Cuma, Temmuz 31, 2009

bir dakika düşünme molası.

Ne Zaman?
Okuldan sonra
Askerlikten sonra
İş bulduktan sonra
Evlendikten sonra
Çocuklar olduktan sonra
Ev aldıktan sonra
Araba aldıktan sonra
Çocuklar büyüdükten sonra
Çocukları baş göz ettikten sonra
Emekli olduktan sonra
Bir ayağım çukura düştükten sonra
Ondan sonra
Bundan sonra
Şundan sonra
Sana yöneleceğim


‘Güneş söndürüldüğü zaman
Yıldızlar döküldüğü zaman
Dağlar yürütüldüğü zaman
Gebe develer kendi başına terk edildiği zaman
Vahşi hayvanlar toplandığı zaman
Denizler tutuşturulduğu zaman
Nefisler birleştiği zaman
Ve diri diri toprağa gömülen kızcağıza sorulduğu zaman
‘Hangi suçtan dolayı öldürüldü’
Amel defterleri açıldığı zaman
Gök sıyrılıp yüzüldüğü zaman
Cehennem ateşi çılgınca kızıştırıldığı zaman’
Yöneleceksin anlaşılan

Mustafa Ökkeş Evren

Perşembe, Temmuz 30, 2009

pervin resimleri



canım kızım seni çok seviyorum,az kaldı sadece bir sene daha sabahları böyle dudaklarını uzatıp annecim işe gitme,ben seni çok özlüyom diyeceksin,sonra hep yanında olacak annen Allah'ın izniyle,önümüzdeki yaz beraber güsel bi tatil yapıcaz,bu yılın gidemediğimiz tatilin günlerinide ekleriz belki istersen:)az kaldı pamuk kızım az kaldı,annen sadece bir yıl daha çalışacak inş....

Çarşamba, Temmuz 29, 2009

Iyi bir baba olamamisim(güsel bi alıntı)

(bu hikadende çıkardığım en önemli fikir,çocukta hoş olmayan bi davranış gördüğümüzde önce dönüp kendimize bakmamız)
İspanya’nın güneyinde Estopana isimli küçük bir kasabada geçiyor hikayemiz. Hikaye dediysek masal olarak değerlendirmeyin lütfen; aynen gerçekleşmiştir bu anlatılanlar. İsterseniz hikayenin tamamını kahramanının ağzından dinleyelim:“16 yaşındayken bir sabah babam benden kendisini araba ile 30 kilometre uzaktaki bir köye götürmemi istedi. Ancak, onu Mijas’a bıraktıktan sonra arabayı bakım için yakındaki bir tamirhaneye götürüp bırakmam gerekiyordu. Araba kullanmayı yeni öğrenmiştim ve kullanmak için de pek fırsat çıkmıyordu. Onun için hemen kabul ettim. Babamı hemen Misaj’a götürdüm ve öğleden sonra 4’te almaya söz verdim. Sonra arabayı, tamirhaneye bıraktım. Birkaç saat vaktim vardı. Ben de, tamirhanenin yakınındaki bir sinemada bir-iki film izlemeye karar verdim. Fakat bu işten o kadar keyif aldım ki, bir-iki derken ipin ucu kaçtı. Son filmi izledikten sonra saatin 6’ya geldiğini gördüm. İki saat geç kalmıştım. Film izlediğimi duyacak olursa babamın kızacağını biliyordum. Bir daha arabayı kullanmama izin vermezdi. Ona tamirhanede arabanın işinin uzun sürdüğünü söylemeye karar verdim. Buluşacağımız yere vardığım zaman babamın köşede oturmakta olduğunu gördüm. Geç kaldığım için özür diledikten sonra ona arabanın işinin uzun sürdüğünü söyledim. Bunun üzerine bana nasıl baktığını unutamam:“Bana yalan söylediğin için çok üzüldüm yavrum”“Ne demek istiyorsun? Gerçeği söylüyorum.”Babam bana tekrar baktı, “Sen geç kalınca, tamirhaneyi aradım ve bir mesele olup olmadığını sordum. Bana senin henüz arabayı almaya gelmediğini söylediler. Yani araba ile ilgili bir sıkıntı olmadığını biliyorum.”Birden ne kadar büyük bir suç işlediğimi anladım ve babama gerçeği itiraf ettim. Babam beni üzgün bir şekilde dinledi.“Kızgınım, ama sana değil, kendime. Eğer sen bunca yıldan sonra bana yalan söyleyebiliyorsan demek ki ben iyi bir baba olamamışım. Kendi babasına bile yalan söyleyebilen bir çocuk yetiştirmişim. Eve yürüyerek dönecek neyi yanlış yaptığımı düşüneceğim.”“Ama baba, ev 30 kilometre uzakta ve hava karardı. O kadar yolu yürüyemezsin.”Babam ne özür dilemelerime, ne itirazlarıma kulak astı. Onu hayal kırıklığına uğratmıştım ve hayatımın en acı veren derslerinden birini almak üzereydim. Babam tozlu yollarda yürümeye başladı. Ben de arkasından araba ile izliyordum. Durmadan özür diliyor ve arabaya binmesini rica ediyordum. Ama beni duymazdan geliyor ve sessiz, düşünceli, üzgün bir şekilde yürümeye devam ediyordu. 30 kilometre boyunca onu, arabayla takip ettim. Babamın hem bedenî, hem de hissî olarak bu kadar acı çekmesine şahit olmak hayatımın en üzücü ve acı veren tecrübesi olmuştur. Ancak, aynı zamanda en büyük hayat dersini de bu olaydan aldığımı söylemeliyim. O zamandan beri asla yalan söylemedim.

Salı, Temmuz 28, 2009

Pazartesi, Temmuz 27, 2009

pazar günümüz.

pazar günü oldukça yoğun geçti bizim için,sabah kahvaltıya yurtdışından gelen görümcemin piere lotideki evine gittik,öğleden sonra komşunun oğlunun düğününe gittik,ve ordan çıkıştada benim arkadaşımın eyüp halitpaşa konağındaki düğününe katıldım arkadaşlarımla(bay bayan ayrı oturulduğundan eşim ben erkek tarafında kimseyi tanımıyorum diyerek,katılmak istemedi ve pervinide alarak görümcemlere gitti(açıkçası çokta iyi oldu pervinle o kalabalıkta oldukça yorucu olurdu,arkadaşlarla muhabbete ve sakim bi yemek yemeye vaktim oldu:)teşekkür ederim eşimede bu düşünceli davranışına diyim:)düğündeki organizasyon servis ve yemekler her zamanki gibi harikaydı bence,zaten o mekana bayılıyorum ben,eşimle ilk görüşmemizi orda yapmıştık bu arada bunuda sıkıştıriyim araya:)düğün çıkışı eşim arkadaşımı ve beni sahilden arabayla aldı,leylayı evine bırakmaya gittik(ama ailesi büyükşehir belediyesinin kasımpaşa tesislerinde oturmaya gitmişler,bizde onu oraya bırakırken bize çay ısmarlamayı teklif edince bizde indik orda biras oturduk(aslında birasda hava almayı ben istedim,düğündeki baharatlı topkapı dolması bi harika olmasına rağmen biras mideme ağır geldi heralde,biras dinlenmek iyi geldi yani:)bir iki resim ekliycem düğün ve kasımpaşa tesislerinde çekindik,işte böyle cancığazım fırtına da yağan sağnak yağmurlar altından geçsemde cumartesi günü,şimdi biras bulutlar arasından görünmeye başladı güneş şükür,neyse hrşey bi imtihan şu dünyada,üstünde fazla durmayacağım,ama Rabbim kaldıramayacağımız şeylerden korusun bizleri..

