Perşembe, Temmuz 31, 2008

.............................................................

bazı nedenlerden dolayı

epeyce bi zamandır

yazamıyorum farkındayım,

inş.cumartesi yazı ekliycem,

buraya uğrayan herkese

sevgiler,,

Perşembe, Temmuz 17, 2008

"Hal böyleyken,bana yakışacak en güzel elbise,susmaktır.Zaten başka temiz elbisem de kalmadı.Bir tek o kaldı..." i.paşalı

Çarşamba, Temmuz 16, 2008

Gözlem budur

Tasarım şaheseri...İSTANBUL Tasarım Haftası başladı... Galata Köprüsü'nde.*Yakışır İstanbul'a...*Olimpiyatı yok.Olimpiyat Stadı var.3 kilometreyi 3 saatte gidersin...Formula pisti var.Baraja ev yapıyorlar.Çeşmelerden deniz suyu akıyor.Mısır Çarşısı'nda mısır bulamazsın. Manifaturacılar Çarşısı'nda plak satılıyor.Sahaflarda, halı var.Kapalıçarşı, turistlerin çarşıya çıktığı gün, kapalı.
Akmerkez, mavi.Şehirlerarası yolcu otobüslerinin yüzde 99.9'u Anadolu'ya gider...Otogarı Avrupa'da.Bakırköy, hem bakır, hem köy...Altınşehir, hem altın hem şehir, gecekondu!Ataşehir?Kadıköy'e bağlı.Ahırkapı'ya gemi bağlanıyor! Bayrampaşa'nın, adı bayram, kendi cezaevi.Yedikule zindanlarında konser veriliyor.Sultanahmet Cezaevi desen, 5 yıldızlı otel...Topkapı Sarayı.Çırağan Sarayı.Dolmabahçe Sarayı. Garibanın üç kuruşa karnını doyurduğu yerlerin adı da, "simit sarayı..."Belediye başkanı, muhallebici.Bostancı'da bostan yok.Tahtakale'de kale yok.Tarlabaşı'nda tarla yok. Etrafta ev mev yokken bakkal dükkánı açan adama şaşkın demişler... Şaşkınbakkal'da ev almak New York'tan pahalı!
Beşiktaş'tan Üsküdar'a geç, 2 kilometre...Parayla.Beşiktaş'tan Florya'ya git, 22 kilometre... Bedava...*"Ortasından boğaz geçen, hem Asya'ya hem Avrupa'ya, iki kıtaya basan dünyadaki tek şehir" derler... Çanakkale ne?*"Zeynep Kámil Hanımefendi'nin hatırası önünde saygıyla eğiliyoruz" falan da derler... Halbuki, Zeynep hanımefendi, Kamil kocası.*Tarihi hipodromda Ramazan şenliği yapıyorlar...Türkiye'nin en büyük kumarının oynandığı Veliefendi, şeyhülislam!*Soyun buralı mıbaşka yerden mikız sen İstanbul'un...neresindensin?Polonezköy Muhtarı Daniel Ohotski, 5'inci göbek, doğma büyüme İstanbullu...İstanbul Belediye Başkanı, Artvinli. Şişli Başkanı Erzincanlı, Eminönü Başkanı Malatyalı, Pendik Başkanı Sakaryalı, Ümraniye Başkanı Balıkesirli, Üsküdar Başkanı Trabzonlu,Kadıköy Başkanı Muşlu, Gaziosmanpaşa Başkanı Kastamonulu... En ünlü restoranı, Konyalı!
Gazi Osman Paşa da Tokatlı'ydı zaten.*Depremde, evden çık!Karda, evden çıkma!Yağmurda, üst kata çık!Dolayısıyla..."Tasarım" dediğin kavram, dünyada en çok İstanbul'a yakışır! *Tek pürüz var...Yabancı konuklara adresi iyi tarif etmek lazım... Çünkü malum, Galata Köprüsü'nü de Galata'da bulamazlar!Adı Galata...Kendi Balat'ta.

Salı, Temmuz 15, 2008

Pazartesi, Temmuz 14, 2008

Hayvanlar Hastalaninca Ne Yaparlar?

