Perşembe, Nisan 30, 2009

beklentilerin neticesindeki çelişkiler:)

bizden haberler.

halsiz ve bi okadar yorgunum,ama durup kendimi dinliycek bile halim yok inanın,3 gün önce pervinin yanaklarında sivri sinek ısırmış gibi kırmızı bir iki leke belirdi,gece olana dek çoğalıp boynuna el bileklerine doğru yayıldılar,ertesi gün kaynım ve görümcemler doktora götürdüler ve doktor yüzündeki üç beş beneğe bakarak tahlil felanda yapmadan alerji gibi gözüküyor bu demiş,polen veya çilek alerjisi olabilir demiş,vermiş üç şişe şurup gelmişler.o benekler bütün vücuduna yayıldı ve birleşik kırmızı lekeler halini aldılar dünde,açıkçası ben kızıl yada kızamıkçık olduğundan şüphe ediyorum,çilek alerjisi bile olsa en son çileği geçen cumartesi yemiş,5 gündür geçmezmi alerji,birde elleri ve ayaklarıda biras şişti,bu kızarıklıklarla beraber,bu sabah biras kırmızılıklar pembeye dönmüş gibi geldi,inş. geçer canım kızım iyileşir,ilaçlarını içme vakti geldi dediğimde sevincini görseniz,heyecanla gözlerini kocaman açıyor ve yuppii diyor bana küçük sıpam,seviyor şuruplarını,
bikaç gecedir yine geç saatte yatmalar yüzünden uykulu bi halim var üstelik,almanyadan tatile gelen görümcemlerin evini de taşıdık temizliğini yapmak epey uğraştırdı diyebilirim,ama şükür o da bitti,yarın öğlen dönüyorlar almanyaya zaten,artık yaza gelemezler sanırım ramazan bayramı tatiline anca gelirler,ama kısmet yinede tabi,belki değişik bir sürprizle biz gideriz dermişim:P
(tatil hayallerimi uluslararası boyutlara taşıdım artık görüyorsunuz ne kadar acil ihtiyacım var dinlenmeye:)
kilo verme işimde yavaş ama istikrarlı bir şekilde ilerliyor kısacık not düşmek istedim,en son yazımdan beri üç kilo daha verdim inş.yani toplamda tam 14 kilo oldu.
okadar koşturur gibi yaşıyorumki günlerimi yazacak çok şey var ama hepsi unutuluyor bilgisayarın başına oturunca malumunuz,birde küçük ayrıntılar bulmaya çalışıyorum mutlu olmak adına,mesela,eşim çiçeklerle uğraşmayı çok sever,dün ona 4 saksı çiçek aldım,bir saksıda pervine aldım,çok sevindiler,bağlantılı olarak bende mutlu oldum bu durumda:) ben çiçekleri uzaktan seviyorum sanırım,parktaki sallanan bebelere bakıyorum birde akşamları eve yürürken geçtiğim parkta,o kadar güselki ve öyle rahatlatıyorki beni alıyor tüm yorgunluğumu inanın,koşuşmaları kavgaları ağlamaları,,tavsiye ederim güneşli bir günde çıkın parka bir bankta sessizce oturup çocukları seyredin,bitmeye başlayan enerjiniz,kendini şarj ediyor sanki onların o halleri sizede bulaşıyor:) neyse,şimdilik bukadar canlarım,a.e.oln..

Çarşamba, Nisan 29, 2009

Sakın emegini bilmeyenlere sunma

Hindistan da cok unlu bir ressam varmis...
Herkes bu ressamin yaptilarini kusursuz kabul edecek
kadar begenirmis...

Ve onu "Renklerin Ustasi" anlamina gelen Ranga
Celeri olarak tanisa da;kisaca Ranga Guru derlermis...

Onun yetistirdigi bir ressam olan Racici ise artik
egitimini tamamlamis ve
son resmini yaparak Ranga Guru'ya goturmus ve ondan
resmini degerlendirmesini istemis...

Ranga Guru ise;

- Sen artik ressam sayilirsiin Racaci.. Artik senin
resmini halk degerlendirecek.

diyerek resmi sehrin en kalabalik meydanina
goturmesini ve en gorunen yerine koymasini istemis.

