Pazartesi, Aralık 08, 2008

Panama Bandıralı Gemilerle Gidince


İnsan çok uzaklara gitmeye karar verdiğinde denizi tercih etmeli bana kalırsa. Kara gözden kayboluncaya kadar denizde yolculuk etmeli.

Yani bir gemiyle gitmeli insan.

Ayağı toprağa değdikçe uzaklaşamaz insan. Şehirlerden geçtikçe uzaklaşamaz. Çünkü şehir, bir hatırlama biçimidir. Her şehir, içinde bir hatırayı canlandıracak fotoğraflar taşır.

İnsan şehirler geçtikçe kendinden izler bırakır. Şehrin parklarında, tren istasyonlarında, kafelerinde, bulvarlarında, dükkanlardan yükselen şarkılarında, duraklarda, metrolarda bekleyen insanların dalgınlıklarında izler bırakır insan.

Şehirlerde bıraktığın her iz, geri dönmek için bir yol işaretidir.

İnsan denizlerden gitmeli çok uzaklar için.

Geri dönmemek için bir gemiye binmek gerekir. Panama bandıralı bir gemiye hem de. Sebebini bilmiyorum ama bana öyle geliyor ki dünyanın en uzak yerlerine Panama bandıralı gemiler gider. Geri dönülmesi mümkün olmayan yerlere…

İnsanlar sevdiklerinden ayrıldıklarında bir gün geriye dönebilirler hiç şüphesiz.

Ama sevgiliden ayrılmak bir deniz yolculuğuna çıkmaktır. Deniz kör eder, mavi kör eder, ufuk kör eder, martılar kör eder, gece kör eder, bir daha göremez insan. Uzaklara gitmek için denize açılan insan kör olmayı seçmiştir her halde. Bir daha görememeyi yani…

“Bilesin kavuşmak yok İslamlıkta / kavuşan kısmı ancak gavurdur!*” diyor şair. Sevgiliden ayrılmak bir iman teslimiyetidir belki de…
(t.tufan)

Hiç yorum yok: