Hep çocuk mudur insan yüreğinde? Düşleri denizleri aşacak kadar nemli,puslu, tahta arabası arkasında çeke çeke yürür mü yollarda? En güzel günleri henüz yaşamadıkları mıdır,yoksa çocukluk düşleri mi?
Pazartesi, Haziran 30, 2008
haftasonundan notlar.
Pazar, Haziran 29, 2008
park psikoloğum.
arkadaşım ünzilem,dün iş dönüşü eve doğru yürürken çocuk parkının yanından geçtim,hani şu büyük piknik alanının kenarında olan parkın,heh işte havaların sıcaklığı birasda çıktığım yokuş beni epey yormuştuki,her akşam hiç uğramadan yanından transit geçtiğim parka doğru yöneldim.boş bank buldum kendime ve bir oh çekerek hemen oturdum ve çocukların oyunlarını seyretmeye daldım,kaydıraktan kayan çocuklar,tahtirivallidekiler,sallancak sırası bekleyenler,annelerinin eteğini istedikleri şeyi alması için çekiştirenler,oyuncak kova ve küreklerini kapıp kum deryasında yüzenler,,velhasıl tam kapasite doluydu yine park hergünkü gibi,ben böyle yüzüme yayılan gülümsemeyle dalıp gitmişken hayallere,bebek arabasındaki bebeğiyle bana doğru yaklaşmakta olan birini farkettim,genç sevimli bi yüzü olan esmer bi bayandı bu,kenara kaydım hemen bankta yanıma oturdu,önce bir iki kez gözgöze geldik ve hafif bi tebessüm ettik birbirimize ,daldık yine çocuklara bakmaya,sonra gözüm arabasından inmek için ağlamaya hazırlık yapan sarı saçlı mavi gözlü oğluna takıldı,maaşallah çok sevimliydi ve pervine çok benziyordu oğlu,(oda 14 aylık felandı),sonra bebek üzerinden kurulmuş bir iki cümleyle başladı muhabbetimiz bankta,laf lafı açıyordu sanki,bebeklerimizden,ailelerimizden,kilolarımıza hatta memleket meselelerine kadar dayandırmıştık muhabbeti,konuştukça konuşuyorduk,sanki birbirimizi bidaha görmiycek olmanın bi rahatlığı vardı ikimizdede,yani ikimizde dolmuştuk hayatın içindeki yoğunluğumuzla ve bi nevi bi iç boşaltım yaşıyorduk karşılıklı,okuduğumuz bir kitabın özetini anlatır gibi yada akşam izlenilmiş filmin en heyecanlı yerinden bahseder gibiydik,yarım saat ten fazla zaman hiç anlamadan geçivermişti öylece,ikimizde banktan ayrılırken iki farklı hayatın şahidi olarak oturduğumuz bank kalmıştı ardımızda,bizlerdeyse hafiflemiş bi yürek,,
**bu yazıda kendime şaşırdığım noktalar var diyebilirim,mesela hiç tanımadığım biriyle böylesi bir muhabbet kuracağım hiç aklıma gelmezdi,bir nevi birbirimize ücretsiz psikolojik seanlar uygulamış gibi olduk yani sonuçta,bu yazımdan haberi olmayacak hiçbir zaman ama ben yinede teşekkür ediyorum kendi adıma beni sabırla dinlediği için park psikoloğuma:))
Cumartesi, Haziran 28, 2008
eğer.
Evet sevgili,
Cuma, Haziran 27, 2008
Perşembe, Haziran 26, 2008
herşey sende gizli.
Kanatların çırpındığı kadar hafif..
Kalbinin attığı kadar canlısın,
Gözlerinin uzağı gördüğü kadar genç...
Sevdiklerin kadar iyisin,
Nefret ettiklerin kadar kötü..
Ne renk olursa olsun kaşın gözün,
Karşındakinin gördüğüdür rengin..