Yanina da kirmizi bir kalem koyarak halktan
begenmedikleri yerlere carpi
koymalarini rica eden bir yazi birakmasini istemis.
Racici denileni yapmis
Ve birkac gun sonra resme bakmaya gittiginde gormus
ki, tum resim carpilar icinde ve neredeyse gorunmuyor... Cok uzulmus
tabii.Emegini ve yuregini koyarak yaptgi tablo kirmizidan bir duvar sanki..

Alip resmi goturmus Ranga Guru'ya ve ne kadar uzgun
oldugunu belirtmis.

Ranga Guru uzulmemesini ve yeniden resme devam
etmesini onermis.

Racici yeniden yapmis resmi ve gene Ranga Guru'ya
goturmus.

Tekrar sehrin en kalabalik meydanina birakmasini
istemis Ranga Guru...

Ama bu defa yanina bir palet dolusu cesitli
renklerde yagli boya, birkac
firca ile birlikte...

Ve yanina insanlardan begenmedikleri yerleri
duzeltmesini rica eden bir yazi
ile birlikte birakmasini istemis.

Racici denileni yapmis...

Birkac gun sonra gittigi meydanda gormus ki resmine
hic dokunulmamis,
fircalar da, boyalar da kullanilmamis..

Cok sevinmis ve kosarak Ranga Guru'ya gitmis ve
resme dokunulmadigini
anlatmis..

Ranga Guru ise;

Sevgili Racici, sen birinci konumda insanlara firsat
verildiginde ne kadar acimasiz bir elestiri saganagi ile
karsilasilabilecegini gordun...

Hayatinda resim yapmamis insanlar dahi gelip senin
resmini karaladi..

Oysa ikinci konumda onlardan
hatalarini duzeltmelerini istedin, yapici olmalarini istedin...

Yapici olmak egitim gerektirir... Hic kimse bilmedigi bir konuyu duzeltmeye
kalkmadi, cesaret edemedi...

Sevgili Racici Mesleginde usta olman yetmez, bilge de olmalisin...

Emegininin karsiligini, ne yaptigindan haberi
olmayan insanlardan alamazsin...

Onlara gore senin emeginin hic bir degeri yoktur...

Sakin emegini bilmeyenlere sunma ve asla bilmeyenle
tartisma... demis...
(güsel bir alıntı hikaye)

Çarşamba, Nisan 22, 2009

Tarık Tufan - Nisan Yüzlü Sevgilim

Sana söyleyecek bir şeyim kalmadı. Artık hiçbir cümleyi tamamlayacak gücüm yok. Belki utanç, belki yılgınlık bütün kelimelerimi alıp götürüyor. Böyle zamanlarda hayat, saçları kökünden kazınmış müntehir bir travestinin bileklerinden sızan sırnsıcak kandır, kimsenin el süremediği. Şimdi ucuz bir otel odasının küçücük tuvaletine sıkışmış bir hayatın eşiğinde duruyorum ve sana söyleyecek hiçbir şeyim kalmadı.

Nisan saldırıyor üzerime sevgilim. Nisan çalıyor bütün sözcüklerimi. Yüzünde parlayan güneş bir anda kaçıp, yaşlar boşalıyor gözlerinden. Ben nisan şaşkınlığında yitiriyorum öykünün geri kalan kısmını.
Nasıl bitiyordu? - İyiler nereye gittiler?

Kadınlar ve çocuklar nasıl kurtulacaklar?
Bir yağmur böylesine nasıl savurabilir bir insanı? Yağmur değil sevgilim, gözlerinden aktığımdan bu yana darmadağın üstüm başım. Saçlarında biriken kelebek kanatlarını talan ettiklerinden bu yana utanç kemiriyor kalbimi. Saçlarını işgal ettiklerinde kaçtığım sokaklarda düşürdüm şahdamarımı.

Şimdi yaşamak, ucuz ekmek kuyruğunda bekleyen bir genç kızın saklamaya çalıştığı yüzüdür.

Şimdi yaşamak, bebeğini terkeden bir kadının göğüslerinden akan hüzündür.
Nisan yığılıyor üzerime sevgilim.
Ansızın yağan bir yağmurun, avuçlarından düşen ölü kuşları topluyorum, sokak aralarında. Hiç bu kadar kimsesiz olmamıştım. Hiç bu kadar sensizlik akmamıştı damarlarımda. Böylesi bir yoksulluğa düşüşüm ilk kez.