sinir boşalması yaşadım ve geçti şimdi.

cumartesi o kadar doluydumki eve gidip yalnız kalmayı bekleyemedim,işyerindeki odamda ağladım,gören gördü,sordu ama hiç anlatacak halim yoktu ki anlatmazdımda zaten,önemli diyil bi arkadaşla konuştum duygulandım dedim,sonra iş çıkışı eşim geldi beni almaya(ama arabamız görümcemlerde olduğundan)yürüyerek eve doğru ilerlerken kalan üzüntümüde eşimin yanında yolda ağlayarak çıkardım,ve sinirden düşüncelerimde benim canımı acıtan herşeyi söyledim,şükürki o daha sakindi bana rağmen,alttan aldı,teşekkür ederim,sonra beni alışverişe götürdü,beraber vakit geçirdik biras,ve çok iyi geldi bu bana,çünkü benim problemim aynı şeyleri hep aynı yaşayıp eşimle sosyal anlamda uzun zamandır beraber vakit geçiremememin birikmişliğiydi,şimdi iyiyim şükür,hepsi bu şimdilik,,

Pazar, Temmuz 26, 2009

Kurallara Uymakta Zorlanan Adam

Bir gün bir adam, İbrahim İbn-i Ethem’e gelerek şöyle dedi:
-Ey İbrahim, ben Allahın kurallarına uymakta ve nefsimi kontrol etmekte çok güçlük çekiyorum. Ne olur, bana nefsimle mücadele edebilmek için bir şeyler söyle !”
İbrahim Ethem :-Eğer sana söyleyeceğim beş durumda ve o durumlarda yapman gerekenleri kabul edersen, nefsin sana zorluk vermeyecektir
-Onlar nedir ya İbrahim,
-Birincisi; Allah’ın kurallarına uymak istemediğinde, Allahın yarattığı hiçbir şeyden yemeyeceksin.
-Ama peki ne yiyeceğim?..Yeryüzündeki tüm yiyecekleri Allah yarattı..
-Peki sürekli onun verdiklerinden yiyip, Onun kurallarına uymaman doğru mu?...
-Evet, doğru değil…Peki ikinci durum nedir?
-O’nun kurallarına uymak istemediğinde, O’nun diyarını terk et !..
-Mümkün mü?..O’nun diyarından başka bir diyar var mı ki orada yaşayayım, nereye gideyim?..
-Peki O’nun diyarında yaşayıp O’nun kurallarına uymaman doğru mu?..
-Hayır, değil….Peki, üçüncü durum nedir?..
-Eğer hem O’nun yarattıklarından yiyip, hem O’nun yarattığı dünyada yaşayıp yine de O’nun kurallarına uymak istemezsen, O’nun seni göremeyeceği bir yere git !...
-Ne demek istiyorsun İbrahim?..O, olan her şeyi bilir, en gizli saklı yerde yapılanı bile..
-Peki, O’nun yarattıklarından ve sana verdiklerinden yerken, O’nun yarattığı dünyada yaşarken, ve seni her an görebileceğini bilirken, O’nun kurallarına uymaman doğru olur mu ?..
-Kesinlikle olmaz !.......Hadi, dördüncüyü de anlat…
-Ölüm meleği sana geldiğinde, ona de ki “ Lütfen benim ölümümü biraz ertele ki, tövbe edip, Allahım için dosdoğru ibadet edeyim”…
-Ama beni dinlemez ki !..
-Peki, ölümü geçiştiremeyeceğine göre, ve ölüm geldiğinde onu erteleyemeyeceğini, ölüm geldiğinde yeniden tövbe ve ibadet şansın olmadığını bildiğin halde, nasıl kurtulmayı bekliyorsun?...
-….Ey İbrahim……peki, ya beşinci nedir?...
-Beşincisi ise şudur..Ateşe atmakla sorumlu melekler geldiğinde onlarla birlikte cehenneme gitme ..
-Ama ben istesem de istemesem de beni götüreceklerdir…..
-Peki, nasıl kurtulacağını umut ediyorsun?..
-Yeter, Yeter İbrahim!...Allah’tan bağışlanmayı diliyor, ve O’na dönüyorum…Ve, o kişi, o günden sonra ettiği tevbeyi bozmadı..Ölene kadar Allah’ın kurallarına uymaya çalıştı ve öylece öldü..
İngilizceden çeviren: Rabia Nazik KayaKaynak: http://www.islamcan.com

Cumartesi, Temmuz 25, 2009

polyanna modunda geçirilen hayat.

beni sinir eden şeylerin var olduğunu bilipte yokmuş gibi davranmak,ve kimselere bişey belli etmeme çabası çok yoruyo beni son zamanlarda,sanırım bazı şeyleri içimde biriktirmektende sıkıldım yeterince.stresten ve habire yorucu soruların muhatabı olarak kendimi ortaya atışımdan ve ikiyüzlü bir mutlu maskeyle gezinmektende,ilgilenilmeye şımartılmaya herkesten öte kendimi şımartmaya fazlasıyla ihtiyacım var,s.o.s. veriyorum kendime döndükçe,ve birbirinin aynı geçip giden en değerli yıllarımada çok üzülüyorum,
ben açıkçası küçüklüğümden beri bana biçilen rolü çok iyi oynamışım ardıma dönüp baktığımda şimdi,yani en deli dolu şimdilerde ergen denilen çağlarda bile içimden geldiği gibi davranmamışım hiçbir zaman,herkes benim nasıl olmamı bekliyorsa öyle olmuşum,ama bu korkak ve ben olmayan davranışlarım çok şeyi eksik bırakmış karakterimde,bunu görüyorum,
ve ceur olmayı hiç beceremedim ben,ünv bitişindeki bir itirafı saymazsam(gerçi yedi yıl geçti hala bu cesur tavrımın ardında durmak yada 20 yaşımın deliğine vermek yerine)keşke demeseydim diyip hala kendimi bir hakim edasıyla mahkum ediyorum,halbuki büyütülecek ve kendimi böyle üzecek ne var koca bi hiçten başka,28 yaşıma geldim hala istediğim gibi biri olmayı başaramadım,hayalini kurduğum biçok şey hala hayallerimdeler,
yarına dair tek hayalim iş çıkışı en son ne zaman gittiğimi bile hatırlayamadığım eminönüne gitmekti eşimle,biras vakit geçirmek ve istanbulun o unuttuğum kokusunu içime çekmekti,hepsi bu,yine hevesim kursağımda kaldı ve kalan hevesler boğazımda koca bi düğüm olup canımı acıtıyorlar her yutkunuşumda,aman kimseler kırılmasın sakın,ben herkesin yerine kendime keserim faturayı hiç mühim değil,
diğer günün ilk saatlerine geçtik bile şimdi,içimde çığlık atma isteği,ama bunu bile yapamam hiçbir zaman biliyorum,işte bu yüzden çığlıklarımıda yurkunuyorum içimi acıtan canımı sıkan şeyler gibi,bir düğümde çığlıklarım oluyor boğazımda,
hep bişeyler eksik,yavan yenilen ekmek gibi,katıksız,
eşim,akrabalarım,yada dostlarım,bunca kalabalığın içinde koca bi şüpheyle kalakalıyorum öylece,işte böyle zamanlarda beni hiçbişekilde tanımayan birine anlatmak soluksuzca içimdekileri,ve ardıma dönmeden koşarak uzaklaşmak istiyorum yanından,
uykum var yarın iş var,diyetisyenede gidecektim ama açıkçası yarın ona verecek 50 tl de yok cebimde,bunada hamdolsun,
dünya ve içindekilerin bir oyalanmacadan ibaret olduğunu yaşayarak öğreniyorum,o zaman anlamını yitiriyor hayalini kurduğum herşey,hurdaya çıkıyor hayatım,
son kullanma tarihi geçmiş üstü küf tutmuş bi yiyecek gibi içim bu gece,sinirlerim çok bozuk,neye çabalıyorum sanki bu hurda dünyada...