Yaşadıklarını kâr sayma: Yaşadığın kadar yakınsın sonuna;
ne kadar yaşarsan yaşa, Sevdiğin kadardır ömrün..
........
........
Can Yücel
Çarşamba, Haziran 25, 2008
evlilik yıldönümümmüş meğer.
benim evlilik hikayemde herkeslerinki gibi mutluluk heyecan duygusuyla insanı düğün gününe dek gerilere götüren bi hikaye işte,,
eşimle tanıştırılma vesilesiyle evlendik ama buluşma yerine gittiğimde onun beklediğim kişi olduğundan habersizce aşık oldum ona diyebilirim,Allah nasip edecekya işte içim ısınıverdi bu adama:)25 haziran 2004 günü ünv.den ev arkadaşım zeynebin düğününe gitmiştim çamlıcaya,ve dönüşte eyüp sultanda buluşmak için sözleşmiştik eşimle,(bi gülümseme yayıldı şimdi yüzüme o akşamı hatırlayınca)velhasıl görüştük halitpaşa konağında birer çay içtik,(o çay içti ben nescafe içtiydim,benim pek çayla aram iyi sayılmazda) evden çıktığımda bu evlilik için ona hayır demeye o kadar hazırlamıştımki kendimi,oysa eve dönüp yatağıma uzandığımdaysa eşime çoktan aşık olmuştum bile:)bütün gece acaba onunda bana içi ısındımı diye içten içe kendime acaba ile başlayan sorular sormaktan uyuyamamıştım,bu ilk görüşmenin ardından masadan ayrılırken biras düşünelim diyerek vedalaşmıştık,ve 16 gün boyunca ne o beni aradı nede ben onu,artık sanırım beni beğenmedi ama arayıp söylemeyede çekiniyo diye düşünmeye çoktan başlamıştım,ve heran olumsuz bir telefona hazırdım,yüreğimdeyse kendime kızmakla meşguldüm,sen böyle ilk götüşte niye aşık olursunki aldınmı cevabını diyordum durmadan,16 günün ardından çaldı telefonum ve bikez daha görüşme kararıyla kapandı telefon,ve böylece geçip gitti günler,söz,nişan derken 25 haziran 2005 te,yani bir yıl sonra aynı gün evlenmek nasip oldu,,
eşim benim ilk ve tek aşkım,onu görene dek kimsenin gözlerine değmemişti gözlerim,ve onun içinde benim ilk ve tek oluşum sevgimi bikez daha çoğaltmıştır aklıma her düşüşünde,bugün üç yılı ardımızda bıraktık ama ben ara sıra kızsamda ona içimden ağzıma geleni söylesemde,yüzüne karşı tek bir kırıcı söz söylememişimdir,çünkü ben bu adama hala aşığım ve onu kırarsam o üzülürse onunla birlikte üzüleceğimi biliyorum,o benim hayattaki diğer yarım,iki dünya için beraber yanyana olmaya söz verdiğim biricik eşim,gökte ararken,aradığım herşeyi ela gözlerinde bulduğum adam seni çok seviyorum,iyiki varsın,iyiki hayatımdasın,geçen üç yıldaki gibi Rabbim gelecek yıllardada bizleri birbirimizden ayırmasın,bu sene hayatımızda gül kokulu kelebeğimiz,pervinimizle evliliğimiz dahada güzelleşti ve renklendi şükür,iyiki rabbim bu evliliği pervin gibi bir melekle lütuflandırdı,,
evlilik yıldönümümüz kutlu olsun,,
yeşil gözlü hatunundan gül bakışlı sevgilisi,biricik eşine hediyedir bu yazı...
Salı, Haziran 24, 2008
AİLE YAŞANTINIZI DAHA MUTLU KILMAK İÇİN 7 KURAL
1)Eşinizi yenilemeye , değiştirmeye çalışmayın.Sevin ve yaşayın .
2)Sakın , sakın “dırdır “ etmeyin
3)Eleştirmeyin.
4)Dürüstçe takdir edin.
5)İlgi gösterin.