Hayvanlarin hastalandiklarinda ne yaptiklarini bilim adamlari merak etmisler ve yapilan arastirmalar neticesinde hayvanlarin kendilerine has tedavi metodlari oldugunu tesbit etmislerdir.

Aslanlar yaralandiklarinda en yakin su kaynagina giderek agizlarina bir miktar su ve toprak alip cignerler. Sonra yere tukurur ve yerde bir miktar yogurduktan sonra olusan camuru yaralarina surerler. Camur, yaradaki zehirli maddeleri emmenin yaninda, yaranin tedavisine faydali olan maddeleri de yaraya dogru ceker.

Genellikle memeli hayvanlar yaralarini yalarlar. Bu sayede hem yara temizlenir, hem de boceklerin yaradan uzak durmasi saglanir. Hatta yarali bir kaplan yarasina ulasamadigi zaman tukurugunu on pencelerinden biriyle yarasina surer. Daha cok Avustralya’da yasayan ve renklerinden dolayi gokkusagi papaganlari adi verilen papaganlar ise yaralarina ulasamadiklari zaman eslerinin yardimiyla tukurugunu yaralarina surerek yaralarin iyilesmesini saglarlar.

Yarali geyikler ve karacalar ise yosunlu topraklara uzanirlar. Bunu da yumusak oldugu icin degil, yosunlu topraklarda yaralari iyilestiren bir tur antibiyotik oldugu icin yaparlar.

Bal seven bir hayvan olarak taninan ayi ise ayagini ari kovanina sokar ve balin iyilestirici ozelliginden faydalanir. Arilar ise vucutlarinin urettigi bir antibiyotigi, ballariyla karistirip sifa bulurlar. Kunduzlar, vucutlarinda salgilanan bir tur jole ile iyilesirler.

Hayvanlar arasinda dis pansumanin yaninda dâhili rahatsizliklarini tedavi edenlere de rastlanir. Mesela kediler ve kopekler, hasta olduklarinda kusabilmek icin cim yerler. Kurtlarin ise ayni durumda tutam tutam isirgan otu yedikleri tesbit edilmistir. Kurtlar ayrica yilan sokmalarina karsi “Calla palutris” adli bir bitkiyi yerler. Halk arasinda yilan otu olarak bilinen bu bitkinin ozellikle kokleri yilan sokmalarina karsi eskiden beri kullanilmaktadir.

Sadece sevk-i Ilahi ile hareket eden hayvanlarin kendi kendilerini tedavi etmelerine misaller saymakla bitmez. En son misalimizi de yine ayilardan verelim; ayilar “Ligusticum porteri” isimli bir bitkiye (agaca) surtunerek kendilerini tedavi ederler. Bu bitkinin bas agrisi, romatizma, soguk alginligi gibi rahatsizliklara karsi tesirli oldugu bulunmustur.

Cumartesi, Temmuz 12, 2008

Cuma, Temmuz 11, 2008

lise öğretmenimden.