Cuma, Temmuz 24, 2009

sadece bi şiir.

...
bize nikah düşmez artık, çünkü unuttuk
nur içinde yatmayı hem aşk içinde
oysa evvel zaman içinde
kar olmayı düşlerdik dağlara yar olmayı
ve bilirdik:
mezarlıklardır saatlerin midesi
erkeğe güven verir bir közü karıştırmak
yaşamak... yamacındaki şehri
aş eren dağ gibi.

İbrahim Tenekeci

evlilik teklifi

bir dakika düşünme molası.

Duydum ve inandım ki, cennette de sohbet varmış.
Birbirini Allah için sevenler orada da gönül gönüleymişler. Orada da fikir ve his gülşeninden güller derilir, gönüldaşlara takdim edilirmiş.
Sevecek kimsesi olan ve muhabbette beka arayan gönül insanları için ne büyük bir müjde!

Perşembe, Temmuz 23, 2009

ve ben.

günlerdir üzerime yapışıp kalmış rehavet ve sıkıntı dolu günler,ve o günler içinde herşeye alınganlık yapan,herşeyi kafasına takan ben,artık geride kaldı diyemesemde,bugünlük ortalarda gözükmediler:) yani demem oki uzun zamandır yaşayamadığım bi çocuk heyecanı bastı üzerime,içim içime sığmaz bi halde ve gözü gözüme değene gülümser vaziyette geçirdim bugünü şükür:)
düşününce işte şundan dolayı diyebileceğim bişeyde yok aslında,ama çok şükür iyiyim bugün,sanki uzun aradan sonra güneşin ışıkları içimde biyerleri sebepsizce ısıttı,baktiğim her kare fotoğraf anlam kazandı bugün bakışlarımda,
şimdi sadece diyebileceğim aklımdaki onca kararsız kalan şeylere rağmen,mutluyum elhamdülillah,

gidenin ardından rıhtımdaki adam gibi bakakalanlara.

Bir beyaz gemiydi ayıran onları
Kadın güvertedeydi, adam rıhtımda
Şimdi unuttum yüzünü kadının
Adamın gözleri aklımda

Kana bulanmış bıçaklar gibi
Uzun kirpikleri ıslaktı
Adam dertli, adam darmadağın
Dokunsalar ağlayacaktı
Adam bitkindi, adam seviyordu
Kalan kederdi, giden gemiyse
Taş olduğu içindir dedim
Rıhtım taşları erimediyse

Derken bir düdük öttü ansızın
Bembeyaz gemi gitgide ufaldı
Korkunç yalnızlığıyla baş başa
Rıhtımda bir adam kaldı

(hangi şairin yazdığını hatırlayamadığım eskilerden aklıma düşen bi şiir,eklemek istedim,hepsi bu:)

Çarşamba, Temmuz 22, 2009

fizik sorusu

Bu soru Kopenhagen daki bir Üniversitenin fizik sınavından alınmıştır:"Bir gökdelenin yüksekliğini barometre ile nasıl bulursunuz, anlatınız.
"Öğrencilerden birinin cevabi: "Barometrenin ucuna bir ip bağlarsınız. sonra gökdelenin tepesinden asıp sallarsınız. Barometre yere değdiğinde ipin boyuyla barometrenin boyunun toplamı gökdelenin yüksekliğini verecektir.
" Bu oldukça orijinal cevap hocayı çileden çıkartmaya yetti ve öğrenci dersten kaldı. Öğrenci cevabinin doğruluğu konusunda itirazda bulundu ve Üniversite durumu çözmek için başka bir hoca gönderdi.Bu noktada öğrenci hakkında ne düşünürdünüz? Sizin kararınız ne olurdu ? Çocuk kalmalı mi geçmeli mi ?
Yeni hoca, cevabın aslında doğru olduğuna fakat kayda değer bir fizik bilgisinin varlığını göstermediğine karar verdi. Sorunu çözmek üzere ; Öğrencinin en azından asgari bir temel fizik bilgisi olup olmadığını anlamak için ona altı dakika vererek sorunun sözlü cevabını vermesi kararını aldı. İlk beş dakika genç sessizliğe gömüldü. Alnı düşünceden kırış kırış olmuştu. Hoca zamanın tükenmekte olduğunu hatırlattığında genç çeşitli cevaplarının olduğunu fakat hangisini kullanacağına karar veremediğini söyledi. Tekrar acele etmesi tavsiye edilince genç söyle cevapladı:
"İlk olarak, barometreyi gökdelenin tepesine çıkartıp kenarından aşağı bırakıp yere inene kadar geçen süreyi ölçersiniz. Binanın yüksekliği (H=0.5 x g x t kare) formülü uygulanarak hesaplanabilir. Fakat barometre için kotu bir seçim..."
"Veya güneş parlıyorsa, barometrenin yüksekliğini ölçersiniz. Sonra onu bir yere dikip gölge uzunluğunu ve sonra da gökdelenin gölge uzunluğunu ölçebilirsiniz. Bundan sonrası basit bir orantıyı çözmek olacaktır"
"Fakat bu konuda gök bilimsel bir cevap istiyorsanız barometrenin ucuna bir sicim bağlayıp onu bir sarkaç gibi sallandırabilirsiniz; önce yer seviyesinde daha sonra da gökdelenin tepesinde. Yüksekliği T=2pi kare kök (I /g) formülündeki farktan yararlanarak bulabilirsiniz."
"Yahut da gökdelenin dışarısında bir yangın çıkış merdiveni varsa barometreyi bir cetvel gibi kullanarak yukarıya çıkarken gökdelenin boyunu barometre yüksekliği biriminden sayıp bunları toplayabilirsiniz."
"Eğer ille de SIKICI olmak istiyorsanız, tabii ki barometre ile gökdelenin tepesindeki ve yer seviyesindeki basıncı ölçer milibar cinsinden çıkan farkı feet'e çevirebilirsiniz ve yüksekliği bulursunuz."
"Ancak bizler daima zihnin bağımsızlığı ve bilimsel metotlar kullanma konusunda teşvik edildiğimiz içindir ki en iyi yol şüphesiz hademenin kapısını çalmak ve yeni bir barometre isteyip istemediğini sorarak gökdelenin yüksekliğini söylemesi durumunda ona bu barometreyi vereceğimizi söylemek olurdu."Simdi genci dinledikten sonra hala ayni şeyi mi düşünüyorsunuz ? Geçmeli mi kalmalı mı ?
Öğrencinin adi : Niels Bohr, Fizik'te Nobel ödülü kazanan,kuantum fiziği veya kimyasında üstün başarılara imza atan tek Danimarkalı.

Salı, Temmuz 21, 2009

Kalp hizasi....

Asagida okuyacaklariniz, musevilerin, Tanri ile insanin konusmasini anlatan kitaplari Talmud'dan alinmistir ve soyle biter:
...
Kadın erkeğin kaburgasindan yaratıldı, ayaklarından yaratılmadı, öyle olsaydı ezilirdi;
üstün olmasin diye başından da yaratılmadı. ama göğsünden yaratıldı, eşit olsun diye;
... ... kolun biraz altından korunsun diye
....kalp hizasından sevilsin diye...
(nette gezinirken biyerde okudum bunu,çok değişik bi cümle geldi,ekledim bende işte:)

aşk dedim,sustum bikez daha.

