremizi sildim'
diye cevap vermis kocasi.

Hayatta da boyle degil midir ?

Baskalarini izlerken gorduklerimiz, baktigimiz
pencerenin ne kadar temiz olduguna baglidir. Birini elestirmeden ve hemen
yargilamadan once zihin durumumuza bakmak ve 'iyi' olani gormeye hazir olup
olmadigimizi farketmek guzel bir fikir olabilir ...

Pencerelerimizi temiz tutabilmek dileğiyle...

yerel seçimler 2009

bir seçimi daha hayırlısıyla geride bıraktık 29 mart pazar günü,sonuçlar benim için sürprizdi diyemem,hatta beklediğim bir neticeydi,ki aslında herkesin başını ellerinin arasına alıp düşünmesi adına bir sonuç gibi geldi bana,bir yorum sahibi şöyle yazmıştı haber sitesine
"UYARI
Bu seçimlerin en açık sonucu bence;

Başbakanın "yaptığım her şey, söylediğim her söz doğrudur" anlayışı ile üslubuna eleştiri,

Muhalefete, "bu kadar kriz ortamında bile sizde hala bir ışık göremiyorum ve size güvenmiyorum" cevabıdır.

Yani bu seçimin kaybedeni var kazananı YOK'tur..."

sanırım fazlada bişey demeye gerek yok,hepimize ve ülkemize hayırlı olsun bu seçimlerde..

Perşembe, Mart 26, 2009

KORKUNÇ DETAY

BBP lideri Muhsin Yazıcıoğlu'nun helikopteri düştü biliyorsunuz,nette haberlerden çıkıcak bir son dakika ümidini okuyabilmek için pek iş de yapamadım bugün,haberlerde gezerken samanyolu haber.com'un bir başlık altındaki haberi ilindi gözüme,burda biyerlerde kayıtlu klasın istedim ve ekliyorum,ve inş.bu haberdeki gibi bir komploya gitmemiştir diyorum muhsin bey için,,
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'nca yürütülen Ergenekon davasının 2. iddianamesinde, muvazzaf olduğu dönemde Jandarma Genel Komutanlığı İstihbarat Başkanlığı Teknik İstihbarat Daire Başkanı olarak görev yapan şüpheli Hasan Atilla Uğur'un yaptığı görüşmelerde suikast yöntemleri ile ilgili ilginç bir konuşma yer alıyor.

25.04.2008 tarihinde saat 20.14'de Eyüp ile yaptığı görüşmede H.A.Uğur'un "(Uydu kanalıyla istedikleri yerde istedikleri aracı bak bu yolda giden araç ta olabilir, kaza yaptırabiliyorlar, uçağı düşüttürebiliyiorlar, gemiyi batırttırabiliyorlar, bu çok özel bir Yahudi Grubun elinde evet ) Alo", "E anladım şey yapmayın yani kusura bakmayın biz de o şekilde oturmak zorunda kaldık, yanlış anlaşılmasın Savcıda" dediği belirtiliyor.

Salı, Mart 24, 2009

bir şurup şişesi yetti bir dünya mutluluğuma.

sevildiğini iliklerine kadar hissetmek,
tarifsiz haz yağmurları altında sırılsıklam olana dek ıslanmak gibi bişey,
sana bu anlatılmaz yaşanır vakayı anlatma çabasına giremeyeceğim hiç,
sevgili ben,kusura bakma,
ama mutluluğuma ortak olasın diyede demeden geçemeyeceğim,
bu sabah her bir hücreme kadar hissettim sevildiğimi,
masanın üstünde duran şurup şişesine bakarken...
(z.melike)
..
son günlerde o kadar çok öksürüyorumki,kronik alerjik gibi bişey sanırım yani hiç bitmiycekmiş gibi,,dün gece uyurkende böyle öksürünce,eşim dayanamamış kalkmış sessizce yanımdan ve gece 3,5 ta nöbetçi eczane bulmuş ve biten ilacımı almış gelmiş,o kadar duygulandımki,yani bana milyon kere seni seviyorum dese bu kadar derinden hissedebilirmiydim,yada bu kadar tarifsiz mutlu edermiydi beni bilmiyorum,canım eşim,derdimle dertlenenim,Allah senden razı olsun iki dünyadada,
seni seviyorum,,

Pazartesi, Mart 23, 2009

evliliklerimize dair 2


(evlilik hayatlarımızın cennetin bir numunesi olabilmesi adına hadislerde verilmiş bu güsel müjdeleri sizlerle paylaşmak istedim bikez daha,onun rızası istikametinde yaşayabilmek duasıyla,,

Birazdan Yıldırımlar Düşecek Kentin Sokaklarına

Afrika’nın bir bölümünde yaşayan kaplanlar arasında ilginç bir dayanışma örneği sergilenir. Güçlü yağmurlar beraberinde korkunç yıldırımlar taşırlar buralara. Adeta gökyüzünü yırtan yıldırımlar, yeryüzüne büyük bir gürültü ile inerler. Tarihin içinde tanrıların kavgası ya da öfkesiyle anılır Yıldırımlar. Sahici bir öfkenin yansımasına benzer gerçektende.