az önce nevbaharın sayfasına uğradım orhan velinin şiirini yazmış ezberinden,ve o şiiri ezberleten kişiden bahsetmiş,bi baktım "ayla abak"öğretmenin adını okuyunca benimde içimde biyerlerde bişeyler uçtu gitti eski yıllarıma tutamadım,uçtuda ayla abak hoca ile geçen lisedeki derslerimize kondu gönül kuşum,sevgiyle vede özlemle hatıralarımdan bugüne getiriyorum onu,sizlerlede bir yazısını paylaşıcam şimdi“Dünya hayatı bir gölge oyunu…” dedi şeyhim. “Bazen perdenin ardından bir nur düşer karanlığın koyuluğunu tanıtır. Bin bir ışıltıyla yanan çırağı, perde aralandıkça kamaştırır gözleri.
Solgun bir ayın titrek ışıkları altında gidip gelen titrek gölgeler gibiyiz. Ay gittikçe ufka yaklaşmakta, yorgun huzmeler daha dar alanları ışıldatmakta artık.
Rahman rüzgârı çölümüze erişince kuruyor; tomurcuk isteksiz, çiçekler yorgun açıyor.
Süleyman’ın âsâsının kemirildiği yerden devam ediyor çürüme. O âsânın dayandığı noktadan sallanıyor dünya. Perdenin tozu artıyor ve ışık aydınlatmıyor artık yüreklerimizi. Karanlık yürek içinde insan nasıl bulur apaçık Rabbini?
Hz. Osman’ın rahlesi altından kayıyor yeryüzü. O rahlenin kanatlarıyla aralanıyor hiç kapanmayacak kapı. Köşe başlarında zehirli hançeriyle bekleyen şeytan, puslu havadan faydalanıyor. Kurt dumanlı havayı seviyor; tek dolaşan kuzuyu.
Huzeyfe’yi titreten fitne aramızda kol geziyor artık. Rahatça girip çıkıyor evlerimize, soframıza oturuyor, aynı bardaktan su içiyor bizimle.
Şu karanlıktan sonra gelen soluk aydınlığın ardına bırakma Rabbim. Açılmış olsun gözlerimiz içimizde. Körlüğümüzden kurtulmuş olarak geçelim perdenin ötesine. Hatta öyle ışıklarla aydınlanalım ki aydınlıkla karanlık bir olsun bize. Işık nedir ki kalp gözüyle görene…”

Perşembe, Temmuz 10, 2008

üç yılın espirisi.

eşim ve benim akşam yemeği sonrası aramızda geçen kısa ama öz diyologdan,,
(birbirimize bakar halde geçen birkaç dakikalık sessizliğin ardından)
eşim:vay be üç yılı geride bıraktık evliliğimizde demek şimdi hatun,,,,kombinin bile garanti süresi bitmiş demek oluyo dimi bu şimdi aynı zamanda (evliliğimiz ve kombi benzetmesi,yüzündeki tarifsiz ifadeyle birleşince üstüne bişii kalmadı banada diycek tabi,ne diyimki !!!sustum bu romantik cümleler karşısında...

Çarşamba, Temmuz 09, 2008

çocukluğumdan.


ESKİ MİNDER
YÜZÜNÜ GÖSTER
GÖSTERMEZSEN GÖSTERME
BİR POZ VER...
:))

Salı, Temmuz 08, 2008

Kendini Tanıma Testi

İnsanlar sizin hakkınızda sandığınızdan farklı izlenimlere sahip olabilir. Gerçekten nasıl algılandığınızı siz de bilmek istemez misiniz? Bu teste 10 dakikanızı ayırın...

1) Çok kalabalık bir lokantada, sipariş vermek için bekliyorsunuz. Fakat garson sizi 15 dakikadır görmüyor.
a) Garsona seslenerek el sallar, dikkatini çekmeye çalışırsınız.
b) Bir daha yanınızdan geçtiğinde nazikçe gülümser ve kibarca artık sipariş vermek istediğinizi söylersiniz.
c) Beklemeye devam edersiniz. Nasıl olsa bir ara sizi görüp gelecektir.


2) Haksızlık...
a) ... sert bir biçimde cezalandırılmalıdır.
b) ... değiştirilemez, en mantıklısı göz yummaktır.
c) ... karşısında elinizden hiçbir şey gelmez.


3) Çok keyifsiz bir gününüzdesiniz...
a) Sinirinizi gizlemeye çalışmaz, neye sinirlendiyseniz belli edersiniz. Böylece keyfiniz tekrar yerine gelir.
b) Sıkıntınızı sadece yakın arkadaşlarınızla paylaşırsınız. Neşeli halinize geri dönmeniz biraz uzun sürebilir.
c) Kendi kendinizi dinler, keyfinizi kaçıranın ne olduğunu çözersiniz. Keyfiniz zaten çok çabuk yerine gelir.


4) En samimi kız arkadaşınız kuaförde saçlarını yaptırmış, fakat çok kötü görünüyor. Ona ne dersiniz?
a) 'Kuaföre mi gittin? Çok hoş olmuş' diyerek arkadaşınızın moralini bozmamaya çalışırsınız nasılsa olan olmuştur.
b) 'Hala en yakın arkadaşımsın' diyerek, hoş bir şekilde beğenmediğinizi anlatırsınız.
c) 'Eski saçların daha güzeldi' diyip net bir şekilde beğenmediğinizi ona söylersiniz.