Bİr delinin mal beyanı :)

1-Avşa adasında üç daire, dört üçgen, beş dikdörtgen
2-Gökyüzünde bi bulut
3-Bitlis'te beş minare
4-Biri yazlık, biri kışlık iki platonik sevgili
5-Büro mobilyası ve çelik kapı üreten bir fabrikanın öğle üzeri yaslanıpsigara içilen beyaz duvarı
6-Islıkla da çalınabilen dört anonim türkü
7-Palandökende bir palan, iki döken
8-Kastamonu'da üç kasto
9-Üç fay hattı
10-Bir çarşamba, iki perşembe, üç cuma
11-Dünyada mekan
12-Ahirette iman
13-Denizde kum
14-Uzayda yerçekimsizlik
15-Bi çuval gazoz kapağı
16-Bi kibrit kutusu sigara izmariti
17-On sekiz saç biti
18-Biri İngilizce 6 adet küfür
19-Yirmi tane boş naylon poşet
20-Sevenlerin kalbinde kurulmuş bir taht
21-Bi sürü saç sakal, kıl, tüy, yün
22-Uç ayrı parkta üç ayrı belediyeye ait üç ayrı banka reklamlı bank
23-Bi ayakkabı çekeceği
24-İki büyük taş kütlesi
25-Bir adet ağaç gölgesi
26-Üç kuş kanadı sesi
27-Bi sürü kedi köpek
28-Bi Marmara denizi
29-Camına yaslanýp seyredilen iki piliç çevirmeci
30-Her akşam karıştırılan dört çöp bidonu
31-Çalıp çalıp kaçılan beş melodili apartman zili
32-Nakit 15 lira
33-ANNEM ve BABAMDAN KALMIŞ VE YARISI YAŞANMIŞ Bİ "ÖMÜR"
(hayli yüklü bir malvarlığı varmış bence,ya sizce:)

:))


tecrübe ile sabit bi resim ekliyorum arkadaşlar,bukadar mı diyen olursa bukadar inanın,basit düşünüyor erkeklerin geneli biçok meselede(istisnalar genelleme dışındadır)mesela biz eşimizin bize yönelttiği soruyu yok bişii diyerek cevaplıyorsak,bu aslında biras daha ısrar edip(hadi anlat rahatlarsın gibi cümlelerle)bize olan ilgi ve alakasını artırmasını istememizden başka bişey değildir.yani en azından bende böyle:)tecrübe ettiğim sayısız kereden bir örnekle açmak istiyorum konuyu aslında,ama birden sayfamı eşiminde ara sırada olsa takip ettiği geldi:)şimdi denk gelir okur,aile saadetimiz açısından sıkıntılı bi duruma düşmiyim dimi:P

Pazartesi, Temmuz 20, 2009

canım komşum hatice hanım:)

konutları yakın olan kimselerin birbirlerine karşı aldıkları ad,diye yazıyor sözlükdeki karşılığı olarak komşunun.tabi bu somut cümlelerle ifdade edilen kısmı.birde elle tutulup gözle görülemesede gözlerinin bakışlarına değipte yüreğini sıcacık eden kısmı var komşunun,komşuluğun,
size şimdi o eski komşuluklar ve komşular bir kervana eklenip gittiler uzak diyarlara,kalmadı ne muhabbetin ne içilen kahvelerin diye karamsar cümlelerle başlayan bir yazı yazmayacağım,çünkü ben dünyanın en iyi hediyesini aldım bir komşum tarafından,ve inandım azda olsa hala var o güsel insanlardan biliyorum artık,,
dün ikindi serinliğine doğru çıktığımız market dönüşü,aldığımız nevaleleri arabadan kapı önüne indirirken,hemen karşı binanın alt katında oturan hatice hanıma takıldı gözlerim,bir demlik çay ve börek,yanındada bir bayan oturuyorlardı balkonunda,benimle aynı anda bakınca gözgöze geldik bir an,ve ben gülümseyerek hayırlı kandiller dedim onlara,ve oda gülümserken bana,elinde bir tabak böreği uzattı ve yeni yaptım ikram etmek isterim dedi,kabul ederseniz,biras şaşkın bi mahcubiyetle,ve tarifini yapamadığım o içimi müthiş bir sevince boğan duygularla aldım börek tabağını elime,kokusuyla tadıyla,bi başka güseldi inanın o bikaç dilim börek,belki görünmez bir sevgi ve muhabbetin lezzeti serpiştirildiğinden belkide,kimbilir,karşılıklı gülümseyişin sıcaklığı karışmıştır kendi buharına:)
işte dün akşam üzeri yaşadığım bu olay,bu sabahki halime değin üzerime mutluluğu ve düşüncelerime olumlu bir güselliğide beraberinde getirdi,eskiler bu tarifsiz komşuluk tadını doyasıya bildikleri için ev alma komşu al demiş olmalılar:)
şimdi aklıma her düşüşünde bu güsel insan,biricik komşum hatice hanım,her daim dua ediyorum kendisine,beni böylesine sevindirdiği için Rabbimde onu kat be kat sevindirsin,benim yüzümü güldüren gülümseyişi hiçbir zaman eksik olmasın yüzünden,ve ebedi ikametgahımızda da komşu olmak nasip olsun inş.

Cumartesi, Temmuz 18, 2009

yolname.

Dostum, güneşe bak, toprağa bak, suya bak, buluta bak, fakat arkana bakma. Kimin geldiği önemli değil, kimin gelmediği de... Unutma yolcu değişir, yol değişir ama menzil değişmez. Abdullah b. Mes' ud dediğini de unutma " el-Cemaatu ale Hakka velev kane Vahded : Cemaat hak üzere olandır, isterse tek olsun."

Yolcuya bakıp yolu tanıma. Yola bak, yolcuyu tanı, yolcu hakkındaki kıymet hükmünü ona göre ver. Vahim olan yolun yolcusuz olması değil, asıl vahim olan yolcunun yolsuz olmasıdır, yolsuz, hedefsiz, amaçsız, şaşkın hercai ve seyyal...

En doğru yol, en dikensiz yoldur diyenler seni aldatıyorlar. Onlar karanlık evlerinde kaybettiklerini sokak lambasının altında arayan şaşkınlardır. Aldırma. Ayağına batan dikenler aradığın gülün habercisidir. Dikenine katlanmaktan söz edenler " Aşıkmış gibi" davrananlardır, gerçek aşık olanlarsa dikenini de severler.

Dostum, yollar yürümek içindir. Fakat, şu gerçeği de hiç unutma: Yürümekle varılmaz, lakin varanlar yürüyenlerdir. Yol boyunca yola çıkıp da yürümeyenleri, yola oturup gelen geçinin ayağına çelme takanları, yolda metafizik uyuşturucularla keyif çatanları, tel örgülerle çevirdiği yolu kendisine zindan edip volta atanları, maratona 100 metre koşucusu gibi hızlı girip 50. Metrede yola yatanları, yürüyüşün uzun ve yolun zahmetli olduğunu görünce yolculuk üzerine zar atanları, yürümeyi bırakıp yol - yolcu ve menzil üzerine kalem oynatanları, ayağına batan tek bir dikenini faturasını çıkarıp ömür boyu tarfar satanları, beyaz atlı kurtarıcıyı gözlemek için ufka bakıp bakıp dağıtanları, yanlış kılavuzlara kızıp yolu satanları göreceksin.