İlginç olan bu şiddetli yağmurlar yağarken kaplanların birlikte gerçekleştirdikleri bir olaydır. Yoğun yağmurlar sırasında kaplanlar açık alanlara çıkarlar. Kısmen yıldırımlara karşı korunaklı açık alanlar. Çünkü ağaçların üzerine yıldırım düşmesi olasılığı fazladır. Büyük orman yangınlarına da neden olabilir bu yıldırım düşmeleri.

Açık alana toplanan kaplanlar yere uzanırlar.

Gurup halinde yere uzanan kaplanlar kafalarını birbirlerinin kafalarına yaslarlar.

Tek bir şey yüzünden!

Eğer birinin üzerine yıldırım düşerse, diğerleri de onunla birlikte ölür. Yan yana, göğüs göğse, kafa kafaya duran kaplanlar böylece ölüme birlikte gitme yemini ederler.

Birisi öldüğü anda diğerleri de ölsün diye.

Birbirlerine sahip çıkmak adına.

Dost olduklarını ispatlamak için.

Ölümü birlikte karşılayarak birlikte olmanın en onurlu yüzünü taşırlar. Kimse ihanet etmeden ve bir an olsun oradan kalkmayı düşünmeden öylece beklerler muhtemel bir ölümü.

Dostluğun ölümcül fedakarlığını paylaşırlar.

Kimi zaman kentin için de böyle gurupların içinde olduğunuzu düşünürsünüz. Omuz omuza bir yaşam paylaşımında bulunduğunuzu. Statüler önemli olmaksızın yan yana uzanmış insanlar olabileceğinizi düşünürken çıldırtıcı bir şüphenin esiri olursunuz. “Acaba kalkarlar mı birden?” Yıldırım düştüğü anda kalkabileceklerinin korkusu sarar bütün benliğinizi.

Güvenemezsiniz.

Herkes birbirinin yüzüne şüpheyle bakar.

Kent, yıldırım düştüğünde yalnız, kalanların acı hikayeleriyle doludur. Her sokağında, tek başına ölenlerin hazin izleri vardır kentin. Emeğini, geleceğini, gülümsemelerini paylaşan insanların, müthiş bir gürültüyle üzerlerine düşen yıldırımların altında, hiç ummadıkları bir anda tek başına kalmanın çaresizliği okunur yüzlerden. Asıl soru sona kalanın kim olacağı sorusudur.

Kimin hangi mazeretle kalkacağı…

Ya da kimin yakın durduğu halde, diğerlerine temas etmediği….

Bu yüzden kentin düşüş hikâyelerinde trajik bir yalnızlık vardır. Korkunun ve çıkarların, her şeye rağmen yaşamı kutsamanın verdiği bir ihanet duygusu.

Her şey rağmen, onursuz da olsa, yaşamı kutsamanın tiksindiren yüzleri.

Şimdi böyle bir tedirginlik duygusu taşıyorum kendi içimde. Kimseden emin olamıyorum sırf bu yüzden. Dahası gök gürültüleri duyulduğunda orada olabileceğimden bile kuşkuluyum.

Bu …. kuşkular tek tek tüketiyor hepimizi
Yağmur yağıyor…
Gök gürlüyor…
Birazdan yıldırımlar düşecek kentin sokaklarına…
(Tarık Tufan)

kendimce birikenler.