5) Dostane ama sizi sürekli lafa tutan komşunuz, çok aceleniz varken size merdivenlerde rastlarsa...
a) Onu sabırla dinler, lafını kesmezsiniz. Elbet bir ara diyecekleri bitecektir.
b) Kibarca çok aceleniz olduğunu söyler, hızlı adımlarla uzaklaşırsınız.
c) Konuşmayı çabucak bitirmesi için kestirme laflarla cevap verir, sizi lafa tutup engellediğini tavırlarınızla belli edersiniz.


6) Kayınvalideniz yaş gününüzde size çok zevksiz bir kazak hediye etti... a) Mutlaka teşekkür edersiniz, ama kazağınız dolabınızın en alt çekmecesinde yerini alır.
b) Hemen içine bakıp, değiştirme kartı olup olmadığını kontrol edersiniz.
c) Kayınvalidenizin sizin zevkinizi hala anlamamış olması canınızı sıkar ve gecenin ilerleyen saatlerinde bunu kendinize dert edersiniz.


7) Mutfakta başarılı olmamanıza karşın kek yaptınız...
a) Kimse yaptığım kek hakkında yorum yapmaz.
b) Gülümseyerek inatla insanların kekimi nasıl bulduklarını sorarım.
c) İkram etmeden önce keki denemek için yaptığımı mutlaka söylerim ve yanında pastaneden aldığım kurabiyeleri de koyarım.


8) Bir lokantaya giriyorsunuz ve yanınızdaki çiftin insanlara bakarak fısır fısır konuştuklarını fark ediyorsunuz...
a) Sinir olurum, başkaları hakkında böyle alenen konuşan insanlardan hiç hoşlanmam.
b) Bir şey düşünmem!
c) Çok şeker bir çift olduklarını ve birbirlerini yeni tanıyan heyecanlı aşıklar olduklarını düşünürüm.


9) Sabah koşu yaparken, sizden çok daha genç olan iş arkadaşınızla karşılaşıyorsunuz ve o gülümseyerek sizi hızlıca geçiyor.
a) Kalan tüm gücünüzü toplar siz de onu geçersiniz.
b) Siz de ona nazikçe gülümsersiniz, sporda hızlı olması sizden daha formda ve daha ince olduğunu göstermez.
c) Temponuzu hiç bozmazsınız, yavaş olmak hiç sorun değilmiş gibi davranırsınız.


10) Girdiğiniz mağazada tatlı dilli bir tezgahtar size çok yüksek fiyatlı bir pantolonu satmaya uğraşıyor.
a) 'Bir daha bu dünyaya ne zaman geleceğim' diye düşünür, pantolonu tereddüt etmeden alırsınız.
b) Paranıza kıyamaz ve mağazadan çıkarsınız.
c) Tezgahtara tekrar düşüneceğinizi söyler, evinizin yolunu tutarsınız.


11) Patavatsızlık yapıp, birilerini kırdığınız oluyor mu?
a) Elbette çok sık oluyor.
b) Hayır asla kırmam çok dikkatli davranırım.
c) Nadiren olur ama bunu asla kasten yapmam.


12) İnsanlara iltifat etmeyi sever misiniz?
a) İltifat etmesini de almasını da çok severim.
b) Eğer gerçekten öyle düşünüyorsam söylerim, iltifat olsun diye değil.
c) Evet ara sıra iltifat ederim, herkes biraz övgü duymak ister.


Soru-yanıt puanları

A B C

1 5 2 1
2 6 2 1
3 6 3 1
4 1 2 4
5 1 6 3
6 2 5 0
7 1 5 2
8 7 0 3
9 7 3 1
10 3 6 0
11 6 2 1
12 5 3 1

Toplam puanınız: .........