Buralardan git istersen nisan yüzlü sevgilim. İstersen buralardan git. Sana söyleyebilecek hiçbir şeyim kalmadı. Kaçamak sözlerle gizliyorum utancımı. Kimsesizliğimi kalabalık cümlelerde saklıyorum. Saçlarını işgal ettiklerinden beri yürümüyorum bu sokakları. Ölü savaşçıların cesaretinden merhamet dileniyorum. İstersen git ve cesur bir kalbin ovalarında yürü. Cesur bir kalbin sabah rüzgarında saçların dağılsın.
Sana gözlerimde izi kalan son hayallerini vereceğim.
Sana parmak uçlarımda kalan son duamı vereceğim.
Sana kirpiklerimde takılı son bakışlarını vereceğim.

İstersen artık git ve ben bir nisan gecesinin acımasızlığında, asla baştan sona söyleyemediğim bir dağ türküsünün sözlerine bırakayım kendimi. Sokaklara düşmüş kadınların heveslerinde yakayım kalbimi.
Nisan yüzlü sevgilim.
Ben bir çay bardağına sığınıyorum şimdilerde. Kahvede oturan yaşlı adamın filtresiz sigarasından yükselen dumana sığınıyorum. Caddenin kenarında bekleşen amelelerin, dirsekleri aşınmış berbat renkli ceketlerine mesela. Böylesi küçük, böylesi gözden uzak şeylere sığınıyorum anlayacağın. Savrulan hayatların, kimselerin görmediği küçük ayrıntılarına. Gösterişsiz yaşam öykülerinin korunaklı yalnızlığına bırakıyorum kendimi,
Konuşmak yaralarımı acıtıyor. Konuşmak bir ip gibi boynuma dolanıyor. Dilim dolanıyor bu sıralar. Sana söyleyebilecek bir şeyim kalmadı.
Aylardan nisan.
Dışarıda deli gibi bir yağmur, hazırlıksız yakalıyor herkesi.
Beklenmedik bir rüzgar sürüklüyor ne varsa önünde.
Ben bir rüzgarda sürükleniyorum.
Konuşmak yoruyor.
Dışarıda yağmur var ve gitmek için iyi bir gün.
Yağmur var ve herşeyi gizlemek için İyi bir gün.
Nisan üzerime yığılıyor sevgilim.
Ben...
Veda etmeye çalışıyorum...
Hepsi bu...

Pazar, Nisan 19, 2009

doğum günün kutlu olsun kızım.