..bu blog sayfamı açtığım ilk zamanlarda sadece kendim okuyabiliyordum ,eski yazılarıma biras göz attımda şimdi,sanki paylaşıma açtıkça daha zor kendimi ifade eder olmuşum,yada acaba yanlış bi ifade varmı,yada (görümcem ve eşimde okuduğu için)beni yanlış anlarlarmı gibi farkında olmadan bir gerginlik içine girmişim,belki karakter olarak kendimi ve hissettiklerimi kolay kelimelere dökebilen biri olamayışımında etkisi vardır kimbilir,şimdi bunu farkedince birden,şaşırdım biras diyebilirim,,
..bikaç gündür,boğazım iltihaplanmış, ağrıyor ve kronik bi öksürük yapıştı üstüne birde,grip belirtileri ve halsizlikte var,hal böyle olunca kendimi kaldırasım gelmiyor uzandığım yerden,dün de haddinden fazla yoruldum,ve bugün pazartesi işyerindeyim,dayak yemiş gibiyim,her tarafım kırık dökük,Allah şifa versin herkeslere,banada,,
..haftasonu uzunca bir süredir durumuna üzüldüğüm bir akramla ilgili dahada üzücü gelişmelerin haberini öğrendim,belki buda bikez daha sıkıştırdı yüreğimi,meseleyi kısaca izah etmem gerekirse,eşinin banka kredisi çekip ödeyemeyişinin üzerine,borç batağının içindeler,üstelik birçok kişinin yardımlarıda faiz olup gitti,şimdi zaten kira olan evini boşaltıyor,teyzemin kızı bir kızınıda alıp adapazarına teyzemin evine gidecek,kocası ise şimdilik işsiz,ortadoğuya çalışmaya gidecem felan diyomuş,bir yuva daha darmadağın oluyor banka kredisi sebebine(Rabbim bizleri ve tüm herkesleri korusun tüm kötülüklerden ve banka kredilerinden:(
..eltimin ailesinin parasal problemleri için kaynıma yükleniyorlarmış sanırım,sen para ver bize gibisine,onada ayrıca üzüldüm,kayınvalidem sakın kredi felan çekme demiş,çekerse oda toplayamaz kendini bunu bilir bunu söylerim,üstelik yapılan haksızlığada kızdım doğrusu,eltimler on kardeşler,eğer bi sıkıntı varsa herkes elini taşın altına koymalı,ve bikez daha düşünmeli,sadece bir kişiye yüklenmenin ve onu maddi manevi üzmenin hiç gereği olmasa gerek,neyse meseleyi burda daha uzun uzadıya yazacak diilim ama bu üzüldüğüm konuyuda yazmak istedim kabacada olsa,
..kızım pervin artık sağını solunu ayırt edebiliyor,bunuda tarihe not düşmek isterim,bide istemediği bişey dendiğinde omuz çekerek manane demesi var tatlı cadımın görülmeye değer,maaşallah:)
..son bir not; dün akşam üzeri kardeşlerimle mağazaların olduğu caddede yürüdük biras,yolda biri omzuma dokundu,adımı ve soyadımı söyleyerek sen "o"kişisin dimi dedi,ben şaşırarak birasda simasını hatırlayarak evet dedim,meğer hatun kişi benim ortaokul arkadaşımdı,eşi ve iki yaşlarındaki çocuğu yanındaydı,ikinci bebeğine hamileymiş birde,zaman ne çok değiştiriyor insanları ve ne çabuk geçiyor ömürler bikez daha anladım...

Pazar, Mart 22, 2009

Gelecegin Suclusunu Yetistirmenin en basit kuralları.


*- Daha kucukken cocuga istedigi herseyi vermeye baslayin! Bu sekilde o, herkesin onun gecimini saglamak zorunda olduguna inanacaktir.

*-Kotu sozler soyledigi zaman gulun! Boylece o kendisinin akilli olduguna inanacaktir.

*-Ona dusunmeyi ve beynini kullanmayi hic ogretmeyin! 21 yasina gelince kendi kararlarini, kendisi versin diye bekleyin!

*-Yerde biraktigi herseyi kaldirin; kitaplarini, ayakkabilarini, kiyafetlerini, onun icin herseyi siz yapin ki; o butun sorumluluklarini baskalarina yuklemeye alissin!

*-Onun gozunun onunde sIk sIk kavga edin ki; bu sayede aile bir gun parcalanirsa cok fazla uzulmesin.

*-Ona istedigi kadar harclik verin ki; hicbir zaman kendi parasini kazanmanin ne oldugunu ogrenmesin.

*-Yiyecek, giyecek ve konforla ilgili butun arzularini yerine getirin ki; istediklerine ulasmak icin calismak gerektigini ogrenmesin.

*-Komsulara, ogretmenlere, polislere karsi daima onun tarafini tutun ki, onlarin hepsine karsi pesin hukumleri olussun.

*-Butun bunlari ve benzerlerini yaparak yetistirdiginiz cocugunuz bir gun suc islerse, kendisinden ozur dileyin! Ama onu felaket dolu bir hayata hazirladiginiz icin kendinize tesekkur etmeyi ihmal etmeyin!

Bu belge ABD Houston Polis Mudurlugu tarafindan hazirlanmis
ve kentteki tum evlere ve okullara dagitilmistir
alinti..

Cumartesi, Mart 21, 2009

"Sen Evlenmeden Evine Gelmem!.."