Ve işte test sonuçları: Bakalım insanlar sizi nasıl buluyor?
9-25 puan arası
Kesinlikle çevrenizle çok uyumlu birisiniz. İnsanlarla rahat iletişim kurmak, yanlarında kendinizi huzurlu hissetmek sizin için son derece önemli.
Dikkat etmeniz gerekenler: Tüm gücünüzü insanlara ayırmayın, kendinizle ilgilenmek için de zaman yaratın. Seveceğiniz bir kitap, güzel köpüklü bir banyo ya da doğayla baş başa bir yürüyüş. Tüm bunlar biraz rahatlayıp kendinizle baş başa kalmanızı sağlayacaktır.
26-46 puan arası
Sempatik bir görüntünün, tüm kapıları açan bir anahtar olduğunun farkındasınız. Çevrenizle ilişkilerinizde kendinize fazlasıyla güveniyorsunuz ve beceriklisiniz.
Dikkat etmeniz gerekenler: Düzgün davranmaya o kadar uğraşıyorsunuz ki, içinizdeki 'ben' bir türlü dışa çıkamıyor. Ara sıra taşkınlıktan çekinmeyin. İçinizdeki 'ben'i dışarıya çıkarın, gerçekten neyi arzuluyorsanız onu yapın ve herkes sizi daha az sevecek diye endişelenmeyin.
47-68 puan arası
İçiniz dışınız bir. Hiç kimse görüş ve düşünceleriniz konusunda ikilemde kalmıyor. Zaten siz de ikilemde kalmayı, kimsenin işi ikircikli bırakmasını istemiyorsunuz.
Dikkat etmeniz gerekenler: Ara sıra zayıf yönünüzü göstermenin bir zararı dokunmaz. Ara sıra çekilin bir kenara ve kendinize biraz soluk aldırın. Hem böylece başkaları siz olmadan da bir şeyler yapmaya çalışacaktır.

(http://www.akilvezeka.com/ alıntıdır.)

Pazartesi, Temmuz 07, 2008

neler sever bu zeynep hatun.