...
Artık isterlerse, adımı
Söylemesinler bana:
"Onun annesi" diyorlar..
Bu yeter, sevgilim, bu yeter bana!
Bir dediğini iki
Etmeyim diye öyle çırpındım ki
Ve seni öyle sevdim, sana O kadar ısındım ki..
Usanmadım, yorulmadım, çekinmedim...
Gün oldu, kırdın..
İncinmedim:
İlk oyuncağın Ben oldum, yavrum,
Son oyuncağın Ben oldum!
Lâyık değildim; Lâyık gördüler: yavrum,
Annen oldum, yavrum, Annen oldum!
arif nihat asya'nın şiiri bu,biçoğunuz okumuşsunuzdur önceleri belki,bende bambaşka biyeri vardır bu şiirin,kızıma hamileyken,çok dinlerdim bu şiiri ve duygulanıp ağlardım,bugün yine okudum uzun aradan sonra,,
annesi olmaya layık olamadığım ama Rabbim tarafından lütfedilerek annesi seçildiğim melek yavrumun doğum günü bugün,tam iki yaşını dolduruyor Allah'ın izniyle,
sabırsız davranıp seni üzdüğüm zamanlar için af diliyorum senden canım,biliyorsun gayretliyim seni ve beraberinde kendimi güsel bi şekilde yetiştirmeye,aslında senden uzak kaldığım zamanlarda içim öyle acıyorki melek kızım,sende kızdığım hatalarının hiçbirini bilmiyordun dünyaya geldiğinde,eğer kızmalıysam birine yanlışların için bu sen olmamalısın,en çokta ben olmalıyım belki,,
ilaçlarını içmek istemediğinde,eğer içmezsen seni doktora götürürüm diyerek tehdit ettiğim içinde özür dilerim,zaten en son gittiğimizde doktora beni bu cümleleri dediğime pişman etmiştin,"doktor amca hiç acıtmadı,korktuğum kadar yokmuş,kolay gelsin doktor amca"diyerek,,
eksiklerim çok korkularımsa kaf dağına değmiş gibi sanki,Rabbim ellerimizi bırakmasın meleğim,bizleri doğru yoldan ayırmasın,senin gözlerine baktıkça daha iyi anlıyorum şimdi annemin her namaz sonrası bizler için yaptığı onca duaları,,
geçen gün işe giderken arabada dediğin cümleler hala içimde biyerleri yakmaktalar kızım,"Annecim seni çok özlüyorum noolur işe gitme demiştin",hala susuyorum o sözlerin ardından,,
iki dünyadada bahtın açık olsun kızım,Rabbim hayırlar çıkarsın karşına,hayırlı insanları sevdirsin sana ve hayırlı insanları sevesin,,baban ve bana bu güselliği bahşedene şükürler olsun sonsuz kere,ayçiçeğim benim,deniz gözlüm,şimdi işyerinde yazıyorum bu satırları,seni sımsıkı sarmanın hayalini kurarak,iyiki varsın kızım,ve bilmeni isterim bebekliğinden bugüne dek hiç yormadın bizi aslında ne uyandırdın bizi geceleri ne huysuzlandın,ateşin 39,5 olduğunda,gece hastanelere koştururken biz,sessizce dayanmaya çalıştın,hep dayanıklı ve anlayışlı bir bebek olduğunu düşündüm sana bakarken,,şimdi karşıma geçmişsin dün sabah"selamün aleyküm anne kolay gelsin"diyorsun birde bana,,
kelimelere dökemediğim,elime alıp işte budur diyemediğim bişey sana olan sevgim,canım kızım seni çok seviyorum,ve seni o gül yanaklarından öpüyorum balım,iyiki vede şükür ki bizim yavrumuzsun,doğum günün kutlu olsun,,
(annen:zeynep...)

Perşembe, Nisan 16, 2009

geçen hissiz günler ve hayallerime dair.

günlerdir bi garip duygu yoğunluğu içindeyim,elim varmıyor hiç bişeylere,canım istemiyor hiçbişeyi..biçok şeye karşı hissiz günler geçirmekteyim,blogum içinde bu böyle,kendime dair bişeyler yazmaya varmıyor ne elim nede kelimelerim,,arkadaşların bloglarını okuyorum arada,ama oralarada yorum bırakamıyorum,bi yorgunluk var sanki üzerimde,işyerine geliyorum,burdaki yoğunlukla geçen günün akşamı eve gidiyorum,evde bir koşturmaca,üstelik pervinde rahatsız bu aralar,öksürük ve grip vardı birde gözleri mikrop kapmış akıp duruyor,doktora götürdük dün,ilaçlar verdi,,
almanyadaki görümcemler geldiler bi 3 haftalığına,onlarında şu üst katlarındaki evi alma meselesi vardıya,onu hallettiler bu sefer nihayet,apar topar üst kata taşındılar,üst kattakilerde onların evine tabi,,
diyetisyenim bu hafta bir gün seç kendine dedi ve o gün diyet yapma herşeyi yiyebilirsin dedi,ama ben öylesi alıştımki bu yeme şekline,o gün ne yiycem bilmiyorum yani hiçbişey çekmiyor canım,ama o günü önümüzdeki pazar olarak belirledim(pervinimin doğum günü,belki bir dilim pasta yerim:P
içimde engel olamadığım bir dinlenme isteği var,yani şöyle bir termal otelde doğal kaynak sularının fokur fokur edip insanın iliklerini ısıttığı bir havuzun içinde olsam kıpırdamadan gözlerim kapalı ve sessizce(ne hayal ama:)
akşamları ve birazda sabahları yürüyorum işe gelip giderken,bu çok iyi geliyor ruh sağlığım açısından,insanları görmek,gözlemlemek,çocuk parkının bıcır bıcır çocuklarla dolup taşan sesleri,iyi geliyor içimde biyerlerde sıkışıp kalan yanlarıma,
bu aralar çok fazla hamile olmayı istiyorum,ama kendime söz verdim fazla kilolarımdan kurtulmadan asla istemiyorum,hayırlısı en başta inş. ama çok öyle uzun yıllar arada vermek istemiyorum açıkçası,hatta ikinci hamileliğimin ikiz olması için dua ediyorum içimden aramızda kalsın:D sizde dua edermisiniz benim için,çok istiyorum gerçektende,,
şimdilik bu kadar sevgili günlüğüm ünzile hanım,kal bakalım sağlıcakla,,