Evlilik ömürlük bir yolculuk. Bazen eşler kırk yıl aynı yastığa baş koyar bazıları yıllarca özlem içinde yanarak yaşar. Her nasılsa bu gönüllere mekansal uzaklıklar mesafe açmada etkisiz kalır. ömrü kah hapishanelerde, kah ülke dışında geçen nice fikir adamı, şair ve yazarın, gurbete ekmeğini kazanmak için giden pek çok insanımızın evliliklerinin dumanı hasret ve sıla özlemine karışmış fakat evliliğin safiyetine gölge düşürmemiş. Çocuklarıyla bir başına kalan anneler, hem analık hem babalık vazifesiyle evlatları için “babasız büyüdüler” dedirtmemiş, kol kanat germiş.
Evlilikte iletişim becerileri denilince modern terminoloji, genelde mekan olarak bir arada yaşayan çiftlerin evlilik sorunlarıyla baş etme yöntemlerine öneriler sunar. Asıl beceri hasret ve meşakkati yaşayarak evliliklerini devam ettirenlerin tutumundadır oysa. Bu evliliklerin en hoş örneğini yaşayanlardan büyük şair, mütefekkir Necip Fazıl Kısakürek’in evliliği hususunda bizzat kendisinin kaleme aldığı satırlar oldukça duygu ve hayret yüklü.

Evlen evlen evlen…

Gittiği her yerde ve bilhassa çok sevip saygı duyduğu, kendisinden “Efendim” diye bahsettiği bir büyüğü, her ziyaretinde, “Evlen, evlen, evlen!..” der. Namaz emrinden sonra Kısakürek’e yönelik daimi ihtarı bu yönde olur. “Evime ne zaman şeref vereceksiniz?” diye her soruşunda, “Sen evlenmeden gelmem!” der. Necip Fazıl bir gün dayanamaz. “Efendim, ben münasibimi bulamıyorum. Siz bana muhitinizden, yakınlarınızdan birini bulun ve emredin… İsterse o hizmetçiniz olsun, hemen evleneyim!” “Yok, olmaz”, der mürşidi. “Sen bulacaksın ve kendi muhitinden bulacaksın!..” Bundan sonrasını Necip Fazıl bakın nasıl anlatır:

“Nihayet yoluma, otuz yedi yıldır çile ortağım, Neslihan çıktı. Bana nur topu gibi beş çocuk hediye eden sevgili zevcem… Dış yüzün dış yüzünde başlayan münasebet en kısa zamanda köklere kadar indi. Kendisini aldım, Eyüb’e götürdüm, evin önünden geçirdim ve biraz ilerideki (Piyer Loti) kahvehanesinde oturttum. ‘Bekle biraz’ dedim; ‘Kendilerine haber vereyim. Çağırırlarsa koşar, gelir seni götürürüm. İzinsiz çıkaramam huzurlarına…’ Kızcağız derin bir tevekkül içinde, oturdu, nasibini bekledi. Huzurlarındayım. ‘Efendim; bir kızla tanıştım, ismi Neslihan… Bildiğiniz modern kızlardan; Bâbanzadelerden. Buraya kadar da getirdim. Şu anda ilerideki kahvehanede oturuyor. Takdir buyurursunuz ki, zamane kızlarına güven zor. Şüpheliyim… Ne emredersiniz?”

O büyük zat bir anda şimşek gibi bir hareketle sorar “Üzerinde ne var?” “Yeşil bir manto, efendim!” Yine bir anda, şimşek gibi bir hız içinde, ani bir dalış ve uyanış haliyle, “Sen ondan değil, kendinden şüphe et!” Bu cevabı, “Suratımda şaklayan takdir tokadı” diye niteler Necip Fazıl. Bu ikazın coşkusu ve Neslihan Hanım’ın bu kadar güzel kabul edilişinin zevkiyle koşar adımlarla müstakbel eşinin yanına gider.

Küçük çekişmeler dışında…

Hızla evlilik işlemlerini başlatan Kısakürek, bundan sonrasını şöyle anlatıyor: “Efendi Hazretleri ileride, vasıtamla Neslihan’a gönderecekleri mektuplarda kendisine ‘kızım’ diye hitap edecekler ve benden ‘damadım’ diye bahis buyuracaklardır. Ki, zevcemle aramda, sadece Efendimin yümniyle, bereketiyle, benim yüzümden çektiği bin bir musibete rağmen küçük çekişmeler dışı, hainliğe kaçan hiçbir hadise ve bağ gevşemesi olmamıştır.”

“Şu adamın eşi olacağıma... dediğin oldu mu?”

