Bir gün Züleyha, arkalığına beyaz sümbül dalları işlenmiş tahtırevanıyla geçiyordu kütüphanelerin ve tapınakların kenti olan kentinin sokaklarından.
Görkemli bir alayla geldiğini görenler saygı ve hayranlıkla kenara çekiliyor ve Züleyha’ya yol açıyorlardı. Zengin ve güçlüydü, en fazla da güzeldi. Ve kimse kırmızı gülleri saçına Züleyha gibi takamazdı.
Birden bir meczub, ehil arslanları, atları ve arabaları aşarak Züleyha’nın tahtırevanının önünde dikiliverdi. Yürüyüş durdu. Züleyha tül cibinliği aralayarak bu duraklamanın nedenini anlamak istedi. Gözlerini kaldırarak Züleyha’nın yüzüne bakmaya başladı meczub; Züleyha! dedi. Sevindir beni!..
Züleyha kölelerine meczubun sevindirilmesi için işaret etti.
Köleler mor renkli kadife bir keseyi uzattılar avcuna ama meczub oralı bile olmadı.
Züleyha! dedi. Sevindir beni! Bana gülümse, başka bir şey istemem.
Züleyha, bu sesi hatırladı ve yüzüne dikkatlice bakınca; aşkını reddettiği silik bir yığın sima arasından bir zamanların ordu kumandanını tanıdı. Usulca gülümsedi.
Züleyha gülümsedi! Açıldı bütün beyaz zambaklar, bütün bahçelere bahar geldi.
Züleyha gülümsedi! Mamur sarayların ve yıkık sarayların kentinde bütün dilenciler bir eşi daha bulunamayacak devletle donandılar.
Başını önüne eğen meczub sessiz ve sakin geldiği gibi çekiliverdi.
O günden sonra Mısr’ın lisanına, sadaka vermek anlamına gelen yeni bir deyim yerleşti: ZÜLEYHA'NIN GÜLÜMSEMESİ
(Nazan Bekiroğlu-yusuf ile züleyha)
1 yorum:
bu yazi iskender palanin degil nazan bekiroglunun, yusuf ve züleyha kitabinda gecer hatirladigim kadariyla.
Yorum Gönder