Pazar, Nisan 12, 2009

CEM YILMAZ ve ÇOCUKLUĞU (Kendi Ağzından)

Ben çocukken çok salaktım. Edip Akbayram'ın ismini Edi zannederdim. Yani o, benim için "Edi Pakbayram"dı.

Ablama, "Nasıl olup da koca bir günü canın sıkılmadan evde oturarak
geçiriyorsun?" demiştim. "Büyüyünce insanın canı
sokakta oynamak istemez ki" cevabını vermişti. Uzunca bir süre büyüyüp büyümediğimi
anlamak için kendime, Canın sokakta oynamayı istiyor mu?" diye sormuştum.

Sabahları kalktığımda aklımın hala yerinde olup olmadığını anlamak için 2+2, 3+4
gibi toplama işlemleri yapardım. Sonuçlar doğru olunca da çok sevinirdim.

Dedemle parka gittiğimiz bir gün TRT'ciler çekim için oradaydı. Beni oynarken çektiler. Yayın günü bizim aile jeneriğinde gözüktüğüm çocuk programını izlemek için televizyon başına geçti. Kendimi ekranda görünce, "Beni niye parkta unuttunuz?" diye gözyaşlarına boğulmuştum.

"Geri vites" kavramım yoktu. Şoför, kolunu koltuğa atıp arkaya doğru bakınca
araba otomatikman geri geri gidiyor zannederdim.

Abimle Karaoğlancılık oynardık. O Karaoğlan olurdu, beni de Bizans askeri yapardı. Sonra evire çevire döverdi. Çok mühim bir şey yaptığımı sandığım için canım yansa bile hiç sesimi çıkarmazdım. Yeşil ve siyah zeytinin ayrı ağaçlarda yetiştiğini sanırdım.

Bulmacalardaki, "Annenin erkek kardeşi" kısmına dayımın beş harfli ismini sığdırmaya çalışırdım.

Anaokulunda patates baskısı yapmayı öğrenmiştik. O kadar hoşuma gitmişti ki, evde duvarlara, masa örtülerine filan basmıştım. Ancak sanat merakım annemin yeni aldığı beyaz eteğe patatesi yapıştırmamla son bulmuştu. Hem gönlünü almak hem de el koyduğu patateslerime kavuşmak için dahiyane bir fikirle öğretmenimin yanına gittim. "Annem" yazısını patatese oydurttum. Sevinçle eve gelerek soyundum. Renkli boyalara batırdığım patatesi vücudumun her tarafına bastım. Sonra da annemin karşısına geçtim. Beni o halde görünce ağlamaya başlamıştı.

Madonna ile Maradona'yı kardeş zannederdim. Kendi kendime, Bunların babası ne şanslı be. Bir çocuğu futbolun kralı, biri müziğin kraliçesi" derdim.

Birinden özür dilediğim zaman Allah'ın bana bir özür vereceğini sanırdım. Sakat olacağımı düşünüp hemen "dilediğim özrü" geri alırdım.

Kurban Bayramı'nda toplanan derilerden uçak yapıldığını sanırdım. Uçakların dış yüzeyi bu derilerle kaplandığı için Türk Hava Kurumu'nun topladığını düşünüyordum. Uçak kaçırma filmlerinde silahla ateş edildiğinde ya da a patladığında, "Ayyy! Deri delindi!" derdim.

Gil" diye konuşanları fakir zannederdim.

Annem banyodan çıktıktan sonra babamın söylediği, "Sıhhatler olsun" lafını Saatler oldu" diye anlardım. Bunun da, "Banyoda amma çok kaldın" gibi bir şey demek olduğunu sanıp babamın anneme kızdığını düşünürdüm. Annemin buna karşın niye sadece, "Sağol" dediğini merak ederdim. "Ne kibar kadın", derdim.

Cuma, Nisan 10, 2009

-Allahümme ecirnâ min şerri banka-

Satılmışcan A bankasına X-cell faturasının kredi kartından otomatik ödenmesi için talimat veriyor. A bankası batıyor ve B bankasına satılıyor. Muhtemelen C bankası da satılıyor (tam hatırlamıyorum şimdi). Bu arada nasıl oluyorsa X-cell mevzularına C bankası tebelleş oluyor (olaylar gelişir). Aradan zaman geçiyor, B bankasının takoz hizmetinden illAllah eden Satılmışcan, faturasını D bankası kredi kartı ile ödemeye karar veriyor (avuç yalama sekansının başlangıcı). Tıpış tıpış D bankasına gidiyor, talimat vermek istediğini söylüyor. D bankası “faturanız için başka bankadan verilmiş talimat var, önce onu iptal ettirmeniz gerek” diyor (yalan yalan, hiç banka konuşur mu, bankacı öyle söylüyor). Satılmışcan B bankasına gidiyor. B bankası bu talimatı bu şubeden iptal ettiremezsiniz, hesabınızın olduğu şubeye gidin diyor. (Hadise p şehrinde cereyan ediyor. Hesap q şehrindeki bir şubede, ama talimat aslında w şehrindeki bir şubeden verilmiştir.) Satılmışcan q şehrine gidiyor. Vaktiyle hesabının olduğu n1 şubesinin kapandığını, hesapların n2 şubesine devredildiğini öğreniyor ve o şubeye gidiyor. Uzun uğraşlardan sonra, B bankasının q şehrindeki n2 şubesinde görevli teyze, “sizin kredi kartınıza bağlı böyle bir ödeme talimatı yok” diyor. Satılmışcan şaşırıyor, “nasıl olur” diyor, “her ay fatura miktarı bu karttan tahsil ediliyor”. Teyze biraz daha araştırıyor ve gerçekten de (nasıl oluyorsa) her ay fatura miktarı kadar bir meblağın B bankasından C bankasına aktarıldığını tespit ediyor. Kurnaz Satılmışcan B bankasındaki hesabımı kapatırsam bu işten sıyrılırım diye hesaplıyor, ancak teyze kredi kartının iptali için dört yüz kırk dört filan filan numarayı araması gerektiğini söylüyor. Bu arada Satılmışcan’ın telefonuna X-cell’den bir mesaj geliyor: “fatura ödemesinde kullandığınız kredi kartının süresi dolmuştur, lütfen dört yüz kırk dört feşmekan numaralı telefonu arayarak C bankasına yeni kart numarasını bildiriniz”. Satılmışcan numarayı arıyor ve D bankası kartının numarasını veriyor, ama görevli “başka banka ile ilgili işlemi buradan yapamayız, şubeye gidin” diyor. Satılmışcan C bankası şubesine gidiyor, ama oradaki görevli de “biz sadece C bankası kartı için işlem yapabiliriz” diyor. Bu arada Satılmışcan iki veya üç kere de X-cell abone merkezlerine giderek işlem yapmak istiyor, X-cell web sitesine giriyor, ama sonuç yok, X-cell fatura ödemesi nanesini X-cell kanalıyla değiştirmek mümkün değil, illa ki banka ile halledilecek. Nerede kalmıştık (Allah belanı versin banka senin)… Satılmışcan dört yüz kırk dört falan filan numarayı n defa arıyor, B bankası şubesine gidip henüz vakti gelmemiş borcunu ödüyor ve nihayet B bankası kredi kartını iptal ettirmeyi başarıyor. B bankası yetkilileri artık X-cell faturasının ödemesi için talimata esas olacak bir kart kalmadığı için başka bankadan talimat verebileceğini söylüyorlar. Satılmışcan pür-neş’e tekrar D bankasına gidiyor, ama nafile. Kart hâlâ talimatlı görünmektedir. Talimat muhtemelen C bankasına aittir, ancak Satılmışcan C bankasına böyle bir talimat vermediği için iptal de ettirememek gibi bir durumla karşı karşıyadır. Bundan sonra takip edilebilecek iki muhtemel yol bulunmaktadır. Satılmışcan ya D bankası kartı inadından vazgeçip C bankası kartı ile ödeme yapmaya razı olmalıdır veya X-cell hattını kapattırmalıdır. Buna göre aşağıdakilerden hangisi saçmadır?

a) asiye biraz zor kurtulur
b) genç yamukbank iyi bankadır
c) boynuzsuz kart kart değildir
d) en baba kart mor karttır (yersen)
e) ver kurtul (havuz problemi istiyorum ben...)