ha deyince yazılamaz böyle şeyler gibi gelir bana hep,ama yinede biras bahsetmek geldi sevdiğim şeylerden,bakalım neler çıkacak bu yazıda,,
***hayal kurmayı severim ben,özellikle sevdiğim şeylerin,sevdiklerimin hayalini kurarken uyuya kalmayı mesela,kurduğum hayalden gerçeğe döndüğümde yüzümde bulduğum tebessümü severim,dostlarımı severim,onların herbiriyle ayrı ayrı şeyleri paylaşırım ama sonunda aldığım haz hep aynıdır,bir dostla paylaşılmış,geride kalmış şeylerdir,örneğin,rukalimle(leyla)sultanahmet sokaklarında yürüyüp,yorulduğumuz vakit kestanecinin yanında soluğu aldığımız öğle sonraları,bi kese kağıdı sıcak kestane yemek muhabbet arası tarifsiz bişii,anlatamam keyfini(normalde kestane hiç yemem ben rukalim olmayınca yanımda),lalim(feridem)onun telkinleriyle girmiştim doğuma,beni gergin olduğumda harika rahatlatır,duygusallığını herkes bilirde çoğusunun görmediği cıvıl cıvıl espirili bi yanı vardır,onunda bir oğlu var ve çalışan bi anne oda,ne zaman bi nefes molası versem işler arası msn de selam veririm canım arkadaşıma,zeynebim var kadıköylüm,istanbulun iki yakası arası başka memleket gibi sanki çoğu zaman isteyince her vakit göremem onu ama başkadır zeynebimin yeri içimde,bambaşkadır onunla paylaştıklarım,hiç bu kadar kendimle aynada konuşur gibi hissetmemişimdir zeyneple olan paylaşımlarım dışında,işte böyle bir iki dostum daha vardır benim,dostlarım iyiki varlar bişekilde hayatımda,,
mayhoş şeyleri severim,yediğim diğer şeylerin tadının aksine silkindirir beni süre giden devamlılığımdan sanki,en çok beyazı severim renklerden,hayallerimde hep beyaz uzun bi elbisem vardır mesela:)gerçekte niye yok derseniz kilolar burda devreye giriyo hemen,,birbirine benzemeyen ikiz erkek çocuklarına bayılırım diyebilirim,çiçeklerin fazlasıyla pek ilgilenemem ama özel bir tane olsun isterim evimde(mesela geçen yaz beyaz minik çiçekleri olan bi saksı çiçeğim vardı nazara geldi şimdi yok :( beyaz güllere kıyamam,türküleri,sakin dinlendiren sözsüz müzikleri dinlerim,yatağın duvar tarafında yatarım çoğu zaman(sırtımı duvara yaslamasam sanki uyuyamıycakmışım gibi,bide zifir karanlıkta uyuyamam,ünv deyken yatağımın içinde yorganımın altında elfenerini yakarda uyurdum:)neyse,denizin içinde olmaktan korkarım ama sanki denizi seyretmek onu özlemek bi başka yer etmiş hayatıma,günlerden cumartesine bayılırım çünkü değişik tarifsiz bişeyler hissettirir hep bana,küçüklüğümden beri sütü eksik etmem hayatımda,yazın soğuk kışın sıcak içerim,(çay içme problemliyim bende mesela,mecbur kalmadıkça içmem çay)aklıma geldi, mehmet ismine içim gider niye bilmem,bigün bi oğlum olursa hayırlısıyla mehmet koyucam adını inş.,geometri ve ingilizce derslerini çok severdim okuldayken,bunlarla ilgili bi döküman görsem etrafta farketmeden dalar giderim hala,,insanın insan gibisini severim hemde deliler gibi,iki yüzlü çıkarcı olmasın samimi güvenilir olsun kafi,,(ailem eşim ve kızımdan bahsetmedim bu yazımda çünkü onlar başlıca bi yazı konusu bence ama onlarıda çook seviyorum bildiğiniz üzre)okumayı yeni şeyler öğrenmeyi merak etmeyi severim,hergün en az iki gazete okurum noktasına virgülüne atlamadan:)iş yaparken internetten fetih süresini açar dinlerim hergün,buda ayrı bi dinginlik verir ruhuma,,
bisiklete binmeyi,resim yapmayı şiir yazmayı,dilini hiç anlamadığım yabancı bir kanalda film seyretmeyi severim,serin bi haziran sabahı rüzgar yüzümü yalarken uyanık ama gözlerim kapalı o serinliğin önüne uzanmayı severim,paylaşmayı severim alabildiğine,ünzileyi ayrı bi severim bazen gerçekte varmış gibi bile hissettiğim olur:)işte böyle bi parça benden yazayım istedim,,,

Pazar, Temmuz 06, 2008

şimdi nerdeyimmi?

ünzilem kaç zamandır sana böyle sessiz bi akşamdan yazamamıştım,üstelikte geniş bir vakitte,,ben şimdi annemlerdeyim yine,dün gecede burdaydık pervinle,,eşimin yoğunluğu bu hafta sonuda devam etti,babamda edirneye gitmiş kırkpınar güreşleri için,kardeşlerimde az önce otogardan otobüse bindiler samsuna gitmek için,amca kızı ve hala kızıyla,bizim evde kalacaklar orda bi 15 gün kadar tatil yapacaklar,ben annemlerden giriyorum nete şimdi,pervini az önce uyuttum,annem diğer odada tv seyrediyo,benimde aslında başım fena halde ağrıyo,biras uzandım olmadı,bende biras bilg.açiyim oyalaniyim belki geçer dedim,bu sabah saat 7:30 da kalktım yine hafta içindeki gibi,uyanır uyanmaz pervini burda annemlerde bırakıp eve gittim(bizim evle annemler yürüyerek bi 10 dk kadar)malum haftasonu temizliğini halledip evde geri geldim buraya,pazara felanda gittim epeyce yoruldum yani,yarın iş var yine nasipse,şimdilik eywallah bakalım,,

Cumartesi, Temmuz 05, 2008

üçüncü şahsın şiiri.

Gözlerin gözlerime degince,
felaketim olurdu aglardim.
Beni sevmiyordun bilirdim,
bir sevdigin vardi duyardim.
Ne vakit karsimda görsem,
felaketim olurdu aglardim...
(A.ilhanın bu şiirini epeyce uzun vakitler önce okudukça okur doyamazdım:)şimdi yine görünce biyerlerde paylaşmak istedim,,

Perşembe, Temmuz 03, 2008

kandil...



kandilimiz mübarek ola inşallah...

