Cumartesi, Şubat 28, 2009

Ş Harfi ve Diğerleri

Yusuf Armağan, cemaat.com sitesindeki bir yorumunda, “ş harfi bizim için önemlidir” diyor ve ekliyor: “Herkesi kucaklamak yerine, kucaklaşmak...”

Ş, a ile k arasına boşuna konulmamış.

Şın’daki çınlama kimde var? İşte: Şınnnn...
Ş olmasa, kuş nasıl uçar? Maaş nasıl ödenir?

Ş olmasa, şen şakrak olabilir miyiz?

Kabul ediyorum: Dilimizdeki en güzel kelimeler m harfi ile başlıyor. Merhametten, maneviyattan, mevsimden tutun da meşakkate kadar... İsimler de öyle: Muhammed, Müslüman, Mekke, Medine, Müslim...

Aydın değil, münevver; odak değil, mihrak; yurt değil, memleket vs.

M harfi, gördüğünüz gibi, hepsine bir derinlik kazandırıyor.

Ama ş de, m harfi kadar mühim vazifeler görüyor. Mesela j olmazsa, en fazla şu olur: Japonya değil, caponya; jandarma değil, candarma; jop değil, cop... Değişen bir şey olmaz yani.

Fakat ş’nin olmadığı bir Türkçe düşünemiyorum.

Ş olmasa, kavuşamayız bile. Şiir diyemeyiz. Şükredemeyiz. Şaha kalkamayız. Şefkatli olamayız. Şahsi fikrimizi söyleyemeyiz. Şehitlik kavramına başka bir isim bulmak zorunda kalırız.

Son şiirlerimden birinde, “Avlumuz vardı, çok uzaktık balkona / Büyük farktı bu, düşmanla aramızda” diye yazmıştım. Düşmandan kastım, elbette batı. Batı ile aramızdaki fark, sadece avlu ve balkondan ibaret değil. Onlar soğuk, biz ise sıcakkanlıyız. Biz kucaklaşırız, onlar kafalarını sallar. Biz neşe dolarız, onlar sevinir. Biz şükrederiz, onlar etmez...
Belki de bu yüzden, ş harfinin batılılarda olmaması bana hep anlamlı gelmiştir.

Tabii şeytanın ş harfiyle başlaması da...

Öyle ya, bunca güzelliğin arasında şeytanın ne işi var?

Ş harfini kurcalarken, Muhammed arkadaşımız geldi ve “İbrahim ağabey, h harfini de ihmal etmeyelim” dedi.

Doğru, ihmal etmeyelim.

H, en içli harftir. Gırtlaktan değil, içeriden gelir. Derinlerden bir yerden...

Kendinizden geçercesine bir Allah deyin bakalım. Hû deyin. Hay deyin.

Sadece h harfi camı buğulu hale getirir. İsterseniz bir deneyin. Sadece h harfi, ellerimizi sıcak tutar. Avucunuzu ağzınıza yaklaştırın ve hohlayın... H harfi sizi ısıtacaktır.

Peygamber meyvesi olan hurmanın da h harfiyle başladığını unutmayalım. Ne mübarek bir meyvedir o...

“Hamdolsun” derken ki masumiyet... Huşudaki teslimiyet, hayattaki güzellik, hanımdaki sadakat, hafızdaki içtenlik, hanedeki sıcaklık, hakikatteki huzur, hacdaki ferahlık, hayâdaki incelik... Hep h harfi.

Ne ev, ne de konut hanenin yerini tutar.

Hanım; karı, bayan ve madamdan daha yukarıdadır. Ama hatundan yukarıda değildir. Çünkü hatun da h harfiyle başlar.

Buna karşılık ö harfi ile aram hiç iyi olmamıştır. Ö, alfabenin içinde bir korkuluk gibi durmaktadır.

Bizi korkutan, zarar veren, şüpheye sevk eden birçok şey ö harfiyle başlar: Örgüt, öcü, ölüm, öç, öfke, öksürük, hatta ödev!

Birini karşımıza almak istersek, onun başına ö harfini koyarız: Öteki...

Birini korkutmak isteyince yine onu kullanırız: Öööö!

Ödlek, korkaktan daha çok olumsuzluk çağrıştırır.

Örselenmek, üzülmekten daha ağırdır.

Ödeşmek bile, çoğunlukla olumsuz şeylere kapı açar.

Örümcek, ufak tefek olmasına rağmen, en korkulan hayvanların başında gelir.

Harflerin hikâyesi bitmez. Her bir harf için müstakil bir yazı yazmak gerekir. Bizim amacımız ise Yusuf Armağan’ın kulağını çınlatmaktı, çınlattık. Gerisi, dilcilerin yapacağı bir iş...

İbrahim Tenekeci ( Milli Gazete 20.12.2006 )

1 yorum:

Gelin Ayşe dedi ki...

ilk defa okuyorum bu yazıyı ve gercekten çok etkiledi beni. ş Olmasa Ayşe de olmazdı :) Güzelidi ablacım. Bu yazıyı bir yere not ediyorum hemen, çok hoşuma gitti çunku. Sagol