Not: problemimizdeki gerçek kurum ve kuruluşlar ve benzeri şeylerle ilgili benzerlikler tamamen uyduruktur,palavradır, fictiondur, kurgu bilimdir, daha da olmazsa bilim kurgudur, filimdir, senaryodur, aslı astarı yoktur, cebi deliktir, Abidin mutluluğun resmini çizemez, belki de çizer, nereden bileyim ben?
-alıntıdır-

Pazartesi, Nisan 06, 2009

Feridem..

bugün öğle saatlerinde bankaya çıkmam gerekti,ve bende yaklaşık 10 dakika uzaklıkta çalışan lise arkadaşım ferideyi de görmek istedim bi vesileyle(yaklaşık 5-6 yıldır nette görüşüyoruz,ama işten dolayı yıllardır karşılaşamamıştık)dedim ben bugün görecem arkadaşımı bi 5 dakikalığına da olsa,nette yazdımönce haber verdim,iki bankadada işimi hallettikten sonra gittim yanına,bi 20-25 dakika kadar eşden dosttan,çocuklarımızdan muhabbet ettik,muhabbetin yanında sıcacık birde çayını içtim(dostun elinden olunca çayına bile doyulmuyorki,muhabbetine doyamayışımı siz düşünün artık:)o kadar özlemişimki onu,koşturur gibi yaşadığımız bu adına yaşamak dediğimiz şeyde,tadı tuzu bence dostlarımız hayatımızın içinde,onlarsız çok yavan ve bi o kadar eksik her bi yanımız,ve uzun zamandır kendime dair almaya ve uygulamaya çalıştığım radikal kararlarıma bir yenisini daha ekledim bugün,feridemi ziyaret ederek,evet artık dostlarımın hatırını daha sık sorucam,dertleriyle dertlenip mutluluklarıyla sevineceğim,biliyorumki kolay dost olunmadığı gibi herkestende dost olunmuyor,bu yüzden sahip olduklarımın kıymetini bilip şükretmeliyim,,
**feridenin boyu 1,78 dir,lisedeyken hepimizden uzun oluşuna çok üzülürdü,hatırlıyorum hiç topuklu ayakkabı giymez,bizim yanımızda dizlerini hafif bükerek dururdu,oysa ben hayranlıkla bakardım boyuna(keşke bende 1,78 olsam diye)birde resim yapma tutkum ondan geçmiştir bana,karakalem resimlerini öyle hissederek yapardıki,dokunsanız resimdeki portrenin bakışları titretirdi içinizi,sanki resimden çıkıp size dokunacakmış gibi,,
esprili,duygulu,içinde fırtınalar esse kendi başına göğüslemeye çalışacak kadar cesur bir kadın o şimdi,
hayatında hayırlar çıksın karşısına hep,eşi,oğlu ve tüm sevdikleriyle güsel bir yaşam diliyorum inş. feridem'e...

Cuma, Nisan 03, 2009

konuşmayı yitirdiğim an.

PERVİN:Anneciim seni çok öslüyom men,işe gitme nooonuuur..
BEN:kelimelerin beni terkettiği bir andayım suskun ve bi o kadar üzgün..
(seni çok seviyorum kızım,ve bütün gün bende seni çok özlüyorum..)