Salı, Temmuz 01, 2008

sobelendim ki..

arkadaşım nevbahar sobeledi beni yaklaşık bir hafta kadar oluyo,bi türlü fırsatını bulup cavaplayamamıştım,şimdi yazmak kısmet oldu,"çocukluğumuzda yada gençliğimizde yaşadığımız kendimizce en tehlikeli,en komik macera"işte sobe konusu bu.15 sene kadar önce yaşadığım iki olay geliyor aklıma ama uzun süreceğini düşündüğümden sadece birini yazacağım;
12-13 yaşlarındaydım,ailecek gittiğimiz bir memleket tatilinde yengemin köyünede gitmeye karar vermiştik,köy öylesine yüksek dağın tepelerine yakın yerlerine kuruluki,yolları bayır,evlerin camından bakınca gördüğün aşağıya doğru bir uçurum ve ince bir çizgi gibi uçurumun bittiği yerde gürül gürül akan bi dere,işte bu köye gitmek için kasabada bi traktörün kasasına bindiğimde çoktan pişman olmuştum ama köye dönen köylülerinde binmesiyle traktör hareket etmişti bile,köy yolu toprak bi yoldu ve iki araba geçmesi zor olacak kadarda dardı,şöför yollara alışık olduğuna ezbere dalıyordu virajlara,o dağın etekllerinde traktörü savururken biz uçuruma sallanıyorduk adeta,köye çıkana dek her dönüşümüzde yanımda oturan köylü teyzenin kolunun altına ürkek bir kedi edasıyla sinmiş,ve kolunuda ısırıp durmuştum korktukça,velhasıl köye çıktık bir iki gün kaldık,şehire geri gitmek gerekiyordu şimdi,ama o canalıcı soruyu kimse dillendiremiyordu ailede,yine o traktörü uçurumda hıphızlı kullanan şöförün kasasında aynı stres ve korkuylamı inecektik,ben yürüycem dedim,birasda diretince kendimizi kestirme diye inmeye çalıştığımız dik yamaçlı mısır tarlalarının ve taşlıkların arsında bulduk.elimize birer ağaç dalı bulduk,baston gibi yere dayayarak yavaş yavaş inmeye çalıştık,ayakkabılarımız topuklu vede altları da kaygan olduğundan bize o bayır tarlalarda yürüme şansı vermiyordu,sonuçta çok ilerleyemeden çıkardık bizde onları,yalınayak yürümekte zorluyordu bu seferde taşlar ayaklarımıza batıyordu,böyle biras ilerlemiştimki ayağım kaydı ve yere düştüm ben ve o diklikte düşmemle uçurumdan aşağı bırakılan bir taş gibi yuvarlanmaya başlamam bir oldu,kardeşim bağırıyordu ablam düşüyo diye,benimse aklımdan ölüyorum işte diye geçiyordu düşerken,o ara rabbim yaşatacakya yuvarlanırken elime uzun uzun otlar geldi ve ben sarıldım onlara,düşüş hızım kesildi biras ve kendimi toparlayabildim bi vakit sonra.burdan geri kalan yolu daha dikkatli ve yavaşça bi 40 dk yürüyerek aldık sanırım,derenin dibindeki köye vardık nihayetinde ama nerde olduğumuzu ne yöne daha nekadar gideceğimizi bilemedik,sonra köyün tek telefonunun olduğu bakkala kadar sorarak ilerledik,köye çağırdığımız taksi bi yarım saat sonra yanımızdaydı,derin bi oh çektik,açlığımız ve yorgunluğumuzu aklımıza bile getirmeden,inerken kullandığım sopayı eve kadar getirdim ben,uzunca bi sürede hatıra sakladım öyle,işte o maceralı ziyareti unutamam,ve oralarda hala o insanların yaşıyo olmaları şaşkınlıkla karışık bir heyecan verir bana,,,
şimdi sıra benimde birilerini sobelememe geldi,
ZEZENUR ve KELEBEK GİBİ sizlerde yazma sırası canlarım:)))