6)Saygılı ve nazik olun.
7)Evlilik cahili olmayın.
“ Evlilikte; uygun insani bulmak kadar , uygun insan olmaya çalışmanın da önemi büyüktür “
Pazartesi, Haziran 23, 2008
Pazar, Haziran 22, 2008
aylardan haziran,günlerden 22.
bugün öylesine yalnız hissettimki kendimi,ne yazdıysam buraya sildim,aslında gün içerisinde eşimle yapmanın hayalini kurduğum bir gezintiye çıkmak vardı aklımda,ama sabah annemler aradılar kahvaltıya size geliyoruz diye,onların gelmesi öğlen saat 1 i buldu,geldiklerinde ellerinde bir pasta vardı,kapıyı açar açmaz çok şaşırdım ve mutlulukla karışık garip bi hüzün kapladı o an içimi,hatırlanmak helede böyle beklemediğin bi vakitte hatırlanmak harikaydı gerçektende,canım annem tek elinin ameliyat sonrası sendromları daha tam iyileşmemişken gelirken bize yine içi durmamış bişeyler hazırlamış sabah kahvaltısına,canım annem benim,,,kayınvalidemler ve görümcemlerde geldiler bi yarım saat sonra,muhabbet pasta çay derken,saat akşam oluverdi yine herzamanki gibi,çokyoğun geçen bu günün ardından biras dışarı çıkmak istedim çünkü yarın yine iş var ve bidahaki cumartesi akşamına kadar iş ve ev arasını gidip gelcem,eşim tamam çıkarız demesine rağmen su saatlerine kapak yapmaya koyuldu dükkanda,sonra çok uzak olmayan biyerde yürüyelim sadece beraber dedim,(bu sene bazı maddi sebeplerden dolayı özel günlerimizi hediye alma anlamında unutalım dedik eşimle,öylede yaptık ama ben yinede beraber bir iki saat geçirme hayalindeydim,kısmet olmadı neyse)görümcemde yeni doğan bebeğine bebek arabası alacakmış bizde gelelim dediler sizinle carrefoura,e tabi beraberce gittik 7 den sonra,biliyormusun ünzile bugün telefonum hiç çalmadı,dostum dediklerim bile hatırlamadı bugün beni,haklısın bencil olma herkesin senden başka yaşadığı yoğun bi hayatı var,üzülme,diyorsun şimdi,yok üzülmek değil bu benimkisi biras eskiye özlem belkide hasrettir bunun adı,herneyse,beraberce yürüdük görümcemlerle,akşam dönüştede elticim bizi çaya çağırdı sağolsun,eve geri geldiğimizde saat 1 e geliyordu,herzamanki gibi yorgun bi pazartesi sabahındaydım yine,,
müjde 9.dişimiz göründü.
Cumartesi, Haziran 21, 2008
gezinti resimlerinden.
resimleri seçip ekledim çünkü bu günden sonra bir fırsatını bulup parka felan gidemedik böyle ailecek,serin vede rüzgarlı bir istanbul mart sonu parkta bi 15-20 dk.gezindik işte o zaman :)
Cuma, Haziran 20, 2008
bir not.
Perşembe, Haziran 19, 2008
Rabbim bize ötekilerin acılarını anlama gücü ver.
Allahım! Her birimize ötekilerin de acılarının ne kadar sahici ve sert, keskin, amansız olduğunu hissetme gücü ver.
Çarşamba, Haziran 18, 2008
Salı, Haziran 17, 2008
kalk kudüs'e gidelim sevgilim.
O şehirlerin sokakları, annenin ellerine benzer. Ağrıdan çatlayacak gibi duran alnını okşar durur gecenin bir yarısında. Annelerin duası varsa, şehirlerin de duası vardır mırıldanıp durduğu.
Bu başağrılarım beni öldürecek biliyor musun?
Kalk Kudüs’e gidelim sevgilim. Tanrı şehrine gidelim.