Ah özlem ve huysuz ben.

niye,nasıl,niçin,sıkkın,bıkkın,huzursuz,cansıkıcı,iç daraltıcı,bezgin....vb
uzayıp giden,ve uzarkende ümide dair yanında bişey götürmeyen,böyle kısa kelimelerin kapsama alanı içinde geziniyorum,ne kadar gayret ederse etsin cümle olamayan kelimelerin alanı,,huysuz bi at gibi içimde orayı burayı devirme çabasında düşüncelerimde,ağlasam sanki yıkanacakmış gibi bu kara zift dolu içim,derin derin nefes alıp deniz havası çekmeliyim içime tez vakitte,beynime oksijen gitmeli bol bol,
yok yok böyle olmayacak,akşama kadar dönen bi sandalyenin tepesinde dönüp duruyor hayatım,camsız penceresiz kimsesiz dört duvar arası bi karış odadayım,özledim yine güneşi,,
sıkıntıdan akşama kadar su içip duruyorum,iş hanının ikinci katında uzun ve karanlık bir koridorda bir lavabo,bir odam gidip geliyorum,odamda karşımdaki duvar olduğu gibi ayna,(yani duvardan duvara gömme bir dolap,üstü tamamen ayna kaplı)buda demek oluyorki kazarada olsa akşama kadar kendimle göz göze geliyorum,bu bana daha çok anımsatıyor aklımdaki biçok şeyi,arada bir dil çıkarıyorum kendime muzurluk olsun işte,sonra tedirgin oluyorum ardından,acaba buzlu camdan işçiler beni görüyorlarmı ki diye,bir ânı bir ânını tutmayan malum benden bi yazıydı bu,belki özlediğim onca şeyin etrafımda olamayışının hırçınlığıdır bendeki,kimbilir,,

Perşembe, Nisan 02, 2009

BUNLARI BİLİYOR MUYDUNUZ ?

• Yemeğe tuz ile başlanırsa beyin tarafından gönderilen bir uyarı sayesinde, midede mukus denilen sindirimi kolaylaştırıcı bir tabaka oluşturduğunu ve midenin sindirime hazırlıksız yakalanmasını önlediğini…
• Yemek yerken yerde oturarak sol ayağı katlayıp sağ ayağı karna çekerek oturulup yenildiğinde, su ile doldurulmuş balon şeklinde olan midenin çıkış kısmını kapatarak yenilen gıdanın tam sindirilmeden bağırsaklara kaçmasını önleyeceğini ve mide dolunca da doygunluk hissi vererek çok fazla yemeden kalkılacağını…
• Yemek yerken yemeğin ortasında su içildiğinde içilen suyun yenilen gıdaların sindirilmesine, gerekli vitaminlerin emilmesine katkıda bulunduğunu ve midede doygunluk hissi vererek az yemeye vesile olduğunu…
• Oturularak ve en az 3 yudumda içilen su, dil ve ağız bölgesinde daha fazla duraksadığından tükürük bezleri için gerekli olan suyun emilimini artırıp anti bakteriyel ve antioksidan etkiye sahip tükürüğün salgılanmasını artırarak ağız ve diş sağlığına katkıda bulunduğunu..
• Uyurken sağ yana dönüp yatıldığında solda olan kalbimizin daha rahat çalışmasına neden olarak, kalbi yormadan dinlenmiş bir vaziyette kalkılabileceğini…
• Tuvalete girerken sol ayakla ilk adım atıldığında kaygan olan zeminde ayağın kayması durumunda sola göre daha güçlü olan sağ ayağın düşmeyi engelleyerek vücudu dengelediğini..
• Banyo yaptıktan sonra ayaklara soğuk su dökmenin kan dolaşımını hızlandırıp sıcak sudan dolayı genleşmiş olan damarların içindeki kanın aktivasyonunu artırarak tansiyon düşüklüğünü önlediğini ve savunma mekanizmasını güçlendirdiğini…
• Kesintisiz uyunan uzun gece uykularının, damarlarda vazodilatasyona ( DAMAR GENİŞLEMESİ DEMEK MİŞ ) neden olduğunu, uyku ortalarında kalkıp el yüz yıkamak (ör: abdest almak) az yorucu egzersizler yapmanın (ör: teheccüd namazı) vazodilatasyonu engellediğini ve daha zinde kalkılabileceğini…
• Bütün bunların, 1600 sene evvel Peygamberimiz (sav) in yaptığı ve ümmeti için de tavsiye ettiği sünnet-i seniyyeler olduğunu...
BİLİYOR MUYDUNUZ ?

Çarşamba, Nisan 01, 2009