Aldırma yürü,. Göğsüne yüreğinden başka muska takma. Vahiy haritan Nebi kılavuzun, akıl pusulan, iman sermayen, amel azığın, sevgi yakıtın, ahlak karakterin edep aksesuarın, merhamete sıfatın, şeref ve izzet adın olsun, Doğru yol " insanların çoğunun" gittiği yol değil, düşünen "öz akıl sahiplerinin" yoludur.

Yolda vereceğin her molayı özeleştiri durağında vermelisin. Unutma, tevbe özeleştiridir. Kendisini hesaba çeken, başkalarınca hesaba çekilmekten kurtulur. Her molada yolda olup olmadığını, yürümen gereken menzili istikametinde yürüyüp yürümediğini kontrol etmen, pişman olmaman için elzemdir. Yön tayini sık sık gerekli olabilir. Haritayı saklayabileceğin en güvenilir yerin yüreğindir. Bir şey daha : Pusulanı sahte manyetik alanlardan, paraziter nesnelerden uzak tut. İbreyi saptırırlarda haberin olmayabilir.

Yol emniyetin için gerekli olan şartların başında bilinç gelir. Bilincini tahrif edecek her türlü uyuşturucudan uzak durmalısın. Hobilerinin, fobilerinin, başkasından korkarsan, korktuğunun başına musallat edileceğini kesinlikle bilmelisin. Yolda düşeceğin en büyük tuzak, yersiz korkularının tuzağıdır, yani kendi benliğinin sana kazdığı tuzak.

Hayırlı yolculuklar dostum.

Mustafa İslamoğlu

Cuma, Temmuz 17, 2009

arkadaşım nevbahar mimledi beni:)

"hangi kitapı okuyan erkekle/kadınla tanışmak isterim"mim şeysi böyleydi sanırım:)
aslında itiraf etmem gerekirse kitap okuyan yada kitap taşıyan biri dikkatimi çeker çoğu zaman,yani eşimede kitap alırken aşık olmuştum(yani ne iyi biri kitaba para veren erkek ince fikirli,düşünceli ve kültürlü gelmiştir bana,işte tamda bunları geçiriyordum aklımdan eşim önümde durmuş kitap alırken,dört sene önce:)
işte önce kitabın o kişide oluşu bi yakınlık verir bana,sonra elindeki kitabı kaplamış ne kitabı okuduğu belli olmayan kişileride bi dikkat ederim,hatta o kişi okurken ben tepesinde dikiliyorsam(metroda yada otobüste)birascık çaktırmadan bende okurumki ne kitabı olduğunu çözebiliyim:) aramızda kalsın gazete okuyanların gazetelerinide okurdum (bekarken ama canım,şimdi uzun zaman oldu toplu taşıma arçalarına binmeyeli:)
okunan kitabın konusu kısmına değinecek olursamda,tarihi gerçekleri anlatan kitaplar benim dikkatimi çekmiştir,her zaman,birde evliliğin güselleştirilmesi adına kitap okuyan erkekte dikkatimi çeker aslında,ve çocuk yetiştirmeyle ilgili okunan kitaplar,işte böyle,
aklıma gelmişken yazmak istediğim birşey daha var,bu mimle ilgili olmasada;
böyle kalabalık biyerlerde bekliyosam,insanların yüzlerine,giyimlerine,hareketlerine,fiziksel yapılarına,ellerinde taşıdıkları objeye(kitap,dosya,dergi,gazete...)göre onlar hakkında tahiminler yapmaya bayılırım içimden:)mesela bu adam sanırım bir bankacı ama mesleğini sevmiyo bence,evli,eşini seviyo ama şimdi eve gitmek istemiyo biras yalnız kalmak istiyo gibi:)masuscuktan roman yazıyorumdur belki bende içimde insanlarla ilgili,ama ben mutlu oluyorum,tıpkı camın önüne oturup yoldan geçen arabaları saymak gibi bişey(eskiden bunuda yapardım:)
herneyse fazla dağıtmadan meseleyi,sevgiler herkeslere...

bir dakika düşünme molası.

"O sâlim akıl sahipleri öyle insanlardır ki; ayakta iken, otururken, yanları üstünde (yatar) iken, Allâh'ı hatırlayıp zikrederler. Göklerin ve yerin yaratılışı hakkında inceden inceye düşünürler ve "-Ey Rabimiz! Sen bunları boşuna yaratmadın! Seni tesbih ederiz. Bizi ateşin azabından koru!" derler." (Âl-i İmrân, 191)

nondurma severler:)

E.İ.H.L. pilav gününden.

(gecikmiş bir yazı oldu biras ama)beş temmuz pazar günü okuduğum lise olan eyüp imam hatip lisesinin geleneksel her yıl düzenlediği pilav gününe katıldık arkadaşlarla bu sene,tabi ben pervinle katıldım,ama diğer arkadaşlar bekar oldukları için pervini biras fazlaca sevince,oda hakkını vererek şımarmanın doruğunda bunalttı beni,yaptıklarını çok ayrıntılı yazmıyim ama beni okulun koca bahçesinde peşinde koşturduğunu söyliyim sadece:)işte arkadaşlarla çekilmiş bi resmimizide eklemek istedim(gerçi iki arkadaş daha vardı bizimle ama onların resimlerini çeken diğer arkadaş göndermedi daha resimleri bana)bide bizim ortaokula başlamamızdan lise dörtten mezun olana dek okul müdürlüğümüzü yapan mehmet tonus hocamız vardı,aynı zamanda fıkıh derslerinede girerdi,onuda görünce okulun bahçesinde 10 yıl aradan sonra(lise biteli on yıl olmuş bu arada nezaman olduysa)konuştuk biras,ve pervini görünce torunlarda gelmiş maaşallah diyip sevdi onu,bende resmini eklemek istedim hocamın(çok değer verdiğim saygı duyduğum biridir kendisi,kaç yıl geçerse geçsin böyle düşünmüşümdür,Allah hayırlı uzun ömürler nasip etsin mehmet hocamızada,işte böyle geçen bir günün resimlerinden iki tane ekledim:)
tabi konuşmalar,kuran ziyafeti ve aykut kuşkayada vardı ve finalde etli pilav ayran,ama biz pervinle hiçbirini göremedik,erken ayrıldığımıza,
minübüslere yürürken kucağıma aldım onu birasda kızdığımı belli eden bir suratla,"sana çok kızdım evde beni üzmeyeceğini söylemiştin ama beni çok üzdün,bunalttın,senin beni üzdüğünü akşam babanada söyliyeceğim "dedim,bu kafayı omzuma koydu,sus pus ölece durdu,bi zaman sonra,anneçi öcür dileyim,bidaa yapmiycam,babama şöölicenmi beni,demesiyle benim içimdeki sinir eridi bitti gitti:)iyiki varsın ayçiçeğim,maaşallah,akıllı kızım benim,seviyorum seni her daim...

Perşembe, Temmuz 16, 2009

kararsızlık çok yıpratıcı bişey,kendimden biliyorum.