Tanrı bizi gözetsin, korusun, kollasın Kudüs hatırına. Kalbimizin ağrısı, başımızın ağrısı, ruhumuzun ağrısı hafiflesin şehre yaklaştıkça.
Tarhana çorbası içer gibi içimize çekelim, gökyüzünde yaratılıp yeryüzüne indirilen bu şehrin sokaklarını. Kudüs’ün bulutlarından tespih yapıp “subhanallah” çekelim.
Peygamber sükunetine erelim şehrin sokaklarında. Tur’a çıkalım. Bağıralım boğazımızı yırtarcasına; “Rabbimiz biz de aşk ehliyiz bize de yüzünü göster!”
Tur Dağı paramparça olsun, kalbimiz paramparça olsun aşktan.
Kalk Kudüs’ gidelim sevgilim.
Meryem sırtını o ağacın gövdesine yaslayıp, bir intifada doğursun. Alnında biriken terleri silelim. Ellerinden sıkıca tutalım. Rabbimiz kuruyan ağacın dallarına meyveler versin.
Yahya peygamberin yanında büyüsün çocuklar. Elleri taş tutacak yaşa gelsin. Kalpleri aşk tutacak yaşa.
Sokaklarına atalım kendimizi. Adımızı söyleyelim kontrol noktalarında. Horlanalım, ezilelim, bekleyelim saatlerce. Vazgeçmeyelim inatla.
Kalk Kudüs’e gidelim sevgilim.
Çöp bidonlarının arasında dolaşalım. Bak şu küçük çocuk var ya vuracaklar onu! Hani babasının arkasında duran. Başını babasının sırtına dayayan çocuk. İşte o! Vuracaklar birazdan onu. Çöp bidonlarının arasında dolaşalım. Endişe etme çocukların kalbine değen kurşunlar sekmezler hiçbir yere.
Mescide gidelim. Yıkılacaksa üzerimize yıkılsın boşver. Sen elimi sıkı tut korkma.
Mescide gidelim. Bir bayram namaza kılalım şehirle birlikte. Zekeriya’nın yanında saf tutalım. Ve Musa’nın ve İsa’nın ve Yakup’un. Bekle birazdan Ömer de gelir buralara.
Şu beyaz sakallı adamı görüyor musun? İşte onun tekerlekli sandalyesini itelim birlikte. Nereye gitmek isterse oraya. Hayfa’dan aldığımız portakalları ikram edelim, o çok sever.
Birlikte Zeytindağı’na çıkalım şehre bakalım doya doya.
Kalk Kudüs’ gidelim sevgilim.
Tanrı bizi gözetsin, korusun, kollasın Kudüs hatırına. Kalbimizin ağrısı, başımızın ağrısı, ruhumuzun ağrısı hafiflesin şehre yaklaştıkça.
**bir yazıyı defalarca okuyup, yakaladığı herkese ondan bahseder mi insan?böyle bir yazıysa evet!bi arkadaşın dediği gibi, sevgilisine “kalk Kudüs’e gidelim” diyebilecek birileri var mıdır hakikaten?
(t.tufan'dan yine güsel bi yazı olmuş bence,ben beğendim yani,,)
Pazartesi, Haziran 16, 2008
pazar kahvaltısı ve eyüp gezinmesi.
Pazar, Haziran 15, 2008
haftasonu resimlerinden.