Cuma 12 Aralık 1952… Sabahın saat 10’u… Necip Fazıl hüküm giyer. “Hapishanenin önündeyim… Yanımda zevcem… Çilekeş kadına sormak istiyorum. ‘Söyle; acaba içinden şu adamın zevcesi olacağıma, bir bakkalın, bir kunduracının karısı olsaydım! gibi bir duygu geçiyor mu? Söyle, hiçbir günü öbürüne uymayan bu belalı, bu netameli adam senden af dilemeye muhtaç mı?..’ Fakat çilekeş kadının asaletini biliyorum. O, bütün hayatı dalgalı bir ummanda ve kaptan köprüsünde geçen kocasından, sahilde sessiz bir balıkçı kulübesine mahsus bir yaşayış istemez!.. Ayrılık vakti geldiğinde, ‘Haydi güle güle! Dimdik durun ve neşenizden hiçbir şey kaybetmeyin! Beni iyi görmek istiyorsanız iyi olmaya bakın!..’ diyerek eşini uğurlar.

Neslihan Hanım mazlum ve mütevekkil bir halde oradan uzaklaşır. Necip Fazıl bu asaletli eşin arkasından o kadar gözyaşı döker ki, “Onları Toptaşı kasvet ocağının, asırlık, şerha şerha, süngere dönmüş duvarlarına verseydim, içemezdi, yutamazdı, alamazdı bu duvarlar” der… Neslihan Hanım gibi evliliğinde zorluklara göğüs geren nice çilekeş insanlar uçsuz bucaksız bir kum çölünün ortasında yemyeşil yaprakları ile etrafına neşe saçan sevgi ağaçları gibiydiler. Çölün kavurucu sıcağı kadar yakıcı meşakkatler, onların yeşeren umutlarını kurutamıyordu. Sadakatleri kelebek ömürlü olmamış, sevgileri ve evlilikleri mekansal sınırlamalarla çerçevelenmemişti…Kader, beyaz kağıda sütle yazılmış yazı
Elindeyse beyazdan, gel de sıyır beyazı
(N.F.KISAKÜREK)

Perşembe, Mart 19, 2009

ebelendim sobelendim.

arkadaşım hatice kendini tanıt demiş beni sobelerken,bende dilimin döndüğünce yazmaya çalışıcam kısa kelimelerle genel özelliklerimi,ama baştan uyarmış oliyim,insan ne kadar anlatırsa anlatsın kendini yeterince ifade edemez diye düşünüyorum,ve bi o kadarda kendini bile her geçen gün yeniden tanıma aşamasında olduğunu düşünüyorum.şimdi bunu söyledikten sonra ilk olarak şunu söylemek isterim ben bir yengeç burcunun birçok özelliklerini taşıyorum,bazı zaman oluyorki tam zıttına davranışlarım ama,bu nedenle biras duyguları ve düşüncelerini içten içe kendince muhasebe edip ona göre davranışlarımı ortaya koyduğumu düşünebilirsiniz,buda ani duygu ve davranış değişikliği gibi gelebilir size,ama ben ani bir karar vermemişimdir,sadece etrafımdakilere belli etmeden düşünmüş ve kararımı vermişimdir(karmaşık bi cümle kurdum gibi geldi:)
kısaca demeye çalıştığım şu ki;İyi günlerinde neşeli, iyi kalpli, yardımsever, düşünceli ve anlayışlıdırlar. Fakat herhangi belirgin bir neden olmadan somurtkan ve alıngan olabilirler."der yengeç burçları için,ama belirgin olmasada içimde geçerli bir nedenim vardır benim böyle değişimlerimde,,
beni ciddi bir şekilde inciten kişileri zor bağışlarım(ama bu kişiyle asla bidaha eskisi gibi olamam,hatta selam verip geçerim yanından,bi şekilde özelime yaklaştırmam o kişiyi, ve yapılan hareketi asla unutmam.duygusal bi yapım olduğu doğru ama son kararı hep mantığımla veririm,(mesela birini dünyalar kadar sevsem bile mantığım o kişiden uzak durmamı,bana zarar vereceğini söylüyorsa,içim acısada ardıma bile dönmeden gidebilirim.
asla aceleci diilimdir,dokuz kere düşünür ondan sonra uygulamaya geçerim düşündüğüm şeyi,sabırlıyımdır tarifsiz bi şekilde.benim için neticeye ulaşmak önemlidir,yani istediğim şey için senelerce sabredebilirim:)
Biraz çılgın, biraz üzgün ve olağanüstü hayallerle doluyumdur kendi içimde,ama bunu sadece dışardan beni tanıyan biriyseniz asla anlayamayabilirsiniz,yani şimdi dostum olan arkadaşlarım benim hakkımdaki ilk izlenimlerini söylediklerinde ben bile şaşmıştım,kendini beğenmiş burnu havada konuşmaya bile tenezzül etmeyen soğuk bi duruşun vardı demişlerdi:)oysa ben ilk tanıştığımda o suskunluğumun ardında sadece karşımdaki insanın davranışlarını duruşunu sözlerini,incelerim,yani karşımdakini tanımaya çalışırım kendi içimi karşımdakine açmadan önce:)
Bebek gibi üzerime düşülmesinden hoşlanan bir tarafım vardır. Sevdiklerim tarafından şımartılmayı severim,hatta eşime evlenmemize yakın demiştimki"açlıktan diil belki ama ilgisizlikten ölebilirim,sakın beni şımartmaktan vazgeçme olurmu"(sağolsun kendisine hala teşekkür ederim bu konuda:)
sevdiklerim için biçok fedakarlık yapabilirim,fazlasıyla hoşgörülü olabilirim,,ama kullanıldığımıda hissedersemde,yada bu davranışımın suistimal edildiğini, kendimi içime çekiveririm,o kişi bile noolduğunu anlamayabilir,kıskancımdır,ama aşırı diil,yada aşırı olsa bile sevdiğimi boğmamak adına bu kıskançlığımla kendi kendimi yerim içimden söylenerek:)
genelde tutumluyumdur,paramı sevdiklerim için harcamayı severim,kavgadan kargaşadan nefret ederim,sinirli olduğumda sesimi hiç çıkarmadan surat yaparım:)kıvrak zekalı birazda sivri dilliyim,duygusal olduğumda şiir yada deneme tarzı yazılar yazmaktan hoşlanırım,resim yaparım yada sözlerinde ne dediği hakkında bir fikrim olmasada rusça,boşnakça gibi dillerde duygusal müzikler dinler ve hıçkıra hıçkıra ağlayabilirim:)heyecan ve korku verici şeyleride sevmem(gondol ve onun ters döneni gibi aletler,yada korku filmleri mesela:)benim için anahtar kelime diyebileceğim şey;istersem herşeyi başarabilirim:D ne dersiniz sizcede anlattığım gibi birimiyim,yoksa abarttımmı biras;D
şimdi geldi daha keyif verici bişeye,bende gülçiçek balımı sobeliyorum,hadi anlat bakalım bize kendini,,