Kaç yıl kaybettiniz?bu yazıyı okumak için zaman kaybetmeyin

insan bir şey yaparak yıl kaybeder mi ya da bir yıl kazanır mı? Bazı gençler, diyelim ki beğenmedikleri bir üniversiteyi bitirmek üzeredir ve bu bölüm için yıllarını kaybettiklerini düşünürler ve bir tür bunalıma girerler. Bazı yetişkinler de beğenmedikleri bir mesleği ya da işi yaparak yıllarını kaybettiklerini söylerler; ama bir taraftan da “Yeni bir işe ya da mesleğe geçmek için artık çok geç.” derler. Bazı anne-babalar çocuklarını okula erken başlatmak isterler. Erken başlatmak istemelerini de gerekçesi olarak “çocuk bir yıl kazansın” düşüncesidir.
Altı yaşında okula başlayan bir çocuk, bir dizi sorunla karşılaşabilir. Yedi yaşında olan normal bir çocuğun zekası, çocuğun yaşı dolayısıyla, altı yaşındaki normal bir çocuğun zekasından daha ileridir. Dolayısıyla herhangi bir şeyi anlamada yedi yaşındaki çocuk, altı yaşındakinden daha avantajlı durumadır. Altı yaşında bir çocuk ise, bir şeyleri eğer geç anlıyor ve geç yapabiliyorsa, bu durum çocuğun kendine olan güvenini düşürebilir. İkinci bir sorun da, altı yaşında bir çocuk fiziksel olarak yeterince gelişmediyse, kendisinden yaşça büyük sınıf arkadaşları tarafından hırpalanabilir. Sınıfın küçüğü olma sorunu ise ilköğretim boyunca devam edecektir. Bunlar bir yana, çocuk yıl kazansın diye, çocuğunu okula göndermeye çalışan anne-babalarını pek anlayamıyorum. Çocuk okulları erken bitirirse ne olacak, ona bir yıl daha az bakarak tasarruf mu yapmış olacağız? Bu çocuk erkenden çok başarılı mı olacak? Hayata erken atılınca ne olacak? Ne için acele ediyoruz?
Birçok insan gençlik yıllarında şu ya da bu şekilde zaman kaybediyor. Hazırlık okuyarak, üniversite sınavı için bazen özel bir yıl ayırarak, askere gitmek için bekleyerek, askerden geldikten sonra iş arayarak ya da başka nedenlerle bir şekilde zaman kaybediyor. Zaman kaybediyor desem de, bu zamanları insan kazansa ne olacak erkenden kariyer başarısı mı gelecek, kişi gidip evlenip çoluk çocuğa mı karışacak, ne olacak? Ne için acele ediyoruz?
Bazı üniversite öğrencilerinin şu ya da bu nedenle yıl kaybettikleri ve “Artık her şey için çok geç” diye söylenmelerini de anlayamıyorum. İnsanın yaşamında yetişmesi gereken önceden belirlenmiş katı bir program mı var? 18 yaş civarında mezun olan biri 23 yaş civarında üniversiteden mezun olabilir. Ancak böyle bir zorunluluk yok. Üniversiteyi 30 yaşında da bitirebilirsiniz. Önemli olan amacınıza ulaşmaktır. Diyelim ki Ankara’da oturuyorsunuz ve amacınız İstanbul’a gitmek, ama bir şekilde yanlış otobüse bindiniz ve Erzurum’a gittiniz. Orada yapmanız gereken “Geçti, bitti” demek yerine, tekrar İstanbul’a bir otobüs bileti almaktır.

Ray Kroc, McDonald’s zincir yapmak için çalışmaya 54 yaşında başladı. Peter Drucker’ın karısı Doris Drucker 80 yaşından sonra şirket kurdu. Dyson süpürgelerinin kurucusu, 1978’den 1991’e kadar şirketi kurabilmek için para aradı. Bu insanlar, kaybettikleri yıllara hiç üzülmediler.

Önemli olan değişik eğitim kurumlarında kaç yaşında bulunduğunuz değil, yaşamınızı değerli işler ve deneyimlerle doldurup dolduramadığınızdır. Kurumlara girmekte ya da kurumların içinde geç kaldığınız için endişelenmekten çok, yaşamınızda yeni deneyimler kazanıp kazanamadığınıza, yeni bir şeyler öğrenip öğrenemediğinize endişelenebilirsiniz. Yeni deneyimlerin ve öğrenmelerin adresi de, daha önce gitmediğiniz yerler, sormadığınız sorular, okumadığınız kitaplar ve dergiler, dinlemediğiniz müzikler, girmediğiniz fuarlar, konuşmadığınız insanlardır.
(alıntı)

büyük cüsseli ezikler senfonisi.

küçük sorunlar karşısında ezilen,büyük cüsseli adamın hikayesini okuyordu resimdeki gözlerinden,
o adamki üstelik mangalda kül bırakmayacak kadar cesur elbiseler giyerdi her sabah,
ve her akşam itinayla çıkarıp üstünden salondaki koltuğun üstüne seriverirdi cesaretini,
kimseler konduramazdı asla o kalıba bu ürkekliği,
ve zaten bilmezdi hiçkimse düşlerinden korkup çoğu geceler,adamın,
yatağının içinde titreyerek sabahları iple çektiğini,,
resimdeki gözlerde gördüğü kendi bakışlarında gizlediğinden başkası değildi aslında kadının,
ve gözlerini huzursuzca çevirdi kadın bi başka yöne,
biras daha uzun baksa resime,görecekti sanki adamda,
onun içindeki bu kırılgan ve ezik koca devi...
(zeynep melike)

Çarşamba, Temmuz 15, 2009

yelkenler fora !

yağan yağmurlarla tazelenen içimi ısıtan güneş hoşgeldin yine,
hüzün,hüzün,hüzün..
aslında bize en çok yakışan bi tutam hüzün farkındayım,ama sanırım gücümüz yok hayatın içindekileri göğüsleyipte biras hüzünlenmeye,hemen depresyon moduna geçiveriyoruz,telaşlanıyoruz karşımıza dikilen hayallerimizin gözlerine bakarken,en azından son zamanlarda ben böyleydim,kendimi üzme noktasında üzerime kimseyi tanımadığım bu geçen günlerde kendimden özür diliyorum ilk olarak,
sevgili ben,gözlerinde bir çocuk heyecanını görmekteyim şimdi,teşekkür ederim,aslında bişey daha söylemek istiyorum sana sen böylesi azimle çabalarken iyi bişeyler için,benim yılgınlıklar içinde somurtmalarım sana koca bi haksızlık oldu farkındayım,işte bu yüzden elimden gelen cesaret ve gayretle seni mutlu etmeyi deneyeceğim bende,bil istedim,
dün markette kasadaki kızlara gülümseyip hallerini sormam en az onlar kadar mutlu etti senide gözümden kaçmadı aslında,
işte şuan itibariyle,hüznü kıvamında bırakıp bir çizik daha çektim gündemimizde bizi meşgul eden düşüncelere,unutmadım belki eskileri,ama içimi acıtan yanlarını,temmuzda yağan yağmur altında yıkayıp tavan arasına astım kurusun diye,belki bu yıkanmışlıkla biras daha az actırlar beni,sen ne dersin?
yelkenler fora arkadaşım,,
ve sonsuz kere şükür,içimdeki yıkanacak onca şeye,temmuzun ortasında yağmurlar indirene..