şimdi önce ortadakileri tahmin etmişsinizdir elbette damat olan kaynım,ve yanındaki gelinliklide eltim hatice,şimdi önce soldan sağa doğru tanıtıcam resimdekileri,sol baştaki 2 numaralı görümcemin eşi,onlarda geçen sene nisanda evlendiler ben düğünlerine katılamadım çünkü doğum sonrası hastanedeydim:)onlar almanya da yaşıyorlar,neyse konuyu dağıtmadan devam edeyim,tabikide yanındakide eşi (2 numaralı görümcem halime ablam)hemen yanında kayınvalideler kraliçesi eşimin annesi(benimde annem oluyo artık tabikide,bu arada onunda adı hatice,gelin kaynana hatice oldular ne güsel:)arkasında biricik eşleri eşimin babası yani,devam edince kucağında bir oğlan uşak tutmaya çalışan her işimize koşturan biricik 1 numaralı görümcem(emine ablam)bir alt sokakta oturuyor kendileri,kucağındaki uşakta son tekne kazıntısı üçüncü evladı muhammet zahit(kelimenin tam ifadesiyle bitirim bişii) hemen yanında onunda eşi var,ortadakiler gelin ve damat,damat kaynım(bilal abim 4 numara oluyo kardeş sıralamasında,haticede 12 kardeşin en küçüğü sanırım,neyse devam edersek sağa doğru iki kızcağız emine ablamın büyükleri sümeyye ve kübra,ikiside liseye gidiyorlar, evet o arada tahimin ettiğiniz üzere vesikalık fotoğraf kadar gözüken ben yani ailenin ilk,rütbeli ama yinede küçük gelini:)yanımda elinde çanta tutan 3 numaralı görümcem ayşe ablam,oda bir
piere loti fotoları.
Cumartesi, Haziran 14, 2008
Strese (depresyona)girenin imanından şüphe ederim!
'Az' konuşan fakat 'öz' konuşan büyükler vardır. Babam da bunlardan biridir. Çok sık bir arada olamadığımız için benim için bu 'öz' konuşmalar daha kısa olur. Birkaç yıl önce öyle bir laf söyledi ki sustum kaldım. Uzun süre kafamın içinde dolandı söylediği cümle.
'Strese girenin imanından şüphe ederim!' demişti babam. Stresle ilgili kitaplar okuyan, zaman zaman 'stresle mücadele' konusunda seminerler veren biri olarak, cümleyi çok ağır bulmuş olsam bile, kafamın içinde cümle dönüp durdu uzun zaman. Yaşadığımız yüzyılın en önemli problemlerinden biri olan stres hakkında bu kadar kesin ve keskin bir ifade duymamıştım. Geçen yıl memlekette bir arkadaşla otururken hayatın sıkıntıları ve zorlukları konuşulmaya başlanınca bende kendisine stres ve stresle mücadele hakkında bildiklerimi anlatmaya başladım. Arkadaşım da benimle birikimlerini paylaşıyordu. Bir ara babamın söylediği 'Strese girenin imanından şüphe ederim!' lafını attım ortaya. Arkadaşım 'doğru bir cümle' dedi. 'Hatta bir insan stres yüzünden hasta olursa Allah o insana bunun hesabını bile sorar' dedi.
* * * * * * * * *
Stres, halkın bildiği ve kullandığı anlamıyla, sıkıntıları kafaya takmak demektir. Sıkıntılar insanı mutsuz ediyor. Mutsuzluk insanı hasta ediyor.
Kimisi hastalıklarla mücadele etmekten yoruluyor. Mutsuz ve hasta oluyor. Kimisi ailesiyle problemler yaşamaktan bunalıyor. Kimisi çocuklarıyla baş edememenin sıkıntısını yaşıyor. Kimisi maddi sıkıntılarla boğuşuyor. Kimisi çevresindekilerin kendisini anlamadığından dert yanıyor. Kimisi bir sevdiğini toprağa verince hayata küsüyor. Hayatta insanı strese sokan o kadar çok şey var ki. Herkes kendisine dert edecek bir sıkıntı bulabilir. Stresle iman arasında bir bağlantı var mı dersiniz? Sıkıntılarla dolu bir hayat denilince benim aklıma hep Peygamberler geliyor. Allah Peygamberlerin kıssalarını ayrıntılarıyla bize niçin aktarıyor dersiniz? Okuyup, ibret almamız için değil mi? Peygamberlerin hayatlarından yola çıkarak bazı sorular sormak istiyorum. Hz. Eyyüb'ü hastalıkla imtihan eden Allah, bizi de aynı imtihana tabi tutma hakkına sahip değil mi? Hastalığı kafaya takıp bunalıma giren insan 'Allah'ım beni niçin hastalıkla imtihan ediyorsunuz ki?' demiş olmuyor mu? Hz. Nuh'u oğluyla imtihan eden Allah, sizi evlatlarınızla imtihan edemez mi? Hz.İbrahim'i babasıyla imtihan eden Allah, sizi öz babanızla imtihan edemez mi? Hz. Lut'u eşiyle imtihan eden Allah'a, 'Beni niçin eşimle imtihan ediyorsun ki?' deme hakkına sahip olduğunuzu mu düşünüyorsunuz? Hz. Yusuf'u kardeşiyle imtihan eden Allah, belki sizi de kardeşlerinizle imtihan ediyordur! Tüm peygamberlerin hayatları sıkıntı (imtihan) dolu olduğuna göre, bizim hayatımızda da bazı sıkıntıların olması hayatın bir parçası değil mi? Anne veya babasını kaybedince bunalıma giren bir insan Allah'a 'Benim annemi / babamı niye alıyorsun ki?' deme hakkına sahip olduğunu mu sanıyor? 'En büyük acı evlat acısıdır!' denir. Bu acıyı yaşayan anne babalar 'Allah kimseye yaşatmasın!' derler. Alemlere rahmet olarak yaratılan Hz. Muhammed Mustafa'ya bile torpil yapmayan Yaratıcının, bize torpil yapmasını beklemeye hakkımızın olmadığını hiç düşündünüz mü? Beş defa evlat acısıyla imtihan edilmiş bir Peygamberin ümmeti olduğumuzu bilmek zorundayız. 'Kardeşim onlar Peygamber, biz insanız' diye kimse itiraz etmesin. Peygamberler de bizler gibi üzülen, ağlayan, Allah'a sığınan insanlardı. Allah tarafından özel seçilmiş oldukları gerçeği 'insanı' acılara tepkisiz kalacakları anlamına gelmez. Bize düşen hayatı doğru anlamaktır. Unutmamalıyız ki, Peygamberlerine torpil yapmayan Allah, bize de torpil yapmaz.
* * * * * * * *
Stres ile iman arasında ki ilişki kafamın içinde uzun zamandır dolanıyordu. Bir okuyucum bana öyle bir söz gönderdi ki, o sözü okuyunca kafamın içinde dolanan cümleler köşe yazısına dönüştü. Bu yazıyı da o güzel sözle bitirmek istiyorum.
Çok sıkıldığınız zaman bu cümleyi hatırlayın. Hatta bana kalsa pano haline getirilip ev veya işyerinin duvarlarına asılması gereken bir söz. Bir gün dünyaya ait büyük bir derdin olursa Rabbine dönüp, 'Benim büyük bir derdim var!' deme, derdine dönüp 'benim büyük bir Rabbim var!' de.
Sait ÇAMLICA Eğitimci – Yazar
(gelen bir mailden...)
Cuma, Haziran 13, 2008
sevgi ve aşk.
Bütün bunlardan sonra Fuzûlî üstat diyorki, ''Varlık Allah'a aittir. Gerisi hep hayal ve düşten ibarettir. Bugüne dek bildiğim, bulduğum ve sahip olduğum herşey gerçekte O'ndan ibaret imiş. Zannım, hakikate yönelince sevgim de aşk oluverdi.''
Aşkında sadık olduğuna şehadetimiz vardır ey hazret-i Fuzûlî!...
İskender Pala ...Ve Gazel Yeniden
Perşembe, Haziran 12, 2008
elti adayımın kına gecesinden.
Çarşamba, Haziran 11, 2008
Salı, Haziran 10, 2008
bi dostum daha evleniyor.
Pazartesi, Haziran 09, 2008
iki zeynepten...
Pazar, Haziran 08, 2008
Cumartesi, Haziran 07, 2008
eşim ve kızımdan.