Çarşamba, Mart 18, 2009

18 mart çanakkale destanı.

...
Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber,
Sana âğûşunu açmış duruyor Peygamber.

Mehmet Akif ERSOY

Salı, Mart 17, 2009

saçlarımızın öncesi ve sonrası.



işte benim kızımın resimlerinden iki tanesi,ikinci resimde saçlarının gitmiş hali:(
bu arada süper diyeloglar geçiyo aramızda dillenmeye başladıkça,
pazar günü çamaşır seriyorum mesela,bana mandal veriyor,diyorki;anneçi men iş bapıyom dimi?
bide bu aralar meymet hanıım(zeynep hanım)kujum(kuzum),bebeyim,laflarına takmış durumda:)birde ne zaman beni görse,anneçii meni al diyo,
pazar günü parka götürdük onu babasıyla,hayvanat bahçeside var küçük bi kısmında,ördekleri maymunları köpekleri gördü hayretle inceledi,ve hep anlatıyo şimdi,
bide son bişey,meme emmeyi bıraktığımzdan beri,men meme emmiyom,apla kıj oodum bebekle emer diyor:)canım kelebeğim iyiki varsın,üzülme seninde dediğin gibi saşlayın ucuucak,koka taççaz:Dseni seviyorum annecim,,

sabırsız ve bir o kadar küskün ben.

"Ben içine kalbimi sigdiramadigim dar vakitlerin küskünüyüm..."
bir forumda gezerken rastadıydım vakti zamanını hatırlayamadığım bu cümleye,o kadar etkilemiştiki ruhumu o ilk okuduğum an,çıkarıp kelimeleri yerinden,sanki her bir harfini tek tek yerleştirmiştim içime,o günden beri ne zaman böyle suskun halimle kendime dönsem,aklıma düşüverir bu cümle yine,kim,ne zaman demiştir niye demiştir bilmiyorum ama sanırım benim gibi böylesi bir hali tarif etmeye çalışmış olmalı diyede geçiririm aklımdan,
evet dar vakitlerin küskünü vede suskunuyum son zamanlarda,günlermi bir avuç,yoksa günlerimizde ahir zaman bereketsizliğimi var anlamıyorum,hep bir koşturmaca içinde yorgun "ben".mutsuzmuyum dersem,isyan etmiş olurum onca hayatımdaki nimetleriyle beni donatmış olan Rabbime,asla mutsuz diilim,şükür bana bunca sayısız mutluluğu bahşedene..
benimki iç huzursuzluğu şımarıklığından öte,sanırım,iki günü birbirine denk getirmeme çabası,yani fotokopi ayarında geçen hesabı çetin günler yaşamamak için belkide herkesin habersiz olduğu kendimle savaşlarım.bir iç muhasebeye çekişim kendimi sık sık,hep bu yüzden olmalı,,
geçen ömre geçme desen,önce yüzüne alaycı bi gülümsemeyle bakar,ve gidiyorum deme tenezzülsüzlüğüyle geçip gidiverir her haline rağmen,sense kalakalırsın yitip giden ömrünü seyreylerken..
hasretim;güneşli bir günde kabe gölgesi..her güneşli gün bana o kutsal yerlerin bir numunesi gibi geliyor,huysuz ve yabani çıkışlarım kendime,hep bu içimdeki sabırsız aşk'tan,güneşli günler gelene dek,sessizce beklemekteyim...