Salı, Temmuz 14, 2009

Pazartesi, Temmuz 13, 2009

devam eden hallerim.

günlerdir dikkatimi başka şeylere yoğunlaştırıp bu üzerimdeki miskin hali dağıtma adına çeşitli yöntemler deniyorum,kurtulabildimmi dersem,hayır,geçici rahatlamalardan öteye ulaşmadı denemelerim,mesela romantik komedi tarzında üç film izledim bu hafta bide eşimle animasyon çizgi film izledik beraber(oldukça komikti).sanki herkes benimle ilgilenmek zorundaymışçasına bir ilgi açlığı yaşıyorum,derdimi dinlesinler,benimle gıy gıy mıy mıy oturuşsunlar istiyorum,aynı zamandada yalnız kalmak istiyorum sessizce,yani gizli bir ikilem gibi,birde kuşkucu ve karamsarım,geçen akşam konuşmamızda,eşimin ikinci bebekle ilgili söyledikleri(daha doğrusdu dayatmacı tavrınada ayrıca gıcık oldum)tamam bende istiyorum ikinci bi bebek ama hazır hissetmiyorum arkadaşım kendimi,ve korkuyorum üstelik hala,böyle gündeme sık sık getirişide sinir etmiyo diil beni,
arkadaşlarımla geçen pazar okulun pilav gününde buluştuktu,bissürü resim çektiler hala göndermediler,onlarada sinir oldum biras,(görüldüğü üzre çatmaya yer arıyorum),
çocuk yetiştirmek maddiyattan öte çok ciddi sabır ve özveri isteyen bişey,bunu pazar günleri evde kaldıkça daha bi yoğun yaşıyorum,ve herşeyi yapmak isteyipte hiçbişeye yetişemeyince sinir küpü oluyorum,bazen kızıma bile fazla tepki veriyorum,kızıyorum ona,işe geldiğimdeyse aklıma geliyor tüm bu kötülüklerim,kendimi dünyanın en beceriksiz annesi hissediyorum,Allahım yarıdm et bana,istediğim iyi bir kul,iyi bir eş ve iyi bir anne olmak istiyorum,ve çocuklarım iyi yetişsin istiyorum,kolejde okusunlar en az bir yabancı dil konuşabilsinler,bir müzik aleti çalabilsinler,herşeyden önemlisi dini bilgileride atm olsun,yani manevi ve dünyevi anlamda dolu dolu olsunlar istiyorum,işin ucu dönüp dolaşıp yine parayla akraba çıkmıyomu,bu durumada ayrıca bozuluyorum,zengin olsam mesela 5-10 milyar gelirim olsa hiç düşünmem üç diil dört tane bile çocuk düşünebilirim:)ama gerçekçi olduğumda istediğim gibi yetiştirememek endişelendiriyor beni,şimdi diyceksinizki annelerimizin paraları çuvallarlamıydıda bukadar çocuk sahibi oldular,şimdi ne desem bilmiyorum ama roller ağırlaştı biras daha,tek diyebileceğim kıyaslanacak ortam bile değişti,velhasıl yine karmaşalarda düşüncelerim,
pazar günü yurtdışındaki görümcemin eivini havalandırmaya gittik eltim ve kaynımlarla,ordanda markete gittik beraberce,ve gecede kayınpederim geldi köyden otobüsle(doktor kontrolü için)biras dikiş diktim,biras ütü,çamaşır,bulaşık,ve günlerden pazartesi ve işlteyim,uykusuz ve bitkinim,üstelikte şimdi farkettim düm teyzemin kuran okuttuğu aklımdan tamamen çıkmış,dolayısıyla onada özür borçlandım,halamıda aradım geçmiş olsun demeye ümraniyenin göbeğinde kene yapışmış kendisine,şimdi iyi şükür,,
dün eltimle konuşurken laf arsında çocuk meselesi açıldı,ben bir tane olsun istiyorum ama abin(yani kaynım)bir taneye bile daha hazır hissetmiyo kendini,çocuk felan istemiyo dedi,içimden gelçirmedim diil,eşimde biras geniş olsa kaynım gibi zamana bıraksa bazı şeyleri neolur demedim diil yalan değil,bunaldım çünkü gerçekten bu konuyu tekrar tekrar konuşmaktan,,üfff yoruldum düşünürken yine...

Cumartesi, Temmuz 11, 2009

karman çorman.

Hani kullanmadigin seyler kaybolurmus ya. Mesela ahlak, merhamet, komsu iliskileri, buyuge saygi vs. Bunlar yok olan degerlerimiz. Unesco gelsede bunlarida koruma altina alsa keske.
az önce okudum bi yazıdan alıntıladım yulkardaki cümleyi,günlerden cumartesi ve canım çok sıkkın,bissürü işim var ama ben bilgisayarın karşısında oturmuş nedenini bilmediğim içimdeki sıkıntıdan bahsetmek için yazı yazıyorum.bi yandandanda esneyip duruyorum gözümden yaş gelene kadar,biras farklı şeylere yoğunlaşayım hayalini kurmaktan mutlu olduğum şeyleri düşüneyim diye eşimi aradım(o bugün çalışmıyo evde)oda gerçekleri bi tokat gibi yapıştırınca suratıma halime ahvalime tuz biber oldu bu durumda,yani yok anladımki bi kez daha canın sıkkın olduğunda eşini değil bi başkasını araman gerkiyo(mesela bu bi kız arkadaşın felan olabilir)züğürt gezenin züğürt kalfası olarak etrafta gezinmeme rağmen ev alma hayalleri kuruyorum bide üstelik,yemişim evinide herbişeyinide dünyanın diyip yakıyorum gemileri bazen,kirada değilim şükürki,ve sağlıklıyım,herneyse,
ben sanırım güvensiz biriyim,yani kendimden başkasına kendim gibi güvenemiyorum,mesela aklımı meşgul eden onca şey var şu anda,rahatlamak için bişeyler yazayım istiyorum ama bu yazımı benden başka okuyacak birilerinin olduğunu biliyor olmanın düşüncesi yazmama engel oluyor tüm rahatlığımla.yani şimdi yazsan şöyle şöyle,eşim okur eve gidince neden böyle yazmışsın dermi,görümcem okuyup eşimi telefonla arayıp zeynep sanırım depresyonda,çaktırmadan konuşmayı dene onunla dermi,falanca bunu dermi,feşmekanca böyle dermi..diye uzayıp giden ve içime kuşkuyu dolduran sorular ile sanırım hiçbir zaman içimden geldiği gibi yazamıycam,yada bloğumu okunmaya kapatıp sadece kendim okuycam(ama edindiğim birkaç arkadaşlığıda kaybetmek istemiyorum)ama yinede kararsızım bu durum karşısında,heran herşeyi yapabilirim,
kardeşlerim bir haftadır amcamın kızları,bi oğlu felan hepberaber tatile gittiler,benimde acayip bi değişik tatile ihtiyacım var,eşim bazen köye gitcem iki gün dinlencem felan diyo,içten içe sinir oluyorum,aslında beni götürmeyişine seviniyorum ve teşekkür ediyorum ama yinede sinir oluyorum işte,onca herkes orda iki göz odada,çocuk çığlıkları,sivriler...belkide tatil diyince hemen aklına köyü getiriyor olmasına gıcık oluyorumdur,yani insanlar tatil için dünyanın öteki bitarafına giderken hemen köyü aklına getirmesi rahatsız ediyordur beni(gerçekçi ol lütfen,dünyanın öteki ucunu bırak taksimde tuvaletin gelse umumi tuvalete bile parasız almıyolar adamı),
bazen eşime hak vermiyor değilim,para var huzur var derlerya,bence huzur parayla ilgili diil ama para var maddi rahatlık var buda göz ardı edilemez yani,saçmaladıkça uzuyor bu yazı,en iyisi işime geri dönmek,hoşçakal,,

Cuma, Temmuz 10, 2009

bir dakika düşünme molası.