(buda geçen bayramdan,bayram ziyaretlerinin yoğunluğuyla kızım babasının kucağında uyuya kalmıştı,bende hemen çekiverdim onları)
Cuma, Haziran 06, 2008
Ben Kim Miyim?
Alınınca yemeye kıyamadığım elma şekerlerimi kurtlanıncaya kadar sakladığımda öğrendim, değer vermek saklamak değildi ve "zaman" herşeye iyi gelmezdi.Artık elime geçen mutlulukları gelip gelmeyeceğine emin olmadığım bir "sonra"ya bırakmayacağım.Tadını çıkaracağım "an"ın ve an gelip geçerken bir "anı"olarak yer edecek hafızamda.Ellerim şilepe, dudaklarımın kenarları pembe boyalı, yüzümde kocaman bir gülümsemeyle yaşayacağım hayatı.Pembe gözlüklerimi bulacağım yeniden ve barbie bebeklerimi gezintiye çıkaracağım.Vazgeçtim, ben hep çocuk kalacağım (:
Perşembe, Haziran 05, 2008
iyi anne baba olmayın ..!sorumlu anne baba olun.
Çarşamba, Haziran 04, 2008
birer birer sessizce gidiyor sanki herkes.
işyerindeyim,son zamanlardaki ha gayret mantığıyla işlendiğim bir günümle daha beraberim,kafamın içi beyin jimnastiği yapmaktan fazlasıyla yorgun,her telden çalan,herşeye biras bulaşıp düşünmeyi kendine vird edinmiş bi kafa benimkisi,az önce burda çalışmaya başladığımdan beri tanıdığım bi çocuk geldi,abla hakkını helal et ben pazartesi işe gelmiycem işi bırakıyorum dedi,iyi bi çocuktu nedenini sordum sanırım onların işlerinden sorumlu(ütücü hacı abi patronları var)onunla biras tartışmış velhasıl bunu yazdım çünkü daha dün 3 tanede kız işten çıkıcaz abla dediler,onlara geldiğimden beri öyle alışmıştımki şimdi yeni yeni kişiler geliyorlar ama ne biliyim işte,öğlenleri muhabbet ederdik beraber toplanıp benim odamda ,tabi onun öncesinde kuran okumayı öğretirmisin bize abla demiştiler ilk günlerden beri kuran çalıştık kısada olsa molalarda,şimdi paylaşılan acı tatlı hatıralar insanın içini burup bırakıveriyor bi köşeye öylecene işte,nebiliyim ünzile,acıklı bi türkü çalsa radyoda şimdi ağlasam ağlasan için için sessiz sessiz,içimden dökülse bu hüzün bu iç yakan tarifsizlik,sahi ağlamakla azalırmıki bu ağırlık,,neyse konuyu değiştirmezsem sürüp gidecek bu düşüncelerin ardı arkası...dün kayınvalidem,ayşe ablam ve elti adayım(haticecim)altınlarını almaya gitmişler kuyumcuya,düğün yaklaşıyor artık tabi bugün tam 10 gün kaldı mesela,hadi hayırlısı,3 yıllık nişanlılığın ardından nihayet vede şükür o zor günleri atlattılar(2006 da nişandan az bi zaman sonra hatice işyerinde çalışırken yere yığılıp kalmış,hastaneye kaldırmışlar ve bakmışlarki ani bir beyin kanaması geçirmiş ve hemen hastanede ameliyat olmuştu ve doktor ameliyatın ardından bir zaman kadar evlenmemesini söylemişti) şükür evleniyorlar şimdi çok iyi haticemiz:)bu arada kayınvalidem ismide hatice,öyle yazıverdim işte,,,,
Salı, Haziran 03, 2008
bi akşam daha böyle geçti.
Pazartesi, Haziran 02, 2008
olanlar olmuş
Olanlar Olmus - ENOS
(çook eskilere gittim bu şarkıyı tekrar dinleyince,yıllar öncesinde bir ara ne çok dinlerdim,,)