Cuma, Mart 13, 2009

tarifi kolay bi mama:P

trafik hatırası.

yedi mart cumartesi sabah 9 da araba sürmek için sınav yerindeydim,ana baba günü olan sınav yerinde yağmur altında son kişi olan kendime sıra gelene kadar,yani yaklaşık olarak 11,5 a kadar kaldırımda bekledim durdum,sırılsıklam oldum,üstelik sabah evden çıkarken bişeylere sinirlenmiş olup kahvaltıda yapmayınca tansiyonumda düştü sanirim,heyecan zaten yoktu ama ne olacaksa olsun ve bir an önce gideyim artık sıcak biyerlere mantığıyle bindim arabaya,yanda hiç görmediğim bir bayan,arka koltuktaysa bir bay bir bayan iki müfettiş.neyse lafı uzatmiyim,ufak bir iki hatanın dışında kullandım arabayı,yukardaki resimdeki gibi hatıra fotoğrafı çektiremedik şükür,ama gerçi güneşli olsaydı hava ben kullanırkenki halimden bi resim eklemek isterdim:)
velhasıl geçtim direksiyon sınavından arkadaşlar,ay sonuna kadar ehliyetimi alıcam inş.
**kızımın saçlarını dibinden kestirdik,anneçii abi ketti,ucuucak şaşlayım koka taççaz demiyomu bide,daha bi üzülüyorum:(canım kızım özür dileriz,ama herkes o kadar kestirin dediki,sanırım bizde bunaldık ve kestirdik işte,neyse,işte öyle,,

Çarşamba, Mart 11, 2009

Salı, Mart 10, 2009

WİEN'den postaaa!!!

evet gözlerimin yollarda kaldığı canım postam bu kez elime ulaştı şükür:)(ilk posta kaybolmuş,ve elime ulaşamamıştı maalesef:(aslında bikaç gün oluyo elime ulaşalı,ama bazı nedenlerden biras gecikmeli yazıyorum bu güsel haberimi:( neyse,işte kendi gibi yüreğide güpgüsel(bu nasıl bi cümleyse bööle:P) arkadaşım ceydacım,kalemine dökülen cümlelerin sahibi o güsel yüreğine sağlık,samimi bi dosttan gelen mektuptan öte ayrı biyeri var senden gelen postamın,sen benim ilk blog arkadaşımsın,üstelik huylarının biçoğunu kendimde bulduğum arkadaşımsın,canım sağolasın,aslında sana yazdığım yorumdanda biliyorsun,kayınvalidemler almış postayı,gece eşim getirdi üst kattan,ben ışıkları kapatmış pervini uyutuyordum,zynep hanım postanız gelmiş diyince,pervinle beraber atladık mektubun üstüne:D beraberce açtık zarfı,o güsel hediyeleriniz daha bi mahçup etti bizi,bi okadarda sevindirdi,pervin tokaları gördüğü gibi sormaya başladı anneçii kim veedi munu?bende dedim dilanur abla göndermiş sana,çüçük abamı döndeedi,dedi bide uyuyana kadar elinden bırakmadı küçük ablam gönderdi diyip durdu,sabahta uyanır uyanmaz ilk iş hani menim totam anneçii,dedi:Dpervinciğimde bende ayrıca teşekkür ederiz ince düşünceniz için canım,(mektubun yeri ayrıdır bende herzaman,inş. en kısa zamanda bizde size yazacağız tekrar,öpüyoruz sizleri,selam ve dua ile,birde birgün karşılaşıpta muhabbette ederiz inş..:))pervinin hediyelerini ayrıca resimledim onuda eklemek istiyorum son olarak,bu arada birbirinden güsel hediyelerimin arasında en ilginç bulduğum çikolatalı yüz maskesiydi,belirtmek istedim,paketin üstündeki kadın yüzüne sürmemiş olsa gerçi yemek niyetim vardı çikolatayla ilgili ama neyse :D

Pazar, Mart 08, 2009

kandil..

Rabbim hayırlı ve kıymetini bileceğimiz bir ömür ve nice kandillere..