Batılılar geldiklerinde ellerinde incil, bizim elimizde topraklarımız vardı.Bize, gözlerimizi kapayarak dua etmesini öğrettiler. Gözümüzü açtığımızda ise bizim elimizde incil, onların elinde topraklarımız vardı.
Kenu Kenyattu
Kenya Kurucu Devlet Başkanı

Perşembe, Temmuz 09, 2009

bizim çekirdek aile resmi:)

eşimi,kızımı ve bu güsel aileyi çok seviyorum,sadece söylemek istedim:)

babannem.

ananemle babanem kardeştir benim,bunu daha önce söyledimmi bilmiyorum ama ikiside kardeş olmalarına rağmen huy olarak iki uç noktaydılar.noktaydılar diyorum çünkü ananem rahmetli oldu,aslında yaşlı olarak sadece babanem yaşıyor,o çok zor bi insandır her bakıma,anlaşılmasıda zordur idare etmeside zordur onu,bildiğiniz yaşlılardan biras farklıdır.hani derlerya beden yaşlansa bile ruh yaşlanmaz diye,işte öyle bişey,yani yaşı kesin olmamakla birlikte 93-94 felan olmasına rağmen,hala o eski diktatör:) günlerini sürdürmeye çalışır çoğu zaman,yaşlandıkça biz nasıl olacağız bilmiyorum elbette,ama geçliğinde çok eli maşalı bişeymiş babanem,ben yaşlılığına denk geldiğim için pek o günlerini görmemişte olsam,gelinlerine ve oğullarına çektiği azarlardan gördüğüm kadarıyla tanıdım babanemi,ondan o eski günleri bugünmüş gibi dinlemek çok heyecanlandırır beni,bir asrın canlı şahidi o çünkü benim gözümde,seferberliklerden,atatürkün ölümüne,geçirilen zor günlerden,azimle ayakta durma çabalarına kadar,herşeyi dinlerim,en çokta kendi kayınvalidesini anlattığı zamanlar hayalden çıkıp canlanıverir gözlerimin önünde,batumdan türkiyeye göçün zorluklarını yaşayan ailenin,evin bütün erkeklerini savaşa gönderişi ve kadın başına 5 tane küçük çocuğuyla daha yirmili,otuzlu yaşlarda ve üstelikte eşkiyanın köy basıp güzel ve varlıklı kadınları dağa kaldırdığı zamanda belinde silahı at üstünde,namusuna,çocuklarına ve malına sahip çıkışındaki mücadelesi gerçekten takdir edilesi bişeydir gözümde hala.babannem benim kayınvalidem dünyanın en mükemmel kayınvalidesiydi diye başladığında her cümleye,kayınvalide kavramı anlatılanın aksine yücelmiştir bende hep,(ve şükür ki benim kayınvalidemde dünya iyisi bir kayınvalidedir:)
velhasıl babannem ve koca babanne(kayınvalidesi) için söylenecek çok şey var daha,ama ben ne dersem diyim eksik kalacak dediklerim,bikaç ay önce ziyaretine gittiğimizde çekmiştim bu resmi hatıra kalsın diye,o gerçek bi kafkas kadınıdır her haliyle,tatlı huysuz canım babannem iyiki varsın,nefes alışın yeter bütün sülaleye,seni seviyorum...

Çarşamba, Temmuz 08, 2009

ne demezsin.

hayaller ve merak edilenler.

günlerdir hayal dünyasına sık sık uğradığımı yazmıştım sanırım,ve hayal diyince çocukluğumdakilerde gelip geçti gözümün önünden şimdi,eskiden belki daha ulaşılabilirdi kurduklarım,gerçi o günün şartlarında onlarda birer hayaldi,şimdilerde düşüncelerimi meşgul eden bu hayallerse ileride biçoğu hayal olmaktan çıkacak belkide kimbilir,yaşayıp göreceğiz bize biçileni hayırlısıyla,bu kadar karmaşık cümlelerden sonra bikaç hayalimi yazmadan da geçmek olmaz sanırım:)
dün almanyadaki görümcemle msn de yazışıyorduk,bana çilek tarlasında çilek topladığını yazdı,şaşırmakla birlikte devamını öğrenince içim gitti diyebilirim,orda olmak için,bahsettiği yerde çilekleri ellerinizle doğal olarak topluyormuşsunuz ve çıkışta tarttırıp topladığınız çilekleri satın alıyormuşsunuz.bu ilk hayalim olabilir mesela:),sonra ıhlamur ağacından ıhlamurda topluyorum dedi,bir ıhlamur ağcının altında o kokuyu içime çekerek başım yukarda gökyüzüne bakmak,şimdi bu yapış yapış halime tarifsiz iyi gelirdi eminim,
eylül gibi almanyaya gelin diyor bize(gerçekçi olmak gerekirse hangi parayla diycem,buda fazla gerçekçi olacak ama),bende ona;magnum yediğimiz çubuklardan çıkan şifreleri yolluyorum,eğer bişey çıkarsa satıp gelirim dedim:) bu kadar uç nokta diğil belki ama napiyim,biçok şeyin ucu maalesef paraya dokunuyor,mesela bi ev beğendim.alt tarafı site içerisinde 3+1 daire(sanki miamide okyanus manzaralı aktörlere komşu ev satıyolar)475 000 tl diyolar fiyatına,bide dalga geçer gibi fiyatlar 31 temmuza kadar geçerlidir,sonra %10 zam olacak yazmışlar,ve bu daireleri peynir ekmek gibi satıyor adamlar,bunları alanlarıda merak etmiyor değilim sırası gelmişken.herneyse heryerde herşey para belki ama istanbulda dahada para,yani utanmasalar istanbuldaki gökyüzü başkaymış diye ona bakmayı bile parayla satacaklar,hoş gökyüzünü geniş geniş görebilmek için en az 40-50 km yol almak lazım burdada çoğu yerde,
ah 13 yaşım niye bukadar çabuk terkettin beni,seni öylesine sevmiştimki,tüm kurduğumuz hayaller hala sır olarak bendeler,aramızdaki anlatılmaz bağı üzerinden geçen onca yıla rağmen hala içimde taşımaktayım,13 yaşımın deli dolu o içine sığmaz halini özlüyorum ardıma dönüp baktıkça,,
gözlerini beğendiğim brezilya dizisindeki o adam,hala bakışlarından bişey kaybetmeden duruyormu sence,Emanuela'nın altın sarısı beline kadar ki saçları hala dalgalanıyormu rüzgarın önünde öylece,,
eşim ve çocuklarımla bir dünya seyehati,benim gibi kaç hayalci gönlü sarmış beklemekte acaba,,
ve çocukluk arkadaşım daniel annene ve kızkardeşine kavuştunmu ki sende..

Salı, Temmuz 07, 2009

Güney kore dizisi;coffee prince

filmin konusunu baştan sona yazacak değilim,sadece tuğba arkadaşın sitesindeki tanıtımdan yola çıkarak kore dizilerine olan düşkünlüğümünde katkısıyla dizinin 17 bölümünü 2 günde bitirdim diyebilirim:)evet romantik komedi türüne bayılıyorum filimlerde,ve kore dizilerinde bunu çok iyi bulabiliyorum,
Gong Yoo ve Yoon Eun Hye başrollerinde ama ben izlediğim diğer bir filmindende beğendiğim Lee Sean-Gyung favorimdi:)bu arada 02.02.1975 doğumlu,Rabbim ne güsel yaratmış yauw,gülüşü bile başka bişey(öhöm öhöm,neyse okuyanlar arasında yanlış anlayan felan olmasın,oyuncu olarak beğeniyorum felan yani:P
sevgili tuğbacım,canım tavsiyelerine uyraktan izledim diziyi,ve bende beğendim,teşekkürler ediyorum,
(bu aralar üzerime yapışmış bi romantizm var sanki,birasda hayallerde takılıyorum denilebilir,(aç tavuk kendini darı ambarında görür derlerya,teşbihte hata olmaz siz anlayın gerisini,yani habire tatilde uzaklarda buluyorum kendimi,ve şööle bi şokla kendime geldiğimdeyse nemli yapış yapış bi istanbul gününde,güneşi bile göremediğim işyerimdeki odamda buluyorum kendimi,neyse filmi anlatırken kendime nerden geçtim şimdi yaa,işte öyle vede böyle gibi,felan feşmekan,bla bla bla...

Perşembe, Temmuz 02, 2009