Perşembe, Mart 05, 2009

5'ten 95'e

Yaş 5 anne ve babamın birbirine bağırmalarının beni ne kadar korkuttuğunu öğrendim.

Yaş 7 meşrubat içerken gülersem içtiğimin burnumdan geleceğini öğrendim.

Yaş 12 bir şeyin değerini anlamanın en iyi yolunun bir süre ondan yoksun kalmak olduğunu öğrendim.

Yaş 18 ilk gençlik yıllarının keder, şaşkınlık, ıstıraptan ibaret olduğunu öğrendim.

Yaş 24 aşkın kalbimi kırabileceğini ama buna değer olduğunu öğrendim.

Yaş 33 bir arkadaşı kaybetmenin en kestirme yolunun ona ödünç para vermek olduğunu öğrendim.

Yaş 36 önemli olanın başkalarının benim için ne düşündükleri değil, benim kendi hakkımda ne düşündüğüm olduğunu öğrendim.

Yaş 38 eşimin beni hala sevdiğini, tabakta iki elma kaldığında küçüğünü almasından anlayabileceğimi öğrendim.

Yaş 41 bir insanın kendine olan güveninin başarısını büyük oranda belirlediğini öğrendim

Yaş 44 annemin beni görmekten her seferinde sonsuz mutluluk duyduğunu öğrendim.

Yaş 46 yalnızca minik bir kart göndererek bile birinin gönlünü aydınlatabileceğimi öğrendim.

Yaş 49 herhangi bir işi yaptığımdan daha iyi yapmaya çalıştığımda, o işin daha iyi dönüştüğünü öğrendim.

Yaş 50 sevgi, evde üretilmemişse, başka yerde öğrenmenin çok güç olabileceğini öğrendim.

Yaş 53 insanların bana, izin verdiğim biçimde davrandıklarını öğrendim.

Yaş 55 küçük kararları aklımla, büyük kararları ise kalbimle almam gerektiğini öğrendim.

Yaş 64 mutluluğun parfüm gibi olduğunu, kendime bulaştırmadan başkalarına veremeyeceğimi öğrendim.

Yaş 70 iyi kalpli ve sevecen olmanın, mükemmel olmaktan daha iyi olduğunu öğrendim.

Yaş 82 sancılar içinde kıvransam bile başkalarına baş ağrısı olmamam gerektiğini öğrendim.

Yaş 90 kiminle evleneceğin kararının hayatta verilen en önemli karar olduğu öğrendim

Yaş 95 öğrenmem gereken daha pek çok şeyler olduğunu öğrendim.

Dün sabaha karşı kendimle konuştum.
Ben hep kendime çıkan bir yokuştum.
Yokuşun başında bir düşman vardı
Onu vurmaya gittim kendimle vuruştum...

Özdemir ASAF

Çarşamba, Mart 04, 2009

ricky martin ve ikiz oğulları


onüç-onbeşli yaşlardayken yabancı bir dil konuşma isteğimin tavan yaptığı günlerimde ricky martin dinlerdim:) üstünden o kadar çok zaman geçmişki ne o günlerim geliyordu aklıma nede şarkıları,gelen bir mailde bu resimler karşıma çıkınca yüzüme bir gülümseme yayıldı çocukluğumun hatrına,ve burayada eklemek istedimki,bigün yine çocukluğumu hatırlamak için sebep ararsam karşıma çıksın diye:D

günler geçiyor ömrümüzden selamsız sabahsız..

işlerimin yoğun olduğu bir haftada daha ilerliyor günlerim,hamdolsun şikayet felan değil bu benimkisi kesinlikle,ama başka bi yönden baktığımda hayatıma geçip gidiveriyor dört nala koşan bir at edasıyla,hep yüreğim ağzımda,soluk soluğayım yada yorgunluktan sevdiklerime bile vakit ayırmaktan aciz uykulu baygın bakışlarımla durup duruyorum,
hayatımda çok şükür diyebileceğim o kadar çok şey varki,farkındayım bana lütfedilmiş bunca güselliğin,ve bi o kadarda farkındayım şükrümün dahi yetersizliğinin,büyük hesaplar dururken karşımızda dünyaya ait küçük hayallerle boğuşmak ne büyük zıtlık,ne büyük oyalanmadır bu,kendim kendime dönüp hesaplaşmak istiyorum eksiklerimle,yanlışlarımla..
eşim bugün izinli,evde,hava çok güsel,ve içim gidiyor dışarda biyerde olmak için:)şimdilik mümkün diil,günler uzadıkça en azından iş çıkışları biras yürüyerek giderim evede hava almış olurum azcık,bütün bi kış boyunca penceresi camı olmayan bu odamda olmak çok yordu ruhumu gerçektende,,,